Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’den oluşan heyet, geçen günlerde Irak’ın başkenti Bağdat, ardından Federe Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Hewlêr’e yaptığı ziyaretin yankıları sürüyor. Ziyaretlerin ardından hem AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın Şengal’e operasyon sinyali vermesi hem de ABD savaş uçaklarının Sakhar bölgesindeki İran milislerini vurması, ziyaretin ABD onaylı olduğu izlenimi yarattı. Ayrıca görüşme masalarında Şengal ve Mahmur alanları ile İran’a dönük müdahalenin yer aldığı belirtiliyor. 

Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde çalışmalarını sürdüren ve gelişmeleri yakından takip eden gazeteci-yazar Necmettin Salaz, Irak-Türkiye görüşmelerinde masada Türkiye bayrağının olmamasını, Irak’ın görüşmeye dair ciddiyetini gösterdiğini ve resmiyet dışı bir görüşme olduğunu belirtti. Bölgedeki gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtlayan Salaz, olası sınır ötesi bir hareketinin Türkiye’ye maliyetinin “ikinci Sarıkamış vakası” olacağını söyledi. 

Geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’den oluşan heyet, Bağdat ve Hewlêr’e ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sonrası yapılan açıklamalar yeni anlaşmaların konuşulduğuna dair emareleri gösterdi. Siz ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türk heyetinin gezisi iki boyutluydu. İlk olarak Bağdat’a geçtiler ki zaten esas olan da buradaki görüşmedir. Türkiye açısından KDP’nin Türkiye’ye destek vermesi ya da izin vermesi yetmez. Onun için önce Bağdat başlığıyla başlayalım. Bir ay önce Ankara’nın daveti üzerine Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi bir heyet ile Türkiye’ye gitti. Orada basına yansıdığı kadarıyla görkemli bir karşılama falan oldu. Türkiye tarafı yapamayacağı bazı vaatlerde bulundu ve Irak’a 5 milyar dolar destek vereceklerini söylediler. Yani rüşvet önerdiler. Ama hepimizde biliyoruz ki Türkiye’nin Merkez Bankası’nda o kadar parası yok. Almanya, Fransa gibi kasalarında hazır para dağıtabilecekleri bir bütçeleri yok. Bunu muhtemelen Irak yönetimi de biliyor ama Türkiye böyle bir rüşvet vaat ederek, bir kapı açmaya çalıştı. Oradaki görüşmelerin ardından sonraki görüşmenin Bağdat’ta yapılacağı duyuruldu ve geçtiğimiz günlerde Irak’a bir heyet geldi. Heyete baktığınızda ülke ilişkilerini kuracak heyet değildi. Gelen heyet bir savaş heyeti, bir özel savaş timi adına ne derseniz deyin, Bağdat’a geldiler ve burada yöneticilerle görüştüler.

Irak yönetiminin ziyarete yaklaşımı nasıldı? 

Irak Cumhurbaşkanı Sayın Berhem Salih’in, gerek Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi’nin odasında yapılan görüşmelerde Türk bayrağı asılmadı. Irak yönetimi Türkiye’yi çok da ciddiye almadıklarını gösteren bir görüntü sergiledi.

Normal şartlarda ülkelerin birbirleriyle yaptığı görüşmelerde nezaketen de olsa iki ülkenin bayrağı toplantının yapıldığı salonda hazır bulunur. Fakat bu görüşmede gerek Irak Cumhurbaşkanı Sayın Berhem Salih’in, gerek Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi’nin odasında yapılan görüşmelerde Türk bayrağı asılmadı. Bu çok ince bir mesajdı. Hem yerele hem çevreye hem de dünyaya bir mesajdı. Yani Irak yönetimi Türkiye’yi çok da ciddiye almadıklarını gösteren bir görüntü sergiledi. Bunun altını çizerek söylüyorum; çünkü önemli bir konu. Bağdat’taki görüşmenin ardında yapılan açıklamalarda da dişe değer tek şey, istihbarat başlığında bazı yardımlaşmalar olabileceği açıklandı ama bunda da bir netlik yok. Biraz Bağdat’tan elleri boş döndüler ve bunu besleyen verilerden biri de Irak’taki patlamadır. Türk heyetinin ayrılmasından 40 saat sonrasında Irak merkezinde çok ciddi bir patlama meydana geldi.

