Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 21 Şubat Dünya Anadil Günü öncesi 20 Ocak-7 Şubat 2021 tarihleri arasında 20’si büyükşehir 40 il ve 1 ilçede yaşayan bin 476 kişi ile yaptığı Türkçe dışında kullanılan anadillerin kullanım yaygınlığı, korunma ve gelişim olanakları ile sorunları, çözüm önerileri üzerine algı, eğilim, talep ve beklentileri ölçmeyi amaçlayan çalışmada çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.  Ulaşılan veriler Türkçeden sonra en çok konuşulan anadilin Kürtçe olduğunu, insanların anadili ve kültürel özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını, resmi olmayan ve eğitim dili haline gelmeyen anadilin sürdürülebilirliğinde sorunlar olduğunu gösterdi.

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, dil üzerine yaptıkları çalışmanın detaylarını Mezopotamya Ajansı’mıza (MA) değerlendirdi. 

‘SORGULANMASI GEREKEN BİR DURUM’

Saha araştırması olarak ilk defa Türkçe dışında diğer ana diller ile ilgili kapsamlı bir araştırma çalışması ortaya koyduklarını dile getiren Genç, bunun bir başlangıç olsa da ortaya çıkan çarpıcı verilerden kaynaklı birçok çevrenin bu konuya daha fazla eğilmeleri gerektiğinin altını çizdi. Cumhuriyetten bu yana bu topraklarda tek devlet, tek millet ve tek dil anlayışına rağmen Kürtçe, Süryanice, Lazca, Çerkezce, Ermenice gibi çok farklı dillerin olduğunu ve halen varlığını koruduğunu aktaran Genç, yapmış oldukları çalışmayla bu dillerin durumuna ayna tutmaya çalıştıklarını vurguladı. Türkçe dışında diğer dillere karşı geliştirilen asimilasyon politikaları sonucu bugün Lazca, Çerkezce, Ermenice, Süryanice gibi dillerin araştırma sonucu bu kadar küçük sayılarla karşılarına çıktığını ifade eden Genç, ortaya çıkan bu tabloyu, “Sorgulanması gereken önemli bir durum” olarak değerlendirdi. 

ASİMİLE OLAN DİLLER

Türkçe dışında diğer dillerin; Lazca, Süryanice, Ermenice ve Çerkezce dillerinin asimile olduğu, gizlendiği ya da erimiş olduğu tespitine vardıklarını aktaran Genç, “Nihayetinde bu topraklarda herhalde yüzde 1,5 Ermeni, yüzde 3,5 Çerkez, yüzde 0,1 Laz, yüzde 0,1’lik Süryani yaşamıyor. Bu sonuçlar bu dillerin asimile odluğu hakikatini açığa çıkarıyor” dedi.

‘TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR’

Az da olsa korunan ve büyük bir anadil grubu olan Kürtçenin de gelinen süreçte çok tehlikeli bir viraja evirildiğini ifade eden Genç, bu sonuca şu verilerle ulaştığını belirtiyor: “Saha araştırmasında katılımcıların yüzde 95’i anadilinin Kürtçe olduğunu söylüyor. Ama hanesinde yani evinde yüzde 65 dolayında Kürtçe konuştuğunu dile getiriyor. Katılımcıların 3’te 1’i evinde konuşmuyor, üstelik bu oran sokağa indiğinde yüzde 35’lere varıyor. Bütün bu erime silsilesi zaten bize bir şeyler söylüyor. Daha da önemlisi bu ana diller resmi dairelerde neredeyse kullanılmıyor. Resmi dairelerde anadilini konuşamayan kişi sayısı çok fazla, neredeyse yüzde 50’si tedirgin olduğunu söylüyor. Sadece resmi dairelerde değil, örneğin sağlık ve eğitim alanlarında Kürtçe konuşulma oranı yüzde 5 ile 6’larda. Çok büyük bir kısmı ayrımcılığa uğradığını ve tedirgin olduğunu belirtiyor. Tüm bunlar bu dillerin yok olmayla karşı karşıya kaldığını söylüyor. Yüz yıllık asimilasyon politikalarıyla kendini korumaya çalışan diller ilerleyen yıllarda birer nostaljik bir simge olarak karşımıza çıkabilir. Yani bu dillerin özellikle de Kürtçe dili için tehlike çanları çaldığını söyleyebilirim.” 

ANADİLDE EĞİTİM TALEBİ

Devlet politikası sonucu resmi dilin dışında diğer farklı tüm dillere sağır olduğunun vurgusunu yapan Genç, “Bu resmi algı diğer dilleri algılamıyor. Dolayısıyla bu resmi algının kendisi hem ayrımcılığı körüklüyor hem de ayrımcılığı besliyor. Bu diğer ana diller resmi olarak tanınmış olsa bu kadar tedirgin olan bir toplum ortaya çıkmayacaktı.  Bu durumu aşabilmek için de katılımcıların farklı önerileri oldu. Özellikle de devletin diğer ana dillere bakışının değişmesi önerisi var. Özelliklede anadilde eğitim talebi öne çıkıyor, hemen ardından asimilasyon politikalarının değişmesi ya da ortadan kaldırılması talebi geliyor. Yine yasal ve anayasal güvence talebi de gelen öneriler arasında hatta resmi dil talebi de var. Aslında meşruluk, açıklık ve yasallık isteyen ve dolayısıyla korunma ve gelişim için devletinde tedbir alması, sorumluluk almasını isteyen bir dizi öneriler çözüm olarak sunuluyor” şeklinde ifade etti. 

‘DİLLERE YAKLAŞIM DEĞİŞMELİ’

Türkiye’de farklı dillere olan bu dışlayıcı politik ve sosyal iklimin dünyada başka hiçbir örneğinin olmadığına işaret eden Genç, açığa çıkmış olan kimlik yaklaşımlarının ve ulus devlet formunun mutlak suretle değişmesi, esnetilmesi ya da farklılaştırılması gerektiği talebinde bulundu. Genç, şöyle konuştu: “Açıkçası anadiller resmi olarak tanınmadığı, yasal ve anayasal güvencelere kavuşmadığı ve sosyal iklimdeki ayrımcı ve dışlayıcı politikalar azaltılmadığı ya da sona erdirilmediği sürece anadillerin yok oluşuna çok yakın bir zamanda tanık olabileceğimizi düşünüyorum. Anadiller üzerindeki bu barajlama, kapatma ve ret biçimi; bir tür potansiyel suçun tariflenme alanı gibi bir toplum algısına yedirilmiş olan biçimi kesinlikle hızlı bir biçimde giderilmesi gerekiyor.

‘ANADİLLER ÇOCUKLARA AKTARILMALI’

Farklı anadillere olan toplulukların gündelik hayatlarında anadillerini daha yaygın kullanmaları ve çocuklarına bunu mutlak suretle öğretmeleri gerektiği önerileri de çok fazla işaret edildi, çözüm olarak. Dolayısıyla bu kısmı es geçmemek gerekiyor. İki yol gerekiyor birincisi resmiyet ve yasal saha kör ve sağır kalmamalı anadillere, buna bağlı olarak da sosyal dokunun algısı da çok renkliliğe göre değişmesi gerekiyor, ikincisi de Türkçe dışında resmi olmayan, egemen olmayan dillerin ve kültürlerin sahiplenip çocuklarına aktarabilme sorumluluğunu yeniden düşünmesi ve yeniden örgütlenmesi gerekir. Çünkü oto asimilasyon şikâyetine çokça rastladık sahada.” 

MA / Ergin Çağlar