"Hukuksuzluğun laboratuvarı" olarak tanımladığı İmralı tecridine herkesin karşı çıkması gerektiğini belirten İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi süreci etkili bir şekilde devam ettirmezse kendini inkar etmiş olur” dedi.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer tutukluların durumunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Öcalan ve diğer tutuklular hakkında vermiş olduğu ihlal kararı sonrası Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK BK) tutumunu İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan Mezopotamya Ajansı'na değerlendirdi.

KOMİTE KONUYA HAKİM

Türkiye’nin Komiteye “Eylem Planı” adı altında sunduğu bildirimlerin gerçeklikten uzak ve tatmin edici cevaplar olmadığını hatırlatan Türkdoğan, Komite’nin bundan sonraki süreci yakından takip edip dikkate alacağını kaydederek “Bakanlar Komitesi Sekreteri konuya hakimdir ve konunun ne olduğunu gayet iyi bilmektedir” ifadelerini kullandı. 

SONUÇ ÇIKMAK ZORUNDA

Yaptıkları başvuru sürecini ve Komite'nin önümüzdeki dönemde izleyeceği gelişmelere ilişkin ise Türkdoğan, “AİHM’in verdiği karaları dayanarak başvuru yapmıştık. Bakanlar Komitesi, 30 Kasım - 2 Aralık tarihleri arasında alacağı toplantı ile bu konuyu gündemine aldı ve kuvvetle muhtemel Türkiye’ye yeni tavsiyede bulunacak ve atılması gereken adımların neler olduğunu söyleyecektir. Bununla ilgili bir değerlendirme yapacaktır. Süreci yakından izliyoruz. Bu kararda bir sonuç çıkmak zorunda çünkü ölünceye kadar mahpusluk kabul edilemez bir infaz sistemidir. Bu konuda AİHM’in verdiği bir ihlal kararı var, dolasıyla eğer Avrupa Komitesi bununla ilgili süreci etkili bir şekilde devam ettirmezse bu defa kendini inkar etmiş olur. AHİM kararlarını uygulamak, denetlemek ve uygulamaları yerine getirmek Bakanlar Komitesi’ne ait bir görevdir. 

GÜNDEME ALMASI ÖNEMLİ 

Demirtaş ve Kavala dosyalarında da süreç hızlanacak. Bu dört dosya ile ilgili de bu aşamada değil ama eğer Türkiye gereğini yerine getirmezse tabi ki ileride bu da hızlanacak bir süreç olacak. Yani gündemde olması önemlidir. Çünkü sorun sadece Abdullah Öcalan ve diğer 3 kişi değil, Türkiye’de binlerce tutukluyu ilgilendiriyor. AİHM’e taraf ülkelerin de bunu kabul etmesi mümkün değil. O nedenle sabırlı olmak gerekiyor. Konunun gündeme alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

İMRALI’DA POZSİYON SİYASİ 

AİHM’in Öcalan ve diğer tutuklular hakkında hukuktan daha çok siyasi yönü ağır basan kararlar alındığını vurgulayan Türkdoğan, Öcalan’ın ölüm cezası ile yargılandığı dönemde AİHM’in aldığı ihtiyatlı tedbir kararlarını hatırlattı. Gelinen süreçte kendilerinin başvurularının da hukuki bir tedbir olduğunun altını çizen Türkdoğan, uluslararası kuruluşların Öcalan’a dönük tutumuna ilişkin “CPT’nin İmralı Cezaevi ziyaretleri raporlarının hepsi hukuki tedbirlerdir. Yani uluslararası toplumlar ve uluslararası mekanizmalar hukuki davranışlarını gerçekleştiriyor olsalar da siyasi pozisyonları daha güçlüdür. Bu siyasi pozisyonlar alınmasaydı tecrit bu kadar ağır sürmeyebilirdi. AK olsun CTP olsun daha etkili kararlar alarak tecrit olgusunu tamamen ortadan kaldırabilirlerdi. Burada anlaşılan Türkiye’nin siyasi pozisyonuna prim veriyor. Türkiye’nin siyasi pozisyonu onları zorluyor ve bu konuda Türkiye’yi fazla zorlamak istemiyorlar gibi bir sonuç doğuruyor. Ama şunu ifade edebilirim BM’nin işkenceye karşı komitesinin bile Türkiye’nin İmralı Cezaevi’ne yönelik hem eleştirileri hem de tavsiyeleri vardır. Uluslararası pozisyonun daha az hukuki ve politik siyasi olarak tanımlayabiliriz” dedi. 

