Kürt Dil ve Kültür Ağı'nın, Kürtçenin eğitim ve resmi dil olması talebiyle Van ve Cizre'deki eylemlerin arından finalini 7 Haziran günü Diyarbakır’da yaptığı eylemle sonlandırdı. Valiliklerin pandemi gerekçesiyle izin vermediği bu kentlerde polis, tüm eylemlere müdahale edip eylemlere katılanları ablukaya aldı. Engellenmek istenen yürüyüşlerde dil savunucuları, direnişe geçerek dil üzerindeki baskılara karşı “Ziman hebuna me ye” ve “Be ziman jiyan nabe” sloganlarıyla alanlarda oldu. Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER) Eşbaşkanı Şilan Elmas Kan, dil eylemlerinde karşılaştıkları baskıları ve eylemlerin ortaya çıkardığı sonuçları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.

'ABLUKAYA RAĞMEN DİL SAHİPLENİLDİ'

Üç kentte yaptıkları dil etkinliklerinde halkın büyük bir coşkusunun olduğunu vurgulayan Kan, bu coşkunun pandemi gerekçesi, yasaklar ve ablukalarla engellenmeye çalışıldığını belirtti. Cizre ve Van’da yapılan etkinliklerde tüm müdahalelere rağmen halkın muazzam direnişle cevap verdiğini kaydeden Kan, özellikle Diyarbakır’daki final eyleminde polisin katı tutumuna dikkati çekti. Kan, “Diyarbakır’da ki eylem Van ve Cizre’de ki eylemlerden çok daha farklıydı. Eyleme katılan arkadaşlarımızın hepsi ablukaya alındı. Hemen hemen 3 ile 4 arkadaşımız polisler tarafından etrafı sarılıyordu. 4 arkadaşımıza 10 polis düşüyordu. 10 farklı grupta arkadaşlarımız polisler tarafından ablukaya alınıyordu. Tüm bunlara rağmen Diyarbakır halkı diline sahip çıkmada eylemini sürdürdü. Eyleme Batman, Bingöl, Urfa gibi birçok kentten halkımız geldi. Halkımızın o günkü inancı asla ölmeyecek. Esnaf ve yurttaşların da desteği çok önemliydi” diye belirtti.

‘KÜRTÇE ONLARIN KORKULU RÜYASI’

Saldırıların temel gerekçesinin Kürt halkının ve dilinin statüye ulaşmasını engellemek olduğuna vurgu yapan Kan, “Bu devlet Kürt halkının dilini statü olarak kabul ederse, halkı da bir statü olarak kabul etmiş olur, bu ikisi birbirine bağlıdır. Çünkü dil bir halkın ulusal ruhudur. Dili hem eğitim hem de resmiyette kabul edilmesi Kürt halkının özerkliği anlamına gelir. Saldırmalarının nedeni Kürt halkının dilinden ve ulusal birliğinden korkmalarıdır. Dilimiz bizim varlığımızdır, ulusal birlik ruhumuzdur. Sömürgeciler, Kürt halkının dilinden her dönem korkmuşlardır. Kürtçe onların her zaman korkulu rüyaları ve kâbusları olmuştur” dedi.   

‘HALK DA DEVLET DE MESAJI ALDI’

Kürtçe için vermiş oldukları mücadele ile aslında sadece Kürt halkının değil Süryani, Ermeni, Çerkez gibi halkların da dil haklarını savunduklarını ve onlar için mücadele ettiklerinin altını çizen Kan, eylemlerde yaşananları şu şekilde anlattı: “Bize ‘Siz Türkçe biliyorsunuz ama ona rağmen neden bizimle Kürtçe konuşuyorsunuz?’ diye söylemlerde bulunuyorlardı. Bunu nezaketsizlik olarak gördüklerini söylüyorlardı ama bilmiyorlar ki en büyük nezaketsizliği yıllardır devlet yapıyor. Devletin sorumluluğu halka hizmet etmektir. Onun için devlet bir an önce Kürtçenin resmi ve eğitim olması için harekete geçmeli ki biz birbirimizden ayrılmayalım. Halkın birliği ayrılığı da dille olur. Biz eylem alanlarında gerekli mesajımız verdik. İnanın bu halkın saldırılara karşı duruşu, inanışı izin verilmeyen mitinglerden daha güçlüydü. Halk diline sahip çıkma da, ulusal birlik inancında gerekli mesajı verdi. Biz Kürt Dil ve Kültür Ağı olarak gerekli mesajları verdik, halkımız da devlette o mesajları aldı."

‘DİL EYLEMLERİMİZ DEVAM EDECEK’

Dilin her zaman canlı olduğunu ve dilin statüsü için asla geri adım atmayacaklarını vurgulayan Kan, dil için ortaya koydukları mücadeleye devam edeceklerini belirtti. 21'inci Yüzyılın Kürt halkının dilinin ve kadının özgürlük yılı olacağı konusunda ki kararlılıkta ısrarcı ve inancıyla hareket edeceklerini dile getiren Kan, “Kürtçe için yürüttüğümüz imza kampanyasını sürdürmeye devam edeceğiz. Bundan sonraki çalışmalarımızı da miting, stant, eylemselliklerle sürdüreceğiz. Halkımıza inanıyoruz, buradan halkımıza Kürtçenin yaygınlaşması ve yaşamsallaşması için Kürtçeyi her alanda kullanmaya devam etmeli çağrısında bulunuyoruz” şeklinde konuştu.