Tutuklu avukatlar Ebru Timtik 233, Aytaç Ünsal ise 203’üncü gündür “adil yargılanma” talebiyle ölüm orucunda. Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları tahliye başvuruları reddedilen avukatlar, Adli Tıp Kurumu’nun “cezaevinde kalamayacakları” yönünde verdiği rapor üzerine 30 Temmuz’da Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde gözlem altına alındı. Talepleri karşılanmadığı için eylemlerini sürdüren Timtik ve Aytaç, her geçen gün ölüme daha da yaklaşıyor.

Hukukçular, ölüm orucundaki meslektaşlarının durumuna dikkat çekti.

BARO BAŞKANI: ADİL YARGILANMADILAR

Her iki meslektaşının adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bu eylemlerini başlattıklarını vurgulayan  Mersin Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, avukatların yargılanma aşamasında yapılan karşılaştıkları hukuksuzlukları teşhir etmek ve yeniden adil bir şekilde yargılanmak amacıyla başlattıkları açlık grevi eylemini ölüm orucuna çevirdiklerini hatırlattı. Yeşilboğaz, “2017 yılında avukatlara yönelik bir operasyon yapılmış ve belki de avukatlık yapış tarzlarını beğenmedikleri için meslektaşlarımız hakkında tutuklama kararı verilmiş. Her biri suçluymuş gibi gözaltına alınıp, tutuklanmıştı. Biz de süreci takip ettik. O süreçte meslektaşlarımızın adil yargılanmadığın tüm hukukçular olarak net bir şekil de gözlemledik” dedi.

‘YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR'

“Yarın çok geç olabilir” diyerek Timtik ve Aytaç’ın sağlık durumlarının kritik aşamaya geldiğine dikkat çeken Yeşilboğaz, şunları söyledi: “ATK raporunun ardından tahliye edilmeleri gerekiyordu. Nedense mahkeme takdir yetkisi verdi ve hastaneye sevk ettiler. Bu meslektaşlarımızın vücut dirençlerinin gerçekten ölüm sınırına yaklaştığı bir durumda hastanede tutulmaları ne hasta haklarına ne de insan haklarına uymadığını söyleyebiliriz. Yetkililerin doğacak olumsuz sonuçlardan sorumlu olurlar. Hukuki ve vicdani bir karar vermelerini bekliyoruz. Adalet Bakanlığı’nın mutlaka ve mutlaka bu sürece müdahale etmesi gerekiyor. Çünkü zaman çok çok azalıyor. Kötü bir sonuç çıkmadan bu sürecin sonlanması gerekiyor. Adil yargılanma hakkı bireysel değil, evrenseldir” diye konuştu.

ÇHD’Lİ ALTUNTAŞ: ANNE SÜTÜ KADAR DOĞAL BİR HAK

Çağdaş Hukukular Derneği (ÇHD) Mersin Şube Başkanı Mehmet Altuntaş ise, her iki meslektaşının bu ülkede adil yargılanma hakları ihlal edilen ne ilk ne de son kişiler olduğunu dile getirdi. Adil yargılanma hakkının politik dosyalarda sistematik bir şekilde ihlal edildiğinin altını çizen Altuntaş,  “Adil yargılanma hakkı talebi anne sütü, ekmek ve su kadar doğal bir haktır. Bu iki meslektaşımız da hem meslekleri gereği hem de politik olarak tercih ettikleri yer ve yön olarak bu adil yargılanma haklarının ihlal edilmesiyle ilgili bir itirazda bulundular. Esasen bu itirazların merkezinde kendi dosyaları var ise de bu toplumun adalet talebini seslendirip dile getiriyorlar” ifadelerini kullandı.

Altuntaş, akabinde de “Bir insanın adalet talep ederken kendi hayatını ortaya koymuş olması hepimize aslında utanma kavramını hatırlatıyor. Bunu topluma da ülkeyi yönetenlere de hatırlatıyor. Yani biz hangi çağda yaşıyoruz ki adalet talep ederken adalet ve ölümü yan yana koyacağız?” diye sordu.

‘TALEPLER KABUL EDİLMELİ’

Her iki meslektaşları ile birlikte benzer durumda olan bütün politik tutukluların adil yargılanma taleplerinin amasız, fakatsız kabul edilmesini istediklerini söyleyen Altuntaş, sorunun öznesi olan insanların kulaklarının üzerine yatmaması gerektiğini kaydetti. Altuntaş, herkesin verilen bu insanlık mücadelesinde nerede olduğunu bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini de belirtti. ATK’nin verdiği rapora da değinen Altuntaş, bu konuda şunları söyledi: “Meslektaşlarımızın bu koşullarda hastanede kalmaları daha kötüdür. Çünkü pandemi süreci ve kaldıkları hastaneler de pandemi hastanesi ilan edilmiş durumda. Dolayısıyla cezaevinde kalmaları neredeyse şuan ki koşullardan daha iyidir. Yetkililer, ATK’nin raporunu boşa düşürmek için meslektaşlarımızı cezaevinden çıkarıp, hastanenin tutuklu koğuşuna koydu.” 

Altuntaş, eylemdeki meslektaşlarına ilişkin olası kötü bir gelişmeden yetkili makamlarda oturan kişilerin sorumlu olacağını da ifade etti. Altuntaş, “Bu dosyayı önünde bekleten Yargıtay’ın ilgili dairesi sorumlu olacaktır. Bir an önce kararınızı verin. Durum bu haldeyken neden bu dosya hala Yargıtay’da bekletiliyor? Özcesi bu insanların yaşamları ile ilgili kendi bulundukları konum itibariyle müdahale edebilecek herkes bu meselenin sorumlusudur. Bu yerel mahkemeden tutun da devletin en üst kademesine kadar herke sorumludur” dedi.

ÖHD’Lİ SARIYILDIZ: ÇIĞLIĞI BÜYÜTMELİYİZ

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği  (ÖHD) Mersin Şube Başkanı Hoşyar Sarıyıldız da, meslektaşlarının girdiği eylemi anlamak için Çağlayan Adliyesi’nde görülen yargılama ve sonucunda verilen cezalara bakmak gerektiğini söyledi. Meslektaşlarının sadece kendilerine yapılan hak ihlalinin protesto etmek için bu eylemlerini başlatmadıklarını vurgulayan Sarıyıldız, “Tam tersine ülkedeki olağanüstü hukuksuzlukları dile getirmek ve bunların çözümü için kamuoyu oluşturmak adına kendi bedenlerini açlığa yatırdılar. Bu eylemin kişisel olmadığı, amaçlarının bütün toplumun maruz kaldığı hukuksuzlukların giderilmesi olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Yaşam hakkından daha önemli bir şey yoktur. Bunun bahanesi bile olamaz. Yargıtay her geçen gün meslektaşlarımızın daha fazla ölüme yaklaştığı bir süreçte adli tatili ve koronavirüsü bahane ederek dosyayı bekletmesi kabul edilemez. Olası kötü bir durumun gelişmesi durumunda bunun sorumlusu yetkili merciler olacaktır” diye konuştu. 

Sarıyıldız, ölüm orucundaki meslektaşlarının “sessiz” çığlıklarının çığ gibi büyütülmesi için ise duyarlılık çağrısında bulundu.