Asrın Hukuk Bürosu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan avukat, aile ve telefon görüş yasağının son bulması için Avrupa İşkenceyi İzleme ve Önleme Komitesi'ne (CPT) başvuru yaptı. Başvuruda, yasakların Mart, Nisan Mayıs ve Haziran ayı boyunca sistematik bir şekilde devam ettiğine, durumun anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğuna işaret edilerek, CPT’yi derhal durumun son bulması için göreve çağırdı. 

Avukatlar, ayrıca 28 Şubat ile 20 Haziran 2021 tarihleri arasında İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'nde tutulan Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’a dair yaptıkları başvurular ve alınan yanıtların yanı sıra tecridin son bulması için bir dizi talebe de yer verdi. 

BAŞVURULAR SONUÇSUZ BIRAKILIYOR

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan başvurulara verilen yanıtların yer aldığı başvuru metninde, 4 ay boyunca herhangi bir görüşmeye olumlu bir yanıtın verilmediğine dikkat çekildi. Bu süre zarfında her defasında en az 4 avukatın 68 başvuru yaptığı, Öcalan’ın kardeşi ve vasisi ile diğer başvurucuların kardeşleri tarafından yapılan başvuru sayısının ise 20 olduğu belirtilen metinde, bayramlara dair de özel başvuruların olduğu kaydedildi. Ancak tüm bu başvurulardan herhangi bir sonuç alınmadığına vurgu yapılan başvuru metninde, “Fiili ve hukuk dışı bir şekilde uygulanagelen ziyaret yasakları devam etmiş ve tek bir aile veya avukat ziyareti gerçekleştirilememiştir. 7 Ağustos 2019 tarihinden bu yana avukat, 3 Mart 2020 tarihinden bu yana ise aile ziyareti gerçekleştirilememektedir” denildi.

O ‘HAL’ SÜRÜYOR

Mart’ta Öcalan’ın yaşamına dair kimi vahim haberlerin kamuoyuna yansıması ardından infaz koşullarının incelemesi için başvuruda bulunulduğu ancak başvuruya dair bugüne kadar herhangi bir cevabın verilmediği, devam eden durumun hukuksuz olduğu kaydedilen metinde, yansıyan gelişme ardından her gün aile ve avukat görüş taleplerinin iletildiği anımsatıldı. Ancak taleplerin sistematik bir şekilde reddedildiği ifade edilen metinde, durumun ardından ancak Öcalan’ın ve Hamili Yıldırım’ın telefon görüşmesi yaptığı hatırlatıldı. Başvuru metininde, “Sn. Öcalan’ın kardeşi ile yapmakta olduğu görüşme çok kısa süre sonra kesintiye uğramış ve görüşmeye devam edilememiştir. Telefon görüşmesi yapabilen bir diğer isim Sn. Hamili Yıldırım olmuş; ancak onun da görüşmesi oldukça kısa sürmüştür.  Sn. Ömer Hayri Konar ve Sn. Veysi Aktaş’ın tecrit koşullarını protesto ettiklerinden bahisle telefona çıkmadıkları ilgililer tarafından aileye sözlü bir şekilde beyan edilerek gerçekleşmemiştir” ifadelerine yer verildi.

KAYGILAR DEVAM EDİYOR

Kısa telefon görüşmesinde Öcalan’ın süren mevcut izolasyon halini kabul edilmez bulduğu, bu nedenle bu hukuksuz duruma ilişkin avukatlarıyla görüşme isteğini kardeşi Mehmet Öcalan’a ilettiği bilgisine yer verilen metinde, “Tutulma koşulları, sağlık durumları, pandemiye karşı korunma tedbirleri ve benzer durumlar hakkında görüşmeye devam edilemediği için bilgi almak mümkün olmamıştır. Diğer başvurucuların da süre gelen yasaya aykırı infaz koşullarını protesto mahiyetinde tutum içinde bulunmaları, dış dünya ile bağları tamamen koparılmış olan, fiziki temas sağlanamayan başvurucuların yaşam koşulları ve bahse konu diğer hususlar hakkında kaygıların devam etmesine sebep olmuştur” denildi.

KARARLAR HUKUKİ DEĞİL POLİTİK

Başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin tesisi ile rutin ziyaret haklarının yerine getirilmesinin sağlanması konusunda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı ayrı yapılan başvurulardan sonuç alınamayınca Bursa İnfaz Hakimliğine bir başvuruda bulunulduğunu hatırlatan avukatlar, “Yıllardır sürdürülen tutulma koşullarının düzeltilmesi yönündeki başvurumuz hukuka ve yasaya aykırı bir şekilde reddedilmiştir. Tüm ziyaret talepleri iddia edilen bir disiplin cezası gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Oysaki avukat ziyaret talepleri ancak ve ancak kanunun aradığı şartlar gerçekleştikten sonra ve mahkeme kararı ile engellenebilir. Ancak, hiçbir araştırma kaygısı güdülmeden bir gün içerisinde talepler toplu bir şekilde reddedilmiştir. Başvurucuların dış dünya ile tüm bağlarının koparılmasını işkence yasağına, insanlık dışı ve kötü muamele yasağına rağmen ‘hukuka uygun görülmesi’, kararın kanuni gerekçelerden uzak politik yönünün kapsamını göstermektedir” diye belirtti.

