Kürt sorununun çözümü ve 40 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışmaların sona ermesi için başlatılan "çözüm sürecinin" AKP hükümeti tarafından bitirilmesi sonrası 2015-2016 yılları arasından birçok bölge kentinde sokağa çıkma yasağı uygulaması devreye konuldu. Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun (Venedik Komisyonu) "ulusal ve uluslararası yasalara aykırı" bulduğu yasaklarda, 72'si çocuk ve 62'si kadın olmak üzere en az 310 sivil yaşamını yitirdi. 9 il ve 35 ilçede ilan edilen yasaklar sürecinde binlerce ev ve işyeri kullanılmaz hale getirildi, yaklaşık 2 milyon kişinin temel yaşam ve sağlık hakkı ihlal edildi.

5 YASAK

Söz konusu yasakların uygulamaya sokulduğu merkezlerden birisi de Hakkari'nin Yüksekova ilçesiydi. Kentteki ilk yasaklar, Gever Demokratik Meclisi'nin 13 Ağustos 2015 tarihindeki "özyönetim" ilanın ardından geldi. Daha sonra Yekineyên Parastina Sivîl'in (YPS-Sivil Savunma Birlikleri) 1 Şubat 2016'da kuruluşunu deklare etmesiyle, günlük ilan edilen yasakların süresi uzatılmaya başlandı. Kentte, 2015-2016 yılları arasında toplam 5 defa sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Kentteki en büyük ve en kapsamlı yasak, 13 Mart-31 Ekim 2016 tarihleri arasında devam eden 79 günlük yasak oldu.

YASAKTAN ETKİLENEN KÖYLER

Yarın 5'inci yılını geride bırakacak olan 79 günlük yasak sırasında kente bağlı Cumhuriyet, Güngör, Orman, Kışla, Mezarlık ve Dize mahallelerinde şiddetli çatışmalar yaşandı. Kentin giriş ve çıkışlarının tamamen kapatılması nedeniyle Şemdinli ve Derecik ilçeleri ile Esendere Beldesi'nin yolu da kapatılmış oldu. Yine, kente yakın noktalardan bulunan Vezirli (Vezirava), Kuruköy (Mexsudava), Altınoluk (Elver), Güçlü (Peylan), Güçlükonak (Darê), Yoncalık (Pirzala), Güllüce (Sekran) ve Bulgurlu (Navdiyan), Akalın (Bajêrge) ve İnanlı (Xalane) köyleri ile Çimenli mezrası yasaklardan nasibini aldı.

KİMSESİZLER MEZARLIĞI

Yasak döneminde yaşanan çatışmalarda birçoğu YPS üyesi olmak üzere 90'ı aşkın kişi yaşamını yitirdi. Cenazelerin birçoğu Erzurum'daki Kimsesizler Mezarlığına defnedilirken, otopsi işlemlerine avukatların girmesine izin verilmedi. Bir süre sonra mezarlıkta defnedilenlerin kimliklerinin karıştırıldığı ortaya çıktı. Bazı cenazeler zamanla ailelerin yaptığı başvuru sonrası verilirken, halen kimliği ve sayısı tespit edilmeyen birçok cenaze Erzurum'daki Kimsesizler Mezarlığı'nda bulunuyor.

İLÇE TARİHİNİN EN BÜYÜK GÖÇÜ

Yasak sürecince ilçe tarihinin en büyük göçü de gerçekleşti. Nüfusu 120 bin olan ilçedeki insanların yüzde 80'ni kente bağlı köyler, Hakkari, Çukurca, Şemdinli, Van, Mersin, Adana ve İstanbul gibi kentlere göç etmek zorunda bırakıldı. Ancak yasağın kaldırılmasının ardından göç edenlerin büyük bir bölümü tekrardan doğdukları topraklara geri dönüş yaptı. Metropol kentlere yerleşen yurttaşlardan yüzde 10'luk kesim ise halen kente geri dönmüş değil.  

