Diyarbakır’da kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube üyeleri, adalet arayışlarını 2022 yılının ilk gününde sürdürdü. Tam 673 haftadır faili meçhul cinayetlerle katledilenler ile gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerini ve faillerini soran kayıp yakınları ve İHD’liler, bir kez daha Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. 

DİGOR KATLİAMI

"Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla sürdürülen eylemde bu hafta 14 Ağustos 1993 tarihinde Kars’ın Digor ilçesinde gerçekleştirilen ve 6'sı çocuk 17 kişinin yaşamını yitirdiği, 63 kişinin ise yaralandığı katliam hatırlatıldı. 

Açıklamayı İHD Şube Yönetim Kurulu Üyesi Derya Yıldırım yaptı. O gün koruculuk dayatması, gıda ambargosu, ev baskınlarını protesto etmek amacıyla 20'yi aşkın köyde binlerce kişi Kocaköy’de bir araya gelerek Digor'a doğru yürüyüşe geçti. Aralarında çocuk, yaşlı, kadın ve gencin olduğu binlerce kişinin önü Digor'a 2 kilometre kala özel harekât polisleri tarafından kesildi ve hiçbir uyarı yapılmadan kitle tarandı. 

EN KÜÇÜĞÜ 8, EN YAŞLISI 80 YAŞINDAYDI

Yaylım ateşi sonucu 6'sı çocuk 17 kişi yaşamını yitirirken, 63 kişi ise yaralandı. Olayda hayatını kaybedenlerin en küçüğü henüz 8, en büyüğü 80 yaşındaydı. İsimleri ise şunlardı: Gülcan Çağdavul (8 ), Selvi Çağdavul (14), Yeter Kerenciler (13), Necla Geçener (14), Zarife Boylu (15), Erdal Buğan (17), Zeynep Çağdavul (19), Hacer Hacıoğlu (20), Suna Çidemal (21), Fatma Parlak (22), Faruk Aydın (27), Cemil Özvarış (39),  Gıyasettin Çalışçı (41), Hasan Çağdavul (43), Süleyman Taş (47), Nurettin Orun (80) ve Tütiye Talan (66).

YARGILANANLAR BERAAT ETTİ 

Katliama sebep olan 8 özel harekât polisi hakkında, "kasten öldürmek" ve "kasten öldürmeye teşebbüs etmek" suçlarından açılan davada savunma yapan sanık polisler, kitle içinden roketatarla ve silahla ateş edildiğini iddia etti. Katliam sonrası özel harekâtçıların kullandığı silahlara ait boş kovanların dışında ne roketatar ne de silahın izine rastlandı. 2006 yılında çıkan kararda, polisler hakkında "meşru müdafaa" gerekçe gösterilerek beraat kararı verildi. 

TÜRKİYE MAHKUM OLDU

Yaşamını yitiren 7 kişinin ailesi, “yaşam hakkının ihlali”, “etkin soruşturma yürütülmemesi” ve “uzun yargılama” gerekçeleriyle davayı AİHM’e taşıdı. AİHM, Türkiye'yi maddi manevi tazminata mahkûm etti. Katliamda yaşamını yitiren ve yaralı olan diğer ailelerin dosyalarının AİHM’deki yargılaması ise hala sürüyor.

TANIK O GÜNLERİ ANLATMIŞTI

Gerçekleştirilen katliamın tanıklarından biri olan Kasım Çağdavul, unutamadığı o günü 2015 yılında Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) anlattı. Ajansın o yılın 19 Şubat’ında “22 yıldır unutulmayan acı: Digor Katliamı” başlığı ile abonelerine servis ettiği haberde, Çağdavul’un şu anlatımları yer alıyordu: 

"Devlet sürekli köylerimizi basıp bizlerin korucu olmasını istiyordu. Devamlı devletten yana tavır takınmamızı istiyorlardı. 'PKK'ye yardım ederseniz hepiniz ölürsünüz' denilerek evlerimize baskın düzenliyordu. Bize yapılan zulme dayanamadığımız için yürüme kararı verdik. Köylerin ileri gelenleri bir araya geldi ve Digor'a yürümeye karar verdi. Binlerce kişi ile yürüyüşe geçtik. Digor'a 2 kilometre kalmıştı ki; devletin tankları yolumuzu kesti. Özel harekât timleri ise mevzilenmişti. Elimizden tek bir silah olmamasına rağmen bizimle tek kelime konuşulmadan çoluk, çocuk, kadın demeden bizi kurşun yağmuruna tuttular. Çoğumuzu yetim, öksüz bıraktılar. O gün bize yaşatılanları anlatmak için kelimeler yetmiyor. Acının tanımı yoktur. Üzerimize saatlerce silah çekirdekleri geçiyordu. O katliamdan şans eseri kurtuldum. Benim gibi şanslı olmayanlar da vardı. Ablamı, amcamın oğullarını ve kızlarını kaybettim. Aradan geçen 22 yıla rağmen o gün yaşanılanları unutulmuş değiliz. Bizler baskılara karşı çocuklarımız ve eşlerimizle birlikte katılmıştık. 3 kez oğlumu kurşun yağmurunda can havliyle unutup kaçtım. Her seferinde onu almaya gittiğimde önümdekilere denk gelen kurşunlarla sağ kurtuldum. Ölmemek, o acıyı yıllarca taşımaktan daha büyük bir acıdır. Katliamda onlarca kişi yaşamını yitirdi. Yaralılarımızı bile katliam alanından almamıza izin vermediler. Ablamın başında sarı, kırmızı ve yeşil renkli eşarp vardı. Özel harekât timleri Kürt renklerini hedef alarak başından vurdular. Kanlar içindeyken hastaneye kaldırmak istedik izin vermediler. Yerde yatan kardeşimi sivil bir aracı zorla durdurarak hastaneye kaldırdık. Hastanede de yaralılara polisler işkence ediyorlardı. Ablam da hastanede yaşamını yitirdi." 

