Anlaşıldığı kadarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) son kararı Kürt siyasetçiler hakkında verilen bütün anti-demokratik kararları ortadan kaldırıyor. Sadece verilmiş değil, bundan sonra verilecekleri de. Türkiye’yi yönetenlerin bu kararı tanıyıp tanımamasının bir anlamı yok. AİHM bütün tutuklamaların ve mahkûmiyetlerin hukuki gerekçelerle değil, siyasi gerekçelerle yapıldığını ortaya koymuştur. Bu karar bugüne kadar Türkiye hakkında verilmiş en ağır karardır ve sonucu Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılmaya kadar gidebilir. Tanırlarsa bu Türkiye’nin yararına olur. Kürt siyasetinin bütün yaptıkları örgütlenme ve propaganda faaliyetlerinin, protesto eylemlerinin evrensel hukuk açısından meşru ve yasal olduğu tescillenmiştir. Bundan sonra Kürt siyasetine karşı atılacak her adımın siyasi gerekçelerle atıldığı ve gayri hukuki olduğu baştan belli olacak.

AİHM’in bu kararını Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Genel Başkan Yardımcısı ve AİHM’e başvuruda bulunan avukatlar grubu içinde bulunan Reyhan Yalçındağ Baydemir Yeni Yaşam Gazetesi'nden Hüseyin Kalkan'a değerlendirdi.

DTK TESCİLLENDİ

Yalçındağ’a göre karar, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) yasal bir oluşum olduğunu, bu nedenle üye olma veya açıklamalarına katılmanın bir tutuklama gerekçesi yapılamayacağını tescillemiş oldu. Yalçındağ, dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinin sadece HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırılması için işletildiğini, tutuklamaların siyasi gerekçelerle yapıldığını, kayyum atamaların da siyasi gerekçelerle yapıldığının bu kararla bir kez daha tescillendiğini belirtiyor. AİHM kararına göre başta Leyla Güven olmak üzere tutuklu bütün Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması gerektiğini söyleyen Yalçındağ, “Bu siyasetçilerin tek bir dakikasının cezaevinde geçirmesi demek hürriyetlerin tehdit suçunu içerir. Burada mesele sadece ve sadece bir tahliye meselesi değil, burada bir bütün içinde 6 sene içinde yaşanan bütün hukuk kıyımları var. Bunun içinde her şey var, sokağa çıkma yasakları var. Kayyum atamaları var. Dokunulmazlıkların kaldırılması var” diyor.

ÖNEMLİ BAŞLIKLAR

Yalçındağ, AİHM kararının önemli başlıklarını şöyle özetliyor: “Karar bir kere şunu net olarak belirtiyor: ‘Siz Kürtlere örgütlenme hakkı tanımıyorsunuz’ diyor. Yani meşru olan, yasal düzlemde, anayasal düzlemde bu insanların ne siyasi partide siyaset yapma hakkını tanıyorsunuz, ne Demokratik Toplum Kongresi (DTK) gibi kurumlarda yasal çalışmalar yürütmelerine izin veriyorsunuz. Zorlama yorumlarla örgüt üyeliğinden kararlar veriyorsunuz. Yani basın açıklamasına gittiği için bir siyasetçiye örgüt üyeliğinden ceza veremezsiniz diyor. Böyle olunca İdris Baluken cezaevinde kalamaz. Bugün Ayhan Bilgen, Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak bunlar kalamaz demek. Bakın şu anda Anayasa Mahkemesi’nde, DTK ilgili ilk Aysel Tuğluk ve Selma Irmak aleyhine verildi. Onar yıl aldılar her ikisi de.”

YÜKSEKDAĞ'IN ÜYELİĞİ

“Figen Yüksekdağ’ın siyasi parti üyeliğini bile düşürdüler. Bütün bunlar intikam operasyonları gibi devam etti. Bu kararı şöyle okumak lazım: Yüksekdağ’ın parti üyeliğini geri verin diyor bu karar” diyen Yalçındağ, milletvekilliği düşürülen HDP’lilerle ilgili şunları belirtti: “Milletvekilliği düşürülenler var. Bunların tamamının aslında hukuka aykırı olarak milletvekillikleri düşürüldüğü açığa çıktı. Çünkü dokunulmazlık Anayasa’ya aykırı kaldırıldı. Peki, İbrahim Ayhan’ın ölümünün hesabını kim verecek? O kadar çok boyutu var ki, bu kararda görmemiz gereken, anlatmamız gereken, okumamız gereken, peşini bırakmamamız gereken.”

