Kobanê Davası'nda yapılan yargılamanın barış umutlarını yok etmeye dönük olduğuna vurgulayan HDP PM Üyesi Nazmi Gür, “Bizi mahkum edemeyecekleri gibi HDP’yi de kapatamayacaklar” dedi.

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları, HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 5’inci duruşmasının 5’inci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. 

 Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davaya avukatların yanı sıra HDP Ankara il ve ilçe yöneticileri katıldı. Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, diğer siyasetçiler ise tutuklu bulundukları cezaevlerinden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı.

‘SORU SORULMADI’

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada HDP Parti Meclisi (PM) Üyesi Nazmi Gür savunma yaptı. Savunmasına Van depreminde yaşamını yitirenleri anarak başlayan Gür, “6 yıl sonra büyük bir algı operasyonu, HDP MYK’sına yönelik bir operasyona dönüştü. Bize dönük operasyon sadece Türkiye’de değil dünyada da yankı uyandırdı. Türkiye AB’ye girmek için çaba harcayan NATO üyesi bir ülke ve kendini demokratik bir ülke olarak tanımlıyor. Ancak insanların hak ve özgürlükleri neredeyse ayaklar altında. Temel haklar ve özgürlükler kolluk eliyle, iktidar talimatlarıyla kötüye kullanılamaz. Taraf olduğumuz insan hakları evrensel ilkeleri bu baskıları reddeder. Türkiye ya bir hukuk devletidir ya da değildir. Eğer bir hukuk devletiyse biz neden sabah saatlerinde evlerimizden gözaltına alındık ve 8 gün tek soru sorulmadan gözaltında tutulduk” diye belirtti. 

‘POLİS NEREDEN BİLİYORDU’

Gözaltına alındığı sırada yasalara uyulmadan evinde arama yapıldığına dikkati çeken Gür, “Evimden her bir eşyam kanunsuz bir şekilde alındı. Aleyhime olan hiçbir delili kabul etmiyorum. Kollukta ifade vermeme hakkım olduğu için savcılıkta ifade verdim ve burada ikinci defa ifade vermiş oluyorum. Biz tutuklamaya sevk edilirken kolluğun, yargının işleyişi açısından son derece can alıcı bir durum yaşadık. Polisler kendi aralarında konuşurken, ‘Sincan cezaevini aradınız mı?’ ‘Evet evet aradık, 13 kişilik kumanya hazırlandı’ dediler. Polis bu kadar kişinin tutuklanacağını nasıl ve nereden biliyor?” diye sordu. 

‘YERLİ MİLLİ ANAYASA’

Tutuklamalarının bir kumpas olduğunu ifade eden Gür, “Tutuklama kararının yüzümüze okunacağı zaman TEM görevlisi ‘Ben devletim’ diye bağırdı. İşte o zaman devletin ne olduğunu ve bir hukuk devleti değil de bir polis devletinde yaşadığımızı anladık. Bu koşullarda tutuklandık. Türkiye’de yerli ve milli olan Anayasa kararlarına rağmen adil bir yargılama yapılmıyor” dedi. Gür, ardından Anayasa’nın yargının bağımsızlığına dair maddelerini okudu.  

HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) açılan davaya da işaret eden Gür, “Hanginiz bekletici meseleyi yapacaksınız. Siz mi AYM’yi bekleyeceksiniz yoksa AYM mi sizi bekleyecek. Öyle ki AYM odaktan kapatma kararı verebilir. O yüzden mi bu kadar acele ediyorsunuz” diye sordu. 

ÇÖZÜM SÜRECİ 

Çözüm sürecine dair de konuşan Gür, “Bizi mutlu eden, umutlandıran süreçlerden biri de çözüm sürecidir. Çözüm konusunda önceki partilerimiz ve şu anki partimiz olan HDP’nin ciddi emekleri var. Kürt sorununun çözümü, hukukun egemen olması için çaba gösterdik. Çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte enkazın altında biz kaldık ve yargı eliyle bize baldıran zehri içirmeye çalışıyorlar. Onu da içeriz, yeter ki bu ülkede barış olsun, kadınlar katledilmesin, doğası talan edilmesin” ifadelerini kullandı. 

