Aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu 28’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 2’nci duruşması 18 Mayıs’ta başlıyor. Duruşma, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek.

Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Figen Yüksekdağ, duruşma öncesinde davaya dair Mezopotamya Ajansı'nın sorularına yanıt verip, değerlendirmelerde bulundu.  

‘SÖYLEDİKLERİMİZ İLK DURUŞMADA DOĞRULANDI’

Davanın ilk duruşmasının, bu yargılamanın amacı ve mahiyeti hakkında bugüne dek söyledikleri bütün sözleri fazlasıyla doğrulayan siyasi bir platforma dönüştüğünü dile getiren Yüksekdağ, “Artık bu ülkede dava, yargı, hukuk, mahkeme gibi kavramları siyasi ön ekini koymadan kullanmak mümkün değil” diye kaydetti.

Yargı kurumlarının özellikle de HDP’ye, Kürtlere karşı darbe, hınç ve linç siyasetinin cereyan ettiği platformlar haline geldiğini ifade eden Yüksekdağ, “İlk duruşma bu konuda ne kadar ileri gidebileceğinin ve hiçbir kural, kriterden söz etmeden yargının iktidar tarafından direkt saldırı aygıtı olarak kullanılabileceğinin temsili gibiydi” dedi.

‘DAVANIN MERKEZİNDE SARAY DURUYOR’ 

Davanın duruşma salonunda değil, dışarıdan iktidar sözcülerinin hüküm veren, mahkum eden, yargı sürecine doğrudan saldıran açıklamalarıyla başladığını söyleyen Yüksekdağ, “Heyet işe nasıl başladıysa öyle gitmesi için elinden geleni yaptı. Ama asıl olarak Kobanê Davası’nın, komplosunun kimler tarafından hazırlandığı, uygulandığı noktasında tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktan müdahaleler yaşandı. Bu darbe, kumpas davasının merkezinde Saray ve irili ufaklı iktidar ortakları duruyor. Gerisi emir-komuta zincirinin işletilmesinden ibaret. Oluşturulan özel yargı masaları bu zincire bağlı başka bir fonksiyonları, bağımsız kimlikleri, kurumsallıkları yok. En fazlasından bizim davalarımızda ‘üstün performans’ sergileyerek muktedirle özdeşleşme, onun zulmüne taşkınca tercüman olarak göze girme terfi alma peşine düşüyorlar” ifadelerini kullandı.

‘SONRAKİ AŞAMALARI TAHMİN ETMEK ZOR DEĞİL’

Yüksekdağ, AKP sözcülerinin gönül rahatlığıyla kendilerine muhalif herkesi sözde hukuka, yargıya havale ettiğini de dile getirdi. Yüksekdağ, bu konuda şunları kaydetti: “Nasıl olsa söylediklerini birebir uygulayan, mahkeme salonlarında iktidarı vekâleten muhaliflere zulmeden bir yargı sistemi var.  Türkiye'de hiçbir zaman tam bağımsız yargıdan söz edilemez ama AKP-MHP iktidarı döneminde yargı ve hukuk sisteminin Saray oyuncağına dönüştürüldüğü, var olan bütün inandırıcılığını yitirdiği açık. Davanın ilk duruşmasında bu hakim hakikati en ifrada vardırılmış haliyle gördük. Sonraki aşamaları da tahmin etmek zor değil. Bu siyasi darbe ve kumpas davasını en kısa sürede hiçbir hukuk ve hakikat kriterini dikkate almadan sonuçlandırmak istiyorlar. Erdoğan'ın, AKP-MHP sözcülerinin, siyasi söylemlerini özel yetkilendirilmiş mahkemeler aracılığıyla doğrulama taktiği uygulanıyor.” 

İktidarın bütün devlet gücünü, medya tekelini elinde toplamış olmanın rahatlığı ve kibriyle saldırmaya devam ettiğini vurgulayan Yüksekdağ, “Doğrudan saldırı işleriyle uğraşan Fahrettin Altun ve Süleyman Soylu’nun faaliyet ve açıklamalarına bakılırsa devam eden göstermelik bir yargılamaya bile tahammülleri yok”, diyerek, kendileri ve HDP hakkında her gün daha da seviyesizleşen söylemlerini misliyle onlara iade ettiğini de ifade etti.

‘BİZE HER ‘KATİL’ DEDİKLERİNDE KAYBEDECEKLER’

“Kendi karanlıklarında kaybolanlar, ezilenlerin acılarıyla, mağduriyetleriyle alay edenler elbette halkın hukuku önünde hesap verecekler. Bize her ‘katil’ dediklerinde kaybedecekler” diyen Yüksekdağ, şunları ekledi: “Asıl katiller ve onların hamilleri 6-8 Ekim katliamlarının planlayıcıları, bizleri suçlu çıkarmaya çalışanlardır. Böyle yalanlar Hitler faşizmini kurtaramadı, onları da kurtaramaz.” 

Kobanê sürecinin karanlık yüzünü temsil edenlerin bugün de “itibar suikastları ve linç güruhları” ile büyük günahlarını gözden kaçırmaya çalıştıklarını belirten Yüksekdağ, şunları söyledi: “Ama HDP’ye yönelik bu darbe ve kumpas davası onların geri dönüşsüz kaybedişleriyle birlikte anılacak. Tarih bu tür dava adı altındaki siyasi saldırıların sonuçlarını bir daha iktidar yüzü görmeyerek ya da silinerek yaşayanlarla doludur. Kendi tarihlerine bakmayı bitseler görürler. Geçmişte Kürt siyasi hareketine karşı geliştirilen yargı operasyonları elbette halka, onun temsilcilerine zarar verdi ama resmi ideolojiyi politik aygıtlarını daha çok kemirdi. Bitmeyen yapısal siyasi kriz ve darbeler, gerici faşist eğilimleri bile demokrasiyi arar hale getiren düzen bunun eseridir. Sonuçta şeyhlerin, Seyit Rıza’ların yargılanması ve idamından alırsak; asmakla, ceza kesmekle, gerçekle yüzleşmemekle çözülemeyen, düzeltilmeyen bir yanlış var ortada.”

