Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014 yılındaki 6-8 Ekim eylemlerine ilişkin yürütülen “Kobanê Soruşturması” kapsamında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın ifadesi alındı.

Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanan siyasetçilerin avukatları da savcılık aşamasında hazır bulundu. Yıldırım’ın avukatları Mardin’den, Kışanak’ın avukatları ise Diyarbakır’dan SEGBİS ile bağlanırken, HDP Hukuk Komisyonu üyesi avukat Kenan Maçoğlu da Ankara’dan savcılık ifadesi sırasında hazır bulundu.

‘IŞİD’E KARŞI ÇAĞRI YAPTIK’

İlk olarak ifadesi alınan siyasetçi Gülser Yıldırım, getirilen tercüman eşliğinde Kürtçe savunma yaptı. Yıldırım, bahsedilen dönemde HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olduğunu belirterek, hazırlanan soruşturmanın ithamlarla dolu olduğunu belirtti. Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı soruşturma kapsamında yargılamasının sürdüğüne dikkat çeken Yıldırım, “Aynı dosyada İkinci kez olarak yargılanıyorum şuanda. 6-8 Ekim olaylarına ilişkin Mardin'de yargılanmam devam ediyor. Şunu da eklemek istiyorum, bugün barış, adalet, demokrasi için seslenen sadece partimiz HDP’dir. Suçlamaları ve ithamları kabul etmiyorum.

MYK toplantısının olduğu gün zaten ben Türkiye'de değildim. Hukukun ne kadar taraflı olduğunu göstermek için bunu söylüyorum. Söylediğim tek şey o ithamların hiçbirini kabul etmiyorum. Hiçbir zaman söylendiği şeklinde olayların yaşanması için çağrı yapmadım. Bir çağrı yaptıysak da demokrasi için ve IŞİD’e karşı yapmışızdır” dedi.

‘BENİM VİCDANIM RAHAT’

Yıldırım, 6 yıl sonra açılan bu davanın iyi bir niyetle açılmadığına dikkat çekti. “Benim vicdanım rahat” diyen Yıldırım, “Ama bizi bu şekilde suçlayanların vicdanı ne kadar rahattır o konuda şüpheliyim. Başkaca söyleyeceğim bir şey yoktur. Dosyam şu anda onların elindedir bizim hakkımızda ne suçlama var ise ortaya çıkartsınlar. Bugün yapılan operasyonlar partimiz HDP aleyhinde siyasi operasyonlardır, biz hepimiz biliyoruz bunlar talimatla yapılan operasyonlardır. Çünkü HDP iktidarı çıkmaza soktuğundan dolayıdır. 2019'daki belediye seçimlerindeki kayıpların intikamını HDP'den almak istiyorlar yapmak istedikleri başta HDP olmak üzere bütün muhalif siyasetin sesini kısmak için yaptıkları operasyonlardır. Bu hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır” ifadelerinde bulundu.

Yıldırım avukatı Azad Yıldırım, müvekkilinin Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı soruşturma kapsamında yargılandığını vurguladı. Yıldırım, müvekkilinin tutuksuz yargılandığını belirterek, soruşturma kapsamında takipsizlik kararı verilerek, belgelerin yargılamanın devam ettiği mahkemeye gönderilmesini talep etti.

Söz alan avukat Erdal Kuzu ise, soruşturmanın ayrımcılık taşıdığına dikkat çekti. Kuzu, soruşturma kapsamında Kürt siyasetçilerin şiddetle ilişkilendirilmeye çalışıldığını belirterek, ekledi: “Bu soruşturmanın siyasi saiklerle yürütüldüğünden kimsenin şüphesi yoktur: Hukuk doktorinin de yaygın olarak tartışılan bir kavram var bu günlerde, tünelin sonundaki ışığın göründüğü dava ve soruşturmalar tartışılmaktadır. Yani sonucun önceden belli olduğu soruşturma ve kovuşturmalar tartışılmaktadır. Bu soruşturmada bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Müvekkilimizin bu soruşturmada şüpheli olarak ifadesinin alınmasının istenmesi halk dilindeki karşılığı; Gözün üzerinde kaş var sözü ile eşdeğerdir” dedi.