Bombalı saldırının Türk heyeti ile Bağdat yönetiminin yaptığı görüşmeyle ilişkisi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bakın DAİŞ yaptığı tüm eylemleri çok kısa sürede üstlenen bir örgüttür. Bunu hemen dünyaya duyururlar ama bu saldırıyı epey süre geçtikten sonra üstendiler. Aklıma Türkiye’nin batı ile ilişkilerinin iyi gitmediği dönemlerde bazı patlamalar geldi. Kilise’ye oraya buraya saldırı düzenlenmişti. Yani bu Irak’taki patlamayı sıradan bir eylem gibi okumadım. Türkiye’nin bu patlama ile ilişkisi olabilir şeklinde okuyorum. Amacının ise Irak yönetimine bir uyarı yaptığını ve yönetime, ‘Bazılarını salarız üzerinize, sükûnetinizi sarsarız’ şeklinde mesaj verdiğini düşünüyorum. Bağdat’a tek değil, kendileriyle birlikte hareket etmeyen tüm gruplara mesaj verdiklerini düşünüyorum. Bağdat’a biraz farklı da bakalım, koşullarından kaynaklı olarak her duruma acil karar verme iradesine sahip bir yer değil. Çünkü başında belalar var. Mesela içeri de İran’ ABD’nin çok büyük etkisi var. Yani ABD ile ters düşseler çok ciddi sıkıntılar yaşarlar, yine İran ile ters düşseler, aynı şekilde sıkıntı yaşarlar. Bundan dolayı Irak yapacağı işleri erteler, danışır, konuşur öyle değerlendirir. Dış faktörlerin yanı sıra Irak’ta hükümet üzerinde çok sayıda güç ve gruplar var. Mesela Irak’ta İran yanlısı 110 bin silahlı gücü bulunan bir Haşdi Şabi gücü var. Yine Sünni gruplar var. Irak ‘ben yaptım oldu’ diyecek bir ülke değil.  Oradaki toplantı böyle geçti.

Hewler’de nasıl karşılandı? Gözlemleyebildiniz mi? 

Son derece iyi karşılandılar. Burada üç görüşme gerçekleştirdiler. Birincisi Mesut Barzani ile yapıldı. İkinci görüşme Neçirvan Barzani ve üçüncü görüşme de Mensur Barzani ile yapıldı. Üçü de KDP’li. Biri partinin başında, biri devlet başkanı, diğeri de hükümet başkanı. Bunun dışında kimseyle görüşmediler. Mesela YNK bölgenin en önemli gücüdür ve KDP’den daha ciddi silahlı gücü var, etkisi var ama buna rağmen KDP dışında hiç kimseyle görüşme yapmadılar. İlk gün acaba bölgenin savunma bakanı, yani YNK üyesi ile de bir temas olur mu diye bekledik ancak bölgenin Savunma Bakanı sadece heyetin karşılanmasında bulundu. Hiçbir şekilde görüşmeye dahil edilmedi. Düşünebiliyor musunuz, bölgeye bir savaş heyeti gelmiş, fakat bölgedeki peşmergenin başındaki insan hiçbir biçimde muhatap alınmadı. Yani şunu demek istiyorum; Türk devleti buradaki hattını çizmiş. KDP yönetiminin dışında kimseyle hiçbir görüşme ya da bir selamlaşmayı düşünmüyor. O da iş birliğinin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Görüşmeye dair ise Savunma Bakanı, ekonomik ilişkilerini ele aldıklarını söyledi ancak bu komik geliyor. Bir Savunma Bakanı’nın ekonomi ile ne işi olur. 

 Türk heyeti Irak yönetiminden istediğini alamadığı için mi KDP ile görüşme gereği duydu?