AVUKAT AMA DOSYAYI ALAMIYOR

Tutukluların temel haklarına dair pozitif tek bir yaklaşım veya değerlendirmenin ortaya konulmadığının, avukat görüş hakkı talebinin reddinin anayasanın açıkça ihlali olduğu ifade edilen metinde, yine hiçbir hukuki dayanak gösterilmeden 3 aydan fazla yasaklanmaması gereken telefon görüş hakkının da engellendiği vurgulandı. Ayrıca savunma hakkı, mahkemeye erişim ve başvuru hakkı kapsamında dosya inceleme, örnek alma haklarının sistematik olarak engellendiği, buna dair taleplerin de reddedildiği belirtilen başvuru metninin devamında şu ifadelere yer verildi: “Soyut ve ayrımcı gerekçelerle bu talebin reddi hukuk dışıdır. Bu aşamadan sonraki tüm dosyaların avukat denetimine kapatılması niteliğinde olan bu kararın hukuken izahı yoktur. Komite’niz tarafından yayınlanan İmralı raporlarında da görüldüğü üzere bu tür kararlar hukuka aykırı politik kararlardır.”

İTİRAZLARA RED

Başvurucuların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) derdest olan bir başvurusuna Türkiye tarafından verilen savunma ile birlikte taleplerin reddine neden olan ancak hiç aktırılmayan disiplin cezasından 1 Nisan’dan itibaren haberdar olduklarını belirten avukatlar, bu disiplin cezasının ise 29 Ocak’ta alındığı bilgisine yer verdi. Hakimliğin durum hakkındaki kararına itiraz başvurusunda bulunduklarını ifade eden avukatlar, itirazın bu sefer de Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerekçesiz olarak reddedildiğini kaydetti. 

Avukatların başvuru metninde, bu karara karşı Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulunulduğu aktarıldı. Fakat yapılan bu başvurulara ilişkin henüz herhangi bir yanıt alınmadığına, tecrit koşullarında da en ufak bir iyileşmenin gerçekleşmediğine işaret eden avukatlar, “Başvurucuların bir ömür mahiyetindeki uzun tutuklulukları ile bu süreler boyunca tecrit ve ayrımcı uygulamalarına maruz kalmaları, devletin pozitif ve negatif sorumluluklarını yerine getirmediğini göstermektedir. Bu uygulamalar aynı zamanda Komite’nizin insanlık dışı ve kötü muamele koşullarını ve tecridi ortadan kaldırma sorumluluğunun devlet tarafından ihlal edildiğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.

MEKTUPLAR VERİLMİYOR

Müvekkillerine dönük telefon görüş yasağının sürdüğü, ayrıca farklı tarihlerde müvekkillerine gönderdikleri onlarca mektupların ulaşıp ulaşmadığı konusunda bilgi verilmediği belirtilen başvuru metninde, “Bu konuda istisnai olarak birkaç defa yalnızca Sn. Aktaş’tan sadece evrak içeren mektup geldiği önceki raporlarda ayrıntılı izah edilmiştir. Bu bilgiler kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne usulüne uygun vekaletname sunularak dosyanın tarafımıza verilmesi talep edilmiştir. Her ne kadar dosya ekleri ve başvuruya konu tutanaklar tarafımıza verilmemiş ise de el yazılı başvuru formu tedarik edilmiştir. Bu dilekçeden, Sn. Aktaş’ın kendi imkanları ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduğu, İmralı tecrit uygulamalarına itiraz ettiği, avukat, aile ziyaret haklarının yerine getirilmesini talep ettiği ancak sonuç alamadığı ve yazılı mektuplarına el konulduğu anlaşılmaktadır” diye kaydedildi.

ANAYASA UYGULANMIYOR 

Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarına karşı 2015 yılından bu yana Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurularla ilgili olarak herhangi bir kararın da verilmediği ifade edilen metinde, bu durumun tecrit karşısında en yüksek yargının dahi etkili bir mekanizma olmadığı tespitine yer verildi. Savcılığın ve infaz hakimliği ile itiraz mercilerinin tamamının İmralı tecridi karşısında etkisiz yargı mercileri olduklarının açık olduğunu belirten avukatlar, şunları vurguladı: “Taleplerin reddedilmesine gerekçe olarak gösterilen kısıtlama kararlarının süreye uygun icra edilip edilmediği dikkate alınmadığı gibi kanuni üst süreleri aşıp aşmadığı yargı mercileri açısından önemsizdir. Birden fazla yasak kararının aynı anda uygulanma yasağı olmasına rağmen uygulanmakta bir sakınca görülmemektedir. Her hakkın hangi prosedüre ve hangi yasal şartlara göre kısıtlanabileceği kanunda açıkça hüküm altına alınmasına rağmen usulüne göre karar alınıp alınmadığı veya uygulanıp uygulanmadığına bakılmamaktadır.”

