Meclis Genel Kurulu’nda 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik 4 Kasım 2016’da düzenlenen operasyonun üzerinden 5 yıl geçti. Tarihe “4 Kasım Siyasi Darbesi” olarak geçen operasyon kapsamında partinin eski Eş Genel Başkanları Salahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın olduğu 9 milletvekili tutuklandı. Aynı gün milletvekillerinin gözaltına alınmasını protesto eden Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de gözaltına alınarak 6 Kasım’da tutuklandı.

20 KADIN SİYASETÇİ CEZAEVİNDE

Tuncel’in tutuklandığı anlara ait fotoğraf karesi geçen 5 yılda hafızalardaki yerini korurken, DBP’li 95 kadın belediye eşbaşkanından 35’i ya gözaltına alındı ya da tutuklandı. Hala 9 kadın eşbaşkanın da aralarında bulunduğu 20 kadın siyasetçi cezaevinde tutuluyor.

KADIN MERKEZLERİ KAPATILDI

Başlatılan siyasi operasyonların ardından 16 Nisan 2017 referandumu ile rejim değişikliğine gidildi. Rejim değişikliğiyle beraber kadın kazanımları hedef alındı. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ilanlarıyla DBP 2014 yerel seçimlerinde kazandığı 102 belediyeden 96’sına kayyım atandı. Belediyelere bağlı çalışma yürüten 50’nin üzerinde kadın merkezinin kapısına kilit vuruldu. Farklı kentlerde faaliyet yürüten onlarca kadın kurumu, 11 Kasım 2016’da çıkartılan 677 sayılı KHK ile kapatıldı.

MÜCADELE ALANI  

Tüm bu saldırılar karşısında hem cezaevlerinde hem de alanlarda kadınlar, mücadeleden geri adım atmadı. Kadın siyasetçiler, yargılandıkları davalarda duruşma salonlarını mücadele alanlarına çevirdi. Kasım 2016’dan bu yana cezaevinde tutulan DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak hakkında açılan dava, “kamu güvenliği” gerekçesiyle Diyarbakır’dan Malatya’ya nakledildi. Tuncel, katıldığı dava duruşmalarında yaptığı savunmalarda, kadın mücadelesinin saldırılar karşısındaki duruşu ve rolünü anlattı. 

Tuncel'e, Malatya 5’inci Ağır Mahkemesi tarafından “Örgüt üyeliği” suçlamasıyla 9 yıl 9 ay, “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 5 yıl 3 ay olmak üzere toplam 15 yıl hapis cezası verildi. Karar, 19 Temmuz 2019’da İstinaf Mahkemesi’nce bozulunca  yargılama yeniden yerel mahkemede başladı. Malatya’daki davada tutuklu yargılanan Tuncel hakkında Kobanê Davası kapsamında ikinci kez tutuklama kararı verildi. Dava için Kandıra Cezaevi’nden Sincan Cezaevi’ne getirilen Tuncel,  Mezopotamya Ajansı'nın sorularına avukatları aracılığıyla yazılı cevap verdi.

‘KRİZ BUGÜNÜN SORUNU DEĞİL’

Türkiye’de yaşanan rejim krizinin bugünün sorunu olmadığına değinen Tuncel,“Osmanlı İmparatorluğu dağıldı, ardından kurulan Cumhuriyet’in Kürtlerin desteği olmadan kurulamayacağı gerçeğini artık daha geniş bir kesim dile getirmektedir. 1921 Kurucu Anayasa’sı da halkların ortak mücadelesinin üzerinden şekillenmiştir. Ama ne yazık ki o dönemdeki siyasi elitler tarafından bu çoğulcu anlayış yok sayılmış. 1924 yasasıyla Türk ulus devletin inşasıyla farklı inanç ve kimlikler yok sayılmış, tekçi ve baskıcı otoriter bir sistem kurulmuştur. Kürt halkı ve Kürdistan’ın ileri gelenleri bunun karşısında tepkilerini, itirazlarını yükseltmiş, direniş ve isyan süreci yaşanmıştır. Kürtlere karşı inkar, imha ve asimilasyon politikalarının devreye konduğu bu süreçte Kürt halkına çok büyük acılar yaşatılmıştır” ifadelerini kullandı.

‘KRİZ DARBELERLE AŞILMAYA ÇALIŞILDI’

Kendi varlığını, Kürdün yokluğu, imhası üzerinden inşa etmeye çalışan politika nedeniyle sürekli krizli bir sürecin yaşandığını ifade eden Tuncel, krizin darbelerle aşılmaya çalışıldığına dikkati çekti. Tuncel, şunları söyledi: “Yapılan her darbe ve arkasından gelen Anayasalar, kurulan iktidarlar sorunları çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı kimlik ve kültürler inkar edilmiş, baskı ve zor araçlarıyla ‘Türk’lük’ inşası yapılmaya çalışılmıştır. Bu krizli süreç cumhuriyetin kuruluşundan günümüze varlığını sürdürmektedir. 21’inci yüzyılın şafağında Ortadoğu ve dünyada dengeler yeniden kurulduğu bir süreçte Türkiye’deki bu kriz hali daha da derinleşmiştir. Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Kürtler ve sosyalistlerle birlikte dışarıda bırakılan İslami gelenek, AKP’nin 2002’de iktidara gelmesi ile birlikte cemaatle kurduğu ittifakla devletin tüm kurumlarına yerleşmiştir.”

