Mardin’in Midyat ilçesinde 2 gön önce korucubaşı ve köy muhtarı Şirin Akçay ile kardeşleri Veysi ve Mahsum Akçay’ın saldırısı sonucu 28 yaşındaki Musa (Mazlum) Çelik isimli genç hayatını kaybetti. Olayın ardından korucubaşı Akçay ve kardeşleri gözaltına alınırken, olayda kullanılan silahların devlet tarafından verilen uzun namlulu kalaşnikof marka silahlar olduğu belirtildi. Bölgede suç makinesi haline gelen korucular, son 12 yılda 54 kişiyi öldürüp onlarca kişiyi de yaraladı, adları birçok taciz ve tecavüz olayına da karıştı. 

Türkiye Büyük Millet Meclis'inde (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu'nda alınan kararla korucuların da bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı bütçesi ise, 2021 yılına göre yüzde 30, son 7 yıla göre yüzde 270 civarında arttırıldı. 

78 BİN SİLAHLI KORUCU

İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi 117 milyar 457 milyon 299 bin TL olarak belirlenirken, 20 bini “gönüllü köy korucusu” 58 bini “güvenlik korucu” statüsünde 78 bine yakın uzun namlulu silah taşıyan korucu İçişleri Bakanlığı bünyesinde bulunuyor. İçişleri Bakanlığı 2022 yılında 500 korucu daha almayı planlıyor.

Korucuların karıştıkları suçlarda, polis ve askerlerin karıştıkları suçlarda olduğu gibi “cezasızlık” uygulamaları öne çıkarken, sabıkaları kabarık olan korucularla ilgili İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi tarafından çok sayıda rapor hazırlandı. Hazırlanan raporlarda korucuların, işkence, yargısız infaz, köy boşaltmaları, taciz, tecavüz ve daha birçok suça karıştıkları tespitlerine yer verildi.

MARDİN’DE 12 YILDA 54 CİNAYET

İHD’nin 2015 yılındaki raporuna göre; sadece Mardin’de 2009 yılından bu yana korucular cinayet, işkence, tehdit ve benzeri birçok olaya karıştı. Korucuların hafızalara kazınan katliamlardan biri 4 Mayıs 2009’da 6’sı çocuk, 16’sı kadın toplam 44 kişiyi öldürdükleri, 6 kişiyi yaraladıkları Bilge Köyü. Yine 17 Mayıs 2010’da Derik’te hayvanlarını otlatan çoban Cihan Demir, korucuların işkencesine maruz kalırken, 1 Eylül 2010’da Dargeçit’te de köylüler korucuların tehditlerine maruz kaldı. 29 Kasım 2010’da Derik ilçesine bağlı Zorava (Ballı) köyünde korucu Nadir Yılmaz, Abdurrahim Yılmaz’ı öldürürken, 20 Mart 2011’de Nusyabin’de korucubaşı Mehmet Sait Ay’ın da aralarında bulunduğu grup Ahmet Bulun isimli genci işkenceye maruz bıraktı.

3 Temmuz 2014’te Ömerli ilçesinde Bafawa (Kayadere) köyünde çıkan tartışmada köylülerin üzerine ateş açan korucular 4 kişiyi öldürdü, 27 kişiyi de yaraladı. 19 Nisan 2015’te ise Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Girésor (Balpınar) ve Banqîr (Sakızlı) köylerinde korucular arasında arazi anlaşmazlığı yaşandı. Çıkan çatışmada 3 kişi öldü, 4 kişi yaralandı. 14 Mart 2020’de Savur ilçesinde Rıza Akgül isimli genç korucular tarafından öldürülürken, 11 Kasım 2020’de ise Mazıdağı ilçesine bağlı Xirbe Kurîke (Tanrıyolu) köyünde Hamit Özkan, korucu olan akrabaları ile yaşadığı tartışma sonucu açılan ateşle öldürüldü.

TACİZ VE TECAVÜZ

İşledikleri cinayet ve benzeri olayların yanı sıra taciz ve tecavüz olaylarına da bulaşan korucular, Midyat’ta 2 Temmuz 2013’te Xanika (Hanlar) köyünde tecavüz olayına karıştı. Korucu Abdulkerim İ.’nin tecavüz ettiği Fidan intihar ederek yaşamına son verirken, başlatılan soruşturma ise kapatıldı. 8 Şubat 2021’de Savur’da bir kadını taciz eden korucu H.B. ile R.Ç. ise gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı ve tutuksuz yargılanıyorlar.

ÇETELEŞMEYE DÖNÜŞTÜ

İHD Mardin Şube Eşbaşkanı Feyzi Adsız, koruculuk sisteminin devletin gücünü arkasına alanların keyfi uygulamalarına sebep olduğunu belirterek, korucuların “kimse bize karışamaz” mantığıyla hareket ettiğini söyledi. Adsız,  Korucuların kendilerine verilen silahlarla suç işleyerek, yurttaşların ölümüne, yararlanmasına ve mal varlığını etkileyecek olaylara sebep olmasına neden olduğunu belirtti.  Adsız, “Bunlar çete mantığıyla ciddi derecede suç makinesine dönüştüler. Ufak bir adli vaka ya da adliyede çözülebilecek bir olayı, koruculuk sisteminin kendilerine verdiği güçle suç işleyerek çözmeye çalışan bir yapıya dönüştü. Bölgede korucuların karıştığı çok sayıda olay vardır. Çünkü korucular tamamen çeteleşme düşüncesine kapılmışlardır” dedi.

GÜÇTEN KAYNAKLI

Koruculuk sistemine istihdam edilen silahlı kişiler olarak değil, yurttaşların can ve mal güvenliğine tehdit oluşturduğu düşüncesiyle bakılması gerektiğini ifade eden Adsız, “Nitekim yozlaşmış bir sistemin arkasında sürekli durulması ve devlet tarafından dayatılması, ister istemez, sorunları da beraberinde getirecektir. Koruculuk sisteminden kaynaklı olarak bu eylemleri, sistemin kendilerine verdiği güçten kaynaklanıyor. Bu nedenden dolayı devletin yozlaşmış sistemi bir an önce lağvetmesi gerektiğini düşünüyoruz. Devletin koruculuk sistemine aktardığı ödeneği daha faydalı alanlara harcaması gerektiğini düşünüyoruz” diye belirtti.

MA / Ahmet Kanbal