Adalet İçin Hukukçular, Avukat Dayanışması, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Çağdaş Avukatlar Grubu (İstanbul), Çağdaş Avukatlar Grubu (İzmir), Demokrasi İçin Hukukçular, Kartal Hukukçular Derneği, Katılımcı Avukatlar, Toplumsal Hukuk, Sosyal Hukuk, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve Özgürlükçü Demokrat Avukatlar, “Kobanê Davası” ilişkin ortak açıklama yaptı. 

Aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılanacağı davanın ilk duruşması 26 Nisan’da Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Duruşma öncesi Taksim’de bulunan bir otelde düzenlenen basın toplantısında hukuk örgütlerinin başkan, eşbaşkan, temsilci ve üyeleri yer aldı. Toplantıya HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede de katıldı.

Açıklamanın yapıldığı salona ise “İktidarın ve yargının saldırısına karşı HDP’yi savunuyoruz” pankartı asıldı.

‘ÇÖZÜM SÜRECİ İLE HESAPLAŞMA DAVASI’

Açılış konuşmasını yapan ÖHD üyesi avukat Veysi Eski, açılan davayı “çözüm süreci ile hesaplaşma davası” olarak değerlendirdiklerini söyledi. Eski, hukuk örgütleri olarak yargının siyasallaştırılmasına karşı en yüksek avukat katılımı ile 26 Nisan’da Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşmada olacaklarını ifade etti.

AKP 12 EYLÜL’Ü GERİDE BIRAKTI

Hazırlanan basın metnini ise Çağdaş Avukatlar Grubu Sekretarya Üyesi  Bilge Sayıcı okudu. Sayıcı, siyasi iktidarın geçmişte hiç olmadığı kadar bugün yargıyı araçsallaştırarak, toplumsal muhalefeti susturmanın bir mekanizması haline getirdiğini dile getirdi. 

Türkiye’de yargının aslında hiçbir zaman bağımsız olmadığını söyleyen Sayıcı, “Ama bugün gibi 12 Eylül yargılamalarını dahi geride bırakan bir tablo ortaya çıkmamıştı. Her türlü baskı ve zor aygıtına rağmen susturamadığı muhalifleri, devrimcileri gözaltılar tutuklamalar ve uzun yıllara varan hapis cezaları ile susturmaya, örgütlenmesini engellemeye bütün demokratik hakları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Kürt halkı, kadınlar, işçiler, emekçiler, öğrenciler, gençlik, doğa savunucuları, LGBTİ artılar kısacası bir bütün olarak iktidarın uygulamalarına hayır diyenler, yargı ile iktidarın hedefindedir. Kendi iktidarını kalıcılaştırmaya faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar, toplumsal muhalefete yönelik saldırının bir parçası olarak da Halkların Demokratik Partisini hedefe almış durumda” dedi.

YARGI ELİYLE ÇÖKERTME PLANI

AKP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP karşısında beklemediği bir yenilgi aldığını belirten Sayıcı, sonrasında Erdoğan ve AKP hükümetinin, dönemin HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve  Selahattin Demirtaş şahsında HDP’yi ve HDP’li siyasetçileri hedef alarak  Kürt siyasi hareketine yönelik ‘çöktürme planı’nı  devletin derin güçleri ile birlikte uygulamaya geçirdiğini ifade etti. Sayıcı, bu çerçevede HDP ve Kürt siyasi hareketine karşı siyasallaşmış yargı eliyle operasyonlar başlatıldığını vurguladı.

SEÇİM YENİLGİSİ SONRASI HDP HEDEFTE

Erdoğan'ın 7 Haziran seçiminden hemen sonra, 28 Temmuz 2015 tarihinde "Bu partinin yöneticilerinin bunun bedelini ödemeleri gerekiyor. Bunları dokunulmazlık zırhından sıyırmak suretiyle, biz sırtımızı şuraya buraya dayıyoruz diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler" şeklindeki sözleri de hatırlatan Sayıcı,  akabinde HDP’ye yönelimlerinin arttığını kaydetti.

Sayıcı, “HDP karşıtı kampanya süreci doğrultusunda AKP tarafından hazırlanan ve 20 Mayıs 2016 tarihinde TBMM'de kabul edilen değişiklikle Anayasaya geçici 20. madde eklenmiş, Anayasanın 83. Maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesindeki “milletvekili dokunulmazlığı” askıya alınmıştır. 20 Mayıs 2016 tarihi itibariyle hakkında fezleke düzenlenerek, fezlekesi TBMM'ye gönderilen milletvekillerinin, milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacakları Anayasa metnine işlenmiştir” diye konuştu.