MEZARLIKLAR HEDEF ALINDI

Farklı tarihlerde yaşamını yitirenlerin defnedildiği kişilerin cenazelerinin bulunduğu mezarlıklar da sık sık hedef oldu. Özellikle Orman Mahallesi’nde bulunan mezarlıkların taşları birçok kez kırılarak, üzerlerine "leş" yazılaması yapıldı. Yine kimi mezarlık taşlarına kurşun sıkıldı.

YAŞANAN YIKIM

Yasak sonrası açıklanan raporda yer alan verilere göre, kent merkezi ve hemen bitişiğinde yer alan Mexsudava köyünde 5 bini aşkın ev kullanılamaz hale getirildi. İnşaat Mühendisler Odası’nın (İMO) yasak sonrası yıkıma ilişkin hazırladığı raporda, az hasarlı konut sayısı 3 bin 193, orta hasarlı 647, ağır hasarlı 787, yıkık 867, yanmış konut sayısı ise bin 336 olarak açıklandı. “Hendek ve barikatların olmadığı mahallerde kolluk kuvvetleri tarafından yakma ve yıkma yapıldığı gözlemlenmiştir" bilgisi yer alan raporda, evlerin birçoğunun eşyalarla birlikte yakıldığı tespitine yer verildi.

Yine bin 500 işyeri kullanılamaz hale geldi, 150 işyeri tamamen yıkıldı ve 50 milyon TL'nin üzerinden bir zarar meydana geldi. "Kayıt dışı" olan 500 işyeri sahibinin zararları karşılanmadı ve Gelir Mükellefi Komisyon tarafından yapılan tespitlere rağmen yüzlerce esnafa herhangi bir nakdi destek yapılmadı.  

Söz konusu yıkımın büyük bölümünün, yasağın 42'inci gününde yapılan "operasyon bitti" açıklamasından sonraki süreçte yaşanması ise dikkati çekti.

HIRSIZLIK

Yıkımın yanı sıra yasak sırasında ev ve iş yerlerinde büyük bir talan da gerçekleşti. Operasyona katılan korucular, karakol yapımlarının inşası için uzatıldığı belirtilen yasağı fırsat bilerek, çatışmalarda zarar görmemiş televizyon, buzdolabı, jeneratör, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve daha birçok değerli eşyaları araçlarla köylerine götürdü.

YIKILAN KURUMLAR

Kentteki okullar, parklar ve camiiler günlerce devam eden bombardımandan nasibini aldı. "Hasarlı” ilan edilen Atatürk Anadolu Lisesi, Gazi, Cumhuriyet, Güngör, Süleyman Uğur Sıtkı, Vali Erdoğan Gürbüz ve Kuruköy ilk ve ortaokulları ile Muharrem Malazgirt Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi kullanılamaz hale getirildi. Muharrem Malazgirt Lisesi daha sonra karakola dönüştürüldü. Yüksekova Eğitim Sen Şubesi, yasaktan kaynaklı 25 bin öğrencinin eğitim hakkından mahrum bırakıldığını raporladı.

Bunun yanı sıra kentteki 3 Aile Sağlık Merkezi (ASM) tamamen kullanılamaz hale geldi. Kentteki 10 eczaneden 3'ü yakılarak, küle çevrildi.

CİNSİYETÇİ YAZILAMALAR

Yasak sürecinde kamuoyunun tepkisini çeken konuların başında, yıkılan evlerin duvarları ile yatak odalarına yapılan ırkçı ve cinsiyetçi yazılamalar geldi. “TC geldi, fistanlılar neredesiniz”, “Yüksekova grubundan selamlar”, “Aşk Yüksekova'da başka yaşanıyor", “Reis gereği yapıldı", “Görücü geldik göremedik KÖH", “Allah Türkü korusun" yazılamaları bunlardan sadece birkaçıydı. Yine birçok evde kadın iç çamaşırları ortalığa saçılarak, yöresel kıyafetler yakıldı.

‘FETÖ’DEN TUTUKLANDILAR

Tüm bu yıkım sürecinde operasyon birlikleri başında yer alan kimi generaller, 15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrası “FETÖ” soruşturması kapsamında gözaltına alınarak tutuklandı. Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Otal, Çukurca 2. Hudut Tugay Komutanı Tuğgeneral Cihat Erdoğan, 34. Hudut Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Salnur ve Yüksekova 3. Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Halil İbrahim Ergin bu isimlerden sadece bazılarıydı.

