Özgür Ülke gazetesinin bombalamasının üzerinden 27 yıl geçti. Halk Gerçeği, Yeni Halk Gerçeği, Yeni Ülke, Özgür Gündem gazetelerinin ardından 28 Nisan 1994’te yayın yapmaya başlayan Özgür Ülke Gazetesi, ağır baskılarla karşı karşıya kaldı. Muhabirleri saldırıya uğrayan, sayfaları sansürlenen, hakkında çok sayıda dava açılan Özgür Ülke, 1994’te 2 Aralık’ın 3 Aralık’a bağlayan gece bombalandı. İstanbul Cağaloğlu’nda bulanan merkez büronun yanı sıra Kadırga ve Ankara’da bulunan büroları eş zamanlı olarak yapılan bombalanmada, Ersin Yıldız yaşamını yitirdi, 23 gazeteci ve çalışan ise yaralandı. Bombalamadan sonra yayına ara vermeyen Özgür Ülke, ertesi gün “Bu ateş sizi de yakar!” manşetiyle çıktı. Saldırının Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan karar doğrultusunda gerçekleştirildiği ortaya çıktı. 

 Özgür Ülke gazetesinde muhabir olarak çalışan Hüseyin Deniz, muhalif basının hedef alınmasının Kürtlere yönelik politikanın devam etmesinden kaynaklandığını söyledi. 

‘KARANLIK DÖNEM’  

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Özgür Gündem’de başladığını paylaşan Deniz, gazetenin kapanması ardından açılan Özgür Ülke’de mesleğini sürdürdüğünü kaydetti. Gazetecilik yaptığı 90’lı yılları “en karanlık dönem” olarak değerlendiren Deniz, Kürt kimliğinin, varlığının ve halklarının talebinin askeri yöntemlerle susturulmaya çalışıldığını ve bunun bir konsept, politika olduğuna dikkati çekti. Var olan hukukun da askıya alındığını belirten Deniz, “‘Kürt vardır’ demek doğrudan ‘bölücülükle’ suçlanmak anlamını taşıyordu. Bu soruna değinmek, Kürt meselesiyle ilgili olan bitene değinmek bile ateşle oynamak gibi kabul ediliyordu” diye konuştu.

GAZETECİLER HEDEF ALINDI

Bu dönemde binlerce “faili meçhul” cinayetin işlendiğine işaret eden Deniz, o dönemi şu sözlerle özetledi: “40 bini aşkın insan yaşamını yitirdi. Cumartesi Anneleri’nin yıllardır sürdürdüğü çocuklarının akıbetinin öğrenme eylemleri o faili meçhullerden kalmadır. Bu faili meçhullerden gazeteci, dağıtımcı, bayii, yazar, siyasetçi, öğretmen, sanatçı, sendikacı, iş insanı, köylü, yaşlı, çocuk yani  toplumun her tabakasından insan yaşamını yitirdi. Basında her gün bir ya da bir kaç kişinin öldürüldüğü ya da kaybolduğu haberleri yer alıyordu. Bunların arasında gazeteciler de var. En çok da Özgür Gündem yazar ve muhabirleri hedef oldu. Yahya Orhan, Hüseyin Deniz, Musa Anter ile başlayan Ferhat Tepe, Nazım Babaoğlu, Hafız Akdemir ve Metin Göktepe ile devam eden bu cinayetlerde, onlarca gazeteci ve dağıtımcı arkadaşımız yaşamını yitirdi.”

MUHALİF SESLER HEDEFTEYDİ

Bir kabus havasının yaratıldığını ifade eden Deniz, “Toplum, ırkçılığı aratmayan milliyetçilik rüzgarıyla büyük bir korku sarmalına sokulmuştu. Ertesi güne sağ salim çıkıp çıkamayacağınızın garantisi yoktu. Böyle bir atmosferde gazetecilik mesleğini icra ediyorduk. Tüm muhalif basın ve sesler hedefteydi. Bu esnada 93 baharında gazete kapatıldı. Sanırım 15 günlük bir süre zarfında yerine Özgür Ülke gazetesi yayına başladı. Aynı hedefe bu kez Özgür Ülke alındı. Resmi ağızlardan bu dile getiriliyordu. Her gün tehditler geliyordu” ifadelerinde bulundu.

