Diyarbakır’da 21 Mart 2017’deki Newroz kutlamasında polislerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Kemal Kurkut’un davasının karar duruşması yarın yapılacak.  Kararın adil olacağına dair inançlarını yitirdiklerini söyleyen Kemal Kurkut’un ağabeyi Ercan Kurkut, “Mahkeme heyeti sanki mağdur olan katilmiş gibi davranıyor” diyor. Kurkut, bir duruşmada mahkeme heyeti ve sanık polisin aynı kapıdan salona girdiklerini, bu sırada da salonda bulunan annesinin gözlerine bakarak sırıttıklarını söylüyor.

Malatya İnönü Üniversitesi öğrencisi Kemal Kurkut (23), 2017 Newroz’u için Diyarbakır’a gitti. Ancak kutlama alanının girişindeki kontrol noktasında polislerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Sanık polis Y.Ş. hakkındaki dava müebbet hapis istemiyle açıldı. Ancak daha sonra “bilinçli taksirle öldürmek” suçlamasına dönüştürülerek sanık polis hakkında 2 ila 6 yıl arasında hapis cezası istendi. Davanın karar duruşması yarın yapılacak. Bu süreçte ailenin yaşadıklarını ve karara ilişkin Kemal Kurkut’un ağabeyi Ercan Kurkut Artı Gerçek'ten Mücahit AVRAS'ın sorularını yanıtladı;

- Yaklaşık üç buçuk yıldır süren ve çeşitli engellemelerle gündeme gelen 'yargılamalar' yarın yapılacak karar duruşmasıyla yeniden gündemde. Bu süreçte neler yaşadınız?

Kemal Kurkut katledildikten sonra orada bulunan emniyet personelinin yaptığı ilk şey, alanda bulunan basın mensuplarının görüntülerine el koydular. Bununla bu olayın bir şekilde üzerini kapatacaklarını düşündüler. O esnada valilikle görüşüp ne yapabilecekleri noktasında istişareler yapıldı tabii ki. Bunun ardından valilik, kurgu kokan o meşhur ilk açıklamasını yaptı. Valiliğin de bu açıklama yapılırken aslında tüm olaydan haberdar olduğunu düşünüyoruz. Fakat devlet kendi içerisinde böyle bir kurgu yaptı. Ancak bu görüntüleri izleyen polisler, valiliğe olayı haber veren polisler ve valilik hakkında da herhangi bir soruşturma açılmadı. Burada devlet var olayın içinde, kendisini aklamak için elinden geleni yapacak.  

- Kemal Kurkut dosyası da daha önce bölgede güvenlik güçlerince vurulan ya da zırhlı araçlarla ezilerek öldürülen insanların dosyalarındaki akıbete uğrar mı?

Kürdistan’da bunun gibi binlerce vaka var. Panzerlerin eve girdiği, bombaların insanların üzerine yağdırıldığı, sokakta ortasında annelerin haftalarca bekletildiği, çocukların buzdolaplarında bekletildiği süreçler yaşadık ve bu durum hala devam ediyor. Şimdiye kadar da Kürdistan’da oluşan ya  da oluşamayan davalarda, sanık polislerin ciddi bir ceza aldığını görmedik. Buradaki polisler de buna güveniyor. Devlet de açıkça burada polislere; “Vurun, biz her türlü sizin arkanızdayız size bir şey olmayacak” güvencesi veriyor kanısı uyanıyor bizde. Gücünü devletten alan polislere de tabii ki soruşturma açılmıyor…

Soruşturma ve yargılama aşamaları esasen bazı bürokratik engelleme ve çarpıtmalarla başladı. Valilik ve ilgili kurumlar Kemal için ‘canlı bomba’ tabirini dahi kullandı ve vali polisler için soruşturma izni vermedi. Neler söylemek istersiniz?


Davanın iddianamesi, Kemal’in katledilmesinden yaklaşık bir yıl sonra hazırlandı. Bu bir yıl içerisinde muhtemelen şöyle bir senaryo yazıldı. Mahkeme heyeti, savcı ve sanık bir araya gelip rol dağılımı yaptılar. Şu ana kadar da rollerini çok güzel oynamaya devam ediyorlar. Bir tweetten, bir sosyal medya paylaşımından ya da bir şeyin beğenilmesinden dolayı hemen tutuklama vakaları görülürken, bir katilin kaçma şüphesinin olmadığı gerekçesiyle tutuklanmaması açıkçası çok inandırıcı değil. Dediğim gibi bu durum senaryonun bir parçası. Bir celsede savcı, sanığın tutuklanmasına dönük göstermelik bir talepte bulundu ancak bu anlamda bir gelişme olmadı.

- Sanık polisin mahkemede ateş açtığını ifade etmiş olmasına rağmen mahkeme heyeti kaçma şüphesi olmadığı ve dosya kapsamına giren davranışları gibi gerekçelerle sanık hakkında tutuklama kararı vermedi. Avukatlarınızın çeşitli itirazlarına rağmen mahkeme bu kararında direndi. Polis birileri tarafından korunmaya mı çalışılıyor?

