Diyarbakır’daki 2017 yılı Newroz kutlaması sırasında polis  kurşunu ile yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’u “olası kastla öldürmek”ten yargılanan polis Y.Ş. hakkında Diyarbakır 7'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce beraat kararı verilmesine yönelik tepkiler büyüyor. Sanık polis memuru hakkında çıkan beraat kararına Kurkut Ailesi avukatı ve Uluslararası İnsan hakları Federasyonu (FIDH) Genel Başkan Yardımcısı Reyhan Yalçındağ’dan da tepki geldi.

Kurkut cinayetinin faillerinin toplum vicdanında çoktan cezalandırıldığını söyleyen Av. Yalçındağ, fakat yerel mahkemeden bunun tam tersi bir karar çıktığını belirtti.

Verilen karar dair, “Bundan sonra gerçekleşecek benzeri cinayetlerin kapısını da aralamış sayılmaz mı?” diye soran Yalçındağ, kolluk güçlerinin karıştığı yaşam hakkı ihlallerine yönelik ‘cezasızlık politikası’nın Cumhuriyet tarihi ile yaşıt olduğunu vurguladı.

‘CESARETİN ÇOK ÖTESİ SUNULMUŞ OLDU’

Yalçındağ, beraat kararının cezasızlığın devamcısı olduğunun altını çizerek,  “Bu kararla, bundan sonra benzer cinayetlerin failleri olacaklara da cesaretin çok ötesi sunulmuş durumdadır. Karar bu açıdan sadece 19 yaşında, dünyalar güzeli bir yüreğin susturulmasının cezasız kalmasıyla kalmayıp, bundan sonra her canı istediği yerde, hiçbir hukuk kuralına bağlı kalmaksızın tetiği çekecek olan diğer kolluk görevlilerine vereceği serbestiyet bakımından da değerlendirilmek durumundadır” dedi.

‘KAYITLAR OLMASAYDI YARGILMA DA OLMAYACAKTI’

Kurkut cinayetinin yine 90’lardan buna devlet görevlilerinin işlediği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi mahkum ettiği cinayetlerin bir benzeri olduğunu kaydeden Yalçındağ, şu değerlendirmelerde bulundu: “Özgür gazetecilik kamerasına takılmamış olsaydı, belki 3 yıl 6 aydır bu yargılama dahi olmayacaktı. Tıpkı sevgili Tahir Elçi cinayetiyle ilgili davanın ancak 5 sene sonra açılmış olması gibi… Bugünkü karara baktığımızda Kurkut cinayetinde özgür basının kayıtları olmasaydı, davanın hiç açılmadan kapatılmaya çalışıldığını da görecektik. Esasında bugün failleri ‘aklamaya’ çalışan kararın 80 milyonun gözünde geçerliliğinin olmadığını gösteren en büyük emare de aslında bir fotoğraf karesinden çok çok ötededir. O fotoğraf karesi ki, yaşadığı coğrafyada yaşanan sistematik ölümlere, yakmalara, yıkımlara karşı yüreği yangın yerine dönmüş, sanatçı ruhunun tertemizliğiyle halkının Newroz bayramını kutlamaya gelirken öldürülen Kürt ve Alevi bir genç şahsında bir daha öldürülen Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Enes Ata, Abdullah Duran, Nihat Kazanhan ve binlerce çocuğumuzdur. Bunların bir çoğunun AİHM kararlarında ihlal konusu olması, tarihe çentik atılan notların çok çok ötesindedir.” 

Yalçındağ, devletin hak ihlallerine yol açan filleri cezalandırmak kadar, bu tür eylemlerinin yaşanmasını engellemek, tedbir almak, tekrarlanmasını önleyecek yasal düzenlemeler yapmak ve hayata geçirmekle yükümlü olduğunu da vurguladı.

