Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kovid-19 İzleme Kurulu, koronavirüs (Kovid-19) pandemisine ilişkin 10’uncu ay raporunu online basın toplantısında açıkladı. Toplantıya Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak katıldı. Toplantıda ilk olarak konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Kovid-19’un bir neo-liberalizm pandemisi olduğunu unutmamak gerekiyor. Ne yazık ki hem emeğimizi hem de doğayı sınırsızca sömüren ve araçsallaştıran bu neo-liberalizm, sonuçta bu virüs yarın başka bir virüsle yaşamlarımıza müdahale edecek” dedi.

ÖLÜMLER CİDDİ BOYUTTA 

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ölüm sayılarının ciddi boyutta olduğunu belirten Fincancı, “Sadece İstanbul üzerinden baktığımızda, salgının başladığı günden 31 Aralık 2020’e kadar 18 bin 259 fazladan ölüm yaşandı. Türkiye’de belirtilen Kovid-19 ölümleri kadar İstanbul’da fazladan ölümler olduğunu görebiliyoruz. Normal koşullarda 2019 yılında 2018 yılına göre sadece binde 9 fazladan ölüm görülürken, 2019 yılına göre 2020 yılında bu rakam yüzde 49’a ulaşıyor” bilgilerini paylaştı.

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ DURUMU

Fincancı, pandemiden dolayı yaşamını yitiren sağlık çalışanlarına dair bilgileri içeren tabloyu paylaştı. Tabloya göre, 11 Mart 2020’den 8 Ocak’a kadar yaşamını yitiren sağlık çalışanlarından 131’i doktor, 88’i destek çalışanları, 15’i diş hekimi, 103’u ise aralarında eczacı, hemşire ve teknisyen bulunan diğer sağlık çalışanlarından oluşuyor. Tabloya göre, pandemi nedeniyle toplam 337 sağlık emekçisi yaşamını yitirdi.

BİRİNCİ BASAMAK

Birinci basamak sağlık sisteminin halk sağlığı ve entegrasyonuyla yürümesine ilişkin pek çok çalışmanın ve önerilerin olduğunu hatırlatan Fincancı, “Ama ne yazık ki bu öneriler hayata geçmiyor. Bütün dünyada birinci basamağı yok sayan ve tedavi edici sağlık hizmetini önceleyen bir yaklaşım tam da neo-liberal ekonominin bir boyutu. Sonuç olarak bütün bunları tanımladığımızda topluma dayalı birinci basamak hizmetinin gerekli olduğunu ve halk sağlığı işlevlerini de içermesi gerektiğini görüyoruz. Aralarındaki etkileşimin yoğunluğuyla bağlantılı olarak özellikle pandemi sürecinde topluma dayalı bölge tabanlı birinci basamak sağlık hizmetine geçiş için bir politika penceresinin açılabilir umudunu taşıyoruz” diye belirtti.

BAĞIŞIKLAMA NELERİN ÖNÜNE GEÇTİ?

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, dünyada ve Türkiye’de bağışıklamaya dair çok olumlu deneyimlerin olduğunu aktardı. Eskiocak, “Bunlardan biri çiçek hastalığı. Uzun bir süre sonunda 1970’lerin sonunda artık dünyada çiçek hastalığı tümüyle ortadan kaldırıldı ve artık aşı yapılmıyor. Bağışıklama o kadar yararlı ki yüzlerce milyon insanın ölümüne yol açan bir hastalığı tarihten sildi. Bir diğeri çocuk felci hastalığı; 1988’de yılda 350 bin dolayında ölüm ve sakatlık olarak görülen hastalık 2020’de 169 vakayla kapandı. Dünya ve Türkiye bulaşıcı hastalıklarla ve insanları öldüren sakat bırakan bu seri katillerle baş etmeyi başarmıştı, tekrar başarabilir ama tabi ki bunun koşulları vardır. Türkiye’de bu deneyim ve birikim var, bunun kullanımının sağlanabileceğini umuyoruz” diye konuştu.

Türkiye’deki bağışıklama hizmetlerinin durumuna dair bilgi paylaşan Eskiocak, şunları söyledi: “Türkiye’ye 3 milyon doz aşı getirildi. 550 milyon doz daha getirilecek ancak 120 milyon doza gereksinim var. Salgınla mücadele edebilmek için aşı tedarikinin sürmesi gerekiyor. Ülkemizde şuanda tüm aşılar ithal. 8 ayrı ülkeden ithal ediliyor. Bu DSÖ’nün usulüne göre onayladığı iyi üretim koşullarıyla üretilen aşılar güvenilirdir menşeine bakılmaksızın. Bağışıklama hizmetlerinde koronavirüsten önce de sorunlarımız vardı. Kızamık endemik varlığını sürdürüyor. Bağışıklama hizmetlerinde eşitsizlik var. Aşılamada erişememe, tereddüt sorunu var.”

TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI

Aşıyla elde edilen toplum bağışıklığının sağlanması için koronavirüs aşılarının etkisinin yüzde yüz olması durumunda, yüzde 60-72 arasında bir aşılamanın yapılması gerektiğini kaydeden Eskiocak, “Ancak aşının etkinliği yüzde 80’lerde ise aşılama oranını yüzde 90’lara çıkarmamız gerekiyor. Bağışıklama hizmetini sunarken, coğrafi temelli izleme yapmamız gerekiyor. Aşılama oranlarını tüm hedef gruplarında yakalamamız gerekiyor. Bu nedenle coğrafi izlem çok önemli. Ne yaparsak etkin ve bilimsel temellere dayandırmak zorundayız. 2021’in ortası-sonunda önce yaygın biçimde aşıya erişim söz konusu olmayacak. Aşının hastalık bulaşın etkisi yavaş gelişecek hedef kapsayıcılık oranlarına erişmek birkaç yıl alabilecek. Bu nedenle hijyen, maske ve mesafeye dikkat etmeye devam etmeliyiz. Ancak Aile Hekimleri Birimleri (AHB) başına 3 bin 124 hastanın nüfus düşüyor. Bu yüksek bir rakam. Bu sayısal yetersizlik giderilmeli” dedi

‘DAYANIŞMAYI GÜÇLENDİRİN’

Onaylanmış aşıların güvenilir olduğunu söyleyen Eskiocak, şu önerilerde bulundu: “Aşılar salgını durdurmaya yetmeyecek. Maske, siperlik kullanma, fiziksel mesafeye özen gösterme, el yıkama, kalabalıktan kaçınma, mümkünse evde kalmalıyız. Aşılar ve diğer halk sağlığı önlemlerine sahiplenerek göstereceğiniz dayanışma sizi ve temas ettiğini kişilerin yaşamda kalmasına katkı sağlayacak. Dayanışmayı güçlendirin.” 

Basın ve medya kuruluşlarına önerilerde bulunan Eskiocak, “Sadece raporların başlık ve özetini bildirmeyin, verilere otomatik güvenmeyin. Güvenilir kaynaklar kullanın. Terimleri açıklayın. Net bir dil kullanın” ifadelerini kullandı.

‘AŞILARIN TAMAMI GÜVENİLİR GÖRÜNÜYOR’

Koronavirüs aşısına dair bilgi veren TTB Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, “Aşılar tabi ki tünelin ucundaki ışık diye tanımlanan ve umutla beklediğimiz kurtarıcılar gibi görünüyor. Ama bununla birlikte güvenilirlikle ilgili de sıkıntılar yaşamak istemiyoruz. Şu anda dünyada kullanmakta olan aşıların tamamı güvenilir görünüyor. Ancak keşke ülkemizde aşıların birkaçını bulundurabilsek. Çin’den getirilen aşıya dair veriler güvenilirlik açısından bir sıkıntı olmadığını gösteriyor. Etkinliği konusunda farklı ülkelerde farklı oranlar var ancak DSÖ, yüzde 50’lik etkinliğin yeterli olduğunu söylüyor. Bu açıdan aşı tereddüdünü arttırmak sorumsuzluk olur” şeklinde konuştu.

‘mRNA DAHA FAZLA ANTİKOR OLUŞTURUYOR’

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, “Bu güne kadarki bilgiler ışığında farklı platformlarda, farklı tekniklerle üretilen aşıların genel olarak güvenlikle ilgili büyük bir soruna neden olmadığını söyleyebiliriz. Birbirlerinden farklılıkları elbette var. Örneğin mRNA dediğimiz aşılar biraz daha yüksek oranda antikor üretimine sebep oluyor. Bu bir avantaj. Özellikle çalışmalarına ileri yaş grubundakileri de aldıkları için onlara da etkili olduğunu bildiğimiz aşılar. Ama diğer yandan bu aşılara bağlı alerjik yan etkilerin diğer yöntemlerle üretilen aşılarla kıyasla daha fazla olduğunu da biliyoruz. Diğer yandan bu aşılara tüm dünyada acil kullanım izni verilmiş durumda. Dolayısıyla faz 2-3 çalışmalarında çok ciddi yan etki olmadığı göründükten sonra, bu aşıların kullanılması bilimsel olarak tam da yapılması gereken şey. Faydalar zarardan çok çok daha fazla olduğu için, çok düşünecek de bir şey yok. İnaktif aşıların antikor oluşturma yeteneği mRNA kadar fazla değil ama DSÖ yüzde 50 koruma sağlaması yeterli demişti. Farklı yerlerde farklı oranlar var ama hiçbirinde yüzde 50’in altında başarı söz konusu değil. Bu nedenle bu aşıları olmak gerekiyor. Yeter ki bu aşılara ulaşabilelim. Mutasyona uğramış virüsü de antikorlar çok etkili şekilde durdurabiliyor. Aşılardan, hastalığın sağladığı bağışıklıktan daha uzun bir bağışıklık bekliyoruz ama bunun bir yıl mı, 3 yılda bir mi olacak belli değil” ifadelerini kullandı.

‘HENÜZ BİZE BİLGİ VERİLMEDİ’

Koronavirüs aşısı hakkında henüz kendilerine bir bilgilendirilmenin yapılmadığını dile getiren TTB Aile Hekimliği Kolu Başkanı Emrah Kırımlı ise, “Ya da bir eğitim verilmiş değil. Biz buna hazır da değiliz. Yıllardır boş bırakılmış bir birinci basamak var. Yüzde 30’a yakın hemşiresiz birim var. Bu insanlarla nasıl yapacağız. Yaptığımız anketlere göre birimlerin yüzde 80’den fazlası bekleme alanlarının yeterli olmadığını söylüyor. Aşılar tırlara biniyor ama biz bunu aşı hastalarımızdan öğreniyoruz. Hastalarımızın güvendiği yer biziz. Bize soracaklar ama biz bilgi sahibi değiliz. Bu güvensizlik ortamı hepimiz için çok tehlikeli. Bu işin çözümünü beraber kurmamız lazım. Aşıları yapmak istiyoruz ama nasıl yapacağımız bilmiyoruz” diye belirtti.