Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası bugün başladı. Sincan Cezaevi Kampüsü’nde başlayan duruşmada, HDP’li siyasetçiler 6-8 Ekim 2014 yılında yaşanan eylemler nedeniyle yargılanacak. Siyasetçiler hakkında, “Ülkenin birliği ve bütünlüğünü bozma” ve 37 kişi hakkında “öldürmeye teşebbüs” iddialarının da yer aldığı çok sayıda suçlamayla binlerce yıl hapis cezası isteniyor.

HDP’li siyasetçiler hakkında 6 yıl 3 ay sonra raftan indirilen soruşturmanın iddianameye dönüştürülmesinin adımları ise PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında 2013-2015 yılları arasında sürdürülen diyalog sürecinin bitirilmesi ve devreye konulan “güvenlikçi” politikaların ardından atıldı. 

6-8 Ekim 2014 Kobanê eylemleri sonrasında siyasette yaşanan gelişmeler ve iddianamenin hazırlanmasına giden süreçte, iktidar sözcüleri tarafından HDP’li siyasetçiler “katil” olarak itham edilirken, eylemlerde yaşamını yitiren ve yaşananların araştırılmasına ilişkin ise dillendirilen talepler görmezden gelindi. HDP’liler, bugün görülecek duruşmada oturtulmaya çalışıldıkları sanık kürsüsünden, Kobanê eylemlerinde yaşanan hakikatleri ve o süreçteki siyasi sorumluluğun gerçek faillerini belgeleriyle teşhir etmeye hazırlanıyor.

HDP’nin kapatılma davasının da gerekçesini oluşturan Kobanê Davası’na gidilen süreçte, siyaset eliyle nasıl bir hukuk işletildiğini Mezopotamya Ajansı'dan Berivan Altan derledi. 

DAİŞ’in Kobanê’ye saldırdığı 25 Eylül 2014 tarihinde hükümet ile İmralı’da çözüm süreci devam ediyor ve Kürt sorunun demokratik çözümü içinde heyetler arasında görüşmeler gerçekleşiyordu. Kobanê’ye yönelik saldırıların soykırıma evirilmeye doğru gittiği Ekim ayı başlarında, HDP’li siyasetçiler ve dünya kamuoyu tarafından Kobanê’ye sahip çıkılması çağrıları yapıyordu. Türkiye’nin sınırında olan Kobanê’ye yönelik DAİŞ saldırılarında iktidarın sessizliği ise içerde Kürtlerin öfkesine neden oldu. 

MAHKEME SALONUNDA ANLATTI

O dönemin failli olarak suçlanan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklanmasının ardından 12 Nisan 2018’de çıktığı duruşmada süreci mahkeme salonunda anlattı. 1 Ekim 2014 tarihinde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla yaptığı görüşmeye dair Demirtaş, “O dönemin DTK Eş Başkanı Selma Irmak ile birlikte Başbakan’ı, kendisinin verdiği randevu üzerine ziyarete gittik. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, bir de danışmanları toplantıdaydı, beş kişiydik. Uzun uzadıya gözlemlerimi anlattım… Kendisi de özetle şunu ifade etti: ‘Bizim hakkımızda öyle IŞİD’e destek olan hükümet algısı oluştu, bunu düzeltmemiz lazım’. Dedim ki bu algıyı oluşturan biz değiliz, bütün dünya bunu bu şekilde algıladı artık, bu algıyı yaratan HDP değil. ‘Doğru’ dedi, ‘siz değilsiniz ama bu algının kırılması lazım, bizim böyle bir IŞİD’e desteğimiz yok, Kürtler bizim kardeşimiz. Kobanê’ye her türlü desteği yapmaya hazırız ne istiyorlarsa.’

DAVUTOĞLU NE DEDİ?

