Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Özgür Kadın Hareketi (TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Özgürlük Zamanı” kampanyası kapsamında bugüne kadar 60 kentte, yüzlerce ilçede, mahalle ve köylerde halkla buluştu. Erken seçim tartışmalarının ısındığı bir dönemde gerçekleştirilen etkinlik ve buluşmalarda, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, açlık grevleri, ulusal birlik, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik askeri operasyonları ve HDP'ye açılan kapatma davası gibi konular gündeme geldi. 

Bölge kentlerinde yapılan buluşmalardaki heyette yer alan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, tecrit, erken seçim tartışmaları, Türkiye'nin operasyonları ve önümüzdeki döneme ilişki yol haritalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı. 

Kürt siyasetine yönelik baskıların tüm hızıyla devam ettiği koşullarda DBP Eş Genel Başkanları ile birlikte haftalardır sahadasınız. Bölgede yüzlerce yerleşim yerine gidip, halkla buluştunuz. Bu hareketliliğinizin nedeni nedir? 

Bunun için 6 yıllık sürece bakmak lazım. AKP-MHP faşist ve ırkçı anlayışının, bizimle halkımız arasındaki irtibatı koparma çabaları devam ediyor. Uzun zaman boyunca biz de halkla bir araya gelemedik. Sürece ilişkin, ileriki dönemlerde ne yapacağımız konusunda halkımızla bire bir irtibat kurma şansımız olmadı. Halk adına siyaset yapıyor ve bir temsiliyetimiz var. Bundan kaynaklı halkımızın görüş ve önerileri bizler için önemli. O yüzden DBP, TJA ve HDP Gençlik Meclisi ile birlikte halkla bir araya gelip, onların hem eleştirilerini hem önerilerini alıp, bundan sonraki mücadeleyi nasıl verebiliriz noktasında görüşmeler yaptık. Tabi bu görüşmeler devam edecek.

AKP-MHP, 6 yıldır halkla bizim bağımızı koparmak için çabalıyor. Bize karşı kötüleme ve örgütleme çalışmaları oldu. Ancak başaramadılar. Bunları halkla paylaşmak için böyle bir süreci başlattık. 

Bugün sadece Kürt siyasetinin değil, Türkiye’de demokrasi, barış ve insan haklarını savunan herkesin "terörize" edildiği bir dönemden geçiyoruz. Bu süreç 5 Nisan 2015 yılında Kürt Halk Lideri Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecritle başladı. Tecridin ağırlaştırılmasıyla beraber devlet aklı bir karar verdi. Bakın hükümet demiyorum; Bugün Erdoğan ve küçük ortağı (MHP Genel Başkanı Bahçeli), devletin kendisini temsil ediyor. Bu devlet, 5 Nisan 2015 yılında bir karar verdi. Tabi bu karar 2014 yılında devreye konulan "Çöktürme Planı"na kadar gidiyor. Kararın devreye konulduğu gün ise 5 Nisan’dır. Niye bunu söylüyoruz; 2013-2015 yılları arasında Sayın Öcalan Türkiye halklarına ve Ortadoğu coğrafyasında yaşayan halkalara bir alternatif sundu. Devlet zihniyeti de bunu kendi varlığına tehdit olarak gördü. Bu anlayışı yok etmek için o tarihte bir saldırı devreye koydu. Kürdü yok etme üzerine bir politika devreye konuldu. Şark Islahat Planı’ndan sonra ismi değiştirerek "Çöktürme Planı" olarak devreye koydukları planı 6 yıldır sürdürüyorlar. Ancak sonuç alamadılar. 

