Mardin’de 2 Aralık 2016'da “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanan ve 3 yıl sonra tahliye edilen Kızıltepe Belediye eşbaşkanları İsmail Asi ile Leyla Salman’ın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkındaki davada savcılık önceki celse mütalaasını açıkladı. Mardin 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savcılık, mütalaasında eşbaşkanlar ve beraberindekilere “örgüt üyesi olmak” iddiası ile 15 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi. Savcılık mütalaasında eşbaşkanların katıldıkları siyasi faaliyetleri, belediyeye yapılan işçi alımlarını, belediyenin cenaze araçlarının Suruç katliamında katledilenlerin cenaze törenlerinde kullanılmasıyla suçladı. Savcılık, eşbaşkanların katıldıkları cenaze töreni ve taziyelere yer verirken, Urfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015’te DAİŞ’in gerçekleştirdiği bombalı saldırıda hayatını kaybeden Emrullah Akhamur ile Murat Yurdagül için “örgüt mensubu” ifadelerini kullandı. 

Savcılık mütalaanın ilgili kısmında “20.07.2015 günü Şanlıurfa ili Suruç ilçesinde meydana gelen patlamada ölen Emrullah AKHAMUR ve Murat YURDAGÜL isimli örgüt mensuplarının ilçemizde düzenlenen cenaze merasimi ile ilgili olarak Mardin Büyükşehir ve Kızıltepe Belediyesine ait araçların yer aldığı ve örgüte ait bez parçaları ile posterlerin açıldığı, örgüt lehine sloganların atıldığı gösteriler” ifadelerine yer verdi. 

'HUKUKİ BİR METİN DEĞİL'

Savcılığın Akhamur ve Yurdagül hakkında “örgüt mensubu” ifadelerini kullanmasına tepki gösteren Suruç Katliamı davasının avukatlarından Sezin Uçar, dosyanın hem iddianamesinin hem de mütalaasının hukuki bir metin olmaktan uzak olduğunu belirtti. Suruç Katliamı'nın Türkiye’de 20 Temmuz 2015’e kadar gerçekleşen en büyük “siyasi katliam” olduğunu kaydeden Uçar, “Dünyanın her yerinde terör örgütü olduğuna dair bir şüphe bulunmayan IŞİD tarafından katledilen 33 insandan bahsediliyor. Bu 33 kişiden ikisiyle ilgili olarak örgüt üyesi değerlendirmesinde bulunuluyor. Bu son derece siyasi saiklerle yapılmış bir değerlendirme. Her iki müvekkilimiz ile ilgili bırakalım örgüt üyeliği iddiası ile kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmasını, bu yönde herhangi bir soruşturma, herhangi bir iddia da söz konusu değil. Dolayısıyla orada bulunmaları, orada hayatını kaybetmiş olmaları, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) Kobanê’yi yeniden inşa kampanyası için Suruç’ta bulunmaları ve sadece bu nedenle bir katliamda yaşamlarını yitirmiş olmaları böyle adlandırılmalarını gerektirecek bir durum değildir. Bu aslında oraya yardıma giden gençlere iktidarın nasıl baktığıyla ilgili bir durum” ifadelerini kullandı. 

HSK’YE ŞİKAYETTE BULUNULACAK 

Savcılığın iddiasına ilişkin hukuki bir argümana da değinilmediğini belirten Uçar, belediyeye ait araçlarının merasimde bulunmasından bahsedildiğini dile getirerek, cenaze araçlarının gönderilmesinin bir kamu hizmeti olduğunu kaydetti. Savcılığın herhangi bir şekilde hukuki bir dayanağının olmadığını ifade eden Uçar, Suruç Katliamı ana davasının görüldüğü iddianamede de SGDF’ye dönük benzer bir tabirin yer aldığına dikkat çekti. Söz konusu değerlendirmelerin hukuki bir metinde yer alacak değerlendirmeler olmadığının altını çizen Uçar, iddianameyi hazırlayan ve mütalaayı veren savcılar ile ilgili Hakimler ve Savcılar Kurulu’na şikayette bulunacaklarını söyledi.