Ankara’da 1993-96 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında olduğu 18 kişinin öldürülmesiyle ilgili görülen JİTEM Ankara Davası’nda, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Ayhan Çarkın’ın arasında bulunduğu 19 sanığa ilişkin Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 13 Aralık 2019’da verilen beraat kararı 23 Mayıs’ta Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1’inci Ceza Dairesi tarafından bozulan kararda, Mehmet Ağar ve diğer sanıklar hakkında yeniden yargılama kararı verildi. 

YENİDEN BAŞLAYACAK

Verilen kararın ardından Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamanın yeniden başlayacağını belirten dava avukatlarından Nuray Özdoğan, Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.

Özdoğan, “Verilen karar, delillerin yeniden değerlendirilmesi, yorumlanması ve eksik incelemeye dair olduğu için yargılama tüm sanıklar açısından yeniden başlayacak. İstinaf kararı doğrultusunda araştırmaların ve var olan delillerin JİTEM’in varlığı ve organizasyonu açısından değerlendirilmesi gerekiyor” dedi. 

ÇARKIN’IN İFADELERİ

Beraat kararı veren mahkemenin Ayhan Çarkın’ın ifadelerini itibarsızlaştırarak dikkate almadığını hatırlatan Özdoğan, “Oysa Çarkın’ın ifadeleriyle, olay yeri, öldürülen ve katledilen kişilerin bulunduğu yerler ve diğer anlatımlar uyuşuyordu. Sadece birkaç boşluk ve çelişki vardı. O da normaldi. Olayın üzerinden uzun bir zaman geçtiğini açıklamıştık. Kullanılan silahların menşeilerinin araştırılması talebimiz reddedilmişti. İstinaf Mahkemesi, bu silahların menşeinin, özelliklerinin ve hangi örgütsel organizasyon tarafından kullanılıp kullanılmadığının araştırılmasına karar verdi. Organizasyon dediği, işaret ettiği şey, yasadışı örgütlenme ve JİTEM aslında. Dolayısıyla önemli bir karar” ifadelerini kullandı.

BERAAT KARARI 

Mahkeme heyetinin kararı özensizce verdiğini kaydeden Özdoğan, “Mahkeme heyetinin çok acelesi vardı. Hatta sadece bu dosya için değil faili meçhul dava dosyalarının tamamı için bir yıl içinde hızlıca beraat kararları verildi. Çünkü bu sanıkların çoğunun devlette önemli görevleri vardı. Hala da var. Dava sürecinde çok fazla hukuka aykırılık sorunu gördük. Mahkeme davanın ana delili olan ve Meclis’e sunulan dönemin Başkanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporun eklerini getirtmedi. Dosyada tartışılan deliller o eklerdeydi. Mahkeme heyeti bize, ‘Ne olacak?’, ‘Ne var ki?’, ‘Zaten içinde bir şey yok ki’ dedi. Cümleleri kuran mahkeme heyetiydi. Kutlu Savaş, raporu dosyaya kazandırılmadan beraat kararı verildi. Zaten karar açıktı, belliydi. Bu nedenle bizim önceden yaptığımız itirazları da dikkate almayıp hızlıca beraat kararını yazdı” şeklinde anlattı. 

‘DELİLLER YETERLİ’

Devlet bağlantılı suç çetesi yöneticisi Sedat Peker’in dosyanın sanıklarından Mehmet Ağar’a ilişkin söylediği sözlerin yargılama sürecini nasıl etkileyeceğini henüz bilemediklerini belirten Özdoğan, “Dosyayı etkileyecek çok ciddi bir açıklama yapmış değil. Mehmet Ağar ve bahsettiği kişilerin uzun yıllar süren bir mafya örgütlenmeleri içinde oldukları zaten bilinen bir gerçek. Aslında Peker’in açıklamalarından ziyade dosyada bulunan deliller zaten sanıkların ceza alması için yeterli. Sorun, mahkemenin dosyayı hızlıca kapatmak istemesi ve o dönem özellikle Mehmet Ağar ve ekibine devlet içerisinde verilen görevler nedeniyle dosyanın çok hızlı bir şekilde beraatle sonuçlandırılmasıydı” dedi. Peker’in sonrasında ne açıklama yapacağını bilemediğini aktaran Özdoğan, “Asıl olan, savcılar ve mahkeme heyeti, delilleri gerçekten bağımsız ve tarafsız bir şekilde yorumlarlarsa yapmaları gereken şey zaten Mehmet Ağar ve diğer sanıkları tutuklamak olmalıydı” şeklinde konuştu.