İNŞA SÜRECİ

Yasağın kaldırılmasıyla birlikte kente hızla geri dönüşler başladı. Birçoğu 1990'lı yıllarda köyleri yakılarak göçe zorlanan yurttaşlar, yurtlarını inşa etmek için kolları sıvadı. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Rojava Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, belediye ve HDP'nin öncülüğünde kentin yeniden inşası için çeşitli kampanyalar düzenlendi. Ülkenin dört bir yanından gelen gönüllüler, günlerce hem inşa çalışmalarında yer aldı hem de yurttaşların günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yoğun çaba sarf etti.

MAHALLELER TOPARLANDI

Kadınların büyük rol oynadığı çalışmalar kapsamında 100'ü aşkın ev kolektif bir şekilde inşa edildi. Az hasarlı evler için de inşaat malzemeleri tahsis edildi. Özellikle yıkımın yoğun yaşandığı Cumhuriyet, Dize ve Orman mahallelerinde yıkılan binlerce evin birçoğu yurttaşların kendi imkanlarıyla tekrardan inşa edildi. Bu süreçte yüzlerce aileye ayrıca "Kardeş Aile Kampanyası" ile maddi destek sunuldu.

UYUŞTURUCUDA ARTIŞ

İnşa sürecinin yanı sıra aradan geçen 5 yılda kentte asimilasyon, uyuşturucu, bahis ve fuhuş gibi durumlar da artmaya başladı. Gençler arasında uyuşturucu kullanımı ve satışı yasaktan sonra kaygı verici bir boyuta ulaştı. Yoğun güvenlik önlemlerinin göze çarptığı kentte özellikle uyuşturucu kullanımının liseli gençler arasında her geçen artması dikkati çekiyor. Her noktası Mobese kameraları izlenen kentte uyuşturucu kullanım yaşının 15’e düştüğü belirtiliyor.

BİTMEYEN TOKİLER

Tüm bunların yanı sıra yasakta evleri kamulaştırılarak yıkılan aileler için Toplu Konutlar İdaresi (TOKİ) tarafından yapımına başlanılan 3 bini aşkın konutu teslimatı halen yapılmadı. Şimdiye kadar konutların sadece bir kısmı hak sahiplerine teslim edildi. Kent merkezine uzak bir noktada inşa edilen konutlar için “ortak alan” adı altında para istenmesi hak sahiplerinin tepkisine neden oluyor.

Yasak sürecinde kenti terk etmek zorunda kalanlar, evleri yıkılanlar ve çocuklarını kaybedenler yaşadıkları ve 5 yıllık süreçte yaşamlarının nasıl değiştiğini anlattı.

TOPRAKLARINI TERK ETMEDİLER

Yasağın ilan edilmesinden iki hafta önce, 1990'lı yıllarda yakıldığı için boşaltmak zorunda kaldıkları köylerine göç ettiklerini belirten Gülistan Kırmızıgül, bu süreçte çadırda yaşadıklarını ve çok zorluk çektiklerini ifade etti. Kentteki yasaktan kaynaklı ikinci kez göç etmek zorunda kaldıklarına dikkati çeken Kırmızıgül, yasağın kaldırılmasının hemen ardından tekrardan kente dönüş yaptıklarını aktardı. Döndüklerinde yakılmış ve yıkılmış bir evle karşılaştıklarını belirten Kırmızıgül, sonrasında yaşadıklarına dair şunları paylaştı: "Gidebileceğimiz hiçbir yer yoktu ve çaresizce tekrar köye geri gittik. Çadırlarda yaşamaya devam ettik. Daha sonra döndüğümüzde 2 yıl çarşı merkezinde kirada kaldık. HDP dışında kimse destekte bulunmadı. Sonrasında abimin evine yerleştik. Burası bizim toprağımız. Bundan dolayı terk etmedik." 

