Osmanlı döneminde Doğu ve Güneydoğu’nun en önemli aşiretlerinden birisi Milli Aşireti idi. İbrahim Paşa’nın aşiret reisi olduğu dönemde Milli Aşireti birçok aşireti bünyesine alarak büyük bir konfederasyona dönüşmüştür. Diyarbakır, Urfa, Halep, Mardin ve Musul arasında geniş bölgede hüküm süren bu aşiret, Sultan Abdülhamit döneminde kurulan Hamidiye Alayları kapsamına alınmıştır.

Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Bölümünden Oktay Bozan'ın yaptığı araştırmalara göre:  Milli Aşireti, Hamidiye Alayları’na mensup olmanın sağladığı imtiyazlar sayesinde önemli bir nüfuz elde etmiş, bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını derinden sarsmıştır. İbrahim Paşa, bazı devlet yetkililerinin desteğini ve maiyetindeki silahlı birliklerin avantajını şahsi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki diğer aşiretlere karşı saldırılarda bulunmuş ve özellikle de Diyarbakır vilayetine bağlı bazı yerleşim merkezlerini yağmalamış ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır.

Milli Aşireti’nin saldırıları karşında Diyarbakır eşrafı sesini Babıâli’ye ve Sultan Abdülhamit’e duyurmak için iki defa postaneyi işgal etmiştir. Diyarbakır eşrafının ısrarlı ve etkili tepkisi nedeniyle, tahkikat komisyonları kurulmuşsa da Hamidiye Alayları’nın bağlı olduğu 4. Ordu Komutanlığı ve Mabeyn’deki İbrahim Paşa’yı koruyan kişilerin gayretinden dolayı etkili bir sonuç alınamamıştır. Bu meselenin uzun yıllar Diyarbakır kamuoyunu meşgul etmesi, mağdur olan bölge halkının devlete olan güvenini daha da sarsmıştır.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu öteden beri birçok göçebe veya yarı göçebe aşiretlerin yaylak-kışlak arasında yaşadığı bölgedir. Bu aşiretlerin en önemlilerinden birisi de şüphesiz Milli Aşireti’dir. Bu aşiret Osmanlı kayıtlarında “Milli”, “Millili” veya “Ekrâd-ı Millili” şeklinde geçmektedir.

1518 tarihli Osmanlı kayıtlarında aşiretin iki yüz yirmi beş hane ve kırk beş mücerret nüfusa sahip olduğu tespit edilmiştir. Eskiden beri Viranşehir yöresinde yaşamakta olduğu bilinen Milli Aşireti’nin bilinen ilk reisi Keleş Abdi Ağa’dır. Berho Ağa olarak da isimlendirilen İbrahim Paşa’nın aşiret reisliğine geçtiği dönem Osmanlı Devleti’nin içeride ve dışarıda oldukça önemli meselelerle uğraşmakta olduğu bir devreye tesadüf etmektedir. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin getirdiği olumsuzluklar, ülkenin hemen her yerinde etkisini göstermiş, Doğu Anadolu’da ve özellikle Diyarbakır yöresinde eşkıyalığın canlanmasına, yeni mahallî nüfuz odaklarının ortaya çıkmasına ve aşiretler arasında itaatsizliklerin baş göstermesine yol açmıştır.

Harbin hemen akabinde, bölgede asayişin yeniden sağlanması için acil tedbirlere başvurularak yöreye, özel “Heyet-i Islâhiye” gönderildi. Heyetin başkomiseri olarak görevlendirilen Abidin Bey’e, nüfuz odaklarının ve aşiret reislerinin devlete itaatlerinin sağlanmasının yanı sıra, bölgenin imarı, madenlerin işletilmesi, ziraatın yaygınlaştırılması gibi daha birçok konuda görevler verildi. İşte bu doğrultuda vazifeye başlayan heyetin tenkil ve tedip ettiği kişiler arasında, Milli Aşireti Reisi İbrahim Paşa da bulunuyordu. Sivas’ta ikamete mecbur edilen İbrahim Paşa burada bir süre kaldıktan sonra, yeniden aşiretin merkezi Viranşehir’e döndü. Milli Aşireti, Hamidiye Alayları’nın kurulmasına kadar bazı aşiretlerin ve bilhassa Şammar’ın vesayeti ve himayesi altında dolaşır ve her sene bu aşiretin reislerine bir miktar para öderdi.

Bu dönemde Diyarbakır vilayeti içerisinde ve çevresinde Milli Aşireti’nin dışında; Karakeçili, Tay, Kikî/Kikân, Dekuri, Anaze ve Şammar aşiretleri de büyük ve güçlü aşiretler arasında idi.

