Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) eliyle Mezopotamya’nın kadim haklarından olan Hıristiyanlara dönük girişilen katliamlardan Süryaniler de nasibini aldı. 1915 yılında binlerce Süryani yurttaş kılıçtan geçirilerek öldürülürken, binlercesi ise topraklarından göçertildi. Yaşananlar, tarihe “Kılıç” anlamına gelen ‘Sayfo Katliamı’ olarak geçti. Süryaniler ile birlikte Keldani, Asuri ve Arami halkları da bu katliamda hedefe konuldu. Katliamda hayatta kalanlar Varlık Vergisi ile göçe zorlandı, 1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetlerde ise 60’a yakın Süryani aydın hayatını kaybetti. 

Geçmişte yüz binlerce Süryani’nin yaşadığı topraklarda bugün sadece Mardin merkez ve çevresindeki bazı köylerde 5 bin dolayında Süryani yaşıyor. Bu Süryaniler, kurdukları dernek ve federasyonun yanı sıra çıkardıkları Gazete Sabro ile kültürlerini, inançlarını, dillerini ve varlıklarını sürdürme çabası içerisinde. Üzerinden 106 yıl geçen katliama ilişkin her yıl yıldönümü olan 15 Haziran’da farklı merkezlerde çeşitli anma etkinlikleri düzenleniyor.

Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) Başkanı ve Gazete Sabro’nun İmtiyaz Sahibi Evgil Türker, Sayfo’da yaşananları, Süryanilerin mücadelelerini ve beklentilerine dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.

NELER YAŞANDI?

Osmanlı Devleti döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi tarafından gayrimüslimlere yönelik bir soykırım hareketi başlatıldığını söyleyen Türker, 24 Nisan 1915’te ilk olarak Ermenilere dönük saldırıların başladığı sırada Süryanilere dönük bir hareketliliğin yaşanmadığını belirtti. Süryanilerin yaşadığı, ‘Turabdin’ olarak adlandırdıkları bölgede soykırım saldırılarının 15 Haziran 1915’te başladığını kaydeden Türker, katliamdan kurtulanlardan dinlediklerini şöyle aktardı: “Midyat’ta ilk saldırıların başlaması ile birlikte şehir merkezinde bir hafta direniş yaşandı. Sonrasında bölgedeki Süryaniler Gülgözü (Aynvert) köyüne sığındı. Aslında saldırılar Protestan inancına sahip olan erkeklerin tutuklanması ile devam etti. Daha sonra birçok köyde katliamlar oldu. Osmanlı askerleriyle birlikte bazı Kürt aşiretleri de saldırılarda rol aldı. Bazı Kürt aşiretleri ise saldırıları önlemek için mücadele etti. Osmanlı askerleri ile Hamidiye Alayları içinde yer alan aşiretler, Aynvert köyünde iki ay boyunca Süryanileri kuşatma altında tuttu. Süryaniler buna karşı direniş gösterdi. Kuşatma Süryanilerin büyük bir sefalet içinde ölmelerine neden oldu.” 

Türker, “büyük bir kıyım” yaşandığını söylediği Sayfo’nun Süryaniler açısından büyük bir kırılmaya sebep olduğunu dile getirdi. “O günden bu yana Süryaniler kendilerini toparlayamadı” diyen Türker, şunları ekledi: “1930’lu yıllarda İsmet İnönü bölgeye gelerek bir rapor hazırlamıştı. Süryanilerin halen bölgede olduğu ve ‘Müslüman olmadıkları için asimile edilmeleri mümkün değil ve ne yapıp edip, göç ettirilmelidir’ diyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Varlık Vergisi uygulanmaya başlanıldı. Varlık Vergisi, Süryanilere büyük bir darbe oldu. Bu bütün azınlıklar açısından büyük bir sıkıntı yaratmıştı. Amaç, Hıristiyan tebaayı tümden iflas ettirip göçe zorlamaktı. Nitekim öyle de oldu.” 

Yaşananlardan sonra Süryanilerin bir daha kendilerini toparlayamadığını ifade eden Türker, 1923-24’te Patriklik merkezinin Deyrul Zaferan’dan, yani Mardin’den taşınması olayı üzerinde durdu. Türker, “Süryani Patriğin Irak’a gidip, ardından Hindistan’da vefat etmesi var. Patriklik merkezi bir daha Mardin’e dönemedi. Humus’a gitti, Humus’tan sonra Şam’a gitti ve bir daha dönemedi. Esas yeri Turabdin’dir, Mardin’dir. Neticede Sayfo’dan sonra dönemedi” diye belirtti.