‘KÜRT SİYASETÇİLER ŞİDDETLE İLİŞKİLENDİRİLMEK İSTENİYOR’

Soruşturmanın mükerrer olmasına karşı reddedilmemesi için suçlamaların sayısının artırıldığını kaydeden Kuzu, şunları söyledi: “Müvekkile daha önce yargılandığı bir konudan tekrar soruşturma konusu oluyorsa bu soruşturmanın gerçeği ortaya çıkartmaktan ziyade Kürt siyasetçilerin baskı altına alınmasının sonucu olduğunu düşünüyorum. Bu kanı tüm kamuyounda ve bizlerde mevcuttur. Ceza yargılamasının en temel İlkesi fail ve fiil arasındaki İlliyet bağının kurulmuş olmasıdır. Müvekkilin mensubu olduğu HDP'nin yaptığı bir çağrı sonucu olayların meydana geldiğine dair somut bir kanıt yok iken aradan 6 yıl geçtikten sonra bu çağrı üzerinden HDP'yi müvekkilimizin ve Kürt siyasetçilerini şiddetle ilişkilendirmek açıkça hukuki dayanaktan yoksundur.”

‘HUKUKA AYKIRI DAVRANANLARIN YARGILANMASI İÇİN…’

Avukat Kenan Maçoğlu’da diğer siyasetçilerin savcılık ifadeleri ve tutuklanması sırasında da hukuksuzluklara dair ayrıntılı açıklamalar yaptıklarını hatırlattı. Maçoğlu, “İş bu soruşturmanın ana dayanağı HDP MYK'sının yapmış olduğu açıklama ise de 2019 yılından sonra savcılığınızın yapmış olduğu işlemler, tutuklama kararları göz önüne alındığında, o dönem HDP MYK üyesi olmayanların söz konusu MYK toplantısına katılmayanların tutuklamaya sevk edildi ve tutuklandılar. Hukuka aykırı bir şekilde hareket eden herkesin yargılanması için gereken bütün hukuki yolları kullanacağız” dedi.

KIŞANAK: HUKUKUN KATLEDİLME DAVASIDIR

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, hakkında iki tanık beyanı okunması ardından savunması alındı. Kışanak, kim tarafından ne zaman verildiğini sorarak, savunmasını ona göre yapmak istediğini belirtti. Kışanak, beyan etmesine rağmen savcılık tarafından beyanların kim tarafından ve ne zaman verildiğinin açıklanmadığını kaydetti. Kışanak, savunmasını şöyle sürdürdü: “Benim demokratik siyaset ülkemin ve halkımın çıkarlan dışında hiçbir faaliyetim, sözüm davranışım olmamıştır. Bu nedenle savunamayacağım cevap vermeyeceğim hiçbir suç söz konusu olamaz.  Bu nedenle susma hakkımı değil savunma hakkımı hukuka uygun olarak kullanmak istiyorum. Hakkımdaki suçlamanın açık, tereddütte yer bırakılmadan bana anlatılması lazım, bu konudaki taleplerimizin reddedilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Bu davanın böyle bir soruşturmanın açılması benim bu soruşturmaya dahil edilmem tamamen siyasi iktidarın talimatları doğrultusunda verildiğini düşünüyorum. Benim anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerimi ortadan kaldırmak için bu dava hukuki değil, hatta bu dava hukukun katledilme davasıdır.”

‘DEVLETTE HUKUK, ADALET YOKSA ZOR KULLANAN BİR EKİP KALIR’

Hukukçu kimliğe sahip kişilerin hukuku adaleti koruması ve tesis etmesi anayasal bir görev olmasına rağmen hukukun katledilmesine aracılılık etmelerini kabul etmediğini dile getiren Kışanak, “Bunun bu ülkenin demokratik değerlerini yıkmaya yönelik bir eylem tutum olarak görüyorum. Yaşadığım bütün haksızlık ve hukuksuzluklara rağmen yine de bu ülkenin tek çıkar yolunun hukukun ve adaletin savunmaktan geçtiğine inandığım için beyanda bulunacağım. Geçen gün TBMM'deki konuşmasında bir milletvekili dinledim bu beyana katılıyorum. Bir devletten hukuku adaleti çekip alırsanız, geriye çete kalır. Çünkü devlet kamu gücünü eliyle kullanan bütün zor araçlarını meşru olarak kullanan bir aygıttır. Eğer devlette hukuk yoksa, adalet yoksa, vicdan yok, insan hakları yoksa demokrasi yoksa halkın sandık da gösterdiği siyasal iradeye saygı gösterilmiyorsa o zaman devlet zor kullanan bir ekip kalır ve bunun adi çetedir. Bu ülkenin tek çıkar yolu yeniden hukuku, adaleti, insan haklarını demokrasiyi, sandık güvenliğini halkın iradesini dikkate alan bir yönetim anlayışıdır. Eğer gerçekten bu ülkeyi düşünen bu ülkede yaşayan insanlara saygısı ve sevgisi olan birileri varsa bir an önce bu hukuk garabetini hukuku katleden bu soruşturma dosyasını kapatırlar” ifadelerinde bulundu.

