Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi ana davasının 15 Şubat’ta İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında, gazetenin İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı, Sorumlu Yazı işleri Müdürü İnan Kızılkaya, Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin ve Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya'ya “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” yaptıkları gerekçesiyle toplam 20 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Mahkemenin önceki gün açıklanan gerekçeli kararında, “Gerçek ve milli bir insan hakları anlayışının ve kavramının tartışılması ve gözetilmesi gerekmektedir. Türk devletinin yüzyıllara dayanan devlet geleneği ve vatandaşına bakış açısı her daim ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ düsturuyla vücut bulmuştur" şeklindeki ifadeler dikkat çekti. 

6 yıl 3 ay hapis cezası verilen gazetenin Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, gerekçeli kararın ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu söyledi.

DELİL OLMADAN CEZALANDIRMA 

Keskin, İnsan hakları mücadelesiyle geçirdiği son 30 yılda birçok kez yargılandığını ancak ilk kez “örgüt üyeliği” iddiasıyla ceza aldığını belirtti. Verilen kararın kendisini şaşırtmadığını dile getiren Keskin, “Hukuki olarak baktığımızda gerek Türkiye’nin iç hukukuna gerek altına imza attığı uluslararası sözleşmelere tamamen aykırı bir karar. Bir basın organını yargılıyorsunuz ve elinizde hiçbir delil olmadan o yayın organının sorumlularına ceza veriyorsunuz. Hukuki açıdan akıl almaz buluyorum ama şaşırtıcı bulmuyorum” dedi.

HEDEF İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ 

“Gerekçeli kararı okuduğumda, bunu yazan hakimlerin Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmelerden tamamen bihaber olduklarını düşündüm” diyen Keskin, kararla insan hakları mücadelesinin hedef alındığının altını çizdi. Keskin, “Sanıyorum benim yaptığım savunmalar üzerinden bir karar yazmışlar. Demek ki insan hakları mücadelesi bu kadar korkutucu. Çünkü karar neredeyse insan hakları mücadelesini bir ‘HIV virüsü’ olarak tanımlıyor. Bu çok ilginç. Bunun dışında ‘yerli ve milli insan hakları olmalı’ diyor. Diğer insan hakları ve evrensel insan hakları mücadelesini ‘HIV virüsü’ gibi zararlı olduğunu söylüyor. Bunu bir hakimin yazmış olması, benim açımdan içler acısı. Çünkü biz o kararları yazan hakimlerle aynı okullarda, aynı kitapları ve aynı uluslararası sözleşmeleri okuyoruz. Yani Türkiye’nin altını imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) okursa, böyle bir karar yazamaz” ifadelerini kullandı.

AKIL ALMAZ KARAR

Anayasaya göre uluslararası hukukun iç hukukun da üzerinde kabul gördüğüne dikkat çeken Keskin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) basın davalarında Türkiye’yi mahkum eden çok önemli kararların olduğunu hatırlattı. “Tüm bunları bile bile insan hakları mücadelesini bir virüs olarak tanımlayabilen bir mahkeme kararı hakikaten akıl almazdır” diyen Keskin, şöyle devam etti: “2021 yılında insan hakları mücadelesinin evrenselliğini kabul etmeyen, yerli ve milli insan hakları kararıdır. O zaman biz başka ülkelerde yaşanan hiçbir hak ihlaliyle ilgilenmeyelim. Bizi ilgilendirmemesi lazım. Ama insan hakları mücadelesi evrenseldir. Siz insan hakları hareketini, kendi devletinizin de hak ihlallerine karşı çıkmak üzere oluşturuyorsunuz. Fakat beni şaşırtan şey, bu kararın Özgür Gündem’den çok insan hakları mücadelesini hedef almasıdır. O da sanıyorum benim İnsan Hakları Derneği’yle olan ilişkimden dolayıdır.”

ÇOK YAZI YAZMIŞ

Özgür Gündem Gazetesi’nde 2013-2016 yılları arasında Genel Yayın Yönetmenlik görevini yürüttüğünü anımsatan Keskin, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet arasında 2013 ile 2015 yılları arasında yürütülen diyalog sürecinde gazeteye hiçbir davanın açılmadığını belirten Keskin, “Barış sürecinin bitiminin ardından davalar açıldı ve gazete basıldı. Gazetenin bütün evraklarına el konuldu, hesapları incelendi. Bunların hiçbirinden örgütle bir bağlantı, bir delil çıkmadı. Hukuk somutluk ister. Siz gerekçeli bir karar yazarken, onun maddi delillerini belirtmek zorundasınız. Burada, bu yayın organının ‘örgüt yayın organı’ olduğuna dair tek bir delil dosyaya konulmadı. Sadece yazılan yazılar temel alınarak, ‘örgütün yayın organı’ olduğuna karar verildi. Bu çok saçma. Bunun dışında benim ‘örgüt üyesi’ olarak değerlendirilmeme gerekçe olarak, yazılarımın yoğunluğu gösterilmiş. Ben zaten bu gazetede her hafta yazı yazıyorum, bu belli. Yani diyor ki, ‘Çok fazla yazısı var, bu nedenle kendi iradesini örgütün iradesine teslim ettiğini gösterir’. Yani ‘Çok yazı yazdığı için silahlı örgüt üyesidir’ diyor. Ben her yere yazı yazıyorum. Ben sivil siyaseti bile reddetmiş bir insanım. Kaldı ki silahlı örgüt üyesi olacağım. Böyle bir şey olabilir mi?” diye sordu.