GÜVEN İÇİN DE GEÇERLİ

Leyla Güven’in tutuklanmasını AİHM kararı açısından değerlendiren Yalçındağ, ifade özgürlüğü sorununa vurgu yaparak şöyle sürdürdü sözlerini: “Yine ifade özgürlüğü ile alakalı ihlaller. Bakın Leyla Güven tam da bu dosyadaki ihlal bulgularından kaynaklı benzer bir muameleye maruz kaldı ve 22 sene 3 ay hapis cezası verildi, bununla da kalınmadı tutuklandı, tutuklanmayla da kalınmadı kadını bir gece TEM şubede gözaltında tuttular. Hukukta böyle bir uygulama yok. Hemen tutuklama kararı zaten yok. Eski CMK’de vardı, yeni CMK’de yok, 17 yıl önce kapandı bu defter. Ama Leyla Güven olunca işte yapıyorlar.”

KÜRDE SİYASET YASAK

Meselenin Kürtler adına siyaset yapmak meselesi olduğunu belirten Reyhan Yalçındağ, şunları söyledi: “Çünkü buradan mesele Kürt halkı adına siyaset yapma meselesidir. Kim ki Kürtlerin örgütlenme hakkı, ifade özgürlüğü, temel hak ve özgürlükleri, siyaset yapma hakkıyla ilgili anayasal hakkını kullanıyorsa, anayasal çerçevede faaliyet yürüttükleri halde -eleştiri hakkıdır bu, basın açıklamasıdır- dava açılıyor, tutuklanıyor. Zaten Leyla Güven’in yaptıkları bunlar. Başka ne var Leyla Güven’in dosyasında. Size söyleyeyim ben. İki konuşmasından dolayı 4 yıl, 4 yıl, 8 yıl verdiler. DTK Eşbaşkanı olduğu için de 13 yıl verdiler.”

TAHLİYE VE YENİDEN YARGILANMA

Bu karara göre tutuklu bütün Kürt siyasetçilerin tahliye edilmesi gerektiğini belirten Yalçındağ, hüküm giyenlerin yeniden yargılanması gerektiğini belirtiyor. “Yargılanmaların yenilenmesi gerekenler de var aralarında. Çünkü biliyorsun, hepsi tutuklu değil, bunların büyük birçoğunluğu hükümlü. İdris Baluken 19 yıl, Aysel Tuğluk 10 yıl, Yüksel Yıldırım 7.5 yıl, Çağla Demirel 7.5 yıl, Nurhayat Altun 10 yıl, Edibe Şahin 10 yıl çoğu hükümlü bunların. Dolayısı ile yargılamaların yeniden yapılması gerekiyor. 21. yüzyıldayız ve AB’ye aday bir ülkedeyiz. Dolayısı ile bu kararı şöyle uygulamayız, böyle uygulamayız söylemlerini bir kenara bırakıp tam tersine devam eden dosyalar için, Anayasa Mahkemesi’ndeki dosyalar için, Yargıtay’da olan, istinafta olan, Leyla Hanım’ın örneğinde olduğu gibi son tutuklamalar vs. bunların tamamının bırakılması gerekiyor. Örgütlenme hakkını, siyaset hakkını, parti faaliyetini sürdürme hakkını Kürtler kullandığı zaman suç olmaz. Dokunulmazlıkların sadece HDP’liler için gündeme getirildiğini sağır sultan bile biliyor. Milletvekilliklerinin düşürülmesi ilişkin kararın sonuçlarının da ortadan kaldırılması gerek.”