‘NEO-OSMANLICI REJİM’

Tuncel, 2010 yılında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan siyasal, toplumsal gelişmelerle halkların adalet, özgürlük ve demokrasi taleplerinin emperyalist güçlerce rotasından saptırılarak müdahale gerekçesi yapıldığını vurguladı. Bu süreçte AKP’nin, devlet içerisinde elde ettiği güce de güvenerek, bu süreci kendi ideolojik politik iktidarını güçlendirme, neo-Osmanlı planlarını gerçekleştirme hayaline kapıldığını söyleyen Tuncel, “Türkiye’deki rejim krizine iktidarın bulduğu çözüm ise ikinci Cumhuriyeti neo-Osmanlıcı bir rejimle kurmak oldu. Bunu gerçekleştirmesinin önünde engel olarak gördüğü Kürtlere karşı kapsamlı bir saldırı ve düşmanlık politikasını devreye koydu. Bu plan dahilinde 2014 MGK toplantısında bir yol çizilmiş, Kürtlere karşı ‘Çöktürme planı’ hazırlanmış ve devreye konmuştur” ifadelerini kullandı.

‘SİYASİ SOYKIRIM OPERASYONU’

MGK toplantısının ardından hem içeride hem dışarıda Kürt düşmanlığının Türkiye'nin temel politikası haline getirildiğini aktaran Tuncel, “Uluslararası ilişkiler de Türkiye’deki tüm uygulamalar da buna göre planlanmıştır. Bunun sonucu olarak 2013- 2015 yılında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile yürütülen diyalog süreci Dolmabahçe mutabakatı ile müzakereye evirilecekken, Türkiye halklarının yüzde 70-80’inin desteğini aldığı bu sürecin Tayyip Erdoğan tarafından sonlandırılması, masanın devrilerek Kürtlere karşı savaş, çatışma politikasını devreye konması da bu planın bir sonucudur. O günden bugüne Kürtler, Kürtlerin dostları, demokrasi ve özgürlük güçleri üzerinde sistematik bir saldırı, devlet şiddeti uygulanmaktadır. 4 Kasım 2016’daki siyasi soykırım operasyonları da bu politikanın bir parçası olarak devreye konmuştur” şeklinde konuştu.

‘KHK’LERLE ÜLKEYİ YÖNETTİ’

Sadece HDP’nin değil Kürt halkının örgütlü olduğu tüm kurumları, Kürt halkıyla dayanışma içerisinde olan demokrasi ve özgürlük güçlerinin de hedef alındığını aktaran Tuncel, “Özellikle Kürt halkının kendi kendini yönetme iradesi, yerel demokrasi inşa etme açısından önemli olan yerel yönetimler, belediyeler hedef alınmış. Kayyım rejimi ile halk iradesi gasp edilerek, belediyelere el konulmuş, belediye eşbaşkanları, meclis üyeleri gözaltına alınıp, tutuklanmıştır. 2015’ten bugüne Kürtler ve muhalif tüm kesimlere, sistematik bir zor ve zulüm politikası uygulanmaktadır. AKP, 12 yıl yol arkadaşlığı yaptığı, devletin tüm olanaklarını hizmetine sunduğu cemaat ile girdiği iktidar kavgası 15 Temmuz başarısız darbe girişimine vardı. AKP bu başarısız darbe girişimini bahane ederek OHAL ilan etti, Meclisi, Anayasa ve yasaları askıya aldı. KHK’lerle ülkeyi yönetti” diye belirtti.

‘KRİZ YÖNETME YETENEĞİNİ KAYBETTİ’

OHAL kalksa da uygulamalarının devam ettiğine işaret eden Tuncel, bu sürecin AKP’yi yeni yol arkadaşları bulmaya ittiğini söyledi. Tuncel, devamında şunlara değindi: “Cumhur İttifakı bunun sonucu faşist bir blok olarak gelişmiştir, ancak gelinen aşamada AKP’nin yürüttüğü siyaset Türkiye’yi içinden çıkılmaz, derin bir krize sürüklemiş, toplumu nefes alamaz hale getirmiştir. Türkiye hızlı bir şekilde hukuk devleti olmaktan çıkarılmış, mafya düzenine dönüştürülmüş. Çetelerle Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde ilişkiye girdiği dinci, El-Kaide çizgisindeki gruplarla ilişkisi, ittifakı Türkiye için büyük bir risk taşımaktadır. En son OECD ülkelerinin gri listesine alınması, bu gerçeği çok net göstermektedir. AKP Türkiye’yi hızla uçurumun kenarına sürüklemiş, tüm ekonomik kaynakları, devletin rezervlerini tüketmiş, bir grup yandaş dışında toplumu açlığa mahkum etmiştir. Sonuç itibariyle Cumhur ittifakı gelinen aşamada krizi yönetme yeteneğini kaybetmiştir.”

