Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan “Kobanê soruşturması” kapsamında tutuklu bulunan 15 siyasetçinin de tutukluluğuna itiraz yapıldı. Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği’ne siyasetçilerin avukatları tarafından tutukluluğa itiraz dilekçeleri verildi.

Tutukluluğuna itiraz edilen siyasetçilerin isimleri şöyle: “HDP MYK üyesi Alp Altınörs, HDP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Nazmi Gür, eski milletvekili Ayla Akat Aka, HDP eski MYK üyeleri Bircan Yorulmaz, , Berfin Özgü Köse, Dilek Yağlı, Can Memiş, Günay Kubilay, Bülent Parmaksız, Pervin Oduncu, İsmail Şengün ve Cihan Erdal, HDP eski Genel Saymanı Zeki Çelik, HDP RTÜK üyesi Ali Ürküt ve eski milletvekili Prof. Dr. Emine Beyza Üstün."

BDP eski Eş Genel Başkanı ve milletvekili Emine Ayna’nın avukatı tarafından tutukluluğa yapılan itiraz reddedilmişti. Yerine kayyım atanan Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen’in de tutukluluğuna bugün avukatları tarafından itiraz edildi.

AİHM VE YARGITAY İÇTİHATLARI HATIRLATILDI

Dilekçelerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay içtihatlarına dikkat çekilerek, soruşturmanın 2014 yılında başlatılan milletvekili olmayan MYK üyeleri hakkında devam eden Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nda kayıtlı olan dosya olduğuna dikkat çekildi.

SORUŞTURMAYA 4 YIL SONRA GİZLİLİK KARARI

MYK üyeleri hakkında açılan soruşturma kapsamında tüm müvekkillerinin savcılıklarda daha önce ifade verdiği vurgulanan dilekçede, MYK’nin vekil olan üyeleri için Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu’nca 2014/5717 numaralı soruşturma tamamlanması ardından hepsi hakkında dava açıldığı belirtildi. Soruşturmaya 3 Ocak 2018 yılında gizlilik kararı getirildiğinin de belirtildiği dilekçede, gözaltına alınan müvekkillerinin 5 gün boyunca Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldukları ve “gizlilik” kararı nedeniyle de dosya hakkında bilgi edinilmediğine yer verildi.

‘KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ İHLALİ VAR’

Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından “kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının” soruşturma başından ihlal edildiğine dikkat çekilen dilekçede, “Dosyada kısıtlama kararı olması nedeniyle müvekkil ve müdafisi dosyayı inceleyememiş ve hangi gerekçeyle gözaltına alındığını öğrenememiştir. Müvekkil 2 Ekim 2020 tarihinde Cumhuriyet Savcısının huzurunda kısıtlama kararı nedeniyle dosya içeriği ile ilgili bir fikir sahibi olmadan, sorulan sorulara kısıtlı bir imkanla cevap vermeye çalışmıştır. Akabinde müvekkil tutuklamaya sevk edilmiştir. Müvekkil hangi gerekçeyle tutuklamaya sevk edildiğini sorgu hakimliğinde öğrenmiştir” denildi.

SAVUNMA HAKKI ENGELİ

Tutuklama talebiyle gönderilen 4. Sulh Ceza Hakimliği’nde saatin geç olması nedeniyle dosyanın esasına ilişkin savunma yapılamadığının da kaydedildiği dilekçede, “gerek gözaltı ve gerekse de ifade ve sorgu aşamasında yöneltilen suçlamalar konusunda yeterli bilgi verilmemiş olması, dosyaya kısıtlılık kararı konularak, son derece ciddi suçlamalar konusunda bilgi almasının engellenmesi, bu yönüyle kolaylık ve zaman verilmemesi, savunmasını bizzat veya müdafileri aracılığı ile yapma imkanından mahrum bırakılması, AİHS 6/1 maddesiyle birlikte AİHS 6/3.a, b ve c  maddesinin de ihlaline yol açmıştır” ifadelerine yer verildi.  Soruşturmaya 4 yıl sonra “gizlilik” kararı getirildiğini ve bununda iki yıldır devam ettiğinin de altının çizildiği dilekçede, “başvurucu ve müdafilerinin ilgili soruşturma birimleri karşısında yeterli, elverişli ve etkili savunma yapmalarını engellemiştir. AİHM’e göre, ceza soruşturmasının yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının ve tutuklamaya itiraz hakkının yeterince ve tam kullanılması ile uyumlu olması gereklidir” diye belirtildi.

‘SİYASİ SAİKLİDİR’

Soruşturma başlamasından 6 yıl sonra ikinci kez ifade alınmasının AYM içtihatlarına da aykırı olduğu vurgulanarak, şunlar kaydedildi: “İtirazımıza konu haksız ve keyfi tutuklama kararı da, gözaltıların başladığı ilk andan itibaren iktidar temsilcilerinin yaptığı açıklamalar, gerçek dışı iddialar, açık olan soruşturma dosyasının 6 sene sonra canlandırılmak istenmesi gibi nedenlerle birlikte ele alındığında Sözleşmenin 18. Maddesinin yasakladığı şekilde siyasi saiklidir ve ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.”