‘ÖLDÜRME KASTI BAŞTAN BELLİ’

Bir polisin, üzeri yarı çıplak bir gence ateş etmeden önce olası sonuçları bilmemesinin imkansız olduğunu söyleyen Yalçındağ, Kurkut’un başka şekilde durdurulması mümkün iken ateşli silah kullanılmasının öldürme kastını baştan ortaya koyduğunun altını çizdi. Yalçındağ, otopsi raporunda atışın yukarıdan aşağıya doğru yol seyretmesinin de öldürme kastının ağırlığını gösterdiğini belirtti.

Yalçındağ, “Zaten sadece silah kullanımı bile öldürmeden sorumlu olmaya yetmelidir. Çünkü ortalama bir polislik bilgisiyle orada bulunan ve ateş açan her polis, sonuçları öngörme yeteneğine sahiptir. Newroz alanı gibi bir yerde sayısız TOMA, tazyikli su atacı vb. varken silah kullanılmasının nedeni Kurkut dosyasından önceki davalarda verilen beraatler ve tabi ki cezasızlık politikasıdır. Aynı yaştaki gençler, bir tweet attığı için ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten, ‘örgüt propagandası’ndan ceza alırken, Kürtçe şarkı söylediği için ‘örgüt üyeliği’den ceza alırken, bir basın açıklamasına katıldığı için eğitim haklarından alıkonulurken, öldürüldükleri zaman bu bir ceza konusu olmuyorsa, orada değil hukuktan; hukukun kırıntısından dahi bahsetmek mümkün değildir” diye konuştu. 

24 yıllık avukatlık ve hak savunuculuğu deneyimiyle devletin bu tür suçlara uyguladığı cezasızlık politikasının sıradan olmadığını, tam tersine Roboski’de olduğu gibi sonrasında yeni cinayetleri cesaretlendirdiği dile getiren Yalçındağ, Polis Vazife ve Sâlahiyet Kanunu  (PSVK) ile Türkiye’de geçen zaman içinde kolluğun silah yetkisinin daha fazla artırıldığını ve cezasızlık zırhıyla korunduğunu söyledi. 

‘CEZASIZ BIRAKMAYA YÖNELİKTİR’

Av. Yalçındağ, sanık Y.Ş. hakkında beraat kararı veren mahkemenin şüpheli diğer 72 polis hakkında suç duyurusunda bulunması kararı üzerinde de durdu. Bunu “gecikmiş” bir karar olduğunu dile getiren Yalçındağ, “3 yıl 6 aydır soruşturmanın ve kovuşturmanın her aşamasında eğer taleplerimiz dikkate alınsaydı, bu kadar zaman kaybedilmemiş olacak, atış açanların olduğu kadar bundan sorumlu olan üstleri de yargılanmış olmalıydı. Kaldı ki İl Disiplin Kurulu’nun alanda görevli polisler ve sanık hakkındaki talepleri de gerçekleştirdikleri eylemin ağırlığı ölçeğinde disiplin kararlarına çarptırılmaları şeklinde idi. Ceza yargılamasındaki bakış açısı, idari yargının bile bu anlamda gerisine düşmüş, zamana yayma, cezasız bırakma ve cezasızlık politikasıyla ödüllendirerek uzatmaları oynatmaya yöneliktir" dedi.

‘BİZ BİTTİ DEMEDEN BU DOSYA KAPANMAYACAK’

Mahkemeden çıkan beraat kararına rağmen dosyanın takipçisi olacaklarını söyleyen Av. Yalçındağ, “Biz hak savunucuları, ‘bu iş bitti’ demeden bu dosya kapanmayacak. Biz kapandı demeden de ne dosya kapanacak, ne de yüreğimizde açılan yaralar kabuk bağlayacak. Geciktirmeye çalışabilirler, bugün olduğu gibi hukuksuz metinlere imza atarak faillerin kolluk olması sebebiyle sonuna kadar korumaya çalışabilirler, terfi ettirebilirler –ki bu coğrafyada 40 senedir bunu yapıyorlar-  ancak her platformda kameralar önünde işlenen bu cinayetin failleri hak ettiği cezayı alana kadar da konunun takipçisi olacağız” dedi.