İktidar, elindeki "çamur medya" ile beraber saldırılarını arttırdıkça bizler savunma durumuna geçmek zorunda kaldık. 40 yıllık kirli savaştan elde ettikleri tecrübeyi devreye koydular. Bizi, öldürerek ve şehirleri yıkarak bitiremeyeceklerini biliyorlardı. Yapacakları şey neydi? Değer ailelerimiz, yani halkımızla olan bağımızı koparmak için, bizi kötüleme, bize karşı örgütleme ve karşımıza çıkarma çalışmaları oldu. Ailelerimizi MİT eliyle yönlendirmeye çalıştılar. Bu da Süleyman Soylu öncülüğünde yapılmaya çalışıldı. Başaramadılar ve sonuç alamadılar. Çünkü bu halk kendi önderini iyi tanıyor. Kendi varlığını inkar eden bir halktan kendi varlığını savunan bir noktaya gelen halktan bahsediyoruz. Bu da Sayın Abdullah Öcalan'la oldu. Kürdü dünyaya tanıtan, dilinin kadim bir dil olduğunu ve kültürünün kadim bir kültür olduğunu tanıtan Öcalan oldu. Tüm bu süreci halkımızla bire bir paylaşmak için böylesi bir süreci başlattık. 

Gerçekleştirilen buluşmalarda yaptığınız ziyaretlerde öne çıkan konular, gündemler neydi?  

Halkın gündemi tecrittir. Bunu açık ve net bir şekilde ifade etmek gerekiyor. Ortaya çıkan tartışmalara, görüş ve önerilere baktığımızda bu çıkıyor. Halk tarafından dile getirilen şu oldu; ‘Türkiye’de bir barış olacaksa, demokrasinin önü açılacaksa, herkes eşit ve özgür bir şekilde yaşayacaksa, bunun önceliği Kürt sorunun çözümüdür." Kürt sorunun çözümünde de tek muhatabın Öcalan olduğunu gösterdiler. Onun rolünü oynayabilmesi için fiziki uygun şartların oluşturulması gerektiği ifade edildi. Halktan gelen en temel şey buydu. Barış olmadan hepimiz huzursuz bir şekilde yaşarız. Türkiye halkları bu huzursuzluğu ekonomik anlamda yaşar. Biz can kaybıyla ve tutuklamayla yaşarız. Ancak onurlu bir barış istiyoruz. Onurlu bir barışın adresinin ise İmralı olduğunu halkımız gösterdi. 

Temel gündemlerden birisinin tecrit olduğunu söylediniz. Tecride karşı cezaevlerindeki açlık grevleri de devam ediyor. Hükümet tecridi derinleştirerek neyi amaçlıyor? 

Sayın Öcalan’ın düşüncesine veya fikriyatına katılmıyor olabilirsiniz. Demokrasi, özgürlük ve eşitlik diyorsunuz. Ancak tecrit uyguluyorsunuz. Bir örnek versinler; İnsanen, ahlaken, vicdanen... tecridin nerede yeri var? Bunu bir hukukçu olarak soruyorum. Bir insanı bir adada tek başına tutuyorsunuz. Bundan daha büyük bir işkence sistemi olamaz. Böyle bir rejim olamaz. Yüzyıllık inkar ve imha politikasını Sayın Öcalan üzerinde gerçekleştiriyorsunuz. Bir halkı temsil eden kişiye bunu uyguluyorsunuz, bir halkı tecrit ediyorsunuz. Tecridin hukukta yeri yoktur, tecrit bir işkencedir. Bunu uluslararası anlaşmalar, insan haklarıyla ilgili sözleşmelerde de görebiliyoruz. 

Yüzyıllık inkar ve imha politikasını Sayın Öcalan üzerinde uyguluyorlar. Öcalan, Orta Doğu'ya ilişkin somut çözüm önerisi olduğu ve farklılıkların bir arada yaşayabileceği bir yöntem sunduğu için tecrit altında. 

Bugün Devlet Bahçeli’yi ya da Erdoğan’ı da götürüp İmralı’da tecride koysalar, bir siyasetçi olarak bu duruma karşı çıkarım. Bu ilkesel bir duruştur. Bizim ilkesel bir duruşumuz var. Bundan dolayı bunu kabul etmiyoruz. Kürtler kendini kanıtladı. Son seçimde de gördük bunu. Artık Kürtlersiz bu ülkede kimse siyaset belirleyemez. Türkiye’de kimse hükümette kuramaz, irade dahi olamaz. Bugün Kürtlerin eşit ve özgür yaşam talepleri var. Bugün tülbentli annelerimiz hala barış eli uzatıyorsa o el öpülmelidir. Hem halkımız hem de annelerimiz "Ben kimliğimden, önderimden, toprağımdan vazgeçmem" diyor. Bunun yolu da onurlu barıştan geçiyor. Ellerinde Kürt düşmanlığından başka ne kaldı? Kürt düşmanlığı üzerinden şuanda iktidarını devam ettiren bir anlayıştan bahsediyoruz. Başur’u (Federe Kürdistan Bölgesi) işgal ediyor, Rojava’ya (Kuzey-Doğu Suriye) saldırıyor, Mahmur’u bombalıyor, Şengal'i bombalıyor. Bu şekilde kendi tabanına ve milliyetçi tabana mesaj veriyor.  