‘UMUDU YOK ETMEYE ÇALIŞIYORLAR’

Bu yargılamanın Türkiye’deki barış umutlarını yok etmeye dönük bir yargılama olduğunun altını çizen Gür, “Barışa dair geriye kalan bir umut varsa bunu yok etmeye çalışıyorlar. HDP’yi tasfiye ederek, bizi mahkum ederek Kürt meselesine dair umudu bitirmeye çalışıyorlar. Ama bizi mahkum edemeyecekler. Bu ülkenin en meşru, en yasal partilerinden biridir HDP. Bizi tasfiye edemeyecekleri gibi HDP’yi de kapatamayacaklar. Bu davayı da AİHM kararına rağmen bitiremeyecekler” şeklinde konuştu. 

‘AMAÇ SUÇLULARI BULMAK DEĞİL’

İddianameye dair ise Gür, şunları söyledi: “Torba iddianame hazırlanmış. Dayanağını oluşturan TEM Daire Başkanlığı’nın hazırladığı gizli bir rapor var. 800 küsur sayfalık bir gizli rapor ve bu iddianamenin kendisini oluşturuyor. Savcı da kesip biçip üst üste koymuş ve yığma bir iddianame oluşturmuş. İğnenin ucu kadar bir illiyet bağı kurulmuş değil. Amaç gerçek suçluları bulmak, Kobanê olaylarını açığa çıkarmak değil. Bu olaylar açığa çıksın diye defalarca araştırma önergeleri verdik. Biz gerçekten bu olaylarda maddi gerçeğin açığa çıkarılmasını, gerçek faillerin bulunmasını istiyoruz. Fakat iddianame hazırlanırken savcının es geçtiği şeyler var. Savcı hukuku unutmuş. Hangi hukuka göre iddianameyi hazırlamış” diye sordu.

‘ADALETİ NEREDE BULACAĞIZ’

Olağanüstü Hal’in (OHAL) fiilen sürdüğünü ifade eden Gür, mahkemeye, “Siz de buna göre hareket ediyorsunuz. Biz OHAL kanunları gereği 8 gün gözaltında kaldık. Şimdi tutukluyuz ve 1 yıl geçti. Tutukluluğa itirazımız var ama Anayasa Mahkemesi hala incelememiş. Olağanüstü rejimin etkisi hala sürüyor ve siz onların rejimini bize uyguluyorsanız adaleti nerede bulacağız” dedi. 

‘AKTAŞ’I ÖLDÜREN POLİSLER’

Sağlık sorunlarının da olduğunu ifade eden Gür, iddianamenin tamamını inceleme imkanı bulamadığını kaydetti. İnceleyebileceği kadarıyla iddianamede yer alan suçlamalara dair konuşan Gür, “Örneğin Yunus Aktaş’ı öldüren polisi bulamıyorlar ama siz bizi Aktaş’ı öldürmekle suçluyorsunuz. Bir başka dosya Antalya’da. Bu dosyada tek bir tutuklu yok. Yaşamını yitirenlerin çoğu da zaten HDP’li. 6-8 Ekim’de meydana gelen tüm olaylarda bir soruşturma başlatılmış. Bu dosyaların bir kısmı takipsizlikle bitmiş, bir kısmı da faili meçhul kalan vakalar” ifadelerini kullandı. 

‘YARGILAMA BERAATLE SONUÇLANACAK’

İddianamede suç sayılan MYK açıklamasına da değinen Gür, “Orada hükümete çağrı var. İnsani koridor açılacağı sözü verilmişti ve bu koridorla insanlar kurtulacaktı. İddianame ve eklerinin her cümlesini çürütme yetkinliğine sahibiyiz ve eninde sonunda bu iddianame ile yargılama süreci beraatle sonuçlanacak. Buna inancım tamdır” şeklinde konuştu. Gür, tutukluluk devam gerekçelerine dair de şunları söyledi: “Birçok yerden gelen dosyalarla birleştiriyorsun ve içinden çıkılamayacak bir hale gelecek. Hakkımda 3 tane delil var. O da ANF’den alınmış. Bu deliller de somut delil değil. İddianamede yer almayan deliller topluyorsunuz. Hesap sorulacaklar burada değil ama gün gelecek devran dönecek onlardan da hesap sorulacak” diye aktardı. 