Türk devletinin bir açmazı var. Şengal’den, Mahmur’dan rahatsız. Ama Şengal resmiyette Irak’a bağlı bir yerleşim alanı. Mahmur da öyle. Mahmur Kuzey’de Türk devletinin zulmünde kaçmış insanların sığındığı, sözde Birleşmiş Milletler (BM) güvencesinde olan bir kamptır. Birleşmiş Milletler ismi var ama cismi yok. Türk devleti oraya canı istediğinde bomba atıyor, epeyce Kürt şehit düşüyor ama BM hiçbir şekilde karşı çıkmıyor. Şimdi bu iki alan Türk Devleti’ni rahatsız eden alanlardır. İşin bir tarafı bu fakat Bağdat Hükümeti’nin izni olamadan sadece KDP ile orada işler yürümez. Hava hareketleri olabilir, metazori, cevri bir giriş de olabilir ama bu sadece KDP üzerinde olmaz. Bağdat’ın onayı gerekir. Fakat Bağdat’ın Şengal tavrında kendisi başrolde durmak istiyor. Yani Bağdat sorununun kendileri tarafından hal olunacağını söylüyor.

Bazı kaynaklar Türkiye’nin Musul’da iki askeri üs istediğini de iddia ediyor. Size ulaşan bir bilgi oldu mu?

Evet, ama sadece Musul için değil, Kerkük’ten de üs istediklerini duyduk. Fakat her iki isteklerinin reddedildiğini de duyduk. Musul ve Kerkük’ü zaten istiyorlar. Şimdi Musul’un yakınında Başika üssünde çeteleri eğiten bir Türk kampı zaten var. Başika’da Türk subayları Heşdi-Vatan-i diye bir gruba eğitim veriyorlar. Bu Türk yanlısı, suni ve ellerine silah tutturulmuş çeteler orada eğitiliyor. Yani Musul’a çok yakın bir yerde Türkiye zaten var. Sadece Kürdistan topraklarında değil, Irak toprakları sayılan alanda da üssü var. Fakat orayı çok dillendirmemeye çalışıyorlar. Şu an dünya konjonktürü müsait olsa, Türkiye’nin oraya çıkartma yapması şaşırtıcı gelmemeli. Ama konu Irak toprak birliği olduğu için gerek Arap Birliği gerekse de İran Türkiye’nin bu talebine tavırsız kalmaz. Çünkü Araplar orayı kendi toprakları sayıyor. Ondandır ki Musul, Kerkük savaş meselesidir. Türkiye öyle bir girişimde bulunursa İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve birçok ülke ile ciddi bir gerilimi göze almak durumdadır.

Türkiye’nin söz konusu güçlerle yaptığı ya da yapmaya çalıştığı anlaşmalarla nasıl bir Irak amaçlanıyor?

Bahar ve yaz aylarına kadar burada belli gerilimler, belli şekillenmeler yaşayacağız. Sebebi Irak’ın özel durumu değil, sebebi AKP-MHP iktidarının Kürtlerden başka kendi iç kamuoyunu konsolide etme dışında başka kozu kalmaması.

Aslında ABD’nin tavrını biraz beklemek lazım. Çünkü son dört yıllık ABD politikasında bölgeye dair değişiklikler kaçınılmaz gibi görünüyor. Mesele Biden’in grubunda Obama dönemi ekibi etkili görünüyor. Ondandır ki Trump’ın bölge için yaptığı ya da yapacağı şeyler gözden geçirilecek. Irak, başlangıçta İngilizler şimdi de ABD tarafından yeniden dizayn ediliyor. ABD bu dönemde Irak’ı kendi gündemine almak durumundadır. Onun için Türkiye-Irak-KDP’nin şimdilik yaptıkları anlaşmaları çok ciddiye almıyorum. Tümden görmezden gelmiyorum ancak çok ciddiye de almıyorum. Bahar ve yaz aylarına kadar burada belli gerilimler, belli şekillenmeler yaşayacağız. Sebebi Irak’ın özel durumu değil, sebebi AKP-MHP iktidarının Kürtlerden başka kendi iç kamuoyunu konsolide etme dışında başka kozu kalmaması. Onlar için sadece Kürtler kaldı. Yaptıkları tek iş, bölgedeki Kürt mevzileriyle savaşı özellikle de Şengal ile Mahmur’u gündemde tutup, esasında gerilla alanlarına yönelmek, oralarda çatışmayı yükseltmek. Çünkü bu tek kozları. 