ÖZGÜRCE YAŞAM 

Yasak sonrası kimi ailelerin geri dönmediğini ifade eden Kırmızıgül, yaşamlarının geçmiş yıllara oranda kısmi olarak değiştiğini söyledi. Kırmızıgül, bu değişime dair ise şunları belirtti: "Eski komuşlarımızından bazıları yok. Sadece imkanları olanlar evlerini yaptı. Bazıları farklı mahallelerde. Eskiden daha güzel bir yaşantımız vardı." 

Kırmızıgül, yerle bir edilmiş evini göstererek, artık çatışma yerine barış ortamında yaşamak istediklerini vurguladı. Kırmızıgül, "Özgür olmak istiyoruz; dünyadaki diğer yerlerde olduğu gibi dilimizle konuşmak istiyoruz. Kimliğimizin tanınmasını, yaylalarımızda özgürce gezmeyi istiyoruz" diye seslendi. 

YARALARINI SARDILAR

Çatışmalarda oğlu Nadir'i kaybeden Kewê Güneç ise, zorlu bir süreç yaşadıklarını ancak zamanla yaralarını sarmayı başardıklarını kaydetti. 90'lı yıllardan bu yana evlerinin önünde kolluk kuvvetlerinin eksik olmadığını ve sürekli baskıya maruz kaldıklarını anlatan anne Güneç, "Çocuklarım böyle bir yaşamda büyüdü. Çocuğumun gitme sebebi DAİŞ'in Êzidî kadınları rehin almasıydı. Bunu kabullenmedi. Yarın aynı durumun buralarda yaşanmasından endişe ediyordu. Yolunu seçip gitti" ifadelerini kullandı. 

BİRLİK OLURSA...

Yıkılan binalar yerine yenilerinin yapılabileceğini ancak yaşamını yitirenlerin geri döndürülemeyeceğini dile getiren Güneç, "Rahat bir yaşam istiyoruz artık. Ne zamana kadar kan dökülecek, anneler gözü yaşlı olacak? Köle olmaktan çıkalım artık. Kimliğimizi ve dilimizi istiyoruz. Çocuklarımız da bunu istedi" dedi.

"Evsiz ve kimsesiz kaldık, çok canımızı kaybettik ama haklı davamızdan dönmemeliyiz" diyen Güvenç, bundan sonraki süreçte Kürtlerin birliklerini sağlayarak sorunlarının üstesinden gelebileceğine vurgu yaptı. Güvenç, "Herkes birlik olursa bu acı son bulacak ve bir daha yaşanmayacak" diye kaydetti. 

GERİ DÖNÜŞ

Bombardımandan kaynaklı köylerine gitmek zorunda kaldıklarını aktaran Barış Annesi Emine Atak ise, tüm zorluklara rağmen yeniden döndüklerini ve evlerini inşa ettiklerine dikkati çekti. Atak, bu süreçte herhangi bir kurumun kapısına gitmediklerini vurguladı. Yasak boyunca kente girmek için yaptıkları girişimlerin engellendiğini anlatan anne Atak, yasağın kaldırılmasıyla kente geldiklerini ve döndüklerinde "pis işler" ile karşılaştıklarını kaydetti. Atak, "Hakaretler, küfürler yazmışlardı. Yaşamını yitiren kadınların saçlarını keksip yataklara bırakmışlardı. Kırılan silahlarını evlerde toplamışlardı" diye belirtti. 

KÜLLERİNDEN DOĞDU

Geri döndüklerinde yeniden toparlandıklarını ve topraklarını terk etmemenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Atak, bu süreçte en çok üzüldükleri noktasının yitirilmiş canlar olduğunu vurguladı. "Keşke bir kamera olsaydı da o halimiz çekseydi, nasıl zorluklar çektiğimizi çekseydi" diyen Atak, "Hiçbir zaman toprağımızı bırakıp gitmeyeceğiz. Yeniden küllerimizden doğduk. Bütün baskıları milletin birlik olmamaları için yaptılar. Başaramadılar. Baskılar yüzünden insanların nefreti daha da çoğalıyor. Öleceğimiz güne kadar davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Sadece barış olmasını istiyor ve bu kanın durmasını istiyoruz" diye konuştu.