İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker’in itiraflarına ilişkin dün gece katıldığı bir televizyon programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Soylu, gazetecilerin sorularına yanıt olmaktan çok kendisini, bir dönemler Mehmet Ağar’ın yaptığı gibi “terörle mücadele” ile savundu. 

Peker'in derin devletin başı dediği, mafya ve uyuşturucuyu yönetmekle suçladığı eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar da kayıtlara geçen 17 bin 500 faili meçhulun işlendiği 1990'lı yıllarda, gazeteci Uğur Mumcu cinayetinde ve Susurluk Kazası’nın yaşandığı 3 Kasım 1996’da ortaya çıkan devlet-mafya-siyaset üçgeninde, kendini sürekli "terörle mücadele" ile savundu. Her konuşmasında ve savunmasında bolca devlet-millet ve beka söylemlerini kullanan Ağar'ın, Kürt sorununda devreye konulan savaşta "Bir tuğla çekerseniz tüm devlet çöker" sözleri durumu özetliyordu. 1990’lı yıllarda Kürt sorununun çözümsüzlüğü Türkiye’yi bu hale getirirken, şimdi de 2015’ten bu yana sürdürülen şiddet politikasıyla Türkiye bataklığa sürüklendi.  

Peker'in kendisi hakkında söylediği hiçbir konuya yanıt vermeyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sorulan soruları ve Peker'in dile getirdiği konuları örtmek için tıpkı Mehmet Ağar gibi "terörle mücadeleye" sarıldı. Soylu, Peker'in itiraflarına karşı attığı ilk twetten TRT ve Habertürk'te gazetecilerin sorularını yanıtlamaya kadar hiçbir açıklamasında sorulara yanıt olamadı ve sık sık kendini "terörle mücadele" konusunda yaptıklarıyla savundu.

Peker’in itiraflarına ilk olarak sanal medya hesabından katılan Soylu, “terörle mücadele” diyerek, “Bir mafya pisliğinin hezeyanlarıyla terörle mücadele tarihimizin en Şanlı Komutanına çamur atan, ortakları HDPKK için intikam alan, Cumhuriyet gazetesi; Sizin tarihiniz, derin, kirli ve karanlık ilişkiler tarihidir. Türkiye eski Türkiye değil. Hesabını hukuk önünde vereceksiniz” paylaşımı yaptı. 

‘TERÖRLE MÜCADELEYLE KARŞI KARŞIYA’

19 Mayıs 2021’de TRT Haber’de katıldığı ve gazetecilerin soru sormadığı programda Peker’in itiraflarına ilişkin Soylu, önce muhalefet partilerini, sonra gazeteleri hedef aldı. Soylu, Peker’in itiraflarına değinmeden, “terörle mücadele”ye sarıldı ve şunları söyledi: “100 yıldır bu saldırganlık devam ediyor ama bu saldırganlığın bir nirengi noktası daha var; Türkiye'yi yönetmemek, yönettirmemek, Türkiye'yi vesayetleri üzerinden istedikleri gibi idare edebilmek. Türkiye terörle mücadeleyle karşı karşıya, son 100 yıldır gayri nizami harp tekniklerinin bütün saldırılarıyla karşı karşıya. Yetmedi, 60 darbesi, 71, 80, 28 Şubat, 27 Nisan, 17-25 Aralık, 6-8 Ekim, 15 Temmuz, en son amiraller bildirisi, bütün bunların tamamı demin söylediğim bu sistem.”

SORULARDAN KAÇTI

Habertürk’te dün akşam bir programa katılan Süleyman Soylu, gazetecilerin Peker’in itiraflarıyla ilgili sorulardan kaçarak, sadece “terörle mücadele” ile ilgili konuştu. Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili soruya Soylu, “Peker'in kardeşi silah sebebiyle alındı ama Kutlu Adalı sebebiyle alınmalıydı. KOM'a sırf bu yüzden yazı yazdırdım bugün. İçişleri Bakanı olarak benim görevim önleyiciliktir. Terörle mücadelede bu başarının altında gayri hukuki, beyaz Toros, faili meçhul cinayetler varsa, getirin boş kağıtlar getirin istifa edeyim" iddiasında bulundu.