Uluslararası güçlerin tecritteki rolü nedir?  

Amerika’dan İngiltere’ye kadar hepsi tecritte benzer yaklaşımlar gösteriyor. Avrupa Birliği’ne baktığımızda; İmralı’ya gelince gözlerini kapatıyorlar, kulaklarını tıkıyorlar. Milyonlarca insanın "irademdir" dediği insan yoğun ağırlaştırılmış tecrit altında. Ama Avrupa Birliği ülkeleri, AİHM, CPT bir söz söyleyemiyor. Çünkü onlara karşı bir fikir geliştiren, düşünce geliştiren ve bir öneride bulunan insan bugün ağırlaştırılmış tecrit altında. Öcalan’ın düşünceleri bugün Rojava’da hayat buluyor. Orada Türkmenler, Süryaniler, Araplar, Kürtler birlikte yaşayabiliyor. Eşit ve özgür bir şekilde yaşayabiliyor. Demek ki farklı ırklar ve inançların bir arada yaşayabileceği bir yöntem var. Bu yöntemi öneren ve sunan kim, Öcalan. Son yüzyıldır Ortadoğu’ya ilişkin somut çözüm önerisi olan Öcalan’dır. Bu tecridin nedeni de budur. Emperyalist güçler, kendi varlıklarına tehdit olarak gördükleri için bugün tecride ses çıkarmıyorlar.  

Önümüzdeki dönemde tecrit başta olmak üzere diğer konulara dair nasıl bir takvim var önünüzde? 

Tecrit meselesi sadece Kürt siyasetinin sorunu değil. Hepimizin şapkamızı önümüze koyması gerekir, dürüst davranması gerekir. Dürüst ve ahlaklı bir tutum bunu gerektirir. Bütün muhaliflerin bir kere tecride karşı bir tutum alıp söz söylemeleri gerekir. Tecrit kırılmadan ve Öcalan’ın rolünü oynayabileceği koşullar oluşturulmadan bizim mücadelemiz devam edecek. Mücadelemiz Kürt halkının varlığı ve yokluğuyla ilgili olan bir mücadeledir. Türkiye halkları eğer huzur istiyorsa, özgürlük istiyorsa bunun anahtarı Sayın Öcalan’dır. Tecrit sadece Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülemez. Bunun çözüm gücü de Öcalan’dır. Barışın da özgürlüğün de tek bir anahtarını Kürt halkı tek bir şahsa vermiştir. O kişi de Öcalan’dır. Bu kapsamda zaten Kürdistan’ın büyük bir çoğunluğunu gezdik. Gitmediğimiz ve ulaşamadığımız yerler var. Oralar için de bir planlama yapıp, tekrar köy köy insanlarımızla halkımızla bir araya gelip önerilerini ve görüşlerini alacağız. Bu çalışmaları büyüterek devam edeceğiz. 

Türkiye siyasetinde Cumhur İttifakı’nın seçim barajının yüzde 7'ye çekmeye hazırlanmasıyla erken seçim gündemini daha da ısıttı. Erken seçim ne kadar uzak sizce? Sizin ajandanızda ne var? 

Bu baraj Kürtler ve dostları tarafından yerle bir edildi. Barajı kuranlar, şimdi barış indirmeye çalışıyor. Çünkü eriyorlar. Bizim ajandamızda şu an Kürt sorunu var.

