Ege Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Lenger, “Artan işsizlikle birlikte yoksulluğun çok daha fazla artacağını vurgulayarak “Yazık ki vatandaşı çok zor günler bekliyor. Yaz döneminde kapanmanın sona ermesiyle iş bulma olanakları artsa da salgın henüz sona ermediği için önümüzdeki dönemde büyük bir belirsizlik var. Yeni bir kapanmada bu insanların iş bulması çok zor” dedi.

'PİYASA SORUNLARI GÜÇLÜYÜ DAHA DA GÜÇLENDİREREK ÇÖZER'

Lenger, Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'la yaptığı söyleşide "Bu noktaya gelişimizi, küresel salgının yanı sıra;  sistemik, yapısal ve yönetim pratiğine ait sorunlarla açıklayabiliriz. Sistemik sorunları anlayabilmek için egemen ekonomi anlayışına bakmak gerekir. Piyasa, ekonomik sorunları çözer; ama güçlüyü daha da güçlendirerek, zayıf olanı daha da zayıflatarak, gerektiğinde yok ederek, çözer. Bugün ABD’de sokaklarda yaşayanlarla, uzaya gitmek için milyar dolarlar harcayan insanların bir aradaki varlığını bu şekilde anlayabiliriz" diye konuştu.

'DÜŞÜK DÖVİZ, BAĞIMLI ÜRETİMİN ÖNÜNÜ AÇAR'

"Döviz kuru ülkelerin satın alma güçlerinin bir yansımasıdır. Örneğin, 1 TL 1 dolara eşitlendiğinde, güçlü bir ekonomik yapıya sahipmişsiniz gibi aynı satın alma gücüne erişmiş; sistem de ekonomiler arasında eşitlik sağlamış gibi görünmektedir. Oysa yerli para, borç alınan sermaye akımıyla değil, güçlü üretim yapısıyla değerlenmelidir" diyen Lenger, "Yani satın alma gücünüz üretime dayanmalıdır. Ancak, bu yapısal ilişkiler buna izin vermez. Düşük döviz, üretimde kullanılan girdilerin ucuza ithal edilerek, bağımlı üretimin önünü açar. Yapay olarak düşürülmüş döviz ile ihracatta fiyat avantajı kaybedilir, görünen ihracat artışları, değer zincirindeki ithalata dayalı üretimin artan satışıdır ve ithalatınız ucuz olduğu sürece olasıdır. Bu tablo bazı sorunları da beraberinde getirir. Bazı ürünlerin üretilmesi yerine, ithal edilmesi daha ucuza gelir. Son yıllarda çok sayıda tekstil ve giyim tesisinin kapanması, çok sayıda çiftçinin tarım ve hayvancılıktan vazgeçip kentlere göç etmesi nedeniyle, bize özgü çoğu tarım ürünün ithal edilmesi, bu çerçevede anlaşılabilir" ifadelerini kullandı.

'İŞSİZLİK, GELİR DAĞILIMINDAKİ BOZUKLUK VE YOKSULLUK EN ÖNEMLİ SORUNLAR'

Lenger, "Şu anda Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları, en can yakıcı sorunları nelerdir?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:

"İşsizlik, gelir dağılımındaki bozukluk ve yoksulluk ilk sıralarda gelir. İyi kötü bir gelire sahip olan insanlarımızın bile açlıkla karşı karşıya kalabildiklerine tanık oluyoruz. İthal girdi bağımlı üretim yapısı, dış kaynak bağımlılığı, düşük katma değer ve bazı alanlardaki üretimsizlik nedeniyle yüksek döviz kurunun neden olduğu yüksek enflasyonu da unutulmamalı. Dışarıya verdiğimiz nitelikli beyin göçü ve kayıt dışı ekonomi diğer önemli sorunlar. 

Çözüm önerilerini, kısa ve uzun vadede yapılacaklar olarak ayırmak gerekir. Kısa vadede dengesizlikleri ortadan kaldırarak, istikrarlı bir ekonomik ortam sağlanmalıdır. Uzun vadede ise, bağımlı üretim yapısının ortaya koyduğu kısıtları aşarak, yüksek katma değer üretimi sağlayacak adımlar önerilebilir. İthal girdi bağımlılığını azaltmak için yeni yatırımlar, Ar&Ge’ye önemli kaynak ayrılması yoluyla teknoloji açığının kapatılması akla ilk gelen önlemler.