KARŞI HAMLE YAPAR İŞİ BİTİRİRİZ DAVASI!

Yapılan Anayasa değişikliğinden beş ay sonra, 4 Kasım 2016 günü dört farklı ilde dört farklı Başsavcılıkça yürütülen soruşturmalar kapsamında 15 HDP'li milletvekili hakkında eş zamanlı operasyon başlatıldığını ve operasyonlar sonucunda aralarında Demirtaş ve Yüksekdağ'ın da olduğu 10 milletvekilinin tutuklandığını hatırlatan Sayıcı, şunları söyledi: 

“Demirtaş'ın tutuklanması ile ilgili yapılan bireysel başvuruda AİHM, 20 Kasım 2018 tarihinde ihlal tespitleri ile birlikte Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasına karar vermiş, buna karşın Cumhurbaşkanı, ‘karşı hamlemiz yapar işi bitiririz’ diyerek Demirtaş'ın tahliye edilmemesi için yargıya açık talimat vermiştir. AİHM kararının Büyük Daire'ye taşınması ve Büyük Dairenin 18 Eylül 2019 tarihinde duruşma yapmaya karar vermesi üzerine  Demirtaş 2 Eylül 2019 tarihinde 6-8 Ekim olayları ile ilgili tutuklu olduğu ‘halkı suç işlemeye tahrik suçundan’ tahliye edilmiş; serbest bırakılmadan 20 Eylül 2019 tarihinde Figen Yüksekdağ ile birlikte yine 6-8 Ekim olayları ile ilgili ikinci kez tutuklanmıştı.r” 

AYNI OLAYDAN İKİNCİ KEZ TUTUKLAMA

Sayıcı, eşbaşkanların 2014 yılında başlatılan soruşturma nedeniyle 4 Kasım 2016’de tutuklandıkları ve hala devam eden dosyalarında yargılandıkları halde HDP MYK üyeleri ile ilgili açık tutulan soruşturma dosyasına 5 yıl sonra tekrar dahil edilerek aynı olaylardan ikinci kez tutuklandıklarına da dikkat çekti.

Sayıcı, “Bu son tutuklama, aynı olaylar (6/8 Ekim olayları) üzerine temellendirilmiş, ancak bu kez suç vasfı değiştirilerek ‘öldürmeye azmettirme, öldürmeye teşebbüse azmettirme, yağma, kamu malına zarar verme, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma’ gibi suçlardan isnatlarda bulunulmuştur. AİHM Büyük Dairesi, 22 Aralık 2020 tarihli kararı ile 20 Kasım 2018 tarihli ilk ihlal kararından daha sert bir karar vermiş; Demirtaş'ın 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutuklamasının, 4 Kasım 2016 tarihli ilk tutuklamanın devamı niteliğinde olduğunu, yargılamasının ve özellikle tutuklamasının gizli siyasal amaçlar taşıdığını tespit etmiş, Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasına yeniden karar vermiştir. AİHM Büyük Dairesi, HDP ve HDP'li siyasetçiler ile 6-8 Ekim olayları arasındaki illiyet bağı ve sorumlulukla ilgili ‘HDP MYK'sı tarafından 6 Ekim 2014 tarihinde atılan tweetler ile 6-8 Ekim olayları arasında sebep sonuç ilişkisi olmadığını, tweetlerin barışçıl protesto çağrıları olduğunu’ tespit etmiştir” diye konuştu.

‘HDP’Yİ KAPATMAYA DESTEK DAVASI’

Sayıcı, HDP'nin 6-8 Ekim olayları ile ilgili bir sorumluluğu olamayacağına ilişkin AİHM kararındaki tespite rağmen, AİHM kararından hemen sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3 bin 530 sayfalık bir iddianame ile çoğunluğu HDP'li siyasetçiler olan 108 kişi hakkında "öldürmeye azmettirme, öldürmeye teşebbüse azmettirme, yağma, kamu malına zarar verme, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma" suçlarından dava açıldığını hatırlattı. İddianamenin esas itibariyle 6-8 Ekim olaylarını odak haline getirdiğinin altını çizen Sayıcı, iddianamenin HDP'li siyasetçiler ile şiddet arasında ilişki kurmaya çalışan ve bunun üzerinden HDP'nin kapatılmasına yönelik siyasal söyleme lojistik destek sunan bir belge niteliğinde olduğunu belirtti.