Karşılıklı gerilimlerin de olduğu bir toplantıydı ama nihayetinde şöyle bir uzlaşıya vardık, o dönem Ahmet Davutoğlu hocayla, ben dedim başbakanlık çıkışında bir açıklama yapacağım, diyeceğim ki görüşme çok olumlu geçti, teşekkür edeceğim ve hükümetin yaklaşımı çok olumludur, inanıyorum ki bütün bu krizler sorunlar, çünkü çözüm süreci bitmek üzere öyle bir tıkanmış ki Kobanê’ye kilitlenmiş. Hükümet gerekli duyarlılığı gösterecek, oradaki Kürtlerle de diyaloğa geçecek ve bu sorun kısa sürede çözülecek… Ahmet Davutoğlu bana aynen şunu söyledi: ‘Selahattin bey bu devlet Kürtlerin de devletidir, bunu gösterin buna ihtiyaç var tam zamanı’ dedi. Dedi ki ‘Ben Hakan Fidan’a talimat vereceğim, bu konvoyun geçişi için ne gerekiyorsa derhal yapsınlar, sizin de parti arkadaşlarınız bu konuda yardımcı olsunlar.’ Ben de dedim ki onun yanında Sırrı Süreyya Önder arkadaşımı görevlendireceğim. Kendisi Suruç’a geçsin, Urfa milletvekillerimizle birlikte, sessiz sedasız bu yardım konvoyunun Türkiye üzerinden Kobani’ye geçişini planlasınlar. Uzlaştık tamam.”

6 EKİM GECESİ

Bugün iddianamenin temeli olan 6 Ekim 2014 tarihinde HDP tarafından atılan tweete ilişkin de Demirtaş, o gün yaşananları şöyle anlatmıştı: “Biz 6 Ekim akşamı olağanüstü MYK toplantımız vardı. Tek gündem Kobani değildi, başka gündemlerimiz de vardı. Toplantı halindeyken Suruç’ta bulunan arkadaşlarımız bir MYK üyemizi aramış, demiş ki ‘Mürşitpınar sınır kapısı düşmek üzere şimdi ne yapacağız.’ ... Toplantıya ara verdik, çıktım. Tam 11 veya 12 dakika, telefondan bakmıştım, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile konuştum… Şimdi burada açıklıyorum, yargı konusu olduğu için açıklıyorum. Yoksa öyle kamuoyuna kapalı görüşme ilkesel olarak kamuoyuna açıklanamaz. 12 dakika boyunca Başbakan’a durumu anlatmaya çalıştım. Tabii Ahmet Davutoğlu Hoca, öyle dinlemeyi çok seven biri değil, daha çok konuşur. 12 dakikanın 3-4 dakikası ben konuştum, geri kalanında onu dinledim. Bana verdiği mesaj şuydu; aşağı yukarı, tırnak içinde belirtiyorum, mealen; ‘Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü, işte böyle bize muhtaç olursunuz, Ortadoğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse, başlarına bu gelir. Hadi bakalım şimdi ne yapıyorsunuz.’ Mealen buydu.”

Kürtler, 6 Ekim 2014 tarihinde başta bölge kentleri olmak üzere Adana, İzmir, İstanbul gibi illerin de içinde bulunduğu birçok yerde Kobanê’deki DAİŞ saldırılarına karşı sokaklara döküldü.

7 EKİM’DE ŞİDDET TIRMANDI

Bugün iddianameye konu olan olayların yaşandığı 7 Ekim’de ise AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Antep’te “Kobanê düştü, düşüyor” açıklamasının ardından kentlerde çatışmalar yoğunlaştı ve ölümlü olaylar yaşanmaya başladı. Çatışmaların yaşanmasıyla birlikte hükümet ile temasa geçen HDP’li siyasetçiler, o gün dönemin Başbakanı Davutoğlu ve İçişleri Bakanı Efkan Ala ile temas halindeydi. Eylemleri ve sokaktaki çatışmaları durdurmak için hükümetle birlikte çalışan siyasetçiler, bugün fail olarak sanık kürsüsüne oturtulmaya çalışılıyor. 

‘KONTROL EDEMEDİĞİMİZ GÜÇLER VAR’

Demirtaş, o güne dair de mahkeme salonundan şunları anlatmıştı: “Tüm bu olaylar devam ederken, 7 Ekim öğleden sonra başladı, akşam yoğunlaştı, 8 Ekim’de de öğlene kadar yoğun devam etti. Bu süre zarfında biz ne yaptık? Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ali Ürküt, ben ve Figen Yüksekdağ koordinesinde saatlerce il ve ilçe binalarımla görüşme yaptık; ‘aman aman, bütün şiddet olaylarını durdurmak için elinizden ne geliyorsa yapın.’ Hepsinin tanığı var, dinleteceğim burada, bir kısmı dışarıda bekliyor. Aynı saatlerde, Sırrı Süreyya Önder arkadaşımı Ankara’da, bu çalışmalar kapsamında bizatihi görevlendirmiştim, hükümet ile temasta. Neredeyse saat başı, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile telefonda görüşüyordu. Nerede provokasyon varsa, biz il-ilçe teşkilatlarımızı seferber ediyorduk, İçişleri Bakanı, oradaki güvenlik güçlerini seferber ediyordu. Efkan Ala ‘Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var’ diyordu.”