ÖRGÜTÜN KALEM SİLAHŞORU!

Verilen kararın Yargıtay’ın verdiği kararlara aykırı olduğuna dikkat çeken Keskin, Yargıtay’ın “örgüt üyeliği” koşullarını belirleyen kararlarını hatırlattı. Yargıtay’ın kararlarının dosyada yer almadığını ifade eden Keskin, “Mesela benim için diyor ki ‘örgütün kalem silahşoru’. Kalemi silah olarak gören bir zihniyetten söz ediyoruz. Siz kalemi silah olarak görüyorsanız, o zaman barış ve çözümü hiçbir zaman gerçekleştiremezsiniz. O zaman neden barış süreci yapıldı? Niye barış sürecinde bu gazeteye hiç dava açılmadı? Madem örgütün yayın organıydı, neden dava açılmadı? Hakikaten akıl almaz bir davaydı” dedi. 

AYRIMCI TUTUM 

Mahkemenin davada da büyük bir ayrımcılık yaptığına söyleyen Keskin, “Mahkeme bizi ötekileştirdi. Burada Türk yazar ve aydınların dosyasını, yargılamanın sonuna gelirken, bu dosyadan ayırdı. Çoğunluğu hakkında beraat kararı verdi. Ya da propagandadan ceza vererek ayırdı dosyaları ve bizi ötekileştirdi. Mahkeme ‘Siz Kürtsünüz, sizi ayırıyorum’ dedi. Ben bunu mahkemede de söyledim. Türkleri ayırdı, Kürtlere ceza verdi. Bunu yargılamanın sonuna gelirken yaptı, başında yapmadı. Bu büyük bir ayrımcılık. Biz zaten o gün bizim seçildiğimizi anladık. Bize ceza vereceklerini o gün anladık. Bu hakikaten büyük bir ayrımcılık” diye belirtti. 

‘HEPİMİZ ADLİ KONTROLLÜYÜZ’

1990’lı yıllarda çok ağır süreçler yaşadıklarını dile getiren Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “O dönemde fiziki saldırılar vardı, insanlar öldürülüyordu ve gözaltında kaybediliyordu. Ama ifade özgülüğü bu kadar ihlal edilmiyordu. En azından sizin hakkınızda bir soruşturma açıldığında, gidip ifadenizi veriyordunuz, dava açıldığında kendinizi özgürce savunabiliyordunuz. Ancak karar kesinleşirse cezaevine girebiliyordunuz. Ama şimdi ifade vermeye gittiğiniz anda sizi tutukluyorlar. Yani ifade özgürlüğünün bu kadar baskı altında olduğu, ifade özgürlüğünün bu kadar dar değerlendirmelere tabi tutulduğu başka süreç hatırlamıyorum. Yani şuan da ya içeride hapishanedeyiz ya da dışarıda rehiniz hepimiz. Ben 4 yıldır yurtdışına gidemiyorum. Özgür Gündem yargılamaları nedeniyle 4 yıldır uluslararası toplantılara gidemiyorum. Bana verilen ödülleri dahi almaya gidemedim. 4 yıldır benim seyahat özgürlüğüm engelleniyor. Bunun dışında imzaya zorlanıyoruz, sürekli takipteyiz. Rehin olarak yaşıyoruz, hepimiz adli kontrollüyüz. Cezaevinde değilsek de hepimiz adli kontrollü yaşıyoruz. 2021 yılında ifade özgürlüğünün bu durumda olması, gerçekten çok acı verici. Bana göre Türkiye şu anda Kuzey Kore’ye, Türkmenistan’a, Çin’e benziyor. Ama bir taraftan da Avrupa birliğine girmek istiyor.”

‘İNSANLAR ÖLMESİN İSTİYORUZ’

Keskin, devlet aklının “Ben sürekli değişirim, benim aklım sürekli değişir. Sende bana göre değişeceksin” diyerek biat politikası dayattığını sözlerini ekleyerek, değişimi reddettikleri için sürekli olarak ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini söyledi. Barış, demokrasi ve çözüm ısrarlarını sürdüreceklerini vurgulayan Keskin, “Bu coğrafyada insanlar ölmesin istiyoruz. Bu kadar basit. Biz hep bunu istediğimiz için onların dönem dönem değişen akıllarına göre bazen rahatlıyoruz, bazen çok baskı altında kalıyoruz. Ben değişmemekten ve doğru bildiğimi söylemekten yanayım. 30 yıldır bunu yapmaya çalıştım ve hala bunu yapmaya çalışıyorum” şeklinde konuştu.