DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 8’inci duruşması, 3’üncü gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde devam ediyor. 

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına, Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan siyasetçiler ve tutuksuz yargılanan Yazar Gülfer Akkaya duruşma salonunda hazır bulunurken, diğer cezaevinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Edirne F Tipi Cezaevinde bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Duruşmaya ayrıca, yargılanan siyasetçilerin yakınları ile HDP milletvekilleri ve yöneticileri katıldı

KADINLARIN SİYASET YAPMASI

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada HDP eski MYK Üyesi yazar Gülfer Akkaya konuştu. İçinde bulunulan sürecin bir an önce son bulmasını ve adaletin yerini bulmasını isteyen Akkaya, “Feminist bir kadın olarak bir siyasi partide yer almamın sebebi, kadınlara yönelik haksızlıkların kendisidir. Kadınların parlamentoda siyaset yapma hakkını savunurken, ideolojik fark gözetmedik. AKP’nin ‘Biz başörtülü kadınları parlamentoya aldık’ sözü bile yalandır. 2010 yılında içinde benim de olduğum feminist ve birçok kadın örgütü bunun için mücadele ettik ve ‘parlamentoda başörtülü kadın istiyoruz’ dedik. Erdoğan ‘henüz sıra sizde değil bekleyin hanımlar’ dedi. Biz vazgeçmedik, yine baskı yaptık, nihayet AKP direnmekten vazgeçti. Bu ülkede başörtülü ve başörtüsüz kadınların parlamentoda siyaset yapmasına biz kadınlar öncülük ettik” diye belirtti.

ERKEKLERE KARŞI MÜCADELE

Osmanlıdan Cumhuriyet’e kadar bütün tüzüklerde “kadınlar siyaset yapmaz” maddesinin yer aldığını dile getiren Akkaya, “Kadınlar cephe gerisinde, erkekleri ve devletleri güçlendiren cici kadınlar kılıfına sokulmaktaydı. Kadınlar siyaset yapmaz ilkesiyle kadınları eve göndermek isteyen erkekler, o sırada kadınları siyasetten uzak tutmak için karar alıyorlardı. Osmanlıdan gelen bu altın kuralı Cumhuriyet de aldı. Cumhuriyet döneminde kadınlar için önemli haklar verildiğini iddia edilse de ilk 10 yılda kadınların seçme ve seçilme hakları önünde cumhuriyetin erkekleri engel olmuşlardır.  Bu kadınsız inkılaba karşı kadınlar susmadılar. Cumhuriyet döneminde de kadınsız inkılaba karşı, kadınsız mücadeleye karşı mücadele ettiler ve yerle bir etmeye çalıştılar” dedi.

DAİŞ’İN ÊZIDÎ KADINLARA YAPTIĞI

Kadınların dünyanın her yerinden siyasetten uzak durmalarını isteyenlere karşı itiraz ettiklerini söyleyen Akkaya, “Kadınlar, kadınlara karşı cinsel suçları oluşturdular ve hak talebinde bulundular. Erkeklerin kadınları işçiliğine zorlamasıyla mücadele ettiler. Japonya, Koreli kadınlardan özür diledi. Devlet kadınların karşısında ‘biz suçluyuz bizi affedin’ dedirtecek noktaya geldi. 1900’lü yılların başlarında henüz kurulmayan Cumhuriyette de kadınlar erkekler tarafından cinsel suçlara maruz kalıyordu. Biz bunların belleği, hafızasıyız bunlar inkâr edilemez. Bundan birkaç yıl önce IŞİD bunu Êzidî kadınlara karşı kullandı. Dünya kadınları bu olaylara karşı BM’yi tepki göstermeye çağırdılar” diye aktardı.

‘HANGİ DELİLLE BUNU SÖYLÜYORSUNUZ?’

Akkaya, devamında şunları söyledi: “Türkiye'de ilk eşbaşkan olan Aysel Tuğluk’a birkaç gün önce 68 kadın derneği sahip çıktı. Kadınlar sırf barışı savundukları için yargılanabiliyorlar. Radikal İslamcı vahşi IŞİD katliamlar yaptı ama hala katliamlar gün yüzüne çıkarılmadı. Meclis’te defalarca araştırma için önergeler verilmesine rağmen AKP ve MHP oylarıyla reddedildi ve araştırılmadı. Yıllarca barış ve eşitlik için mücadele etmiş benim gibi bağımsız bir feminist için nasıl böyle iddialarda bulunabiliyorsunuz? Bir kadının düşük yapmasına sebep olmakla yargılanıyorum. Ben feministim, feminist demek kadınların özgürlüğü için kadın haklarını savunmak demek. Hangi delille bunu söylüyorsunuz? Bunu kabul etmiyorum. Bu ülkede herkes beni de yargılanan kadın arkadaşlarımı da biliyor. 