‘TERÖRLE MÜCADELE’YE SIĞINDI

Gazetecilerin Sedat Peker'in itiraflarla ilgili sorularına "Terörle mücadele etmişiz, terör ekonomisine ciddi darbe vurmuşuz. Uyuşturucuyla ilgili mücadele ediyoruz” diyerek yanıt veren Soylu, “Unuttuk terör olaylarını. Her gün bir bombanın patladığı, her gün insanların... İstanbul'da kapanmayı göze alan alışveriş merkezleri vardı. Türkiye dönem dönem böyle saldırılar altında kalmıştır. Özne ben değilim. Ben olaya şahsi olarak soruyorsanız, olaya tamamen fotoğrafını görüp, eski Türkiye'nin sol kalıntılarını süpürmeye geldiği andan itibaren devreye girdiler” dedi. 

Peker tarafından hedef alınmasını “terörle mücadeleye” bağlayan Soylu, “Ben hükümetin bir üyesiyim. AK Parti'nin yöneticiliğini de yaptım. Yalın kılıç mücadelemize devam ediyoruz, terörle mücadelemize devam ediyoruz yani. 15 Temmuz'da Türkiye'deki terörist sayısı 2 bin 800-3 bin arasıydı, şu anda 260. Türkiye'de 15 Temmuz civarında 5 bin 500 kişi katılıyordu terör örgütüne, bugün itibariyle 12 kişi. Katılmıyor demektir. Türkiye'de organize suç örgütleri açısından, ben Ankara'dan geliyorum, 355 organize suç çetesini çökerttik. Eğer buna siz yalan derseniz, ben her şeyi kabul edeceğim. Okulların önünde uyuşturucu çeteleri çocuklarımıza uyuşturucu satıyorlardı. Bonzai içen çocuklar zombi gibi her tarafta duruyorlardı. Bana bunun 3 tane örneğini göstersinler. Bu başarı mı? Bana göre başarı. Bu topyekün bir başarı. Organize suç, çete, bir de terörle mücadele yapıyor muyuz? Eğer Türkiye'nin içinde istikrarsızlık sağlayamayacaklarsa, hükümetin politikaları ve İçişleri Bakanlığı'nın müktesebatı... Benim İçişleri Bakanlığı'nı teslim aldığımda 21 bin üst rütbeliden 6500-7000 arası kalmıştı. Kaymakamların 3'te 1'i gitmişti. Türkiye'de bu operasyonları yürüten, Doğu ve Güneydoğu'da insanları rahat rahat dışarı çıkaran bir anlayış olacak. Bu operasyonu Türkiye'nin üzerine gelen bir operasyon olarak gördüm” ifadelerini kullandı.

AĞAR: BİR TUĞLA ÇEKERSEK DUVAR YIKILIR

Sedat Peker'in odağında olan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar da faili meçhul cinayetler, Uğur Mumcu cinayeti ve Susurluk Kazası’yla ilgili benzer şekilde "terörle mücadele" savunması yaptı. Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Mehmet Ağar’ın evine yaptığı ziyarette aralarında geçen diyalogu şöyle anlatmıştı: “Bizim eve gelen Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak için, ‘Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır' dedi. Ben de kendisine çekin o zaman cevabını verdim. ‘Çekemem, yapamam' dedi. O zaman, çekerler, altında kalırsınız dediğimde de yüzünde ‘Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez' der gibi bir ifade belirmişti. Tuğlayı o günlerde kendisi çekebilmeliydi.''

Ağar, yıllar sonra Meclis 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda bu söylemleri reddederek, “Yok böyle bir şey. Söylene söylene doğru gibi oldu. Ben böyle bir şey demedim. Mumcu'nun katilini yakalamaktan daha fazla şan, şeref kazandıracak ne olabilir?” savunması yapmıştı. 