ÖCALAN DURDURDU

9 Ekim 2014 tarihinde PKK Lideri Öcalan, “Yapıcı diyalog” önerisinin yer aldığı mesajı göndermesiyle çatışmalar durdu. 

400 VEKİL VERİLMEYİNCE

Bu süreçten sonra gündeme gelen İç Güvenlik Paketi, devam eden çözüm sürecinin bitirilmesiyle gidilen 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında Kobanê Davası adım adım örüldü. 7 Mart 2015 tarihinde Erdoğan, “400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün” derken, iktidar koltuğunun kaybedilmesiyle birlikte Türkiye’de rejim değişikliğine gidecek katliamlar yaşanmaya başlandı. 20 Temmuz Suruç Katliamı, 24 Temmuz Kandil’in savaş uçaklarıyla bombalanması ve 10 Ekim Ankara Gar Katliamı sonrasında yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerinin ardından HDP iktidarın hedefine oturtuldu.

2015’TE SİNYAL VERİLDİ

Erdoğan, bugün yaşanan yargı kıskacının ilk sinyallerini ise 28 Temmuz 2015 tarihinde yaptığı, “Parlamento, bence gerekli değerlendirmelerini yapmalı. Bunları dokunulmazlık zırhından arındırmak suretiyle de ‘terör örgütüyle iş mi tutuyorsun, senin sırtını dayadığın yer terör örgütü mü? Bunun bedelini ödeyeceksin ve bunu ödetmeli. Yapılması gereken budur diye düşünüyorum” açıklamasıyla verdi. Bölge kentlerinde sokağa çıkma yasaklarıyla derinleşen çatışmalarla birlikte AKP sözcüleri, HDP’li siyasetçileri her açıklamada 6-8 Ekim Kobanê eylemlerinin failleri olarak lanse etti, ‘katil’ olarak suçladı. Hükümet, eylemlerde yaşamını yitiren 27’si HDP’li üye, yönetici ve seçmen olan toplam 48 yurttaştan sadece Hür Dava Partisi üyesi Yasin Börü’nün ismini zikretti. 

DOKUNULMAZLIKLAR KALDIRILDI

Erdoğan, bölgede sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği 16 Mart 2016’da bir kez daha HDP’li siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması talimatını verdi. AKP-MHP tarafından hazırlanan Anayasa değişikliği ise CHP’nin “Anayasa’ya aykırı ama ‘evet’” demesiyle Meclis’ten geçirildi. Bunun üzerine 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıklar kaldırıldı. 

REJİM DEĞİŞİKLİĞİ

Sonrasında ise bugün yaşanan sürecin adımları örüldü. Demirtaş’ın, 6 Ekim 2016 tarihinde yapılması planlanan ancak 4 Kasım 2016 tarihine ertelendiğini söylediği operasyon gerçekleşti ve HDP’li siyasetçiler tutuklandı. HDP’li siyasetçilerin tutuklanmasının ardından 16 Nisan 2017 referandumu ile rejim değişikliğine gidildi. Bugün temeli 2014 yılında atılan Kobanê Davası, 2018 yılına kadar soruşturma olarak süren ve MYK üyeleri hakkında bekletilen dava olurken, aynı iddialar tutuklanan HDP’li siyasetçilerin yargılandığı davalara da eklendi.

VEKİLLLER HAKKINDA DAVA 

İki ana soruşturmadan oluşan dava, 2014 yılında milletvekilleri yönünden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosunun 2014/5717 soruşturma sayılı dosyaydı. İkincisi ise Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun 2014/146757 soruşturma sayılı dosyasıyla milletvekili olmayan MYK üyeleri hakkında açılan soruşturma oldu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 6-8 Ekim olaylarını konu alan bu soruşturma dosyasını, her bir milletvekili (Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ayhan Bilgen, Hüda Kaya, Altan Tan, Garo Paylan, Meral Danış Beştaş, Gülser Yıldırım) hakkında devam eden soruşturma dosyaları ile birleştirdi ve birleşen bu dosyalarda her vekil için ayrı ayrı iddianameler hazırlanarak davalar açıldı.