Siyasi bir yargılamanın yapıldığını ifade eden Gür, “Bu yargılamadan hukuk çıkmaz. Fakat durumu görüyorsunuz, bir taraftan elçiler krizi, bir taraftan dolar tavan yapmış, Avrupa süreci bitmiş, tüm komşularla savaş halindeyiz ama ayni iktidarın yaptıklarının hesabını bize soruyorsunuz. Biz bunu reddediyoruz” dedi.

Gür’ün savunmasının ardından duruşma Gür’e yöneltilen sorularla devam ediyor. 

MAHKEME BAŞKANINDAN HUKUKA AYKIRI SORU 

HDP Parti Meclisi (PM) Üyesi Nazmi Gür’ün savunmanın ardından çapraz sorguya geçildi. Mahkeme başkanı, “Kobanê olaylarında İmralı’dan gelen çağrıyı Selahattin Demirtaş’ın okuması üzerine olaylar durdu dediniz doğru mu” sorusuna Gür, “Evet, bunu zaten İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder de söylüyor. Bu olayların bu mesaj üzerine sönümlendiği de biliniyor” dedi. 

Mahkeme başkanı, “İmralı’dan çağrı gelmeseydi de sizin bu eylemleri bitirme yönünde bir çağrınız olacak mıydı” sorusuna Gür, “Varsayımlar üzerine bizi yargılamanız, hukuka aykırıdır. Ama bizler daha 6 Ekim olayları başlamadan hükümet yetkililerinin tamamıyla, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’yla partinin yetkilileriyle iletişim halindeydik ve olaylar başka bir yere evrilmesin diye uğraştık. Sonlanması için çaba gösterdik. İmralı çözüm heyeti ve milletvekilleri olmak üzere bunları yaptık. Hükümetin bize söylediği ise şuydu, ‘kontrol edemediğimiz güçler var.’ Polisiyle ordusuyla bu olayları durduramayan hükümete sormak gerekiyor bu soruyu. Ama çok samimi bir şekilde biz bu olayların önüne geçmek için yapmadığımız iş kalmadı. Bu nedenle sorunuz önyargılıdır” yanıtını verdi. 

AVUKATLAR HAKİMİN SORULARINA KARŞI ÇIKTI

Ardından mahkeme heyeti üyesi başka bir hakim, “Bu provokatörler kimlerdi de İmralı bunları durdurabildi” sorusuna, Gür, “Çağrıyı getiren ben değilim devlet getirdi” yanıtını verdi. Soruların iddianameyle bir ilgisinin olmadığını belirten avukatlar karşı çıktı. Avukatlar, “Yorumlayarak soruları sormayın” diye belirtti. Mahkeme başkanı, “Müvekkiliniz cevap vermek istemediği sorularda susma hakkımı kullanmak istiyorum diyebilir” dedi. Bunun üzerine Gür, “Burası televizyon şov alanı değil. Hakim beye hakim olduğunu hatırlatmak isterim. Bu bir açık oturum değil. Beni kanaat açıklamaya, yorum yapmaya zorlayamaz. Burada yargılama yapılıyor eğer çok istiyorsa devletin yetkili organlara mesajın nasıl geldiğini gider öğrenir” yanıtını verdi.  

Hakim, “Biz mesajın hükümet tarafından getirildiğini biliyoruz. Kimlerin getirdiğini sormadık” dedi. 

Avukatlar, “Hakim bey bu mesajın kimler tarafından nasıl geldiğini bilmesine rağmen müvekkilime ‘nasıl yorumluyorsunuz’ diye soru soruyor. Mesajı getirenler kimin ne yaptığını biliyordur. Bizi sorguluyorsunuz, niyet soramazsınız” diye belirtti. 