SİYASİ KUMPAS DAVASI

Eğer amaç gerçekleri açığa çıkarmak olsaydı bir araştırma yapılması gerekmez miydi? Aradan 6 yıl geçmiş. Bu dava hukuki değil, siyasi bir kumpas davasıdır. Seçilmek istenen kadınların önüne konulan engeller başlıca sorun olarak durmaya devam ediyor. Bu tarz engellemeler olmasaydı ve haklar eşit olsaydı bugün bambaşka bir Türkiye olmuş olacaktı. İlk Meclis olan 1921 Meclisinde de kadınlar yok. Yani ülke nüfusunun yarısı yok. O Mecliste kadınların olmaması ne hatırlanıyor ne de kimsenin umurunda değil. 

KÜRT SORUNU

Tıpkı kadın sorunu gibi Cumhuriyetin başından bu yana devam eden bir sorun da Kürt sorunudur. Ben bir Kürdüm ve asla inkâr etmedim. İşim verilmedi, aynı hakları kullanamadım, sürekli fişlendim. Türkleştirilmeye, asimile edilmeye çalışıldım. Dilim asimile edildi, ben bu dünyada ilk Kürtçe konuşmaya başladım. Okulda Türkçe bilmediğim için tembel sınıfına, sıralarına alındım. Ben bir yazarım, dünya dilleriyle sorunum olmaz ama insanları aşağılarsanız olmaz. Bu eşitlik değil, kendi Anayasanızı inkar etmiş oluyorsunuz. Benim annem Kürt, Türkçe bilmez ama ona Türkçe öğretmek zorunda kaldık, alışveriş yapabilmesi için. Bilmiyorum ne kadar Avrupa’da kaldınız ama Almanya'da Almanca bilmezseniz alışveriş yapabilirsiniz ama bu ülkede Türkçe bilmezseniz bir domates alamazsınız. 

KÜRT OLMAK BARIŞ İSTEMEK SUÇ MU?

Ben bir Kürt Aleviyim. Ben tüm baskılara, tekleştirmelere rağmen yarısı Türkçe yarısı Kürtçe cümleleri kayalıklara benzetiyorum. Bu ülkede birlikte, eşit, asil, eşitçe, özgürce yaşama olan inancının arttığını biliyoruz. Kürt sorunun artık savaşla değil barışla çözülmesi gerektiğini devletin içindekiler de kabul ediyor. Kürt olmak suç mu, barış istemek suç mu? Biz neden bununla yargılanıyoruz? Bir kadın, bir feminist ve bir insansanız savaşa karşı olursunuz. Savaş ölüm demek, militarizm demek, erkeklerin kadınlara yönelmesi, tecavüzlerin artması, sıradanlaşması, yoksulluk, ucuz iş gücü, insanların yaşadığı yerlerden göç etmek demek. Yurtdışında göçmen olmanın ne denli zor olduğunu görüyoruz her gidişimizde. Ben savaşa karşıyım, barışı savunuyorum. Tüm bu anlattıklarımın tamamını Suriye’de görmek mümkün.

BENİ TANIMAYANI BEN DE TANIMIYORUM

Yaklaşık 10 yıldır kadın Alevilik üzerine politikalar yürütüyorum. Eğer Alevi kadınsanız çifte eşitsizlik yaşıyorsunuz. Bir Alevi olduğunuz için bir de kadın olduğunuz için eşitsizliğe maruz kalıyorsunuz. Bu benim gibi feminist birinin gözünden kaçmaz. Ben hayatım boyunca bunu yaşadım. Kürtlüğümü de Aleviliğimi de annemin ninnilerinden, içinde bulunduğun köyün, toplumun ritüellerinden öğrendim. Annelerimizden, feminist annelerimizden aldığım bu mücadeleyi büyütmeye çalıştım. Hiçbir zaman bana ne Alevi ne Kürt ne de kadın olduğum için yapılanlar doğru gelmedi. Devlet de iktidar da aile de erkek de tanımadım. Beni tanımayanı ben de tanımıyorum. 

