Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, 3'ü polis 4 sanığın yargılandığı Tahir Elçi cinayetiyle ilgili süren davanın son duruşmasında ortaya çıkan hukuk garabetleri ve yargının cinayete yaklaşımını, dün akşam Medya Haber'in “Amed’ten Bakış” programında değerlendirdi. Elçi cinayetinin kameraların karşısında ve herkesin gözleri önünde yaşandığını anımsatan Eren, cinayeti bir “suikast” olarak tanımladıklarını ifade etti.

Dönemin siyasetçileri ve yürütmenin tepesindeki kişilerin de bunu siyasi bir suikast olarak tanımladığını söyleyen Eren, Türkiye’de işlenen diğer benzer cinayetler gibi Elçi suikastının bu ülkedeki siyasi iklim değiştiği zaman ancak bütün yönleriyle aydınlatacağına inandıklarını kaydetti.

FAİLLER BİLİNİYOR

Mahkemenin maddi gerçeğin açığa çıkması niyetiyle dosyayı ele almadığını son duruşmada da gördüklerini ifade eden Eren, “Aslında başından itibaren böylesi bir niyet yoktu. Ama yargısal niyetten ziyade bir siyasi niyetin ortaya çıkması lazım. Biz hep şunu söyledik; bu cinayet salt yargı mercilerini ya da soruşturma makamlarının çalışmalarıyla aydınlatılabilecek bir cinayet değil. Aynı zamanda bir siyasi iradenin ortaya konulması lazım. Yani iktidarın da bunu istiyor olması lazım. Ne yazık ki iktidardan doğru bu cinayeti aydınlatılması yönünde adımların atılmadığını gördük ve gözlemliyoruz" dedi. 

Başından beri bu dosyanın faillerinin bilindiğini ifade ettiklerini vurgulayan Eren, güvenlik tedbirlerinin en yoğun olduğu Diyarbakır'da onlarca kameranın önünde işlenen bir cinayetin faillerinin ilgili kolluk, adli ve dönemin bürokratları tarafından bilinmeme şansı olmadığını söyledi. 

TANIKLARIN BEYANLARI

Davanın bir önceki celsesinde dosyada yer alan açık ve gizli tanıkların beyanlarıyla soruşturmanın manipüle edilmek istendiğini gördüklerini belirten Eren, şunları söyledi: “Biz bunu daha cinayetten 4 yıl 6 ay sonra hazırlanan iddianame kabul edildiği ilk gün fark ettik. İlk fark ettiğimiz nokta şuydu; Neden Tahir Elçi’nin katledilme dosyası ile olay sırasında öldürülen polis memurlarının dosyası birlikte açıldı? Yani bu durum bize bir şekilde şunu gösteriyordu. İki olayın birlikte dava konusu edilerek, gerçek faillerin açığa çıkması konusundaki isteksizliği bize gösterdi. Yani bir şekilde oradan uzaklaşan örgüt mensupları tarafından yapıldığı izlenimini oluşturmaya çalıştılar, iddianame bize bunu gösterdi. Ama zamanla tanıklar beyanları dosyaya girdi ve o tanıklar mahkemede dinlendi. Dinlenen bu gizli ve açık tanıklar hiçbir şekilde olay anında orada olmadıklarını ve olaya dair bilgi ve görgülerinin olmadığını dile getirdi. Bir şekilde o dönemin soruşturma makamları tarafından bu ifadelere zorlandıklarını, işkence gördüğünü iddia edenler de oldu. Bu tanıklardan Deniz Ataş bizzat savcı huzurunda işkence gördüğünü iddia etti. Gecen celse isim vermedi hatta Bolu Cezaevi'nde duruşmaya katılmıştı ve SEGBİS üzerinden ifade vermek istemediğini bizzat mahkeme huzura gelmesi halinde anlatacak çok şeyi olduğunu söylüyordu. Ancak bu olaya dair bilgi ve görgüsünün olmadığını ancak savcı tarafından yönlendirildiğini anlattı.”

DENİZ ATAŞ'IN ANLATTIKLARI

Eren, dosya tanığı Deniz Ataş tarafından kaleme alınıp, Elçi cinayeti soruşturması ile doğrudan ilgisi bulunmayan savcı Kenan Karaca tarafından yönlendirildiğini anlattığı mektubun Eylül ayı başlarında ellerinde ulaştığı bilgisini paylaştı. 