Hakim, “Biz her şeyi sorarız, sizi de sorgularız” ifadelerini kullandı. 

Hakim ardından MYK toplantısına dair sorular sordu. Hakim, Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın kapatılacağı bilgisinin kimin tarafından verildiğini hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Gür, “Benimle ideolojik bir tartışmaya giriyorsunuz. Bu benim için reddi hakim gerekçesidir” diyerek reddi hakim talebinde bulunduğunu söyledi. 

‘KANAATE DAYALI SORU SORULDU’

Mahkeme başkanı, “Biz size başından söyledik cevaplamak istemediğiniz soruları yanıtlamak zorunda değilsiniz” dedi. Bunun üzerine avukatlar söz hakkı istedi. Ardından söz alan avukat Öztürk Türkdoğan, “Susma hakkı başka bir şey, düşünce ve kanaat açıklamaya dair soru sormak başka bir şey. ‘Susma hakkımı kullanmıyorum’ dediğinde lehte kullanacaksınız. Savunmasını ayrıntılı olarak anlattı. Bunun üzerine soru sorulduğu zaman bu soruyu yanıtlamazsa diğer sanıkları da etkileyecek bir durum yaratır. Ki biz söz hakkımızı kullandığımızda bu dosyada gelen aşamadaki hukuksuzlukları anlatacağız. Kanaate dayalı soru sorulması iyi olmamıştır. Susma hakkı ayrı, kanaate dair soru sorma ayrı bir şey. Düşünce ve kanaat açıklamaya dair sorulara cevap vermek zorunda değil” diye belirtti. 

‘SİYASİ REHİNE’

Sonrasında söz alan avukat Şevin Kaya ise mahkemenin sorularına tepki göstererek, “Sorularınızla yargılananların nasıl siyasi rehineler olduğunu gösteriyorsunuz. Burada kanunları korumakla görevli olan sizsiniz. Anayasa bunu çok net belirtiyor. Bunu ihlal edemezsiniz, zorlayamazsınız, kanaatlerini açıklamaya yönelik zorlayamazsınız” ifadelerini kullandı. 

‘KANAAT AÇIKLAMANIN YERİ MECLİS’TİR’

Siyasetçileri zorlamadıklarını ifade eden mahkeme başkanına Kaya, “Bu bir zordur. Yargılamanın başından beri bunu hatırlatıyoruz. Siz müvekkillerimizin hiçbirine kanaat açıklamaya dair soru soramazsınız. Eğer soracaksınız bunun yeri Meclis’tir. ‘Nasıl yorumluyorsunuz’ diye soru soruyorsunuz. Bu yargının hiçbir yerinde görmek istemediğimiz bir durum. Sizin nasıl ideolojik hareket ettiğinizi gördük. Cuma günü de biz yeni bir tercüman istediğimizde sizin üyeniz ‘Siz de biraz Türkçe savunma vermeye zorlayın’ dedi. Sizin bu zor kullanma halinizi kullanacağınız kişiler müvekkiller değildir. Biz bu itirazlarımızı tekrar yapıyoruz. Bir daha müvekkillerimizin hiçbirine bu şekilde soru sormamanızı talep ediyoruz” şeklinde yanıtladı. 

Duruşma salonunda bulunan tutuklu siyasetçiler ise salonda polislerin bulunmasına tepki gösterdi. 

Tekrar söz alan Avukat Öztürk Türkdoğan, “Müvekkilim sabahtan beri oldukça kapsamlı savunmasını gerçekleştirdi. Diğer klasörleri inceledikçe savunma yapacağını da ifade etti. Bu duruşma salonunun düzeni. 25 yıldır avukatlık yapıyorum, hiçbir zaman kolluk kuvvetlerinin avukat sıralarında oturduğunu görmedim. İlk duruşmada buna itiraz ettik ama görmezden gelindi. Bugün bir kez daha ifade ediyoruz. Burada oturamazlar, biraz önce geçişime izin verilmedi. Sıkıyönetim mahkemelerine giren meslektaşlarımız var burada. Bize bunları yaşatmayın. Türkiye değişti. Anayasası var, AİHM var. Mahkeme oraya bakmıyor ama siyasi iktidar bakıyor. Adil yargılama yapamazsınız. O zaman size güveneceğiz ve bu badireleri  birlikte atlatacağız” dedi.  