TARİHTEN ÇIKARILACAK DERS 

Yüksekdağ, Kürt halk hareketine her zindan, imha, tasfiye dayatıldığında ve buna yargı mührü basıldığında Türkiye siyasi rejiminin daha da düğümlendiğine de dikkat çekti.

Yüksekdağ, “Toplumsal barış ve refah iklimini geliştirmek varken faşizm doğduğu, beslediği toprak olmuş. 1971 darbesinden sonra Kürt siyasetçi ve aydınlarına yönelik kitlesel tutuklama ve yargılamanın nedeni ırkçı-faşist linç hareketine bir bildiriyle ve Kürt varlığını beyan eden siyasi duruşla yanıt vermeleriydi. O tarihin egemen politik ortamı çok tanıdık. Resmi ve ideolojik olarak Kürtlerin varlığı inkar edilirken, iş saldırı hamlelerine gelince dönemin namlı faşisti Nihat Atsız gibi ‘Kürtlerin bu ülkede hiçbir hakkı olmayacağını,  aksi durumda sonlarının Ermenilere benzeyeceğini çok istiyorlarsa BM’ye başvurup Afrika’dan yer talep etmelerini’ ilan ediyorlar. Bugün de aynı sözler saraydan yankılanıyor. Bu kez insaflı davranıp Irak Kürdistan’ına gönderiliyorlar. Tarihten ders çıkarmak gibi bir özellikleri bulunmadığı için baskı ve zulüm politikaları onlar için hep aynı. Oysa Kürtler 100 yıldır kovuyorsunuz gitmiyor, sürüyorsunuz hak taleplerini sürdüğünüz yere de götürüyor. Her şeye rağmen eşit yurttaşlık taleplerinden de birlikte yaşama isteğinden de vazgeçmiyor” şeklinde konuştu.

1959'da başlayan 49'lar Davası’nı 1960'ların sonundaki TDKO yakın tarihteki DEP ve KCK davalarını hatırlatan Yüksekdağ, bu davalar üzerinden şu değerlendirmelerde bulundu: “Bütün örnekler devlet statükosunun tarihine atılan başarısızlık çentikleridir. Ama Kürt halkı realitesi nezdinde çok büyük bir birikime dönüşüm, gelişim çıtasının yükselmesine vesile olmuştur. Şimdi HDP siyasi davasıyla birlikte bu gelişim en yüksek noktasına çıkacak. Az buçuk siyasi tecrübesi olan bunu öngörebilir. Egemenlerin zihniyet ve yöntemi aynı ama Kürtler artık çok farklı bir yerdeler. HDP ile birlikte siyasi ana akım olmayı, bir Türkiye partisi kimliği ve toplumsal dayanağıyla yürümeyi deneyimliyorlar.  Hepsinden önemlisi 21. yüzyılda var olmanın, kazanmanın tılsımını keşfettiler. Yani biz olmayı… Şimdi Kürt siyasetçilerle, Türkiye'nin devrimci, sosyalist, demokrat, Alevi, Müslüman feminist, ekolojist ve tüm ezilen halklardan emekten yana evlatları birlikte yargılanıyor, bedel ödüyor.”

‘İKTİDAR DAİŞ’E ALAN AÇIYOR’

Duruş ve bedelin daimi bir karşılığının olduğuna vurgu yapan Yüksekdağ “Bugün de olacak. Birlikte kazanacak alacağız bu karşılığı. Bu nedenle taraflar da değişmedi. Bizler yine 6 yıl önceki gibi DAİŞ zulmüne, zihniyetine karşı mücadele veriyoruz. İktidar ise HDP’ye saldırarak bizlere yargı işkencesi ve rehine muamelesi yaparak DAİŞ’e alan açıyor, onun yenilgisinin kayıplarının intikamını alıyor. Malum niyet ve tavrı bilmeyenlere de sorsanız HDP’ye yönelik Kobanê Davası’nın objektif olarak bu anlama geldiğini söylerler. Aradan yıllar geçti ve yine büyük insanlık değerleri adına direnme, haklılığı savunma görevi bize düştü.  Dün Kobanê kuşatması yaşanırken Suriye'de Rojava'da Irak'ta on binlerce kadın, erkek, çocuk boğazlanırken de tek başımızaydık. Başta Türkiye iktidarı, dünyanın emperyal devletleri olmak üzere hiçbir oyun, düzen kurucu güç yanımızda değildi. Katlimize, hapsimize  sebep suçumuz oluk oluk akan kana, kıyıma seyirci kalmamaktı. ‘Kobane düşsün, ölenler ölsün kalan sağlarla işimize bakarız’ dememekti” diye belirtti.

AB ve ABD’NİN ROLÜ!

Yine benzer bir durumun yaşandığına işaret eden Yüksekdağ sözlerini şöyle noktaladı: “Siyasi iktidar, batılı merkezlerle ‘HDP’lilerin kellesi’ üzerinden anlaştı. AB ve ABD ile içte bizlere yönelik saldırı ve operasyonlarına fazla karışmaması, durumu idare etmesi karşılığında ne tavizler verdiğini biliyoruz. Bütün Türkiye'nin ve dünyanın gözü önünde bu kez bir hak-hukuk katliamı yaşanıyor. Siyasetin efendileri ve onların yanaşmaları yine ya doğrudan sorumlu ya seyirci.”

MA / Zemo Ağgöz