AKSİ ETKİ YARATTI

Çalıştığı Özgür Ülke gazetesinin bulunduğu binanın alt katında bulunan oto garajına patlayıcı yerleştirildiğini ve içindekilerin hedef alındığını anımsatan Deniz, “Bombalama esnasında evdeydim. Biz olan biteni  o sabah gazeteye giderken yolda öğrendik. Dehşet bir görüntüydü. Gazete çalışanı Ersin Yıldız arkadaşımız yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştı. Büyük bir korku vardı ortada. Ancak, katliam girişimi, hiç ummadığı kadar aksi bir etki yarattı. Beklenmedik bir dayanışma ve sahiplenme ortaya çıktı” dedi.

DAYANIŞMA ÜRÜNÜYDÜ

Deniz, Türkiye'nin önde gelen yazarı, çizeri, sendikacısı, akademisyeni, gazetecisi, sanatçısının tereddüt etmeden gazeteyi sahiplendiğini ifade ederek, “Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Orhan Pamuk bizzat gelip dayanışma mesajı verdi, haber ya da makale yazıp destek verdi. Bir çok basın yayın organı, imkan yarattı, materyal verdi, yer sağladı. Dayanışma ve bu saldırıya karşı ortaya çıkan müthiş enerji, hemen ertesi gün Özgür Ülke gazetesinin yeniden yayına başlamasını sağladı” diye kaydetti.

TANSU ÇİLER'İN EMRİ

Gazetenin bombalanması ardından ayak üstü toplantı ve görüşmeler sonrasında “bu ateş sizi de yakar” manşetini atıklarını aktaran Deniz, “Özgür Ülke’nin bombalanması Türkiye’nin tarihine silinmemek üzere kocaman bir kara leke olarak yapıştı” dedi. Gazetenin “resmi ağızlar” tarafından hedef gösterildiğini paylaşan Deniz, “Ancak böyle bir şeyi kimse beklemiyordu. Böyle bir girişimin ancak organize bir iş olduğu tespiti vardı. ilk akla gelen JİTEM idi. Sonrasında  bu bombalamanın dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in bizzat gizli emriyle verildiği ortaya çıktı” dedi. 

HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ

Gazete olarak Tansu Çiller’in “gizli emrine” ulaştıklarını ve gazetenin manşetinde yer verdiklerini hatırlatan Deniz, bunun bombalanma kadar büyük bir yankı uyandırdığını belirtti. 90’lı yıllar geride kalmış olmasına rağmen basın özgürlüğü konusunda “girdabın” sürdüğünü işaret eden Deniz, “Köprünün altından epey sular aktı. Ancak gerçekleri yazmaya dair korku ve sınırlama bazı dönemler hariç halen değişmiş değil. Basın davaları bunun en somut örnekleridir” diye belirtti.

KÜRTLERE YÖNELİK POLİTİKA

Bu durumun nedenine işaret eden Deniz, asıl nedenin Kürtlere yönelik politikanın devam etmesi olduğunu ifade etti. Deniz, “Şüphesiz ki bunun da altında yatan neden, rejimin kendi içinde el değişiminden de öte Kürt kimliğinin hala Türkiye’de en büyük tehdit olarak görülmesinden ve algılanmasından kaynaklı. Bu bakış ve buna dair politika sürdükçe Türkiye'nin demokratikleşmesi, basının gerçekten özgürce yayın yapması, halk adına olan biteni kontrol edebilmesi, güç kazanması ne yazık ki zor. Keza basın özgür olmadan vatandaş ne kadar özgür olabilir ki? Marks’ın deyimiyle ‘özgür basın, halkın gözü ve kulağıdır’” dedi.