İNKARA DAYALI POLİTİKA 

Sayfo’nun günümüze kadar devam ettiğini vurgulayan Türker, “Muhatap Türkiye Cumhuriyeti’dir. Evet, Osmanlı döneminde oldu, zaten Türkiye’yi suçlamıyoruz ama Türkiye’nin de bunu kabullenmesi gerekir. Maalesef her gelen hükümet buna gözünü kapatıyor. İnkara dayalı bir politika izleniyor” dedi.

Süryanilerin bir özür beklediğini kaydeden Türker, “Süryanilere dair ‘arkadan hançerlediler’ şeklindeki söylemler gerçeği yansıtmıyor. Süryaniler hiçbir zaman bir vatandaş gibi ele alınmadılar. Bunları biz de yaşadık ve halen birçok konuda da yaşıyoruz. Anayasa’da bütün vatandaşlar eşit deniliyor ama fiiliyatta öyle bir şey yok. Eşit değiliz” diye konuştu.

‘SÜREKLİ HOŞGÖRÜYE MARUZ KALDIK!’

Türker, bugün devlet kurumlarında bir Süryani, Rum veya Ermeni’nin çalıştırılmaması da değindi. Yaşananların açık bir ayrımcılık olduğunu söyleyen Türker, bu duruma tepkisini ise şu sözlerle gösterdi: “Bunları yaşıyoruz. Hiçbir zaman bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak görülmedik ve bunu hissediyoruz. Dolayısıyla insanlarımız göç edip gitti. Bunların bütün sebeplerini Sayfo’ya bağlayabiliriz. Sürekli hoşgörüye maruz kaldık. Yani ‘ben seni hoş görüyorum ve yaşatıyorum’ şeklinde. Böyle bir şey olabilir mi? Bir toplum hoşgörüye maruz kalıyorsa orada bir sorun var. Zaten biz buradaydık, başka bir yerden gelmedik ki; sen beni hoş göreceksin veya zenginlik olarak göreceksin”

KÜRT SORUNUNA BAĞLI

Süryanilerin bugün fiziken olmasa da ruhen ve fikren Turabdin bölgesinde olduklarını dile getiren Türker, bölgeye bağlı olduklarını ifade etti. Avrupa ile Türkiye arasında köprü olabileceklerini kaydeden Türker, “Demokratik çözüm süreci olarak adlandırılan çatışmasızlık sürecinde umutlu olduklarını, ancak gelinen noktada yine başa dönmelerinin üzücü olduğunu söyledi. Türkiye’nin esas sorununun ve mafyalaşmanın Kürt sorunundan kaynaklandığını ifade eden Türker, “Süryanilerin durumu, ekonomik kalkınma ve demokratikleşme Kürt sorununun çözümüne bağlıdır. Türkiye’de demokratik bir süreç gelişirse Süryaniler geri dönüşe hazırdır.  Sayfo’yu unutmuyoruz, ancak çocuklarımızı nefret ve kinle de beslemiyoruz” dedi.

'YÜZLEŞME VE ÖZÜR İSTİYORUZ'

Süryaniler olarak yaşadıkları tüm şeylere rağmen toplumda ciddi anlamda bir özeleştiri olmadığını belirten Türker, kimi Kürt siyasetçilerinin yaptıkları özeleştiriler umut verici olsa da yeterli olmadığını kaydetti. Özeleştirinin toplum olarak yapılmasının önemli olduğunu altını çizen Türker, Kürtler ile Süryani ve Ermeniler arasında akrabalıklar olduğunu ve bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. 

Türker, son olarak “Devletten bir tazminat talebimiz yok. Sadece yüzleşme ve bir özür bekliyoruz. Yüzleşme çok önemli, yüzleşmezsen tartışamazsın. Yüzleşirsen oturur tartışırsın. Neler oldu? Bu toplum neler yaşadı? Süryaniler neden çekingendir? Devlet bu sorularla yüzleşmezse, Süryanilerin güvenini kazanamaz. Kürt sorunu masaya yatırılmazsa, muhatapları ile çözülmezse ne bu bölge iflah olur, ne ülke iflah olur” diye konuştu.

MA / Ahmet Kanbal