‘PYD TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLDİ’

Türkdoğan, devletin istihbarat görevlilerinin oturmadığı oturumda bu soruları soramayacaklarının altını çizerek, “Örgütle ne konuştular, hangi aşamaya geldiler, siz bilmiyor musunuz? Böyle bir yargılama olabilir mi? Adalet Bakanlığının bazı belgelerini göndereceğiz. 2015'te Adalet Bakanlığının resmi yazısı var. O dönem ‘PYD terör örgütü değil’ yönünde. Neyin yargılamasını yapıyorsunuz?  2015’e kadar terör örgütü sayılmayan bir örgütle yapılan iletişim nasıl oluyor da suçlama konusu yapılıyor” diye sordu. 

‘MEYVESİ ZEHİRLİ BİR AĞAÇ’

Söz konusu iddianamenin meyvesi zehirli bir ağaç olduğuna dikkati çeken Türkdoğan, “Peki nasıl ilerleyecek? İddianame ve ekindeki belgelerin tamamını Türkiye'de en hızlı okuyan kişi bile okusa iddianamenin 7 günde kabul edilmesi mümkün değil. İddianameye bakıyoruz. Müvekkilimin 30 farklı suç tipiyle yargılandığını görüyorum ama bu suçları işlediğine dair delil yok. Gerçekten inanılmaz bir durumla karşı karşıyayız. Esasında deminki sorulardan da anlaşıldığı kadarıyla sanıklar  HDP MYK üyesi olma vasfını taşıdıkları için yargılanıyorlar. Çünkü sorular sorulardan anladığımız kadarıyla Türkiye’nin 3’üncü büyük siyasi partisinin yürütme kurulunda bulunmak suçlama konusu yapılabiliyor” dedi. 

‘AİHM KARARI TÜRKİYE’Yİ ÖZETLİYOR’

Türkdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Demirtaş’la ilgili AİHM Büyük Daire Kararı sadece Demirtaş'ı ilgilendirmiyor. O karar Türkiye’nin halini özetleyen bir karar. Özellikle Kürt muhalif siyasetçilere yapılan muameleyi ortaya koyan bir karar. Biz yıllardır yasadışı silahlı örgüt iddiası davalarına giriyoruz. Her dönem bu kadar işlenen bir suçlama konusu olamaz. Yasal bir siyasi parti yöneticilerinin MYK toplantısına katılması ve toplantıda olmayan bir karara istinaden yapılan suçlamaları anlamak mümkün değil. Zaten bu davanın içinden kimse çıkamaz siz de çıkamayacaksınız. 12 Eylül askeri darbesinden sonra bir dava vardı 40 yıl sürdü. Bu davada 2 bin 626 mağdur müşteki üretilmiş. Ama soruşturma aşamasında şikayetlerinin alınması lazım. Ama şimdi siz yapıyorsunuz. Bunun dışında bu dosyada iddianame ve ekinde lehte hiçbir şey yok. 

HUKUK ORTADAN KALKIYOR

İddianameye baktığımızda bir sürü isim görüyoruz. Hiçbir şekilde Türkiye’de yaşamayan Türkiye’ye gelmeyen birçok örgüt yöneticisinin isimleri var. Bir Cumhuriyet savcısı bunu bile bile nasıl böyle bir iddianame hazırlar ve bu iddianame nasıl kabul edilir? Sadece Türkiye'de bulunanlara dair bir yeni iddianamenin hazırlanmasını talep etmeniz gerekirdi. Burada hukuk ortadan kalkıyor. Hukuk güvenliği hakkı bitiyor. Burada bir şey kalmıyor aslında. Bu mantıkla hazırlanmış iddianamenin içinden nasıl çıkacaksınız? 

