AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı tehditleri sürüyor. 31 Mayıs’ta “Bir gece ansızın girebiliriz” diyerek saldırı sinyallerini veren Erdoğan, amaçladığı saldırıya dair diplomatik temaslarda bulunuyor. Konuyu 29 Haziran’da İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesine taşıyan Erdoğan, 19 Temmuz’da da İran’a bir ziyaret gerçekleştirecek. Suriye gündeminin de masaya yatırılacağı bu ziyarette Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,  Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Reisi arasında bir görüşmenin olacağı bekleniyor.

Gazeteci-yazar Veysi Sarısözen, Türkiye’nin NATO zirvesini, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük olası saldırı planını ve son dönemde bölgede değişen güç denklemini değerlendirdi.  

NATO ZİRVESİ: TÜRKİYE TESLİM ALINDI

Sarısözen, Türkiye’nin uzun yıllardır doğu ve batı bloku olarak bilinen Rusya ve NATO ilişkilerini kullanarak dış siyasette ciddi fırsatlar yakaladığını dile getirdi. Sarısözen, 28-30 Haziran tarihleri arasında yapılan NATO zirvesiyle Türkiye’nin artık bu fırsatçı siyasetinin sonlandırıldığını ve Türkiye’nin Rusya karşısında resmen konumlandığını ifade etti. Madrid zirvesiyle “Türkiye, NATO’nun Rusya’ya karşı açtığı savaşın altına imza attı” diyen Sarısözen, atılan bu imzayla Türkiye’nin teslim alındığını kaydetti. Sarısözen, “NATO teslimini hesaba katmak lazım. Aslında bu bildiri NATO’nun Rusya’ya ve dolayısıyla Çin’e hatta bir ölçüde de İran’a savaş açtığını ilan etmesidir. Türkiye bunun altında imzacı. Demek ki, Türkiye fiilen değil resmen bu savaşa NATO saflarında katılmış oldu” ifadelerini kullandı.

OPERASYON BİR TUZAK

Erdoğan’ın, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlerinin perde arkasında ABD’nin olabileceğine dikkat çeken Sarısözen, Türkiye’nin bu adımının kendisi için çok büyük tehlikeler yaratacağını belirtti. Sarısözen, “NATO Türkiye’ye ‘Buraya gir’ diye teşvik ettiyse, bu Türkiye’nin 3’üncü dünya savaşına kendi askerleriyle artık resmen değil fiilen katılmasına yol açabilecek olan büyük bir provokasyon olur. Türkiye bu saldırısıyla Suriye devletiyle, Rojava kuvvetleriyle ve dolaylı olarak da Rusya’yla karşı karşıya gelir. Bu saldırı girişimiyle Türkiye’yi tehlikeli bir tuzağa çekmiş olacaklar ve Türkiye ilk defa Rusya’yla arasında silahlı çatışma potansiyeli taşıyan bir duruma yol açacak. Erdoğan böyle bir şey yapar mı? Erdoğan kendi menfaati için her şeyi yapar. Bunu da yapabilir. Ve Türkiye’nin başı uzun vadede çok tehlikeli bir şekilde belaya girer” dedi.

SALDIRI TEREDDÜDÜ

Saldırı sinyalinin ardından bölgedeki hareketliliği ve olası gelişmeleri aktaran Sarısözen, şöyle devam etti: “Türkiye’nin bu tehditleri sonrası Rojava halkı birleşti, OHAL ilan edildi ve çok güçlü bir şekilde savaşa hazır olduğunu ilan etti. Diğer taraftan Rusya, Türkiye’ye böyle bir saldırı yapmaması konusunda gerekli sözleri söyledi ve daha da ilginci Şam rejimi, Suriye devleti böyle bir saldırıya karşı Rojava güçleriyle birlikte hareket etme eğilimini belli etti. Böyle bir durum ortaya çıkınca Türk devletinin olanaklarının sınırlandırılmış olduğunu görüyoruz. Büyük olasılıkla tereddüt ediyorlar. Çünkü Rusya hava sahasını kapattığı anda Türkiye kara orduları, Rojava kuvvetleri karşısında düz ovada eşitlenir.”

ERDOĞAN’IN OLASI HAMLELERİ 

Suriye Demokratik Güçleri ile Şam hükümetinin birlikte hareket etmesi halinde Rojava’ya yönelik saldırıların engellenebileceğini belirten Sarısözen, “Birçok varyant düşünülebilir. Topyekûn bir saldırıya geçecekse bu kıyamet demektir yani. Rusya’yla da Şam hükümetleriyle de çatışmak zorunda kalır. Ama Erdoğan, şöyle de yapabilir. Diyelim, Tel Rıfat’ın sınırlarına kadar gider ve bir köye Türk bayrağı diker. Sonrada ‘Bütün Rojava’yı aldım’ diye seçim yatırımı olarak propaganda yapar. Bu da olabilir, yerinden kıpırdayamaya da bilir. Ansızın geliyorsa hemen şimdi girmiş olması lazımdı ama bekliyor. Giremeyebilir de, hiçbir hareket yapmayabilir de” diye belirtti.