TANIK KIŞANAK’I OLMAYAN PARTİNİN YEREL KADROSU YAPTI!

Kışanak, tanık beyanlarına ilişkinde şunları söyledi: “Birinci tanık beyanı ‘2009'da BDP il binasında gördüm yerel kadro’ diyor. Bu tanığı nereden bulduğunuzu bilmiyorum ama, öyle görünüyor ki bu kişi ya aklı melikeleri yerinde olmayan ya meczup, ya tehdit altında beyanlarda bulunduğu için uydurma ifade veren, ama bu ülkenin siyasi gerçekleri ile hiç bir alakası olmayan bir insan yada böyle birisi yok. Yarın öbür gün böyle biri olmadığına dava devam ettiğinde şahit olacağız. Benzer komploları çok yaşadık. Ben 2007 yılında milletvekili seçildim. Grup Başkanvekilliği yapıyordum her gün kamuoyunun önünde olan biriyim, meclis de her gün konuşma yapan biriydim. Böyle bir insan için BDP binasında gördüm yerel kadrodur demek tamamen uydurmanın daniskasıdır. Kaldı ki 2009 yılında DTP vardı. BDP yoktu. Tamamen uydurma buna itibar edip bunun üzerinden bir soruşturma yürütmek gerçekten ayıp. Başka bir kelime bulamıyorum.”

‘İSRAFA GEREK YOK CEZALANDIRMAK İSTİYORUM DEYİN’

Kışanak, “Kamu kaynaklarını israf etmektedir sayfalarca kağıt, onlarca kamu görevlisi mesai harcıyor. İletişim masrafları, vergiler neden böyle saçma şeylere harcıyorsunuz, ayıptır günahtır, yazıktır. Bana illaki bir ceza verilecekse siyaset aç desin ki ben Gültan Kışana’ğın siyasi tercihlerini beğenmiyorum. Ben onu cezalandırmak istiyorum bu kadar basit yoksa adaleti, hukuku buna alet etmek günahtır, yazıktır” sözleriyle tepki gösterdi.

Kışanak, hakkındaki ikinci tanık beyanına karşı ise, şu savunmayı yaptı: “Birçok kez Kandile gidip gelmiş diyor, bende size söylüyorum bu soruşturmayı yürüten savcı bey Pensilvanya’ya gidip gelmiştir. Peki bunu ciddiye alıp soruşturma yapılacak mı? Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi? Hukukta suçlama somut olur yoksa herkes herkes hakkında atar ve bunu da yargı eliyle bir cezalandırmaya dönüştürebilir. Hele ki elinde bir siyasi güç varsa, hele ki yargıda şu anda siyasetin direktiflerinde çalışan bir mekanizmaya dönüşmüş ise. Böyle şeyler olmaz hukuk devletinde iftira niteliğinde üstelikle kimliği gizli kişiler üzerinden kimse yargı karşısına çıkarılamaz” dedi.