DERDEST SORUŞTURMAYA SAVCI ATANDI

1 Ekim 2015’te milletvekili olmayan MYK üyelerinin talimatla ifadeleri alındı ancak soruşturma davaya dönüşmeden bekletildi. Derdest halde tutulan soruşturmanın seyrinin değişmesi ise 24 Haziran 2018 seçimleri sırasında tutuklu bulunan Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olmasıyla yeniden raftan indirildi. AKP’li Erdoğan tarafından Demirtaş ve arkadaşları, Kobanê eylemlerinde fail olarak nitelendirilirken, soruşturmaya MHP kimliğiyle bilinen savcı Ahmet Altun atandı. Derdest soruşturma kapsamında Altun 12 Haziran 2018 tarihinde Demirtaş’ın mahkeme savunmalarını istedi.

MAHKEMENİN CEZA ONAYI

Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi devam ederken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvuru 2018 yılında görüldü. Bu arada, AİHM 2’nci Dairesi, 20 Kasım 2018 tarihinde Demirtaş’ın siyasi gerekçelerle tutuklu olduğunu tespit ederek, derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Karar ardından açıklama yapan Erdoğan, 21 Kasım 2018 tarihinde “AİHM'nin verdiği karar bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” açıklaması yaptı ve ardından Demirtaş’ın aldığı 4 yıl 8 ay hapis cezası, 7 Aralık 2018 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince onandı. Hükümlü hale getirilen Demirtaş’ın tahliyesinin önüne geçildi.

2018’DE HAZIRLIKLAR DEVAM ETTİ

Hem hükümetin hem de Demirtaş’ın avukatlarının AİHM kararına yaptığı itirazlar sürecinde ise soruşturma savcısı Altun’un, görevlendirildiği İzmir’den 2018 yılından yeniden getirildiği sonradan ortaya çıkacaktı. Bu süreçte hazırlıkları devam eden soruşturma kapsamında, 26 Aralık 2018 tarihinde TEM Şube’ye yazılan 6-8 Ekim olayları kapsamında haklarında şüpheli olarak işlem yapılıp daha sonra “itirafçı” olan tanık beyanları ve 27 Aralık 2018’de ise kentlerde yaşanan olayların savcılıklardan dosyalarının istenmesine dair tebligatlar hazırlandığı ortaya çıktı.

İKİNCİ TUTUKLAMA

20 Eylül 2019 tarihinde yeniden gündeme gelecek soruşturmanın hazırlıkları, 2 Ocak 2019’da istenen gizlilik kararının 3 Ocak 2019 tarihinde Sulh Ceza Hakimliği tarafından kabul edilmesiyle başladı. İnsan Hakları Eylem Planı’nın gündeme geldiği 2019 yılında bu soruşturmada alınan gizlilik kararıyla AİHM’den gelebilecek bir tahliyeye karşı süreç ilerletiliyordu. Yargıda yapılan yeni düzenlemelerle 5 yılın altında hapis cezalarına da Yargıtay yolunun açılmasıyla, Demirtaş yeniden tutuklu duruma geldi. AİHM Büyük Daire’de 18 Eylül 2019 tarihinde görülecek duruşma öncesi yeni bir hak ihlali kararı verilmesinin önüne geçmek isteyen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş ve avukatlarının katılmadığı 2 Eylül 2019 tarihli duruşmada, tahliyesi kararı verdi. Demirtaş’ın tahliyesinin önüne açan bu karar ardından avukatların yaptığı mahsup başvurusu gündeme gelirken, AİHM’de Demirtaş davası görüldü. AİHM kararını beklenmeden 19 Eylül’de Demirtaş ve Yüksekdağ’ın ifade vermeleri için müzekkere yazılırken, savcılık 20 Eylül 2019 tarihinde her iki siyasetçiyi tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. Aynı gün Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile ifadelerini alarak, hızlıca tutuklamaya sevk edilen Demirtaş ve Yüksekdağ hakkında tutuklama kararı verildi. Kararla, Yüksekdağ hakkında devam eden tutukluluk haline ikinci bir tutuklama kararı da eklendi.

