Türkiye’de siyasi cinayetlerin işlenebileceği tartışmaları sürerken, Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın'ın da aralarında olduğu 19 kişinin siyasi gerekçelerle infaz edilmesine ilişkin açılan JİTEM Davası, yarın yeniden Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. 

Yerel mahkemenin beraat kararının Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1’inci Ceza Dairesi tarafından 5 Nisan’da bozulması ardından sanıklar eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman’ın "cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek" suçlarından yeniden yargılanacak. 

BAKANLIK BİLGİ İSTEDİ

Kararın bozulması üzerine yargılama başlamadan Adalet Bakanlığı, Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nden dosyanın safahatı hakkında bilgi istedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosu tarafından 7 Ekim’de mahkemeye gönderilen yazıda, “İlgili sayılı yazı ile istinafta olduğu bildirilen mahkemenizin 2014/163 esas sayılı dava dosyasının safahatından Adalet Bakanlığı’na sunmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığımıza bilgi verilmesi hususunda, gereğini arz ederim” ifadeleri yer aldı.

‘GÖZÜMÜZ ÜZERİNİZDE' MESAJI

Adalet Bakanlığı’nın başından beri dosyayı takip ettiğini belirten dava avukatlarından Yusuf Alataş, “Adalet Bakanlığı bir davayla neden ilgilenir? Niye sürekli mahkemeye yazı yazar? Zaten mahkemede savcı var ve Adalet Bakanlığı’na bağlı. Dosyayı her zaman inceleme imkanına sahip. Ama bakanlık mahkemeye yazı yazarak, ‘Gözümüz üzerinizde dikkat edin’ mesajı veriyor. Dolayısıyla yapılan yargılama tamamen toplanan delillerin çürütülmesi ve sanıkların beraatine yönelikti. Birçok delil toplanmadı, toplananlar farklı değerlendirmelere tabi tutuldu” değerlendirmesinde bulundu.

Adalet Bakanlığı’nın yargılama başlamadan yeniden bilgi istediğine dikkati çeken Alataş, “Bakanlığın savcı üzerinden dosyayı inceleme yetkisi zaten var. Bu şekilde mahkeme kendisini bağımsız hissedemiyor. Adalet Bakanlığı bir taraftan gözlemliyor ne oldu ne bitti diye, savcılık ayrıca gözlemliyor” dedi.  

DEVLETİN TÜZEL KİŞİLİĞİ YARGILANIYOR

Davanın sıradan olmadığına dikkati çeken Alataş, “Bir dönem devlet kurumlarında da görüşülen hatta Milli Güvenlik Kurulu tarafından görüşülüp listesi yapılan faili meçhul cinayetlerinin tartışıldığı ve sorumlularının adalet önüne çıkarıldığı bir dava olarak görmek lazım. Böyle olunca da fiili olarak eylemleri yapanlar yargılanıyor olsa da bir anlamda devletin kendi tüzel kişiliği de yargılanıyor. Çünkü bu tür davalar, kişisel nedenlerle işlenmiş cinayetlerle ilgili değil. Tamamen siyasi kararlar sonucu işlenmiş cinayetler. Böyle olunca, davada gerçeğe ulaşabilmek, adil bir yargılama yapılabilmesi için devletin kendisinde geçmişle hesaplaşma gibi bir irade olması lazım. Eğer geçmişle hesaplaşma, yüzleşme gibi bir durum söz konusu değilse yargı başka amaca yönelir” dedi.