YARGI İKTİDAR TECRİTTE EL ELE

Tek tek tecrit uygulamaları ile genel anlamda infaz koşullarının yarattığı ihlallerin insan haklarına uygun hale getirilmesine dair kanundan kaynaklanan araştırma yetkisi ve sorumluluklar yerine getirilmediğinin, tecrit uygulamaları belli bir dönemin aksine süreklileşerek derinleştiği, geçmişten bu yana olduğu gibi sistematik hale geldiği belirtilen metinde, bu aykırılıkları önleme sorumluğunun yerine getirilmediği ve reddedildiği ifade edildi. Başvuruların reddinde, görevin kötüye kullanılması suçunun işlendiğinin paylaşıldığı metinde, “Ancak bu konuda da herhangi bir kaygının güdülmemesi, taleplerimize rağmen sorumlular hakkında işlem yapılmaması yargı ve hükümet arasındaki ‘güven ilişkisini’ gözler önüne sermekte, tarafsız ve bağımsız yargı ilkesi ihlal edilerek, hukuka olan güven yerle bir edilmektedir” diye belirtildi.

BİNLERCE KİŞİ AÇLIK GREVİNDE

Türkiye’deki tüm cezaevlerinde binlerce tutuklunun İmralı tecrit uygulamalarına karşı süresiz-dönüşümlü açlık grevinde bulunduğuna işaret edilen başvuru metininde, “2019 yılında yaşanan açlık grevleri ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı ile hükümet yetkililerinin Komiteniz üyeleri eşliğinde kamuoyuna yaptığı açıklamalar hafızlarda tazedir. Ancak bugün İmralı’da daha ağır koşulların olması, yapılan bu açıklamaların hukuki ve siyasi sorumluluklarının aksine hareket edildiğini göstermektedir” ifadeleri kullanıldı. 

HUKUKÇULAR TECRİDE KARŞI 

Öcalan’a uygulanan tecridi kabul edilemez bulan 768 Türkiyeli avukat ve hukukçunun imza kampanyası başlattığı aktarılan metinde, hukukçuların temel hakların sağlanması için yetkilileri göreve çağırdığı kaydedildi. Hükümetin politik olarak tecrit koşullarını sürdürdüğüne, cezaevi idaresi ve Adalet Bakanlığının hukuka uygun davranmak yerine tecrit politikasına uygun davrandığına ve yargının da bu uygulamada ayrı bir baskı aracı olarak kullanıldığına dikkat çekilen başvurunun devamında şöyle denildi: “İmralı mutlak tecridinin çok boyutlu ve kapsamlı olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu uygulamalar insan onurunun hiçe sayıldığı asgari şiddet eşiğini de aşan uygulamalardır.

İNSANLIK DIŞI MUAMELE

Bu yönüyle dış dünya ile her türlü iletişim kanallarının kapatılması, avukat ve vasi ziyaret yasağı olmamasına rağmen bunların sistematik bir şekilde engellenmesi, aile görüşmelerinin orantısız, ilgisiz ve hukuka aykırı kararlarla engellenmesi, haberleşme hakkının ortadan kaldırılması ile temel hak ve özgürlüklerinin kullanılmasına izin verilmemesi, aile bağlarının kurulmasına ve geliştirilmesine mani olunması, kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü koruma ve geliştirme şeklindeki anayasal haklarının görmezden gelinmesi, bu konulardaki devlet yükümlülüğünün kasıtlı bir şekilde ihlal edilmesi insanlık dışı ceza ve muamele olarak kayda geçmektedir”

TALEPLER

Asrın Hukuk Bürosu başvurusunda, işkence ve kötü muamele uygulamalarının son bulması için şu taleplerin karşılanması için CPT'yi göreve çağırdı: 

“* Komitenizin acil bir şekilde İmralı Adası'na ziyaret gerçekleştirmesi,

* Avukat ziyaretinin derhal gerçekleştirilmesi ve devamlılığının sağlanması,

* Aile ve vasi ziyaretlerinin gerçekleştirilmesi ve devamlılığının sağlanması ile hukuka aykırı disiplin cezaları ile engellenmesine son verilmesinin sağlanması,

* Ziyaret haklarının tesis edilmesine paralel bir şekilde rutin telefon haklarının yerine getirilmesi,

* Mektup ve faks gibi iletişim araçları önündeki tüm engellere son verilmesinin sağlanması,

* Gazete, dergi ve kitaplar ile ilgili fiili veya hukuka aykırı uygulamaların son bulmasının sağlanması,

* İşkence, insanlık dışı ve kötü muamele koşullarını ortadan kaldıracak zorlayıcı tedbir ve prosedürlerin işletilip alınması ivedilikle talep olunur."

Mezopotamya Ajansı / Mehmet Aslan - Diren Yurtsever