‘KÜRT HALKININ ZAMANIDIR’

AKP-MHP ittifakının başkanlık sistemini Anayasa yaparak kurumsallaştırmaya çalıştığını, ancak halkın desteğini hızla kaybettiğini dile getiren Tuncel, “Muhafazakar kesim, kendisine yeni adresler aramaktadır, saha araştırmaları AKP’nin kemik tabanında da gidişata dair rahatsız olduğunu göstermektedir. Şu gerçeklik bir kez daha kendisini göstermiştir; ‘Çözmezsen çözülürsün’, ‘Kürt sorunu vardır, benim de sorunumdur’ diyen Erdoğan ‘Kürt sorunu yoktur’ politikasına dönmesi kendi iktidarının sonunu getirmiştir. AKP ve ortakları için yolun sonu görülmüştür, şimdi demokrasi ve özgürlükten yana olanların zamanıdır. Kürt halkının zamanıdır. Kürtler tüm baskı, zor ve zulüm politikalarını direnmiş, karşı durmuş ve Türkiye siyasetinin belirleyeni haline gelmiştir. Dolayısıyla 4 Kasım operasyonları ile iktidarın hedefinin tam tersi olmuş, HDP büyümüş, oy potansiyelini arttırmıştır. AKP dağılma aşamasına gelmiştir, ilk seçimde de sandığa gömülecektir” diye aktardı.

‘KADIN MÜCADELESİ KORKUTTU’

Erkek egemen kapitalist sisteme karşı yürüttükleri kadın özgürlük mücadelesinin doğal olarak egemenleri rahatsız ettiğini belirten Tuncel, kadınların özgür olmadığı bir toplumda gerçek anlamda özgürlük ve eşitlikten bahsetmenin mümkün olmadığını vurguladı. Tuncel, “Binlerce yıllık erkek egemen zihniyet ve kültürü değiştirmek için öncelikle erkek egemen kapitalist ideolojiye karşı kadın özgürlük ideolojisini geliştirmek ve toplumsallaştırmak gerekir. Kürt özgür kadın hareketi, bu alanda devrimsel nitelikte gelişmelere imza atmıştır. Bir yandan kadın kurtuluş ideolojisini geliştirirken diğer yandan toplumsal, ekonomik, kültürel yaşamda bu çizgiyi pratikleştirecek politikalar geliştirdi.  Eşbaşkanlık, eşit temsiliyet, kadınların özgün özerk örgütlenmesi, kadın meclisleri, kadına duyarlı bütçeleme, kadın erkek eşitliğini yaşamın her alanında sağlaması, kadına yönelik ayrımcılıkla her türlü şiddete karşı amasız fakatsız mücadele, erkek egemen faşist iktidarı korkuttu” ifadelerini kullandı.

KADINLARIN TAVRI

Kadın mücadelesinden korkan egemenlerin, kapitalist modernist sistemin, “önce kadınları vurun” politikasını devreye koyduğunu aktaran Tuncel, “Kürt kadın siyasetçileri, milletvekillerini, belediye eşbaşkanlarını, meclis üyelerini ve kadın aktivistlerini tutukladılar. Kadın kurumlarını kapattılar, kadın kazanımlarına el koydular, kadınların büyük mücadele ve emeği sonucunda imzalanan İstanbul Sözleşmesini bir gecede feshettiler. Kadınları evlere kapatmak, kamusal yaşamın dışına itmek için kadınların önüne bin bir engel çıkardılar. Ancak bu politikalar kadınların direnişini, mücadelesini daha da perçinledi. Öfkesini büyüttü. Kadınlar her fırsatta cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, dinciliğe, militarizme ve faşizme karşı tavrını ortaya koydu, koymaktadır” diye kaydetti.

‘MÜCADELE SÜRECEK’

Gelinen aşamada AKP ve Cumhur İttifakı’nın kaybettiğini söyleyen Tuncel, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kendisini devletin zor aygıtları üzerinden ayakta tutmaktadır. Bu kaybedişte kadınların eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin çok büyük katkısı olmuştur. Önümüzdeki süreçte kadınların yeni yaşamı kurmakta, kadın özgürlükçü demokratik ekolojik paradigmamızı inşa etmekte. Kadınların örgütlü ve güçlü bir öncülük yapacaklarına inanıyorum. Bizler nerede olursak olalım, ister içerde ister dışarda kadınların özgürlüğü, halkların, inançların eşit ve özgür birlikteliği için mücadele etmeye, dünya kadınları ile de dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz.”

MA / Zemo Ağgöz