KÜRTLERİN ‘ÜÇÜNCÜ YOL’ SEÇENEĞİ

Bu tablo karşısında Şam hükümetinin ve Rusya’nın Kürtlerle ortak hareket etmesinin kuvvetli bir ihtimal olacağını aktaran Sarısözen, Kürtlerin birileriyle hareket etme zorunluluğunun olmadığını kendi topraklarını savunma gücünün oluştuğunu da sözlerine ekledi. Rojava’daki devrimci güçlerin Suriye iç savaşının başladığı tarihten bu yana sürdürdüğü “üçüncü yol” stratejisinin önemine vurgu yapan Sarısözen, şunları aktardı: “Kürt özgürlük hareketi Rusya ve Amerika’nın ne dostu ne de düşmanıdır. O kendi vatan topraklarını korumak aynı zamanda Kürt halkının varlığının tanınmasını sağlamak için mücadele ediyor. Dolayısıyla müzakere için hem Şam hem de Rusya’yla konuşuyor, Amerikalılarla da Avrupalılarla da konuşuyor. Kısaca Kürt halkının diplomasisi ‘üçüncü yol’ diplomasisidir. Kürtler bütün devletlerle, Kürt halkının ve dolayısıyla Orta Doğu halklarının ve yine dolayısıyla dünya barışının çıkarına olan adımları atmak için devamlı temas halindedir. O nedenle biz şimdi Şam’la yapılan konuşmaların ne gibi bir sonuç doğuracağını bilemeyiz elbette. Fakat bu tür konuşmaların tek taraflı yorumlanması kesinlikle doğru olmayacaktır.”

ÖCALAN’IN YOLU

“‘Üçüncü yol’ PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yoludur” diyen Sarısözen, “Bu ‘üçüncü yol’ politikası bundan dolayı olağanüstü önemlidir ve bunun önemini önümüzdeki dönemde göreceğiz. 3’üncü dünya savaşı dediğimiz süreç dünya halklarının aleyhine çalışacak. Daha şimdiden gıda, petrol krizinden bahsediliyor. Enflasyon bütün ülkelerde fırlıyor. Göreceksiniz bir süre sonra Ortadoğu’daki bu büyük kuvvet yani Kürt özgürlük hareketi bütün parçalardaki Kürt Hareketi, PKK, PYD, YPG hepsi dünya halkları için alternatif haline gelecek. Çünkü bu halklar bu savaştan zarar görecekler ve adım adım bu ‘Üçüncü yol’a başvuracaklar. Bence diplomatik manevralardan ziyade, bu genel durumu vurgulamak en doğrusu olacaktır” dedi.

IRAK’IN PARÇALANMA DURUMU

Sarısözen, KDP’nin Türkiye ortaklığının bu süreçten sonra kendisine ciddi zararlar vereceğini, hatta parçalanma olasılığının yüksek olduğuna da vurgu yaptı. Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarındaki bir hamlesinin de “Başur Kürdistan”ın NATO tarafından Türkiye’ye teslim edilebilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu ifade eden Sarısözen, bu girişimin temel nedeninin NATO’nun bölgede bulunan petrol alanlarını kontrol atına alması girişimi olacağını kaydetti. 

BAŞUR’DAKİ TEHLİKE

Sarısözen, Kürtlerin ulusal birliğinin bu noktada hayati bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak, “Kürtlerin ulusal birliği şimdi o kadar önemlidir ki bu iç ihaneti geriletmek için yegane yol. Kürt halkı bunu görmeli. Nasıl bir tehlikeye, rotaya doğru sürüklendiğini anlamalı. Çünkü bu rotanın sonucunda Başur Kürdistan’ı paramparça olabilir. Bir kısmı NATO kuvvetlerine bağlı Türklerin eline geçebilir. Türkler Başur’u kendi hakimiyetleri altına almak için son adımları atabilir. Kürdistan petrolünü ele geçirmek için her şeyi yapabilirler. Bu durum bölge devletleri arasındaki ilişkiyi de tehlikeli bir şekilde gerginleştirebilir. Yani Barzani attığı adımlarla Kürt ulusal birliğine karşı çıkıyor ve bu suretle de Başur’un geleceğini büyük bir tehlike altına sokuyor. Aslında sadece Başur değil. Başur’daki bu kriz bütün bir Irak Devletini darmadağın etmeye adaydır. Dolayısıyla şimdi Rojava demek, Bakur Kürdistan’ındaki PKK mücadelesi demek, Irak’ta Türk devletine karşı savaşan gerillalar demek, Kürt halkının Ortadoğu’daki geleceği ile ilgili yegane teminatlar olarak karşımıza çıkıyor. O zaman Kürt halkına yapması gereken iş ulusal demokratik birliğinin etrafında toplanmaktan ibarettir” dedi.

‘KÜRT HALKI ZAFERE ÇOK YAKIN’

Türkiye’nin saldırılarına ve NATO’nun planlarına rağmen Kürtlerin yeni yüzyılda statüsüz kalmayacağını dile getiren Sarısözen, “Kürtlerin böyle bir saldırı tehdidiyle karşı karşıya olduğu açıktır. Fakat bunun sonucunun Türk devletinden yana netice vereceğini düşünmek doğru olmaz. Çünkü Türk devleti tüm saldırganlığına rağmen tarihindeki en zayıf durumu, dönemi yaşıyor. Ekonomisi çökmüş, elindeki F16 uçakları neredeyse çöp haline gelmiş, ordusu çok kritik bir aşamadan geçiyor. Mevcut rejimin AKP ve MHP'nin oyları eriyor. Şimdi böyle bir enkaz haline gelmiş olan devlet ‘Kürtlerin Ortadoğu’daki bütün kazanımlarına el atabilir’ dersek biz onun gücünü abartmış oluruz. Kuşkusuz tehlike çok büyüktür fakat bugünkü durumun analizinden çıkan sonuç şu dur ki; Türkiye ne yaparsa yapsın, Kürt halkı stratejik açıdan zafere ondan çok daha yakındır” şeklinde konuştu.

MA / Ergin Çağlar