PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde devam eden açlık grevleri 216’ncı gününe girdi. 22 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Öcalan ile görüşmenin gerçekleşmesi için başvuru yapan aile ve avukatların başvurusu ise yanıtsız bırakılıyor.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren açlık grevi eylemi sonucunda 8 yıl sonra Öcalan 2 Mayıs 2019'da avukatlarıyla görüştü. Görüşmenin ardından Adalet Bakanı ve siyasetçiler görüşmenin önünde engel olmadığını ileri sürdü. 

BAKAN GÜL: YASAL BİR ENGEL YOK

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 16 Mayıs'ta yaptığı açıklamada tutukluların avukatlarıyla görüşmesinin kanuni bir hak olduğunu kabul ederek, Öcalan ile ilgili, “Daha önce verilen kısıtlama kararları söz konusuydu. Bu kısıtlama kararları kaldırıldı. Görüşme yasağına ilişkin bu kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi. Hukuken bu konudaki engeller kalktıktan sonra avukatının görüşme imkanı da hukuken söz konusu olmuştur” diye belirtti. 

BAKAN’DAN İKİNCİ AÇIKLAMA

Avukatların başvurusu üzerine Öcalan ile 2’nci görüşme 22 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşti. Bakan Gül, 24 Mayıs’ta yaptığı bir açıklamada görüşmeye izin verilmesinin nedenin İstanbul seçimleri veya “çözüm süreci” ile bir ilgisi olmadığını savunarak, “Mahkeme kararıyla görüşmeye ilişkin hukuki engel kalkmış oldu. Bu çerçevede yapılan bir görüşme, ziyarettir" dedi.

AÇLIK GREVLERİ SONA ERDİ

22 Mayıs tarihinde yapılan görüşmede avukatlar Öcalan’ın mesajını 26 Mayıs tarihinde kamuoyuna paylaştı. Öcalan’ın çağrısı ile açlık grevi eylemi sona erdi. Bu tarihten sonra 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukat Rezan Sarıca ve Newroz Uysal İmralı'ya giderek müvekkilleriyle görüştü. Yapılan her görüşmede Kürt sorununun çözümü için Öcalan iktidara bir şans verirken, hükümet bir kez daha bunu heba etti. 

BAŞVURULAR YANITSIZ BIRAKILDI 

Bu tarihten sonra avukatların yaptığı başvurular yanıtsız bırakılırken, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, Öcalan’ın 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gönderdiği savunmasına ek olarak hazırladığı "Yol Haritası" gerekçesiyle 23 Eylül 2020'de 6 aylık avukat görüş yasağı getirmişti. Bu yasak sonrası avukatlarca yapılan başvurular da sonuçsuz kalmış ve Ocak 2021 tarihinde Öcalan’a yeni bir disiplin cezası verildiği ortaya çıkmıştı. Görüş yasağı 23 Mart’ta bitmesine rağmen avukatların yaptıkları başvurulara ne olumlu ne de olumsuz yanıt verilmiyor.

225 BAŞVURU YAPILDI

Öcalan’ın avukatları 7 Ağustos 2019 tarihinde yaptıkları görüşme sonrası bugüne kadar toplam 225 başvuru yaptı. 2019 yılında Öcalan ile yapılan son görüşmede yer alan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, son dönemlerde her gün başvuru yaptıklarını belirtti. Başvurulara dair olumlu bir dönüşün olmadığını ifade eden Sarıca, sadece bazı dönemlerde mahkeme kararlarının ileri sürülerek ret kararlarının verildiğini belirtti.

KEYFİ VE HUKUKA AYKIRI

Sarıca, “Bizim her an Sayın Öcalan ile görüşme talebimiz var. Bu mahkeme kararları bizim açımızdan hukuka uygun kararlar değil. Geçmişten bu yana Türkiye’nin siyaseti, devlet yapısı ile ilgili politikaların İmralı’daki karşılığı da tecrit sistemi oldu. Bu tecrit sisteminde geçmişten bu yana hem keyfi hem de fiili olarak bütün engellemeler, yasaklamalar yapılıyordu. Bütün başvurulara verilen yanıtlar,  hukuka aykırı, keyfi ve siyasi politikaları çerçevesinde verilen yanıtlar. Son dönemlerde yaptığımız başvurulara hiç yanıt verilmiyor” dedi.