Türkiye birçok kez sınır dışı operasyonlar denedi ancak elde etmek istedikleri sonuçları alamadı. Son olarak Heftanîn’e yönelik başlatılan askeri operasyona ilişkin de derin bir sessizlik söz konusu.  Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Evet, şu anda kimse Heftanîn’den bahsetmiyor. Çünkü orada ciddi bir darbe aldılar. Şimdi Türkiye kamuoyunda medya iktidarın elinde olduğu için kimse çıkıp ‘Yaw bu Heftanîn işi ne oldu?  Hani havadan, karadan vurup, oradan Kandil’e doğru gidecektik’ diye sormuyor. Çok büyük darbe aldılar. HPG’nin açıklamalarına göre binden fazla asker ölmüş. Ciddi darbeler almışlar. Bu noktadan hareketle baktığımızda Irak ile uzun süreli ne bir görüşmeleri ne de anlaşmaları da olmaz.  

Ziyaretlerin Biden’in göreve gelmesinin hemen sonrasında yapılması ile ABD-Türkiye-Erbil ve Bağdat ilişkilerinde küresel ve bölgesel güçlere mesaj mı verilmek istendi? Zamanlama açısından süreci nasıl okumak gerekir?

Zamanla açısından enteresandır fakat bölgeye ABD tam anlamıyla inmeden Türkiye canının istediği gibi at koşturamaz. Gerilla alanlarına havadan operasyon yapar ve ABD’nin de çok müdahale edeceğini sanmam. Ha Biden kalkar başka açıklamalar yapar o başka.  Evet, ABD Kürt özgürlük hareketini “terörist” olarak tanımlayabilir ama Kuzey ve Doğu Suriye oluşumundan dolayı belli kararlara da gebe kalabilir. ABD asla güvenilecek bir güç değil, kendi çıkarı olmayan hiçbir işi onaylamaz ancak bazen çıkarlar karşılıklı denk düşebilir.

 Türkiye’nin “sınır dışı” operasyonlarına ABD tarafından onay verdiği belirtiliyor. Bu yolla Türkiye’nin İran ve Rusya ekseninden uzaklaştırmak ve ABD yanında tutma politikası mı işliyor? Bunun yanında ABD’nin PKK politikası nedir? Tasfiye mi etmek istiyor yoksa kendi istediği bir çizgiye mi çekmeye çalışıyor?

ABD Kürt özgürlük hareketini yok edemeyeceğini çok iyi biliyor. Çünkü bir derya yaratılmış. Çok geniş bir kitlenin sempatisini kazanmış bir yapıdan bahsediyoruz. Haliyle yok etme politikası yerine, uzlaşma arayacaklar.

ABD başından beri PKK’yi kendi çizgisine çekme derdindedir. Çünkü bölgede PKK’nin yarattığı güç sadece bir gerilla gücü değil ve ABD bunu çok iyi biliyor. Onun için böyle bir yapı Kürdistan halkının eğilimidir. Haliyle tasfiye dediğin birkaç bin insanın şehadetine sebep olan eylemlere göz yumarsın, geriye dönüp baktığında, senin desteklediğin (ABD’yi kastediyorum) güç 25 bin gerillayı katletmiş ama bir tek bir gerillanın yeri boş kalmamış. Sayın Abdullah Öcalan bir kere ‘Seferberlik ilan ediyorum’ dedi ve 125 bin insan gerilla olmak için başvuruda bulundu. Sonrasında Sayın Öcalan yeni bir açıklama yaparak, ‘Benim kastım bu değildi, gerillaya şu an ihtiyaç yok, bulunduğunuz alanlarda kendinize seferberlik edin’ dedi. Yani ABD Kürt özgürlük hareketini yok edemeyeceğini çok iyi biliyor. Çünkü bir derya yaratılmış. Çok geniş bir kitlenin sempatisini kazanmış bir yapıdan bahsediyoruz. Haliyle yok etme politikası yerine, uzlaşma arayacaklar. Çünkü PKK’nin kurmaya çalıştığı yerel dünya, emperyalistlerin ekmeğini kesiyor. Rojava’yı bir düşünsene. Rojava’da emperyalistlere göre birbiriyle savaşması gereken güçler, şu anda bir belediyeyi birlikte yönetmeye başladılar. Şimdi emperyalistler bunu istemiyor ki. Ama şunu tekrarlamak lazım, o yapı kendi çizgisinde durduğu için bu kadar yaşadı ve büyüdü.

