Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, "İstismara, infaza, kayyıma karşı biz varız, kadın mücadelesi her yerde" kampanyası kapsamında bir aylık program planladı. Bir çok kentte kadın cinayetlerine, istismara ve kayyımlara tepki gösteren eylem ve etkinlikler düzenleyen kadınlar, kampanyanın finalini 12 Temmuz'da aylardır kayıp olan Gülistan Doku akıbetine dikkat çekmek için Dersim'de yapacak. Eş zamanlı 5 merkezde bir araya gelecek olan kadınların bir diğer adresi ise kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri ile gündeme gelen Ağrı olarak belirlendi. Öte yandan yine Mersin, İstanbul ve Aydın'da yürüyüşler düzenlenecek. 1 aydır sürdürülen kampanyayı ve mücadelelerini HDP Yerel Yönetimler Eş Sözcüsü Hediye Karaaslan, anlattı.

Salgın sürecinde artan kadın cinayetleri ve şiddeti önlemek için farkındalık çalışmaları yürüttüklerini söyleyen Karaaslan, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin iktidarın politikalarına paralel ilerlediğini vurgu yaptı. Bu paralelliğe bağlı olarak iktidarın iki ayağının "milliyetçilik" ve "cinsiyetçilik" üzerine kurulu olduğunu belirten Karaaslan,"Milliyetçilik ile cinsiyetçilik birbirini besleyen, birbiriyle doğru orantılı olarak gelişen iki ideolojik yaklaşımdır. Gelişen cinsiyetçilik ağırlıklı olarak kadın düşmanı politikalar üzerinde şekillendi" sözleriyle iktidarın, kadın kazanımlarına yönelerek kadınları hedef aldığını ifade etti.  

'KÖPEKLİ İŞKENCE KADIN KIRIMIN BİR PARÇASI'

Karaaslan, Rosa Kadın Derneği ve Özgür Kadın Hareketi'nin (TJA) yöneticilerine dönük gözaltı ve tutuklama operasyonları ile Yerel Yönetimler Kurulu Üyesi ve TJA aktivisti Sevil Rojbin Çetin'e yönelik köpekli işkencenin iktidarın, "kadın kırımı politikalarının" bir sonucu olduğunu dile getirdi. İktidarın "makul kadın" yaratma çabasıyla hareket ettiğini belirten Karaaslan devamla,"İktidar makul kadın ölçüsüyle bütün toplumu dizayn edeceğini, bunu ideolojik bir çerçeveye oturtacağını, bunun aksini iddia eden ve mücadele içerisinde olan kadını da ya cezaevine ya da Rojbin'e uygulanan işkence yöntemiyle baskı altına alacağını düşünüyor. Tabi Rojbin’e dönük olan yaklaşımı özel olarak ele almak gerekiyor. Tam kampanyamızı yürüttüğümüz, eşbaşkanlık deklarasyonumuzu açıkladığımız, istismar yasasına karşı refleks geliştirdiğimiz bir süreçte, Rojbin’in hem siyasetçi kimliği, hem kadın kimliği, hem de eşbaşknalık kimliği hedef alındı. Siyaset üreten bütün kadınlar hedef alındı. Diyarbakır Valiliği'nin 'kademeli zor kullanma' açıklaması da son derece absürt, mantığı olmayan, kendi içerisinde çelişkisi olan bir açıklama" diye ifade etti. 

Kadınların hedef alındığı bir süreçte, siyasi mücadele içerisinde olan kadınların "örgütlülüğün güçlendirilmesi ve mücadelenin yükseltilmesi hedefiyle" bir aylık kampanya planladıklarını söyleyen Karaaslan, "Kadınlar her yerde, mücadele, direniş, örgütlülük her yerde" sloganıyla yola çıktıklarını hatırlattı. Kadının olduğu her yerde sivil direnişi açığa çıkarmak için harekete geçtiklerini sözlerine ekleyen Karaaslan, bir aylık kampanyanın tekçiliğe ve cinsiyetçiliğe karşı bir "başlangıç" olduğunu ifade ederek, mücadelenin aktif bir şekilde devam edeceği mesajını verdi. 