'EN ÖNEMLİ REFORM, EĞİTİM REFORMU'

En önemli reform, eğitim reformu. Eğitim insan sermayesinin niteliğini belirliyor. Peki, eğitim reformu nasıl olmalı? Teknolojik işsizlik sorunu, eğitimin bireylerin bilgi ve becerilerini bugünkünden çok farklı bir düzeye taşımasını zorunlu kılıyor. Reform öncelikle bunu hedeflemeli. Daha önemlisi, önce toplumsal zihin yapısını değiştirerek, ekonominin yapısını dönüştürmede bir araç olarak kullanılmalıdır. Bakınız, İktisat literatürü ekonomik büyümenin en önemli kaynakları arasında insan sermayesi ve teknolojik gelişmenin yer aldığını ortaya koydu. Teknolojik gelişmenin motoru olarak da yeni fikir üretimini ön plana çıkardı. Yeni fikir üretiminin kurumsal altyapısı ise koşulsuz bir düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Bunun için gerçek anlamda hukuk ve adalet reformu ve yargı bağımsızlığına ihtiyaç var. Oysa bizde Osmanlı’dan miras kalan kul zihniyetinin yansımalarını hala gözleyebilirsiniz.

Ezbere dayalı bütün eğitim hayatını, neredeyse askeri bir disiplinle tamamlayan biri, var olanın ötesine geçme, onu temelinden sarsma, çok çarpıcı şekilde yeni ve farklı bir fikir üretme konusunda yeterli kapasitede olamaz. İnsan sermayesinin gelişmesi ve teknolojinin üretilmesi için, farklı olanın dışlanıp aykırılaştırılmadığı; sorgulamanın temel kural olduğu, ezber yerine anlamanın; taklit yerine, özgün ve farklı olanın yüceltildiği bir eğitim anlayışı gerekiyor. Toplumdaki bireylerin Osmanlı’dan miras kalan kul geleneğindeki rollerinden sıyrılıp kendilerini değerli ve önemli hissedebildikleri bireylere dönüştürülmesi için önce felsefi arka planda bir reform, aslında bir devrim gerekiyor. Bu devrim yalnızca ekonominin düze çıkması için değil; bu ülkenin insanı bunu koşulsuz hak ettiği için yapılmalı."

'ÇOK ZOR GÜNLER BİZİ BEKLİYOR'

"Türkiye ekonomisinin bir kurtuluş reçetesi yok mu, acil olarak atılması gereken adımlar nelerdir?" sorusunu da yanıtlayan Lenger, "Kısa vadede yapılması gerekenler, ekonomide güveni ve istikrarı sağlamaya yönelik adımlardır. Ekonomi kurumlarına siyasi müdahale olmayacağının duyurulması bunun ilk adımı olmalıdır. Bunun için kurumların bağımsızlığının en üst makam tarafından vurgulanması gerekiyor. Bu yapılırsa, ekonomi kurumları kendi vizyon ve misyonları çerçevesinde uygulamaları gereken politikalarla kısa vadede istikrarı sağlayacaktır" dedi.

"Kısa çalışma ödeneği sona erdi. İşten çıkarmalar da arttı. Ekonominin genel gidişatını göz önünde bulundurursak vatandaşı nasıl günler bekliyor?" sorusunu "Yazık ki, çok zor günler bekliyor. Artan işsizlikle birlikte yoksulluğun çok daha fazla artacağı öngörülebilir. Yaz döneminde kapanmanın sona ermesiyle iş bulma olanakları artsa da, salgın henüz sona ermediği için önümüzdeki dönemde büyük bir belirsizlik var. Yeni bir kapanmada bu insanların iş bulması çok zor" diye yanıtlayan Lenger, "Yıl sonu, büyüme, işsizlik, enflasyon, faiz, kur öngörüleriniz nelerdir, bu alanlarda ne tür riskler görüyorsunuz?" sorusuna ise şu yanıtı verdi: 

"Sonbaharda yeni virüs dalgası nedeniyle kapanma yaşanmazsa, ekonomik canlanma ve baz etkisiyle büyüme oranında artış, işsizlik oranında az da olsa azalma görülebilir. Faizin bu düzeylerde tutulmaya çalışılacağını tahmin ediyorum. Eylül ayı ile birlikte, enflasyonda biraz yükselme olsa da, yılsonunda çok büyük bir artış olacağını sanmıyorum. Döviz kurunda ise sınırlı bir artış görülebilir. Olası bir kapanmanın getireceği ekonomik daralmayla birlikte, bizi daha olumsuz bir tablo bekler."

Söyleşinin tamamı için tıklayın