GOOGLE DAVASI

İddianamede yer alan gizli tanık beyanlarının hiçbir geçerliliği yoktur. Koskoca devlet işin içinden çıkamıyor yıllar sonra ‘haydi bakalım’ diyor ve kapatma davası da açıyor. Bu ülkede sıkı yönetim dönemlerini, çete, JİTEM, 28 Şubat davalarını gördük. FETÖ’nün yargıda ne kadar etkili olduklarını da gördük ve onları çok uyardık. Hepimiz için önemli olan hukukun evrensel ilkeleridir. Ama aynı hataları Türkiye tekrar tekrar yapmaya devam ediyor. Suç tarihi itibariyle toplamış olduğunuz bir deliliniz var mı? Emniyet araştırma tutanakları dışında, yok. Savcılık toplaya toplaya ANF sitesinden toplamış. Bu aslında bir google davası. 

MAHKEME YENİ DELİL TOPLAYAMAZ

CMK’ye göre mahkemeniz yeni deliller toplayamaz. Tensiple başlayan resen delil toplamaya girişilen bir sürü ara karar var. Bu saatten sonra sanıklar sadece kendi lehine olan delillerin toplanmasını talep edebilirler. Bir başka nokta, şu anda fiziki olarak ve UYAP üzerinden bu davanın takip edilmesi imkansız bir hale gelmiştir. Fiziki imkansızlık var. Ben tüm işimi gücümü bıraksam da bunu yapamam, siz de yapamazsınız. Dolayısıyla bu birleştirmeler yeni delil toplamalara son vermeniz gerekiyor. 

TORBA DAVA ANLAYIŞI

Torba kanun anlayışı dışında bir de torba dava anlayışı geliştirildi. Yargıtay’da bu mutlaka bozma konusu olacak. Bu nedenle şimdiden sizi uyarıyoruz. Ben aynı zamanda İHD’nin Eş Genel Başkanlığı’nı yapıyorum. Aynı zamanda akil insanlar heyetinde de yer aldım. Burada ciddi bir haksızlıkla karşı karşıyayız. Barış ve çözüm sürecinde ülke gerçekten bir şeyler yapmak istedi ama hiç istemediğimiz halde ülke Kürt sorununun çözümsüzlüğünden dolayı çok ağır kayıpları var. Biz insan hakları savunucularını kaybeden canlar ilgilendirir. Ülke 2015'te bunu yapabilirdi. 

DEVLETİN İSTİHBARATÇILARINA SORUN

AKP iktidardı, barış ve çözüm sürecini başaramadı fatura HDP’ye kesilemez. Yapılmak istenen bu. Ceza hukukunda bunun yeri yoktur sadece siyasi mecrada bunun karşılığı vardır. Açılan davaların hikayesi budur. Ama bu yapılmaz. Devletin kurumları buna alet olmamalıdır. Adalet tam da burada lazım ve devreye girecek. Türkiye'nin en temel sorununu çözemediniz faturayı bir tarafa kesemezsiniz. ‘Bana somut bilgilerle gelin’ demesi lazım. Ama öyle sorular soruyorsunuz ki devletin istihbaratçıları olmadan kimse ona cevap vermez. Devletin istihbaratçılarına sorun onlar daha iyi bilir. Bizim saha gözlemlerimiz raporlarımız var. Daha sonra DAİŞ’in ülkede gerçekleştirdiği katliamlar var.”

Dosyada karartılacak hiçbir şeyin olmadığını ifade eden Türkdoğan, “Zaten delillerin hepsi ANF’den alınmış ve dosyaya konulmuş. Yeni bir delil bulma da söz konusu değil” diyerek tahliye talebinde bulundu.

Ardından tekrar söz alan Nazmi Gür, kendisine kanaat belirteceği yönünde soru soran hakimin reddini talep etti. Talebi değerlendiren mahkeme, “Soru sorulmadan önce mahkeme heyeti cevap vermek zorunda olmadığını ilettiği” yönünde beyan vererek, talebin duruşmayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçesiyle geri çevrilmesine karar verdi.

Duruşmaya yarına kadar ara verildi.