ABD, son 40 yılda Türkiye’yi Kürtler üzerinden verdiği tavizler karşılığında yanında tuttuğu gerçekliğinin yanı sıra bir de Türkiye’yi Rojava yönetimini tanımaya zorlayan hamleleri söz konusu…

Ben 45 yıldır siyasetin içindeyim, Menderes dönemi hariç hiçbir dönemde batı dünyasının gözünde bu kadar düşen bir lidere daha rastlamadım. Şimdi Erdoğan ABD için bitmiş biridir, Fransa için bitmiş biridir. Çok böyle göbekten ekonomisi bağlı olan Almanya gibi ülkelerden biraz yüz buluyor. Demem o ki gözden düşmüş bir iktidar ve siyasal yapı var. Ondan dolayı bu yeni dönemde Türkiye’ye dair de belli yaptırımlar gündeme gelecektir. Ama dediğim bu süre içinde ABD Kürdistan kırsalının özellikle havadan vurulmasına göz yumar. Bunu yapar. Fakat uzun vadeli işgal, karakol kurmak, orada yerleşik hale gelmek, gün gelecek dünyaya batmaya başlayacak. Çünkü Ortadoğu’nun haritası değişti. Burada Behdînan bölgesi ve belli alanlar şu an Türk karakollarıyla dolu. Hewlêr’e 25 kilometre mesafede Türk tankları var. Dünya uzun vadede bu kadar derin bir işgale göz yumamaz. Bunun yanında Rojava’da yurtsever etkinliğinin artacağı bir dönem görülüyor. Yani yönetenlerin yönetemediği bir bölgedeyiz. 

 Türkiye karadan bir hareketle gerilla alanlarına girmeye çalışırsa, yeni bir Sarıkamış vakası yaşayabilir. Daha önce Yaşar Büyükanıt 250 bin kişilik büyük bir askeri güçle yine gerilla alanlarını yok edeceklerini söylemişlerdi. Bir hafta ‘Yağdan kıl çeker gibi geri çekildik’ dediler.

Esad yönetemiyor, Türkiye yönetemiyor, Irak yönetemiyor, İran yönetemiyor. Kürtleri yöneten sömürgeciler kendi canlarının derdine düşmüşlerdir. Bundandır ki, bu batış Kürtlere belli şeyler sağlayacak. Onun için şunu net ifade edebilirim ki, eğer ki Türkiye karadan bir hareketle gerilla alanlarına girmeye çalışırsa, yeni bir Sarıkamış vakası yaşayabilir. Daha önce Yaşar Büyükanıt 250 bin kişilik büyük bir askeri güçle yine gerilla alanlarını yok edeceklerini söylemişlerdi. Geldiler ve bir hafta sonra Yaşar Büyükanıt yeni bir açıklama yaptı ve ‘Yağdan kıl çeker gibi geri çekildik’ dedi. Dağda gerilla komutanları onlara cenazelerini almaya davet etti. Şimdi eğer ki yeni bir kara operasyonu denerse Türkiye yeni bir Sarıkamış vakası yaşayacaktır. Sadece Kürtler tarafından değil İran’da Türkiye’ye müdahale eder. Çünkü İran Türkiye’nin gerçek niyetini herkesten iyi biliyor. 