EŞBAŞKANLIK TOPLUMSAL KAZANIMDIR

Kadın mücadelesi sonucunda bir sistem olarak hayata geçirilen eşbaşkanlığa karşı saldırılara da değinen Karaaslan, şöyle devam etti: "Eşbaşkanlık, feminist hareketin ve 40 yıllık Kürt kadın mücadelesinin çok önemli bir kazanımıdır. Somut, pratik ve toplumsal bir kazanımdır. Bu kazanımı eşit temsiliyet üzerinden uygulamak istiyoruz. Kadının tüm yaşam ve mücadele alanlarına, siyasete, kamusal alana dâhil olmasının önünün açılması olarak tarifliyoruz. Yani eşbaşkanlık bir kadın ve bir erkeğin koltuğu, iktidarı, rolü paylaşması meselesine indirmiyoruz, indirgenmeyecek kadar da önemli bir meseledir. Diyoruz ki, mevcut siyaset, mevcut yaşam, bize dayatılan ‘makul ölçüler’ kendini tekçilik üzerinden kurumsallaştırmış ve kendini tekçilik üzerinden tanımlıyor. Bu tek kimdir, erkekliktir, erkliktir, iktidardır, güçtür. Oysa biz kadın hareketleri ve HDP olarak bakış açımızı, ikilik üzerinden tanımlıyoruz. Yani toplumdaki kadın erkek üzerinde var olan yaşam neyse, yönetiminde de bunun üzerinden yürütülmesi, bütün toplumsal ilişkilerin bunun üzerinden tariflenmesini istiyoruz. Bir belediye yönetimi toplumun bütününü temsil eder. Toplum kadını, çocuğu, doğasıyla yerel yönetimde temsil edilir. Ancak o yönetimin içerisinde, o belediye binasının içerisinde tek renk var; erkek ve erk. Dolayısıyla bunun anlamı tekliktir." 

'SİYESETTE YER ALMASI ENGELLENİYOR'

Kadınların eşbaşkanlığı savunması nedeniyle iktidarın hedefinde olduklarını ifade eden Karaaslan,  eşbaşkanlığın teklik ve anti demokratik sisteme karşı çoklu toplumu ve demokrasiyi temsil ettiğini belirterek, "Bizim eşbakanlık sistemini uyguladığımız döneme kadar 80-90 yıllık belediyecilik sürecinde sadece 85 kadın belediye başkanı seçilebildi. Ki bu bizim 2004 ve 2009’daki kadın kotası uygulayan, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP) gibi partiler de dahildir. Biz HADEP’le birlikte kadın kotası uygulamaya, kadın belediyeciliğini geliştirmeye başladık. 2014 geldiğimizde 102 belediyenin 96’sı eşbaşkanlık sistemine geçti. Bu muazzam bir sıçramadır. Bu siyasete kadının dahil olması, siyasetin demokratikleştirilmesi açısından, muazzam bir çıkıştır. Dolayısıyla desteklenmesi gereken ve önünün açılması gereken bir sistemdir. Ama tam tersi erk iktidarı ve devlet, bunu daha kriminalize,terörize etmeye çalışan bir noktada kendini gösteriyor. Bu temsil edilen zihniyetle bağlantılı. Hangi zihniyeti temsil ediyor, cinsiyetçilik zihniyetini temsil ediyor. Bu cinsiyetçilik zihniyeti temsil eden iktidar, kadının siyasette yer almasını istemiyor. Dolayısıyla siyasetin demokratikleştirilmesini istemiyor. Bunun için bizim eşbaşkanlık sistemimiz bu kadar kriminalize ediliyor" dedi. 

Karaaslan son olarak, HDP'li kadınların kadın kazanımları ve kadına yönelik şiddetin karşısında durup, mücadeleyi büyüteceklerini söyledi.