‘TUTUKLAMA KARARI VERİLMELİ’

İstinaf’ın kararıyla birlikte delillerin karartılmasının önlenmesi için dava kapsamında yargılanan sanıkların hızlıca tutuklanması gerektiğine işaret eden Özdoğan, şöyle devam etti: “Kobanê Davası’nda yargılanan insanlar IŞİD zulmüne sessiz kalmadıkları için 7-8 aydır tutuklu yargılanıyorlar. Ama bu kadar çok cinayetle suçlanan, hakkında ciddi deliller olan, devletin tüm olanaklarına sahip suç örgütü şeklinde hareket ettikleri açık olan bu kişilerin tutuksuz yargılanması büyük bir problem. Bunların ellerinde hala devletin gücü var, devletin içindeler ve hala delilleri karartma ihtimalleri var. Hem Sedat Peker’in açıklamaları hem İstinaf Mahkemesi’nin bozma kararı dikkate alındığında mümkün olan en hızlı şekilde sanıklar hakkında tutuklama kararı verilmeli. Bu sanıkların önceden hiçbir zaman ceza almayacaklarına dair ciddi inançları oldu. İşledikleri suçlardan hiçbir zaman ceza almadılar (Susurluk davasındaki göstermelik ceza hariç) tam tersi hep ödüllendirildiler. Beraat edeceklerinden hep emindiler. Duruşmalara katılma gereği hissetmediler. Hiçbir yargıç o sanıkları duruşmaya getirtmeye cesaret edemedi.”

‘AKLAMA YARGILAMASI YAPTI’

İstinaf Mahkemesi’nin kararındaki bozma gerekçelerini tüm duruşmalar boyunca dile getirdiklerine dikkati çeken Özdoğan, “Mahkeme gözünü ve kulağını kapatarak bu kişileri aklamayı tercih etti. Bir nevi bir aklama yargılaması yaptı. Şimdi İstinaf Mahkemesi’nin beraat kararını bozmasından sonra farklı mahkeme davranır mı bilemiyoruz. Bozma kararının bu suçlarda, adaleti sağlama, yüzleşme ve hakikatleri ortaya çıkarmaya dair bir sürecin ürünü olduğuna dair şüphelerimiz var. Bir sürü faili meçhul dava dosyası var. Birçoğu hukuka aykırı şekilde yetkisizlik kararları ile Ankara’ya gelmişti. Geçmiş dönemde işlenen katliamların çok az bir kısmı yargılama konusu oldu. 2013 yılından itibaren başladı bu soruşturmalar. ‘Geçmişle ve devletin işlediği suçlarla yüzleşiyoruz’ dendi. Demokratik bir süreç başlatıyoruz dendi. Sonuçta ise failler belli ve deliller açık olduğu halde birçoğu beraat etti. İnsanların atıldığı kuyular, suçu işleyenlere açıkken beraat kararları verildi” diye aktardı.

‘DERİN DEVLET, DEVLETİN KENDİSİ'

Türkiye’de gerçek anlamda bir barış süreci olmadığı sürece bu tarz dosyaların aydınlatılmasının mümkün olmadığına vurgu yapan Özdoğan, “Kürt sorununu çözmeye dair bir irade olmadan, siyasetin böyle bir iradesi olmadığı sürece yargının bu suçları aydınlatmaya dönük bir gücü olmayacağını düşünüyorum. Sadece bir takım çekişmelerin ürünü olarak bazı kararlar çıkıyor. Bu suçların aydınlatılması kamunun ısrarlı takibiyle olacak. Devlet mafya ilişkilerinden hep ‘derin devlet’ olarak bahsediliyor. Ama devlet yapısının kendisi tamamıyla bir suç örgütüne dönüştüğü bir süreç var. Dolayısıyla birkaç kişinin yargılanmasıyla ve onların suçlarının açığa çıkmasıyla çözülebilecek bir mesele değil. Savaş süreci ve Kürt sorununa yaklaşım devleti bu hale getirdi. ‘Derin devlet’ dediğimiz şey devletin kendisine dönüştü. Gerçek bir barış süreci olmadan Türkiye toplumunun bu mafyatik ilişkilerden kurtulması pek mümkün görünmüyor” diye kaydetti.

MA / Zemo Ağgöz