İÇ HUKUK TÜKETİLDİ

“Biz milletvekiline bir ayrıcalık için konuşmuyoruz biz, milletvekilleri şahsında seçmenlerin adına yasama faaliyeti yürütmesi gerekiyor. Böyle bir ilam varken, AYM iç içtihadını çiğnedi, yok saydı. Bütün başvurularımızı reddetti. Dolayısı ile bütün iç hukuk yolları tükendi” diyen Yalçındağ, sözlerini şöyle sonlandırdı: “AİHM kararını verdikten sonra sürecin izleyicisi olan mekanizma, mahkeme değil konseye üye ülkelerin dışişleri bakanlarından oluşan Bakanlar Komitesi var ve Avrupa konseyi var. Üç ayda bir oturum yapar, Avrupa Konseyi’nin 9. maddesine göre kararın yerine getirilip getirilmediği inceler, kararın gereğini yerine getirmeyen ülkelerle alakalı siyasi bir süreç başlar. Ama aynı zamanda insan hakları örgütleri açısından da bir süreç başlar çünkü genellikle konu ile ilgili insan hakları örgütleri 9. madde minvalinde konuya müdahil olur ve daha fazla insan hakları ihlal edilmemesi içinde kararın gereği yerine getirilsin diye taraf olur. Aynı zamanda işin bir siyasi yönü vardır. O da nedir? Parlamenterler arası birlik, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği nezdinde de birçok oturumlar gerçekleşecektir. Yaptırımlar biliyorsunuz kınama, üyeliğin askıya alınması, üyelikten atılma gibi aşama aşama ilerleyen bir süreç var. Şimdi 1950’lerde konseye üye olan bir Türkiye’nin konseyden atılıp atılmayacağını konuşuyoruz. Büyük bir enerji kaybı, insan kaybı, zaman kaybı, umut kaybı, halkların bir arada yaşama iradesine saldırı, bu öyle sadece bir kararı tanımamaya yönelik bir sonuç doğurmuyor. 83 milyon insanın geleceğini etkileyen kararlar bunlar. Bütün bunlar sözleşmede net. Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin maddeleri içerisinde yer alıyor. Aşama aşamadır. Ama sonuncusu da atılmadır tabii ki.”

AİHM KARARI KAYYIMI DA KAPSAR

Kararın bir boyutunun kayyım atamalarını da kapsadığını ifade eden Reyhan Yalçındağ Baydemir, şunları belirtiyor: “Kararın bir boyutunu da ben size söyleyeyim 2016 Ekim’inde başlayan kayyum uygulamalarının aslında ne kadar hukuksuzluk içerdiğini ifade eden bir karar. Venedik Komisyonu’nun belirli raporları var. Hem dokunulmazlığın kaldırılması ile ilgili hem de kayyum atamalarına dair. Bu karar Venedik Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili raporlarına ve Türkiye ile ilgili görüşlerinde ciddi atıflarda bulunan bir karar. Her ne kadar Venedik Komisyonu’nun son raporu Haziran 2020 tarihli ise de -biliyorsunuz son aylardaki gelişmeler Büyük Daire’nin kararlarına yansımadı doğal olarak- ama bunları bir zincirin halkası gibi düşünün. Nasıl ki Venedik Komisyonu dokunulmazlıkla ilgili tespitler yaptı ve AİHM de kararında bununla ilgili atıflar yapıyorsa, yani bir gün haziran ayında HDP’li belediyelere kayyum atanması ama aynı zamanda 6 belediye başkanına mazbatasının verilmemesine dair ciddi eleştirilerin içerdiği rapor başka kararlarında da çıkacak AİHM’in. Bunu Adalet Bakanı kendi hukukçularına sorsun bir bakalım. ‘Nereye kadar uygulamayabiliriz? Bunların hangi birini görmeyebiliriz?’ Var mı öyle seçimleri yok sayarak belediyelere el koymak. Belediye başkanlarının her birinin tutuklama gerekçesine baktığımızda bu karardaki başka örneklere denk geliyor.”

Batman Belediye Eşbaşkanı Mehmet Demir’in DTK toplantısına katıldığı için tutuklandığını ve yerine kayyum atandığını belirten Yalçındağ, “Mehmet Demir Batman Belediye Başkanı niçin tutuklandı. Söyleyeyim size o da benim müvekkilim. Demokratik Toplum Kongresi için. Batman Tabipler Odası Başkanı iken DTK’nin çağırdığı birkaç toplantıya katıldığı için bugün cezaevinde. Ama mesele bu değil. Güneş balçıkla sıvanmıyor. AİHM bunu gördü. Kayyum atamak için bu insanlar tutuklanıyor zaten. Tutuklandığı için kayyum atanmıyor” diyor.