YARGI AKLAMA ARACI YAPILDI 

Yargının görevinin gerçeklere ulaşmak ve varsa sorumluları cezalandırmak olduğunu dile getiren Alataş, ancak yargının bir dönemin suça bulaşmış sorumlularının aklama aracı olarak da kullanılabileceğine işaret etti. Alataş, “Bundan önceki dava bu şekilde yürütüldü. Sanıklardan Ayhan Çarkın’ın itirafları sonucu açılan bir dava. Orada çok kapsamlı bir inceleme yapılarak deliller toplanmış ve dava açılmış. Ama siyasi iklimin değişmiş olması sonucunda yargılama tümüyle tersine döndü. Savcının görevi yargılanan insanları savunmak değil ama eğer iddia makamı yer değiştirir sanıkları savunur konuma gelirse o dava zaten baştan itibaren artık adil bir yargılama olmaktan çıkar. Nitekim bu davada da açık şekilde bu yapıldı. Savcı belli bir noktadan sonra, Çarkın’ın ifadeleri arasında çelişkiler olduğunu ve suçun vasfının değişebileceğini belirterek tahliyesini istedi. Bununla savcı, Çarkı’nın söylediklerinin iftira olduğunu belirterek diğer sanıkların tümünü aklamış oluyor. Diğer taraftan Çarkın’a ‘ya beraat edersin ya da küçük bir ceza alarak kurtulursun daha fazla diretme’ mesajı veriyor. Bunlar gerçekten yapıldı” ifadelerini kullandı.

KAPSAMLI BİR YARGILAMA 

Davanın açılmasında delil olarak kullanılan gizli tanıkların olduğunu aktaran Alataş, yargılama aşamasında gizli tanıkların hiçbirine ulaşılamadığına dikkati çekti. Önceki yargılamada dönemin Başbakanı Tansu Çiler olmak üzere siyasi sorumlularının dinlenmesini talep ettiklerini dile getiren Alataş, “Önce kabul edildi ama çeşitli gerekçelerle dinlenmeleri mümkün olmadı ve mahkeme de bunları dinlemekten vazgeçti. Sorun sadece mahkemede değil. Örneğin mahkeme, İçişleri Bakanlığı’na yazı yazarak, sanıkların yapmış olduğu ve bulunduğu görevler ile onlarla ilgili bilgi istiyor. Bakanlığın Mehmet Ağar hakkında verdiği yanıtta ‘bilgi ve belge bulunmadı’ deniliyor” diye ifade etti.

Çok kapsamlı bir yargılamanın kendilerini beklediğine vurgu yapan Alataş, “Tanıkların dinlenmesini, dinlenen tanık beyanlarında geçen hususların araştırılmasını, tartışılması ve savcının iddia olarak konumunu koruması en önemlisi de adalet terazisini elinde tutan mahkemenin de amacının gerçeğe ulaşacak şekilde yargılama yürütmesi konusunda elimizden geleni yapacağız” şeklinde konuştu.

VARESTE TUTULMA KARARI 

Davada hiç tutuklu sanığın olmadığını anımsatan Alataş, “Bırakın tutukluyu, ağır ceza davalarında sanıkların duruşmaya katılması mecburidir. Ama bundan önceki yargılamalarda mahkeme iddia makamının talebi üzerine sanıkları duruşmadan vareste tutulmalarına karar verdi. Ben 45 yıldır bu işi yapıyorum. Hiçbir davada savcı bu konuda beyanda bulunmaz, takdiri mahkemeye bırakır. Yeni bir karar verilene kadar vareste tutulmalarına yönelik karar geçerli olacak. Ama biz bunun kaldırılmasını ve tutuklanmalarını da talep edeceğiz” diye aktardı.  

‘SONUNA KADAR GÖTÜRECEĞİZ’

Alataş, istinafın bozma kararına dair de şunları söyledi: “Umudumuzu korumak durumundayız. Çünkü istinaf kararı, gerçekten bu davanın yeniden tartışılması, daha adil bir yargılama yapılması konusunda bir imkan tanıdı. İstinaf mahkemesi, delillerin toplanmadığını, sanıkların lehine olan deliller tartışılırken aleyhte olanların es geçildiğine ilişkin çok somut nedenlere dayalı bir bozma kararı verdi. Ama yargının tamamen bağımsız ve tarafsızlığının yok edildiği güdümlü hale getirildiği bir ortamda ciddi bir yargılama yapılacağı ve adaletin yerini bulacağına dair inancımızı ne yazık ki zedeliyor. Ama sonuna kadar, adaletin yerini bulması, bir dönemin hesabının görülmesi için elimizden geleni yapacağız. Umut ediyoruz ki istinaf mahkemesinin işaret ettiği gibi değerlendirmeler yapılarak hüküm kurulur. Bunlar yapılmadığı takdirde Anayasa Mahkemesi (AYM) ve sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olmak üzere sonuna kadar götürmekte kararlıyız.”

MA / Zemo Ağgöz