‘ÖCALAN’IN GÖRÜŞMELERİNİ KAYIT ALTINA ALANLARI BURADA YARGILAYABİLİRSİNİZ’

Tanık beyanında yer alan “Öcalan'ın önerisi ile belediye başkanı oldu” sözlerine ise Kışanak, şu değerlendirmelerde bulundu: “Öcalan'ın bütün görüşmeleri devlet görevlileri tarafından tutanak altına alınmaktadır. Devlet görevlilerin aracılığı olmadan Öcalan kimseyi aday gösteremez, bu bilgiyi kamuoyuna ulaştıramaz. Eğer böyle bir tespit varsa buna sebebiyet veren kişileri kamu görevlileri, cezaevi görevlilerini, adalet bakanlığı görevlilerini, bu görüşmeleri kayıt altına alan MİT görevlilerini burada yargılayabilirsiniz. Ayrıca bir insanın adaylığı konusunda beyanda bulunmak herkesin kişisel özgürlüğü ile ilgili bir konudur. Ben iki kez milletvekili bir kez de belediye başkan seçildim. Aday adaylığı sürecinde çok sayıda insan, binlerce insan, sivil toplum örgütü temsilcileri, siyasi aktörler beni seven sevmeyen herkes aday olmamaya taraf oldu ya da karşı çıktı. Kendi görüşlerini beyan ettiler. Bu demokratik işleyişin bir gereğidir. Bir insanın seçimle iş başına gelecek bir görev için önerilmesi asla suçlama konusu yapılamaz hele hele seçilen kişi ile ilgili hiçbir şekilde suçlayıcı bir itham olarak gündeme gelemez. Hukuk böyle şeylere bakmaz. Bir insanın seçime yeterliliğine sahip olup olmadığı seçim kurulu tarafından karar bağlanır. Yasalar çerçevesinde seçim yapılır. Türkiye'de de Diyarbakır’da da böyle olmuştur. Bende anayasada güvence altında olan siyaset yapma, seçme ve seçilme hakkım kullanma haklarımı kullandım. Legal demokratik, mecliste temsil edilen bir partiden belediye başkan adayı oldum. YSK'da kanunlar çerçevesinde benim adaylığımı onayladı ve binlerce insan, yaklaşık 400 bin insan oy vererek beni belediye başkanı seçti. 400 bin insanın iradesine hatta seçildikten sonra görev yaptığım Diyarbakır’daki temsil ettiğim 2 milyon insanın iradesine ve tercihine hiç kimse gölge düşüremez bu iradeyi kimse yok sayamaz ve bu iradeyi hukuk hiçbir şekilde damgalayamaz.”

‘ZERRE KADAR İNSANLIĞA SAYGISI OLAN BUNA SUÇ  ÇIKARAMAZ’

Beyanlarının demokratik siyaset çerçevesinde olduğunu dile getiren Kışanak, “Öncelikle bir kadın, bir insan, bir Kürt ve demokrasiye inanmış bir yurttaş olarak 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal'e IŞİD’in yaptığı saldırıdan sonra çok derin bir üzüntü ve acı yaşadım. Barbar IŞİD çeteleri Şengal'de kadınlara tecavüz etti. Katliam yaptı. Kadınları kaçırıp köle pazarlarında savaş ganimetleri olarak sattı. Bu büyük bir travma ve büyük bir yaradır. İnsanlığa zerre kadar saygısı olan vicdanı olan bu barbarlığa karşı bir tutum alır. Bende açıklamadan görüyorum ki Kobani IŞİD saldırısı ve kuşatması altındayken tıpkı Şengal'in ki gibi vahşet yaşanmasından kaygı duyan endişe eden vicdanlı, şerefli, namuslu, bir insan ve bir Kürt kadını olarak Şengal tekrarlanmasın Kobani'de kadınlar tecavüze uğramasın, bebekler katledilmesin, kadınlar cariye pazarlarında satılmasın, geç olmasın, geç kalırsak telafisi imkansız şeyler yaşanır demişim. Bu sözlerimin bugünde arkasındayım. Zerre kadar insanlığa saygısı olan kadınların haysiyetini ve şerefini bilen bu beyandan bir suç çıkaramaz içerisinde asla ve asla şiddet çağrısı yoktur. Kanunsuz bir eylem çağrısı yoktur. Vicdan çağrısı vardır vicdan” dedi.