Bunlardan Karakeçili Aşireti, Siverek ve Viranşehir arasında yaşıyordu. Tarım ve ziraatla meşgul olan bu aşiret, nüfusunun çokluğu, cesaret ve binicilikleriyle tanınıyordu. Türkmen aşiretlerinden olan Karakeçili Aşireti çeşitli sebeplerle, zaman içerisinde, anadili olan Türkçeyi unutarak Arap ve Kürt lisanıyla konuşmaya başlamıştır.

Nusaybin yakınında Cağcağ Nehri üzerinde meskûn olan Tay Aşireti, önceden küçük bir aşiret iken, daha sonraları yöredeki diğer aşiretlerle birleşerek büyük aşiretlerden biri hâline gelmiştir. Bu aşiret, hayvan ve hayvansal ürün ticareti yaptığı gibi, ziraatla da meşguldü.

Resulayn ve Mardin arasındaki bazı mahallerde yaşayan Kikî Aşireti; Hamidiye Alayları’na dâhil edilmiş olup, Kikî Türkan ve Kikî Helacân olarak adlandırılan iki fırkadan oluşuyordu. Bu aşiret de ziraat ve ticarete meyilli olup, büyük aşiretlerden sayılıyordu.

Resulayn ve Mardin arasındaki arazilerde yaşayan bir diğer aşiret de yine içerisinden Hamidiye Alayı çıkaran Dekuri Aşireti idi. Bu da diğerleri gibi ziraat ve ticarete meyilli aşiretler arasında idi.

İbrahim Paşa’nın çatıştığı aşiretlerin başında Şammar, Karakeçili ve Anaze aşiretleri gelmekteydi. Bunlardan Şammar Aşireti, şimal Araplarından olup, eskiden beri göçebe olarak Dicle ile Fırat nehirleri arasında yaşıyordu. Anaze ise, Suriye çöllerinde yaşayan diğer Arap aşiretlerinden idi. İlk kuruluşta 36 alay olan Hamidiye Hafif Süvari Alayları, 1895’de 56’ya, 1908’de ise 65’e yükselmiştir.

1900 tarihli Diyarbakır Vilayeti Salnamesi’ne göre Diyarbakır bölgesindeki 9 Hamidiye Hafif Süvari Alayı’nın yerleri ve aşiretleri şu şekildeydi:

  • 41. Alay Viranşehir’de Milli Aşireti’nden ve Miralay (Albay) İbrahim Bey idaresinde;
  • 42. Alay yine orada Milli Aşireti’nden ve İbrahim Bey’in oğlu Kaymakam Abdülhamit (Humud) idaresinde;
  • 43. Alay aynı yerde ve İbrahim Bey’in oğlu Kaymakam Mahmut idaresinde;
  • 44. Alay Siverek’in Karakeçi bucağında Karakeçi Aşireti’nden Kaymakam Halil Bey idaresinde;
  • 45. Alay Re’sulayn ile Mardin arasındaki Kikî aşiretinden ve Kaymakam Reşit Bey idaresinde;
  • 46. Alay Siverek’in Bucak Aşireti’nden ve Binbaşı Yusuf Ağa idaresinde;
  • 48. Alay Cizre’de Miran Aşireti’nden Kaymakam Mustafa Paşa idaresinde;
  • 49. Alay ise aynı yerde Miran Aşireti’nden Mustafa Paşa oğlu Abdülkerim Bey idaresinde idi."

Milli aşireti, Kürtlerin Kurmançi grubuna mensuptur. Sosyolog Ziya Gökalp, Ehmedê Xanî'nin Mem u Zin adlı hikâyesinden yola çıkarak Kurmançilerin; Boti, Mehmedî ve Silîvî olarak üç kısma ayrıldığını; bunlardan Silîvîlerin de kendi aralarında Mil ve Zil olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtmiştir.

Mil'e ve Zil'e mensup olanlar manasında çok sonraları Milli ve Zilli olarak adlandırıldıkları Osmanlı Devleti kayıtlarına geçmiştir.

Milliler o dönemler Erzurum, Bitlis, Van ve Dersim şehirleri ile İran sınırında yaşamaktaydı. Sözlü kaynaklara göre Mil ve Zil iki kardeştirler.

Aşîret, Cumhuriyet´in ilanından sonra yavaş yavaş dağılmıştır. Kimi bölgelerde ise insanlar herhangi bir ağaya bağlı değiller ama kendilerinin Milli Aşireti mensubu olduklarını belirtirler. Aşîret nüfusu bakımından resmî olmasa da Türkiye´nin en büyük aşiretlerindendir.

İbrahim Paşa, Milli ve Karakeçili aşiretlerini tasfiye ettikten sonra 1905 yılı ilkbaharında ise Nusaybin ve Mardin havalisinde bulunan Bucak, Berazi, Anaze, Cubûr, Tay, Kikî, Helacân, Kûrî gibi aşâir ve urbân içinde nüfuzuna boyun eğmeyecek kimse kalmadığını görmesiyle adeta “satvet-i hükûmete rekâbet edecek bir iktidara mâlikim zann-ı fesâdına” düşmüştür.