 KDP’nin sadece kendini esas alan ve bu bağlamda “Kürt Düşmanı” denilen güçlerle anlaşmalara varması ve Kürt partilerini dışlayan bu yaklaşımının Kürt ulusal birliğine vereceği zararın geri dönüşü mü olur mu? Bu noktada Kürtler ne yapmalı?

Tümden bağımlı bir yapıdan bahsediyoruz. O kadar sırdaş hale gelmişler ki; Türkiye ile hangi bankada kaç kuruşları var, bunların hepsi Türkiye’nin kontrolünde. Yine Türkiye üzerinde ABD ve Avrupa’ya gönderilen paralar söz konusu. Zaten artık bölge yönetimi denildiğinde, sadece KDP’yi düşünmek lazım. Kürdistan Savunma Bakanı’nın bu son toplantıya katılmaması, hükümet diye bir şeyin kalmadığını gösteriyor. KDP teslim olmuş durumda. Biz bunu yıllardır onlara anlatıyoruz ve diyoruz ki, Türkiye buraya girerse siz çıkarsınız ya da teslim olursunuz. Bunu onlara anlatamadık. Kıbrıs örneği var. Oraya da geçici bir hareket yapacaklardı ve çekilip gideceklerdi ama adanın yarısını aldılar. 

Şimdi KDP içinde Kürdistan bölgesinin bu halinden çok, Türkiye’nin valisi olmayı kabul eden bazı Kürtlerin olduğunu da söyleyebilirim. Artık o tarafa dair yurtseverlik adına hiçbir şey kalmadı. Bakın KDP son dönemlerde yarattığı yeniçerilerini getirip, gerilla alanlarında bekletiyorlar. Bir tetiğe bakıyor olay. O kadar yakın bölgeye gelmişler ki, bir tüfek patlasa orası savaşa dönecek. KDP bu noktadadır. KDP Türkiye ile o kadar iç içe girmişler ki, artık Hewlêr’i Türkiye’nin bir parçası gibi görüyorlar. Şimdi KDP yönetimine sormak lazım: 300-400 bin Kürt bunun için mi öldürüldü? Sadece Enfal katliamında ölen 182 bin insan bunun için mi katledildi? Duruma bakar mısın kendini bir sömürgeci olan Saddam’dan kurtar ve o toprakları Türkiye’ye teslim et. Bunun için mi öldü bu insanlar. Ne yazık ki öyle…

 Halk KDP’nin bu politikalarının farkında değil mi?

Halk artık gerçeği görüyor. Mesele bu son ziyaret sosyal medyada çok yankı buldu. Türk bayrağının gölgesinde yapılan o tokalaşmalar, o kadar sevimli gülücükleri paylaşıp, KDP’ye tepki gösteren yüzlerce insana denk geldim.

Tüm bunlarla birlikte Kürtler ne yapmalı ve nasıl bir yol izlemeli? 

Bu saatten sonra, KDP bir Kürt ulusal birliğine icazet vermez. Ona müsaade etmesi demek, Türkiye’nin üzerine çizgi çekmesi anlamına gelir. Bunu da asla yapmaz. Kürtleri yok etmek için yurtsever harekete karşı özel güç oluşturmuşlar. Onlar peşmerge diyorlar ama ben çete diyorum. Roj çetelerini yaratmış ve senin karşına koymuş. Şimdi böyle bir yapılanma seninle aynı masada olur mu? Onun için bana göre ulusal birlik, KDP dışındaki yapılarla oturulup bu şekilde sağlanmalıdır. Ne yazık ki bu noktadayız. Ondandır ki diyorum ki Kürt yurtseverler Rojava’da, Kuzey’de, Güney’de, Başur’da olağanüstü dikkatli ve daha aktif, daha direngen olmak durumundalar. Çünkü bölge önümüzdeki süreçte bazı ciddi değişikliklere gebedir. 

MA / Selman Güzelyüz