‘BU SORUŞTURMA TÜRKİYE’Yİ IŞİD BARBARLIĞI’NA TESLİM EDER’

Kışanak, savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Adaletten ve vicdandan soyutlanarak insan vicdanını yaralayan bu tür soruşturmalar Türkiye'yi değil Orta Çağ karanlığına, IŞİD barbarlığı zihniyetine teslim eder. Bu ülkeyi sevdiğimi, bu halkı sevdiğimi, demokrasiye, demokratik siyasete, halkın iradesine inandığımı söyleyen birileri varsa derhal bu tür saçmalıkları ortadan kaldırır. Ben BDP'de Eşbaşkanlık yaptım, Diyarbakır belediye başkanı seçildim, HDP'de üye dahi değildim. O nedenle HDP'nin açıklamaları ile ilgili beyanda bulunmadım.”

BEŞTAŞ: IŞİD’E YÖNELEN İTHAMLARI SAVCILIK NEDEN ÜSTÜNE ALDI

Ardından söz alan avukat Mesut Beştaş, “Müvekkile isnat edilen suçlamalar iki tanık beyanı 2014 tarihinde bir toplantı yapılması iddiasından ibarettir. Tanıkların gizli ya da açık olduğu nerede, hangi tarihte ifade verdikleri dahi açıklanmazken hukuk güvenliğini koruması gerekenlerin hukuk güvenliğini ortadan kaldırma amacıyla bu soruşturmayı başlattıkları anlaşılmaktadır. Az önce ifade etmiştim. Herşeyin bir ilki vardır. Ne yazık ki 31 yıllık meslek yaşantımda şu anda bir hukuksuzluk örneği olan ilki yaşadığımı söyleyebilirim. Sahteliği ileri sürülemeyecek belgeler sunulması gerekirken yarın öbür gün herhangi bir elin ismi ile bu tanıklar karşımıza çıkarılabilir. Dolayısıyla soruşturma şuana kadar ki süreci ile sadece güvensiz değil bundan sonraki süreçte de savunma olarak sahte belgelerle yürütülmediğine inanmamızı gerektirecek bir süreci ne yazık ki yaşamamaktayız. Belirtmek isterim ki soruşturma ciddi olmalı ciddi belgelere ve bilgilere dayanmalı ama ne yazık ki gerekli ciddiyeti dosyada göremiyorum. Yarın tanık isimleri dahi değiştirilebilecek soruşturmaya dayanarak beyanda bulunmak zorunda kalmamız bile tek başına açık bir ucubeliği ifade etmektedir” şeklinde konuştu.

Kışanak’ın 20 Eylül 2014 tarihinde yapılan açıklamadaki beyanlarına ilişkin de Beştaş, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaş ve yönetimine karşı bir beyan göremiyorum tamamı IŞİD’in o tarihe kadar ortaya koyduğu saldırganlığının bitirilmesine yöneliktir Türkiye Cumhuriyet Ankara Başsavcılığının bu açıklamalardan rahatsızlık duymasını doğrusu anlam bulamıyorum. Bu açıklamanın yargılama konusu edilmesi sekil itibariyle IŞİD’e  yönelen ithamları göğüsleme iradesi görünüyor gibi algılanmaktadır. Yargı mercilerinin bu tür tutum ve davranışlardan vazgeçmesi gereğidir. İnsan olmanın da gereğidir, yeni bir tutuklama kararı vermek kin ve garez duygularını dışa vurmaktan başka bir açıklaması olmayacaktır, bu nedenle bizi ve müvekkilimizi rahat bırakın, müvekkilin serbest bırakılmasını talep ediyoruz” dedi.

AYDIN: SİYASİ OPERASYON

Diyarbakır Barosu eski Başkanı Cihan Aydın da, “Bu bir hukuki operasyon değil siyasi bir operasyondur. Muhtemelen kararda o şekilde olacaktır. 6 yıldır yürüyen bir soruşturmayı daha doğrusu 6 yıl yürütüldüğü iddia edilen bir soruşturmayı müvekkilimizden ve bizlerden gizlemenin dosyaya erişimimizin engellenmesinin hukuki bir açıklaması da yoktur. Çünkü aslında dosyada hukuken somutlaştırılmış bir delilde yoktur. Bu açıdan detaya girmeksizin bu hukuksuzluğa son verilmesini talep ediyoruz” dedi.

Savcılık ifadeleri tamamlanan Kışanak ve Yıldırım, tutuklanma talebiyle 5. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Aynı Sulh Ceza Hakimliği 12 Ekim Pazartesi günü Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve HDP eski milletvekili Aysel Tuğluk’un tutuklanmasına karar vermişti.