Kendilerinin bir sorunu var; Barajı aşamayacaklar. Günden güne oyları eriyor. Oy derken insanların onlara olan inancını yitirmesinden bahsediyoruz. Normalde HDP için baraj sorunu var diyorlardı ama bakın bugün HDP’nin bir baraj sorunu yok. Aksine MHP’nin baraj sorunu var. Bugün yüzde 7’ye indirdiler ama yarın belki bunu yüzde 5’e de indirebilirler. Çünkü eriyorlar. Bu sistem eriyor. Yıllarca yüzde 10 barajı Kürtler için uygulandı. Bu baraj Kürtler içindi. Bu baraj Kürtler ve dostları tarafından yerle bir edildi. Barajı kuranlar şimdi barajı indirmeye çalışıyorlar. Bizim gündemimiz de şu an Kürt sorunun çözümü var. Bu açıdan ajandamız bellidir. 

Diğer taraftan Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlar sürüyor. KDP de bu savaşa dahil olduğu yönünde eleştirilerin hedefinde. Hem operasyonlar hem de KDP'nin izlediği politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

KDP yönetimindeki bir kesim, Türkiye devletiyle şuanda ortaklık yapıyorlar. Bunun başını çeken insanlardan biri de Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani’dir. Açık ve net bir şekilde bunu görmek gerekiyor. Güney Kürdistan halkı KDP’ye gönül vermiş olabilir, KDP’nin geçmişine ve misyonuna öncülük yapmış olabilir. Bu doğrudur. Ama Güney Kürdistan toprağı KDP toprağı değildir. Güney Kürdistan Kürt halkının toprağıdır. KDP yönetiminin kendisini gözden geçirmesi gerekiyor. Kuzey ve Rojava halkı, Güney’e yönelik en ufak saldırıda ayağa kalktı. Binlerce kişinin uğrundan bedel verdiği bu statüyü sonuna kadar savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. KDP büyük bir hata içerisindedir. 

Güney Kürdistan toprağı KDP toprağı değildir. "En iyi Kürt ölü Kürttür" zihniyetiyle ortaklaşılıyor. Kürt halkı bunu mahkum edecek. KDP büyük bir hata içerisinde

Bağımsızlık referandumu örneği: Papa’nın gelişi sonrası yaşanan pul olaylarında kıyametleri koparan biz olmadık. Kıyametleri koparan Türkiye Cumhuriyeti oldu, onların basını oldu. ‘Sizi aç bırakacağız’ diyenler biz olmadık. ‘Sizin haddinize değil diyen’ biz olduk. Fakat sen bunları dost olarak görürsen, Kürdün her karışta döktüğü kana ihanet etmiş olursun. KDP eğer Kürdistanî bir partiyse Kürdistan’ın işgalinde ortaklaşmaz. "En iyi Kürt ölü Kürt’tür" diyen zihniyetle ortaklaşılıyor. Kürt halkı bunu mahkum edecek.  

 Türkiye'nin Mahmur ve Şengal'e yönelik hava saldırıları da sürüyor. Saldırılara karşı sürekli ulusal birlik çağrıları yapılıyor. Ulusal birlik neden bu kadar önemli?

Bugün bütün sorunların önüne ulusal birlikle geçilebilir. Şuanda dört parçada da Kürtler irade sahibi. Özellikle Kobanê süreciyle beraber Kürtler tüm dünya halkları tarafından tanınan bir halk haline geldi. DAİŞ saldırılarına karşı direnen Kürt halkının nasıl bir yaşam istediğini tüm dünya halkları artık biliyor ve görüyor. Bugün eksik olan tek nokta ulusal birliktir. Ulusal birlik deyince bir iki partinin birliğinden bahsetmiyoruz. Bu birliği oluşturacak olan bu halktır. 4 parçadaki Kürt halkıdır. Buna ihtiyacımız var. Tek eksik kaldığımız nokta budur. Direnişte, bedel vermede bir eksiklik yok. Bakın bu durum halkta oluşmuş. Efrin işgal edildiği zaman Hewlêr’de ve Süleymaniye’de Kürt halkı Türkiye mallarına karşı boykota girişti. Bu bir bilinçtir. Tabi ki de buna öncülük yapacak olan partilerdir, kanaat önderleridir. Bunların bu görevi yerine getirmeleri gerekir. Bu görevi yerine getirmediği müddetçe yüz yıllık kazanımlar kaybolur. 

MA / Ergin Çağlar - Mehmet Erol