Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sürecinde haber takibi yapan Azadiya Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş'ın da arasında olduğu 100 aşkın kişinin yakılarak öldürüldüğü "vahşet bodrumu"nun üzerinden 5 yıl geçti. 14 Aralık 2015'te sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçede haber geçen Aktaş, “geri dön” ısrarlarına rağmen "Eğer ben burada ki gerçekleri yansıtamazsan, benim bu mesleği yürütmemin bir anlamı kalmaz" diyerek bölgeyi terk etmedi. 

AKTAŞ’A SORUŞTURMA AÇILDI 

Çatışmaların birinci ayında kaldığı evin bombalanması sonucu yaralanan Aktaş, diğer yaralılarla birlikte hastaneye götürülmesine izin verilmedi. Katliama dair herhangi bir soruşturma başlatılmazken, Aktaş'ın kendisi ve ölümünü haberleştiren Azadiya Welat gazetesi çalışanları hakkında soruşturma açıldı. 

BOMBARDIMAN ALTINDA TELEFON GÖRÜŞMESİ

Oğlu yaralandığı sırada Cizre-Nusaybin arasında sivillerin başlattığı nöbet eyleminde olan Meliha Aktaş, o süreçte yaşadıklarını ve oğluyla yaptığı son telefon görüşmesini anlattı. Girê Mîra'da bulunduğu sırada yaptığı son görüşmeye ilişkin konuşan Anne Aktaş, "Beni aradığında çatışma ve bomba sesleri geliyordu. O kadar yoğun bir çatışma sesi vardı ki sanki bomba yağmuru yaşanıyordu. Oğlum, bodrumda olduğunu söyledi ve şebeke iyi çekmediğinde merdivene çıkmıştı. Hemen içeri girmesi gerektiğini söylüyordu. Vedalaştıktan sonra 3 kez 'Anne kendine iyi bak' dedi. O telefondan sonra kendisinden bir daha haber alamadık. Böyle bir durumun yaşanacağını hiç düşünmüyorduk. Yaralandığını ve hastaneye götürülüp tedavi edileceğini umuyorduk, ancak öyle olmadı. Hatta Cizre'ye doğru yola çıkınca, yanıma havlu pijama aldım. Oğlum hastanede tedavi edilirken bunlar lazım olur diye. Ancak böyle bir katliamın yaşanacağını hiçbir şekilde tahmin edemedik" dedi. 

‘KÜL GİBİYDİLER' 

Televizyonlardan ateşe verilen ilk bodrumda 27 yurttaşın katledildiği ve isimlerinin açıklandığına dikkati çeken anne Ataş, "Çocuklarımız orada katledildi. Nöbet tuttuğumuz dönemde her gün farklı ilçelere ve şehirlere cenazeler geliyordu ve biz de o morglarda cenazeleri teşhis etmeye gidiyorduk. Cenaze diyoruz ama cenaze demeye bin şahit gerekli, çünkü cenazelerden geriye bir şey kalmamıştı. Kömüre dönmüş ve siyah kül gibiydiler. Kendi gözlerimizle gördüklerimize inanamıyorduk, insanlar nasıl bu hale getirilir diye. Cenazelerin teşhisi için gittiğimiz morglardan biri de Silopi'deydi. Cenazeler öyle bir hale gelmişti ki belki de kendi çocuğumu on kez Silopi morgunda görmüştüm ama tanıyamamıştım" diye belirtti. 

Cenazenin ancak DNA testi sonucu teşhis edilebildiğini hatırlatan anne Aktaş, oğlunun cenazesini 26 Şubat 2016 tarihinde toprağa verebildiklerini kaydetti. 

Oğlunun otopsi raporunda ölüm nedenin "bilinmeyen neden" olarak geçirildiğini dile getiren Aktaş, "Her şeyin bir adabı, usulü ve ahlakı vardır. Rohat'ın otopsi raporumda ölüm sebebi 'bilinmeyen bir sebep' diye belirtilmiş. O doktor istediği kadar oraya bilinmeyen neden yazsın bizler bütün dünya gerçeği biliyoruz. Cizre'nin üstünde kalkan kara dumanlar Rohat ve Mehmet'in cenazelerinden kalkıyordu. Nasıl 'bilinmeyen neden, sebep' belliydi" diye konuştu. 

'GÖZYAŞININ RENGİ YOK'

Kürt halkına çağrıda bulunan anne Aktaş, sözlerini şöyle tamamladı: "Halkımız bir olsun, hiçbir zaman kimseye kanmasınlar ve gerçekler bütün dünyanın gözü önünde oldu. Belki hesaplarına gelmediği için ses çıkarmadılar ama herkes yaşanan gerçekliği biliyor. Bu zülüm artık ne kadar üstümüzde sürdürülecek? Bu coğrafyanın toprakları annelerin gözyaşlarıyla sulandı. Bu durum artık ne kadara kadar devam edecek? Gözyaşının rengi yok; acı, her yerde acı. Bu zülüm bitsin artık."