Paylaşılan bu bilgilerin ardından kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları üzerinden 28 buçuk yıl geçen katliamda yaşamını yitirenler ile diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemi yaptı.

28 YILDIR HABER YOK

Batman’da da yine kayıp yakınları ve İHD Şube üyeleri, 510’uncu haftasına ulaşan eylemleri için Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde toplandı. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının taşındığı eylemde İHD Şube Eşbaşkanı Devran Yıldız konuştu.  

90’lı yıllardaki OHAL döneminde binlerce insanın faili meçhul cinayetlerle yaşamını yitirdiğini, gözaltında kaybedildiğini hatırlatan Yıldız, gözaltında kaybedilenlerden birinin 24 Mart 1994’te Batman’da kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Zeynel Kürsep olduğunu söyledi. 

 Yıldız, Zeynel Kürsep’in kaybedilme öyküsünü baba İbrahim Kürsep’in ağzından şu sözlerle aktardı:  “Oğlum Zeynel Kürsep, 24 yaşındaydı ve evliydi. 24.03.1994 tarihinde rahatsızlandı, muayene olmak için Batman Devlet Hastanesine gitmişti. Muayene olduktan sonra,  hastaneden çıkarken yanına bir araba yaklaşmış. Arabadan inen sivil giyimli, silahlı 2 şahıs tarafından zorla arabaya bindirilip kaçırılıyor. Olayı öğrenir öğrenmez, yetkili makamlara başvuruda bulundum. Ancak başvurularım yanıtsız kaldı. Ailece, kendi imkânlarımızla araştırmalar yaptık. - Dünyamız başımıza yıkılmıştı. Bir taraftan en değerli varlığım olan oğlumu kaybetmiştim; diğer taraftan da gencecik gelinimin kaygılı bekleyişine ve eşinden haber alamadığımız için gelinimin yüzüne bakamıyordum. Gece gündüz hep aradım. Gördüğüm her kişiyi durdurup oğlumu görüp görmediklerini sordum.

Aradan 5-6 gün geçmişti. Batman merkezinde Çocuk Şube Müdürlüğüne yakın bir evde bulunan sığınakta tutulduğunu ve daha sonra, Batman dışına çıkarılıp başka sığınaklarda alıkonulduğuna dair bilgiler aldım. Bundan sonra, Batman dışında çocuğumu aramaya başladım. Aradan 8 ay geçtikten sonra, -kaçırılıp sonradan serbest bırakılan - bir şahıs bana gelip: ‘Oğlunla aynı sığınakta beraberdik’ dedi.

Bu haber üzerine, yaşlı halimle ve elimdeki bilgilerle yeniden aramalara başladım.1996 yılında evimize gelen bir telefonda; oğlumun, Silvan ilçesine bağlı Susa köyünde bir sığınakta tutulduğunu söylediler. Silvan’a gittim ve oradaki yetkili makamlara başvuruda bulundum. Adres belirttim. Ama oradan da bir netice alamadım.

‘KAPIMIZI ÇALACAK DİYE BEKLİYORUM’

Aradan çeyrek asır gibi bir zaman dilimi geçti halen umudumu yitirmiş değilim. Oğlum bir gün kapımızı çalacak diye bekliyorum. Tabi ki bu benim umudum. Oğlumun kemikleri dahi bulunsaydı biraz rahatlardım. Hiç olmazsa ziyaret edeceğim bir mezarım olurdu.”

İHD Şube Eşbaşkanı Yıldız, o günden beridir aramadık yer bırakmayan baba İbrahim Kürsep’in, acılarının çok büyük olduğunu, oğullarının akıbetini merak ettiklerini ve sorumluların biran önce belirlenip, faillerin adalet önünde hesap vermelerini umduklarını dile getirdi. 

‘VAZGEÇMEYECEĞİZ!’

Gözaltında kayıplara karşı mücadele yürütenler olarak hakikat adına, adalet adına, vicdan ve insanlık onuru adına mücadelelerinden asla vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Yıldız, sözlerini “Bizlerden koparılan canlarımızın hesabını sormaya devam edeceğimizi, kalbimizden, bedenimizden, ruhumuzdan kopartılarak kaybedilen kayıp insanlarımız bulununcaya ve failler yakalanıp cezalandırılıncaya dek bu eylem ve etkinliklerimizden asla vaz geçmeyeceğimizi buradan bir kez daha yineliyoruz” diyerek sonlandırdı. 

Açıklama, 5 dakikalık oturma eylemi ile sona erdi