‘SİLAHLAR TERÖRLE MÜCADELEDE GEREKLİYDİ’

1990'lı yıllarda işlenen cinayetlerde kullanılan kayıp silahlarla ilgili 2012 yılında Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na o dönem kaldığı Aydın Yenipazar Cezaevi'nde ifade veren Ağar, "O silahlar Başbakanlık'tan doğrudan izinle alındı. Terörle mücadele için gerekliydi. Bunların kaydı tutulmaz. Her devlet bu tür şeyleri yapar. Bu tür silah alımları her devlette olur" demişti.

KÜRT İŞ İNSANLARI 

Peker’in Kürt iş insanlarının cinayetlerinde işaret ettiği Mehmet Ağar, cinayetlerle ilgili Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada yaptığı savunmada, suçlamaları kabul etmeyerek, “terörle mücadele” vurgusu yapmıştı. Ağar, şunları söylemişti: “Türkiye’nin dört bir tarafında, terörün yoğun olduğu bölgeleri sık sık ziyaret ettik, personelle görüşmeler yaptık. İstihbaratın geliştirilmesi için çalışmalar yaptık. Türkiye’ye zarar verecek birçok eylemin olmadan engellendiğini ifade etmek isterim. O dönem incelendiğinde terör olaylarının polis bölgesinde yüzde 90 önlendiğini söylemek isterim. Personelin motivasyonu artırmıştır. Göreve başladığımızda birçok yerde karakoldan dışarı çıkılamıyordu. Rahat ve güçlü görev yapmaları için olağanüstü şeyler yapılmıştır.”

SUSURLUK’A ‘TERÖR’ SAVUNMASI

Mehmet Ağar’ın Susurluk Kazası’yla ilgili 16 Ocak 1997’de Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu’na verdiği ifade, raporlara şöyle geçti: “Emniyet Genel Müdürlüğü görevine tayin olduğu vakit Türkiye’nin en önemli meselesinin terörle mücadele olduğunu, turistik bölgelerimizdeki patlama eylemleri sonucu turizmde büyük çöküntü olduğunu, Güneydoğu'nun dışında büyük şehirlerimizde öldürme ve patlama olaylarının devam ettiğini, yeni çalışma düzeni kurarak istihbarat ve terörle mücadele birimleri ile eğitim çalışmalarına ağırlık verdiklerini, teçhizatlanmayı artırdıklarını ve bunların neticesinde de göreve başlamasından bir yıl kadar sonra terör ve önemli asayiş olaylarında yüzde 95 civarında düşme olduğunu, bazı bölgelerde sıfırlandığını, hakkında ortaya çıkan bazı kişilere usulsüz silah taşıma belgesi, kimlik, yeşil pasaport tanzim edilmesi gibi iddialarla ilgili olarak mahkemelere intikal etmiş konular olması ve Anayasanın 138. maddesi gereği bilgi vermesinin mümkün olmadığını, Ömer Lütfi Topal’ın failleri olarak ihbar üzerine İstanbul emniyet Müdürlüğünce alınan özel tim polislerinin Emniyet Müdürü tarafından konunun kendisine anlatılıp serbest bırakacaklarını söylemesi ve bunları bir de kendi Daire Başkanlığının tetkik etmesinin ve hassasiyetle üzerinde durulmasının uygun olacağı görüşüne varmaları üzerine Ankara’ya getirttiğini, Uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin BAYBAŞİN’in 1983 yılında İstanbul İkinci Şube Müdürü iken zorla senet imzalatma ve gasp suçundan yakalayıp tevkif ettirmesi yüzünden MED TV’de hakkında iftiralarda bulunduğunu, 1988 MİT Raporunda adının geçmesi üzerine zamanın emniyet Genel Müdürüne ve Başbakanına hakkında tahkikat açılması için müracaatta bulunmasına rağmen açılmadığını Başbakanlık Teftiş Kurulunca yapılan tahkikat hitamında da iddiaların aslı çıkmadığını belirtmiştir.”