Bilirkişi raporu aslında Kemal’in öldürülmeden etkisiz hale getirileceğini göstermiş olmasına rağmen, bu rapor mahkeme tarafından dikkate alınmadı. Mahkeme heyeti zaten ne avukatlarımızın, ne bilirkişi raporlarının, ne de daha önce gelen bu raporları dikkate almadı. Esas olan, polisin tutuklanıp meslekten men edilmesiyken, sanığın üç ay sonra adli kontrol şartı mahkeme heyeti tarafından kaldırıldı. Sanığın adli kontrol şartının görevine devam ederken onu engellediğini düşündüğü gerekçesiyle yaptığı başvuruyu mahkeme kabul etti. Burada oyunun başka bir parçası oynandı.

- Bilirkişi raporundan ve elde edilen polis kayıtlarından Kemal'in canlı yakalanabileceği noktasında fikir birliği mevcut. Bu mahkeme heyeti tarafından ne kadar dikkate alındı?

Sonuçta raporu hazırlayan belki on, on beş kişiden oluşan bir heyet var. Bu heyetin, ilk etapta yazdığı raporda, Kemal’in vurulmasında polisin direkt etkisinin olduğu yönünde ifadeleri vardı. Ardından sanığın yeni raporlara ilişkin itirazları mahkeme heyeti tarafından kabul gördü. Buna karşın bizim taleplerimiz ve avukatlarımızın her türlü talebi reddedildi. Mahkeme heyeti sanık polisi aklamak için canla başla çalışmaya devam ediyor. Bunu söylerken vurgulamaya çalıştığım şey; bu kadar net ve her türlü delilin göz önünde olduğu, dünyanın takip ettiği bir davada, mahkeme heyeti sanki mağdur olan katilmiş gibi davranması.

- Daha önce sosyal medya üzerinden yaptığınız açıklamada; “Adalet beklemiyorum, devlet kendi kendine ceza verir mi?” diye sormuştunuz. Neydi size bunu söyleten şey?

Ben her mahkeme sonrası kardeşimden bilgi alıyordum. Bir celsede mahkeme heyeti ve katil aynı kapıdan pis bir şekilde sırıtıp annemin gözlerinin içine bakarak salona giriş yapmışlar. Mahkemenin adil bir karar vermeyeceğini ve sonucun adil olmayacağını biliyorduk ama bazı şeyleri gördükten sonra buna inancımız kalmadı. Öte yandan geçtiğimiz günlerde çıkan bir düzenleme vardı. Özellikle Kürdistan’da, polislerin karıştığı bu gibi olaylarda, bu gibi suçlamalarla karşılaşırlarsa, hem avukat hem de mahkeme masrafları devlet tarafından karşılanacak diye. Elbette biz burada ve diğer olaylarda net bir şekilde polislerin korunduğunu düşünüyoruz.

- Gazeteci arkadaşımız Abdurrahman Gök'üçektiği fotoğraflar olayın ilgili kurumlarca 'gösterilmek istendiği' gibi yaşanmadığını ortaya koydu. Gök'ün olay anına dair yayınladığı fotoğrafların ardından kendisi hakkında çeşitli adli süreçler başlatıldı. O dönemde neler oldu? Daha sonra kendisiyle görüşebildiniz mi?

Gazeteci Abdurrahman Gök, takip edebildiğim kadarıyla çevresindeki insanların elindeki görüntüleri paylaşması durumunda başına kötü şeyler gelebileceği noktasındaki telkinlerine rağmen, Gök bunun bir borç olduğunu ve bunları vermeyeceksek bu mesleği de yapmanın anlamının olmadığını belirterek görüntüleri servis etti. Bununla tabii ki gazeteciğin ne olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda Abdurrahman Gök ve gerçekleri bütün yönleriyle ortaya çıkaran gazeteciler bizim aydınlığımızdır. Görüntüler servis edildikten sonra birkaç kez evi basıldı ve hakkında açılan birçok davanın olduğunu biliyoruz.

- Karar duruşması öncesi neler söylemek istersiniz?

Olay aslında çok net ve bu bir infazdır. Bizim tek talebimiz artık bunun olumlu ya da olumsuz, adalet yerini bulur bulmaz bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz. Çünkü artık biz Kemal’in her gün mahkemelerde öldürülmesini istemiyoruz. Çünkü her mahkeme olduğunda Kemal bir kez daha ölüyor, biz bin kere daha öldürülüyoruz. Artık onun ruhunu incitmek istemiyoruz. Kemal bu dünyadan göçüp gitti ama Kemal’e her gün işkence ediliyor. Zaten Türkiye’de bu şartlarda adil bir yargılama ve sonuç beklemiyoruz. Biraz uzun da olsa biz, bir an önce iç hukuk yollarının tüketilmesini istiyoruz.