İKTİDAR STRATEJİSİ AYNI

Avukat görüşünün yapıldığı 2019’daki ve bugünkü siyasal atmosferi değerlendiren Sarıca, “O günkü siyasal atmosfer ile bugünkü siyasal atmosfer arasında devletin veya siyasi iktidarın stratejisi olarak hiçbir fark yok. Siyaset olarak aynı amaç ve planlarla, düşüncelerle hareket edildiği ortada. Yalnız söylem ve zaman zaman kullanılan araçlarda bir değişiklik var. 2019’daki koşullara baktığımızda; 200 gün süren süresiz bir açlık grevi vardı. Bu toplumda bir karşılık bulmuştu. Toplumun kendisini ifade edebildiği, demokratik haklarını kullanabildiği bir raddeye gelmişti. Bu anlamda gerek hapishanelerde gerekse de dışarıda toplumsal gerçeklik kendisini var ettiği, kendisini ifade ettiği bir atmosfer söz konusuydu. Ve bir seçim de vardı. İktidarın veya Adalet Bakanlığı’nın veya iktidar ortağının o dönemki söylediklerine baktığımız zaman, o gün siyasi amaçlarından herhangi bir değişiklik göstermeden yalnız siyasetin yumuşak güçlerini kullandıklarını görüyoruz” diye belirtti.

ANAYASA'YI TANIMIYORLAR

“O gün toplumsal realiteyi gözetmek zorunda olan bir iktidar vardı karşımızda" diyen Sarıca, şöyle devam etti: "Bu anlamıyla hukukun ortaya koyduğu, hukukun tanıdığı hakları ve avukat görüş hakkını dışarıya kamuoyuna deklare etmek zorunda kaldılar. O toplumsal realiteyi kabul ettikleri bir dönem oldu. Bunun yumuşak bir siyaset ve ağızla yapıldığını görüyoruz. Aynı zamanda geçici olduğunu görüyoruz. Çünkü o günden sonra esas siyasi amaçlarını, farklı araçlarla devreye koymaya devam ettiklerini görüyoruz. Bugün değerlendirdiğimizde yeniden bir açlık grevi sürecindeyiz ve yeniden İmralı tecridi derinleşmiş ve kaygı verici boyutları çoktan aşmış bir durumda. Bugün neden bu açıklamaları yapmıyorlar veya neden bu açıklamaların arkasında durmuyorlar? Veya neden anayasayı tanımazdan ve hukuku görmezden geliyorlar.” 

İKTİDARIN KRİZLERİ 

Yüzyıllık inkar ve ret politikasının devrede olduğunu ve bu politikanın esas kaynağı Türkiye’nin en büyük yapısal sorunu olan anayasa sorunu olduğunu vurgulayan Sarıca, şunları söyledi: “Bunun karşısında da Kürtlerin hukukunu ve varlığını tanıyan, Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa varlığını ortaya koymaya çalışan ve demokratik bir yaşamı inşa etmeye çalışan Sayın Öcalan var. İktidarın siyaset kullanım araçlarını değiştirmesi, hem toplumsal realiteyi kabul eden söylemleri hem de seçimleri kazanmaya çalışması, gerçek anlamda toplumu düşünen bir anlayış ile değil; kendi iktidarını devam ettirmeyi amaçlayan bir hedefi söz konusuydu. Sayın Öcalan'a yaklaşımlarının arkasında bu siyasal düşünceler vardı. Elbette geçmişten bu yana da bu politikalar vardı ancak Sayın Öcalan hiçbir zaman buna gelmedi. Sayın Öcalan ‘Ben ne toplumu ne de gerçek anlamda özgürlükçü, demokratik bir siyasal çözüm niyeti ile hareket eden hiç kimseyi aldatmam’ anlayışıyla hareket ediyordu. Sayın Öcalan’a araçsal bir şekilde yaklaşmaları sonuç vermez. Bunu Sayın Öcalan da her seferinde ifade ediyordu. Bugün de toplumun çeşitliğini reddeden bir siyasal iktidar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Ancak gelinen aşama ciddi krizleri içerisinde barındırıyor.”

‘ÖCALAN’IN DÜŞÜNCELERİ ÖNEMSENMELİ’

İktidarın bugünkü konjonktürde kendi iktidarını sürdürmesinin “yegane yolu” olarak tecridi sürdürmek olarak gördüğünü sözlerine ekleyen Sarıca, şunları dile getirdi: “Gerek toplumsal bilinçlenmenin, gerek toplumsal özgürlüğün ve barışın temsilini kendisinde barındıran Sayın Öcalan’ın potansiyelini dış dünyaya, topluma yansıtmasını engellemek istiyorlar. Sayın Öcalan toplumsal uzlaşıya davet ediyor, toplumun özgürlüğünü ve geleceğini demokrasi yöntemiyle kurma çağrısı yapıyor. Dolayısıyla demokrasi ve hukuk ilkeleri nezdinde demokratik bir siyaset olanağını sağlayacak hukuki ve demokratik bir zemine davet ediyor. Bu anlamıyla telefon görüşmesinde avukatlarıyla görüşmek istediğini ifade ediyor. Yani İmralı’da süren tecridin hukuka aykırı olduğunu müvekkilimiz de telefonla ifade etmiş oldu. Sayın Öcalan, tecridin kendisinin yürüttüğü barış mücadelesi ile ilgili olduğunu ve bundan ayrı düşünülemeyeceğini ifade ediyordu. Sayın Öcalan’ın avukat görüşünü talep etmesi ve hukukun uygulanması yönündeki düşüncelerinin önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.” 

MA / Diren Yurtsever