Bunun üzerine imzasını taşıyan bu mektubun Ataş’a ait olduğunu ve kendisi tarafından gönderildiğini teyit ettiklerini anlatan Eren, “Deniz Ataş bu mektubunda ayrıntılı bir şekilde nasıl yönlendirildiğini, hangi savcı tarafından yönlendirildiğini ve kendisine vaat edilen şeylerin ne olduğunu, tutuklandıktan sonra cezaevinden kendisini kimlerin ziyaret ettiğini anlatıyordu. İstihbarattan gelen polis memurların ile cezaevinde baskılandığını dile getirmişti bu mektubu da biz de bunu mahkemeye sunduk. Eksiklikleri ile çok vasat bir iddianameyi mahkeme kabul etti ve bu süreci başlattı. Mahkeme şu anda aslında soruşturma makamlarının yapması gereken şeyleri yapıyor” diye konuştu.

SAVCI 'SUÇ' İŞLEDİ

Eren, savcı Kenan Karaca’ya dair, “Siz bir olaya dair yönlendirici tarzda savcılık yapamazsınız. Bu adil yargılamayı etkilemeye yönelik bir suçtur. Buna karşı mücadele etmesi gereken bir savcı kanuna, hukuka aykırı bir şekilde Elçi cinayetini kaçan iki örgüt mensubu tarafından gerçekleştirilmiş olduğu yönünde gözaltına alınan ve dosyamızın tanığı olan kişileri baskılıyor. Ataş mektubunda bunu çok açık bir şekilde anlatıyor” dedi. 

Savcı Karaca hakkında bulundukları suç duyurusunun mahkeme tarafından reddedilmesini eleştiren Eren, “Biz aslında hazırlığımızı yaptık mektup bize geldiği zaman. Mahkemenin bir tanığın, bir savcı tarafından bu kadar aleni şekilde manipüle edildiğini gördüğü halde ilgili suç duyurularını yapıp yapmayacağını bekledik. Tavırlarını ve niyetlerini öğrenmek adına bekledik. Ama bugüne kadar yapmadılar, yapmayınca da mahkemede yazılı ve sözlü beyanla mahkemeden gereken Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ilgili savcı hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedik. Aynı zamanda HSK’ye bu konuda bildirim yapılmasını talep ettik. Ama günün sonunda alınan ara karar bu taleplerin reddine yönelikti. Sebep de ilgili şahsın beyanlarının somut olgulara dayanmadığı şeklindeki bir değerlendirmeydi. Hukuken kabulü mümkün değil. Bu kadar ağır bir iddianın kendisi bile başı başına bir soruşturma yürütülmesini zorunlu kılıyor. Ama maalesef bu yapılmadı. Mahkeme yargılamada teknik anlamda bazı taleplerimizi kabul ediyor. Ama cinayetin aydınlatılması noktasındaki önemli sorumluluk isteyen konularda maalesef gereken hassasiyeti göstermiyor” şeklinde konuştu. 

SUÇ DUYURUSU 

Eren, makkeme bu yöndeki taleplerini reddetmiş olsa da savcı hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacakları ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) şikâyet edeceklerini aktardı. 

'DAVUTOĞLU KONUŞMALI'

Eren, cinayeti “siyasi suikast” olarak tanımlayıp, dinlenmesi yönündeki talepleri mahkemece reddedilen dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun ise, yürütmenin başında bir isim olması itibariyle bir nevi cinayetten de sorumlu kişi olduğunu ifade etti.

Eren, “Davutoğlu’nun salt tanık olarak dinlenmesini istemedik. O dönem yürütmenin başındaki isim olması itibariyle kusur yönünden cezai sorumluluğu var. Kendisinin ileride bu cinayetten kaynaklı sanık sıfatı kazanma ihtimali var. Ama ne yaptı mahkeme, şöyle ilginç bir şekilde bir başbakan için bilgisi ve görgüsü olmadığı için tanık olarak dinlenmesi yönündeki talebimizi reddetti. Yani dönemin başbakanının bu cinayete dair bilgisinin olmayacağını söylemek ne kadar mantıklı ne kadar hukuki?” diye sordu. 

Eren, Ahmet Davutoğlu’ndan bu cinayete dair bildiklerini paylaşmak üzere mahkemeden tanık olarak dinlenmesi talebinde bulunması yönünde beklenti içerisinde olduklarını da ifade etti. Eren, Davutoğlu’nun mahkemeye gelmeden tüm bunları toplumla paylaşma sorumluluğu olduğunun altını çizdi.