‘HERKES TECRİDE KARŞI ÇIKMAK ZORUNDA’

Öcalan ve diğer tutuklular hakkında yaptıkları başvuruların gayet doğal olduğunu ve sürekli olması gerektiğini savunan Türkdoğan, “Düşünün Öcalan değil de başka biri olsa; ailesi ile avukatları ile hiç görüştürülmüyor, bu konuda ne düşünürsünüz?  Olaya önce böyle bakmak gerekir. Yani bazı haklar söz konusu olduğunda hak sahibi kimliğine, cinsine, siyasi yönüne bakmak yoktur. Hepimiz insan haklarını savunuyorsak bu durumu da savunmak zorundayız, herkes için savunmak zorundayız. İşkenceye karşı durmak herkes içindir, tecrit bu kadar ağırlaşmışsa bu artık bir işkence yöntemidir. Buna herkesin karşı çıkması gerekir. Türkiye’yi yönetenlerin bile karşı çıkmaları gerekir. Cumhurbaşkanı dahi bunu kabul etmeyip ‘olur mu böyle bir şey’ demesi gerekir. ‘Niçin aileleri ve avukatlarıyla görüştürmüyorsun’ demesi gerekiyordu. Çünkü bu haklar herkes içindir” şeklinde konuştu.

HUKUKSUZLUK LABORATUVARI: İMRALI

İmralı Cezaevi’ni “laboratuvar”a benzeten Türkdoğan, orada yaşanan hukuksuz uygulamaların da Türkiye’ye yayılma gibi bir fonksiyonunun olduğunun altını çizdi. Türkdoğan, İmralı’yı şu sözlerle açıkladı: “İlk avukat müvekkil kayda alınması orda başladı. İnfaz Hakimliği’nin yasaklama kararları olan gazete, televizyon kanallarından yaralanmama, mektup alış verişi yasaklama ilk orda başladı ve yayılarak yaygınlaştırıldı, bu iyi bir şey değildi. Türkiye’de tecrit sorunu 2 bin yılında F Tipi Cezaevlerin açılması ile başladı. Daha sonra tutuklular buna karşı direnişe geçti. 19 Aralık operasyonunda sırasında ve açlık grevi eyleminde yüzün üzerinde tutuklu yaşamını yitirdi. Bilindiği gibi Öcalan belli bir döneme kadar tek başınaydı. Daha sonra başka tutuklularda oraya nakledildi. Ama hala onlar tek tek ayrı odalardadır. Hükümetin yaptığı açıklamadan ve avukatların en son 2019 yılında yaptıkları görüşmelerden anlıyoruz, bu durumu. Ortak sosyal alanı kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz. Bu tecritti aşan bir durumdur ve bu bir izolasyondur aslında, yani çok ağır bir durumdur.”

‘ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN FATURASI KORKUNÇ’

Öcalan’ın Kürt sorunun çözümü için önemli bir aktör olarak gördüklerini ifade eden Türkdoğan, Öcalan’a uygulanan tecrit ve ağır izolasyon politikasının Kürt sorununu da çözümsüz bıraktığını aktardı. Kürt sorunundaki çözümsüzlükteki ısrarın yaşanan bütün krizlerin faturasını Türkiye halklarına çıktığını belirten Türkdoğan, “Çözümsüzlüğün faturası Türkiye’de korkunçtur. Hem insani kaynak hem de ekonomik kaynak kaybı bakımından korkunçtur. Meseleyi tekil bir hapishane olayı olarak ele almamak gerekir. Şuanda Meclis'te en büyük üçüncü parti olan ve grubu bulunan Meclis Başkanvekilliği temsil edilmesine rağmen HDP’ye tecrit uygulanıyor. HDP’siz, HDP programları tartışılıyor. Ülkenin üçüncü büyük partisine yapılanlara bakın milletvekilleri belediye eşbaşkanaları içerde. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılanlar, Tuğluk üzerindeki etkileri ile nasıl yaygınlaştı. Bu tecritle birlikte yaygınlaştı. 

Tecritti bu kadar basite almamak gerekir, orda durum ağırlaştığında veya kötüleştiği zaman bu tarafa da yansıyor. 5 Nisan 2015’ten sonra görüşmelerin yapılmaması sonucu ne olarak gördük. Korkunç gelişmeler olarak gördük. Oradan başlayan bir durum zamanla ülkenin tamamına yayılmaya başladı. Meseleye böyle bakmak gerekir. Bu vesileyle Öcalan’ın temel hakları vardır ve yanında bulunanların hakları vardır. Bu haklar pazarlık konusu yapılmamalıdır ve bu haklar yerine getirilmelidir. Bir an evvel Öcalan ailesi ve avukatları ile görüşme sağlansın. Bunu her bir Türkiye yurttaşının söylemesi en doğal davranış biçimidir. Bu herkesin söylemesi gereken bir tutumdur” dedi. 

MA / Ergin Çağlar - Mehmet Güleş