ERDOĞAN’DAN SİYASİ DAVA İTİRAFI

21 Eylül 2019 tarihinde ise bu tutuklamanın siyasi olduğuna dair itiraf bir kez daha Erdoğan tarafından “Bunları bırakamayız” sözleriyle geldi.

ZİYARETİN ARDINDAN OPERASYON

Bir yıl boyunca hiç bir gelişmenin yaşanmadığı soruşturmada, AİHM Büyük Daire’nin kararını açıklamasının beklendiği süreçte, 25 Eylül 2020’de düğmeye basıldı. 20 Eylül 2020’de evlenen Başsavcı Yüksel Kocaman’ın, Erdoğan’ı ziyaretinden 4 gün sonra 24 Eylül 2020 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın aralarında yerine kayyım atanan Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’inde bulunduğu 20 siyasetçi hakkında gözaltı kararı vermesi de dikkat çekti.

MÜKERRER KARARI

Gözaltına alınan siyasetçiler Ankara’ya getirilirken, işlemlerin devam ettiği 29 Eylül 2020 tarihinde Yüksekdağ hakkında Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada gizlilik kararı devam eden soruşturmaya dair hazırlanan inceleme tutanağında, “Mahkememizde hala derdest olan dava dosyası ile soruşturması yürütülen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/ 146757 sayılı soruşturma dosyasındaki bir kısım olayların 6-7-8 Ekim 2014 tarihinde Türkiye genelinde meydana gelen olaylar ile aynı mahiyette olduğu ve mahkememiz dosyasındaki 8 nolu fezlekede benzer olayların anlatıldığı ancak mahkememiz dosyasındaki suç nitelemesi ile halen soruşturması yürütülen soruşturma dosyasındaki suç nitelemesinin farklı olduğu, bu haliyle mahkememizin dava dosyası ile soruşturması yürütülen soruşturma dosyası arasında sanık Figen Yüksekdağ Şenoğlu yönünden şahsi, fiili ve hukuki bağlantı bulunduğu anlaşılmıştır” tespitlerinde bulundu.

TUTUKLAMALAR ARDINDAN TERFİ

Soruşturmanın genişletilmesiyle birlikte Demirtaş ve Yüksekdağ’ın yanı sıra 26 siyasetçi tutuklandı. Bu arada Erdoğan ve AKP ile ilişkileri nedeniyle gündeme gelen Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman, 27 Kasım 2020 tarihinde Yargıtay üyeliğine terfi edildi.

AİHM KARARI

AİHM Büyük Daire tarafından 22 Aralık 2020 tarihinde Demirtaş hakkında verilen ihlal kararında, HDP’ye yönelik son 5 yılda yapılan operasyonlar, dokunulmazlıkların kaldırılması ve milletvekillerinin tutuklanmasının siyasi saiklerle yapıldığı belirtildi.

ERDOĞAN KONUŞTU İDDİANAME HAZIRLANDI

23 Aralık 2020 tarihinde karara tepki gösteren Erdoğan, AİHM’i iki yüzlülükle suçlayarak, kararın iç hukuk yolları tüketilmeden alındığını öne sürdü. Erdoğan, “Söylemeye devam edeceğiz. Bu şahıs, siyasi görevleri veya siyasi söylemleri sebebiyle değil; terörle arasına mesafe koyamadığı, bölücü terör örgütünün emriyle onlarca kişinin ölümüne yol açtığı için milletimizin gözünde de suçludur. Kobani'nin katili budur” dedi. Erdoğan ve hükümet sözcülerinin açıklamalarının devam ettiği Aralık ayında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevine yeni atanan başsavcı, göreve başladığı 30 Aralık 2020 tarihinin ertesi günü 31 Aralık 2020 tarihinde iddianameyi UYAP üzerinden mahkemeye sundu.

DURUŞMA BAŞLIYOR

3 bin 530 sayfalık iddianame ve 300’ü aşkın klasörlük dosya, bir hafta gibi kısa bir sürede Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Türkiye’de rejim değişikliğini de beraberinde getiren hukuka müdahalelerle bu dava dosyasında ise HDP’liler yaptıkları konuşmalar, katıldıkları etkinlikler, sonradan eklenen gizli ve açık tanık beyanlarıyla itham ediliyor. Bugün görülecek duruşmada, HDP’li siyasetçiler mahkeme salonunda o dönem yaşananları yeniden belgeleriyle gün yüzüne çıkarmaya hazırlanıyor.

MA / Berivan Altan