Milli İbrahim Paşa’nın aşiretlere yönelik saldırılarını Ziya Gökalp “Şaki İbrahim Destanı” adlı eserinde şöyle dile getirmiştir:

Barâzîyi, Anaze’yi dağıttı

Seller gibi Şammar kanı akıttı

Mızrak dikti Karakeçi yurduna

Karakeçi gögüs gerdi uğraştı

Dıre’i Bey aslan gibi savaştı

Esir düştü âhir bu çöl kurduna

Bundan sonra Milli İbrahim Paşa fırsat buldukça Diyarbakır vilayet merkezine bağlı yerleşim yerlerine saldırmaya başlamıştır. Aslında Milli Aşireti reislerinin öteden beri Diyarbakırlılara karşı büyük düşmanlığı vardı. Buna sebep, Milli Aşireti reislerinden Temür Paşa’nın devlete isyanının o tarihte Diyarbakır voyvodası olan Diyarbakırlı İbrahim Hafid Paşa tarafından 1794’te şiddetle bastırılması ve Temür Paşa’nın hazinesine el koyması idi.

Şimdi öç alma sırası onlara gelmişti.

İbrahim Paşa’nın buyruğuyla aşiretin mensupları, Diyarbakır şehri önlerine kadar saldırıyor, köyleri talan ve yağma ediyorlardı. İbrahim Paşa’nın maiyetindeki aşiretin ve askerî birliklerin merkez vilayete bağlı yakın yerleşim yerlerine yönelik ilk önemli saldırıları 1905 yılının Temmuz ayına rastlamaktadır. Bu tarihlerde Diyarbakır valisi Nazım Mehmet Paşa (1840- 1926) idi. Birinci telgrafhane olayı bunun zamanında olmuştur.

Dönemin tanıklarından Mustafa Akif Tütenk, İbrahim Paşa’nın vilayetle ilgili tutumu hakkında şu bilgileri vermektedir:

İbrahim Paşa’nın himayesindeki Hamidiye Aşiret Alayları yalnız Diyarbakır şehrine değil, Diyarbakır’a bağlı şark ve şimal dağ kazaları müstesna olmak üzere bütün vilayet kazalarına bağlı köyleri “müstemleke” haline sokmuşlardı. Ellerindeki askerî silah sayesinde aşiretten olan hasımlarını da istîsâle, tenkile muvaffak oldular. Kazalarda bulunan seyyar ve süvari jandarmalar ve hatta takibe çıkan piyade muvazzaf askerlerini de elindeki tüfengi almak için her türlü işkencelerle mahv ve şehit ederlerdi.

Bu gibi cinayetlerle yetinmeyen İbrahim Paşa ve karısı Hansa, şehre geldiğinde Hacı Abdülhamit Niyazi (Çıkıntaş) Bey’in evinde misafir kalır, haraca bağlanan kimselerden paraları tahsil eder, aleyhlerine konuştuklarını tespit ettikleri kimseleri de adamları vasıtasıyla bu eve getirtir, çeşitli işkencelere tabi tutar, evin ahırına hapsederdi. Kendisine gıyaben dil uzatan ve yetkili makamlara müracaat edenlere baskı yapar, hükûmeti tahkir ederdi. Bu bağlamda Derikli Davut ve daha birkaçını Diyarbakır’da bulunduğu müddetçe Hacı Niyazi’nin ahırında hapsetmişti. Gün ortasında Vali Dairesinin karşısında ve valinin gözü önünde Dicle’nin doğusunda bulunan Kıtırbıl’daki İslamlara ait koyun sürülerini kendi malları gibi sürüp götürmüştü.

Milli İbrahim Paşa’ya bağlı alaylar, Hıristiyan köyleriyle Cemilpaşalar’a ve Prinççizade Arif Efendi’ye ait köylere ve mallara dokunmazdı. Tecavüz, nehb, garât, katil ve ihrâk vuku’ât-ı âdiye derecesini bulmuştu. Hükümet merkezine dayanarak ve bağlı oldukları Erzincan’daki 4. Ordu Müşiri Zeki Paşa’nın himayesinde yapmadıkları fezâhat kalmamıştı.

KELEŞ ABDİ AĞA DÖNEMİ

Keleş Abdi Ağa, Milli aşiretinin bilinen ilk reisidir. Kendisi, 18. yüzyılın başlarında doğdu. Dönemin Bağdat Valisi olan Ahmet Paşa'nın hizmetinde bulunarak onun güvenini kazanmıştır. Kazanılan güven onun aşiretin başına geçirilmesine sebep oldu.

Tarihe not düşülen Milli Aşiretine mensupların fotoğrafları