ŞİMDİ YÜZDE 50 OLMA ZAMANI

Şimdi yüzde 50 olma zamanı. Feminizm de daha çok yayılacak çünkü kadınlar bunu istiyor. Kadınlar itaatkâr, cinsiyetçi rolüne sığmıyorlar. Hayallerimiz, tutkularımız var. Ancak bu yeterli bir rakam değil. Daha fazlasını istiyoruz. Bu ülkede kimi kadınların vekillikleri düşürüldü ve kadın sayısı yine düştü. Kadınların parlamentoda en az yüzde 50’ye ulaşması gerek. Ama bu yetmez. Siyaset güç demek. Biz de kadınların hayatını değiştirmek için gücü kendimize araç kılıyoruz. Bu pandemide, kanserle cebelleşen ben, kimi yargıladığınızı bilin diye buraya geldim. 

HDP KADIN TEMSİLİNDE BİRİNCİDİR

HDP dediğiniz şey onu oluşturan insanların emeği, çabası, desteğiyle oluşan bir şey. HDP Türkiye’nin 3’ncü büyük partisi. Biz bedel ödeyerek buraya geldik ve hala bedel ödeyen arkadaşlarımız var. HDP kadar üyelerinin tutuklandığı, öldüğü bir parti olsa çoktan kapıyı kapatmıştı. Bugüne dek kadın erkek eşitliğini tüzüğüne işleyerek savunan başka bir parti yok. Türkiye'de toplumsal cinsiyet politikaları açısından en çok yol alan parti de HDP’dir. Parlamentoda hala kadın temsilinde birinci orana sahip olan HDP’dir. İktidar partisi o kadar baskı uyguladığı partiden daha az kadın temsiline sahiptir. Bu çabayı HDP’nin içindeki kadınlar var etti.  Parti içindeki kadınlar hangi ideolojik çevreye sahip olurlarsa olsunlar birlikte mücadele ettik ve ülkeye çok şey kattık. Bu kumpas davanın gerçek amacı HDP’yi kapatarak, yöneticilerini tutuklayarak birlikte yaşama umudunu yok etmektir. 

DEMOKRASİ HEPİMİZ İÇİN

Kapatma iddianamesini de bu kumpas davadan hemen sonra gündeme getirilmesi aynı siyasi amacın ürünü olduğunu gösteriyor. Yasal olmayan talimatla açılmıştır. Ben aynı şekilde kapatma davasında da yargılanıyorum, niye? Çünkü bu kumpas yüzünden. HDP gibi çoğulcu bir partiyi zaruri buluyorum. Demokrasi hepimiz için gerekli. Sizin de işinizi yapabilmeniz için ülkeye demokrasi lazım. Ayrıcalıklı olmayanlar için HDP var. Bu ülkede ayrıcalıklı birçok kesimi zannediyor ki rüzgârın boranı ona rastlamaz. Bugün HDP MYK’sı arkadaşlarımla burada yargılanıyorum. Suç yok, suç üretilme var. Bu gösteriyor ki hukuki değil siyasi bir davadır. Gözaltına alınarak bize karşı suç işlemektir. Bize uygulanan devlet şiddetidir.

KİTABIN KAPAĞI

Siyasi iktidar bir dönemin intikamını almaya çalışıyor. Oysa bu çağrılar şiddet içermeyen çağrılardır ve AİHM’in de bu yönlü kararları var. İddianamede o dönem HDP MYK’sı olmam nedeniyle suçlanıyorum. Bu suçlama da o kadar özensiz hazırlanmış ki. O dönemde kitabım için yurt dışındaydım. Ülkede yoktum. Bunu gösteren kayıtlar sizde de var. Hakkımda delil diye gösterilen 9 adet sosyal medya paylaşımlarının büyük bir kısmı ise benim değil başkalarının yaptığı paylaşımlar ve haberlerdir. Katıldığım paneller suç sayılmış. Alevi kadınlarla ilgili çıkardığım ‘Yol Kadındır’ kitabımın kapak resmi delil olarak gösterilmiş. Üstelik delil olarak konulan şeylerin önemli kısmı 2014 yılında retweet yaptığım şeyler. Emeğin sömürüsünün olmadığı, kimsenin kimseyi ezmediği, sömürmediği, kimliğinden dolayı kadınların ötekileşmediği bir ülke istiyorum. Bütün çabam bu. Bunları yazma nedenim bu kadim toprakları tüm bu engellemelere rağmen bir gün gülistana çevirme umudumun oluşudur.

Akkaya’nın savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.