 YARGILAMA HUKUKİ DEĞİL, SİYASİ

Davanın ilk duruşmasının, 26 Nisan’da Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüleceğini belirten Sayıcı, “Bizler hukuk kurumları olarak yukarıda izah ettiğimiz yargılama süreçlerinin tamamının siyasal bir hareketin tasfiyesini hedef alan, siyasallaşmış yargı organlarının eli ile yürütülen bir süreç olduğunun tespitini yapıyoruz. HDP karşıtı yürütülen bu yargı sürecinin yanında tüm toplumsal kesimlere yönelik eşzamanlı olarak sindirme ve yok etme süreci yine aynı yargı eliyle yürütülmektedir. Tek adam rejimine karşı duran Boğaziçi Öğrencileri, gibi tüm toplumsal kesimler aynı yargı tarafından ezilmek istenmektedir. Yargı siyasal iktidarın yol haritasının önündeki engelleri kaldırmaya yarayan bir manivela olmadığının farkına varmalıdır. Adalet bir gün herkese lazım olacaktır” dedi.

‘HDP İLE DAYANIŞMA HALİNDE OLACAĞIZ’

Sayıcı, son olarak şunları söyledi:  “Hukuk kurumları olarak, Siyasal iktidarı, hukuku siyaseti dizayn etmek için kullanmaktan vazgeçmeye davet ediyoruz. Yargılamayı yürüten mahkemeye AİHM yüksek dairesinin kararı ile siyasi saikler ile yürütüldüğü açık olan bu dosyada daha fazla hukuku araçsallaştırmaktan vazgeçerek AİHM kararına göre karar vermesini beklediğimizi belirtmek istiyoruz. Aksi durum bu yargılamanın her aşamasında yer alan hukukçuların da suç işlemeleri ve işlemeye devam etmeleri anlamına gelmektedir diyoruz. Hukuk kurumları olarak tüm gücümüz ile bu siyasal yargılamada hem mahkeme salonunda hem de sokakta HDP ve HDP’li siyasetçiler ile dayanışma içinde olduğumuzu belirterek tüm meslektaşlarımızı 26 Nisan 2021 tarihinde, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda bu hukuksuzluğa karşı durmaya davet ediyoruz.”

URFA: HDP’YE YÖNELİK SİYASAL BİR CEZALANDIRMA

Daha sonra söz alan Adalet İçin Hukukçular üyesi Özgür Urfa, siyasi iktidarın toplumsal muhalefetin tümüne karşı ciddi bir yönelim içerisinde olduğunu ifade ederek, davanın “HDP’nin siyaset yapma hakkını gasp etme” anlamını taşıdığını söyledi. 

Dava ile HDP’ye yönelik siyasal bir cezalandırma olduğunu kaydeden Urfa, bütünlüklü ve güçlü bir karşı koyuş için tüm hukukçulara ve kamuoyuna davayı sahiplenme çağrısı yaptı.

HANBAYAT: YARGILANAN AKP VE İŞLEDİKLERİ SUÇLAR OLACAK

ÇHD üyesi Meral Hanbayat da, dokunulmazlıkların kaldırılması, kayyımlar ve tutuklamaları hatırlatarak, yaşananları “toplumsal muhalefeti yok etme” girişimi olarak değerlendirdi. Davanın hukuki hiçbir yönünün bulunmadığını dile getiren Hanbayat, “Orada yargılanan HDP ve HDP’liler değil, AKP ve işledikleri suçlar olacak. HDP’nin siyaset yapmak hakkı yasaklanamaz, milyonların iradesi yok sayılamaz” ifadelerini kullandı.

AYCAN: KARŞI DURMAZSAK NEFES ALINAMAZ HALE GELECEK

ÖHD Eş Genel Başkanı İlknur Aycan ise davayı hukuk eliyle siyasetin dizaynı olarak gördüklerini dile getirdi. Aycan, “Bu dava tamamen toplumsal muhalefetin ortadan kaldırılmasına yönelik bir davadır. Bu dava HDP’li siyasetçiler ve Kürt siyasetçilere karşı açılan bir davadır. Siyasette birileri ‘yap’ diyor, maalesef ertesi gün de yargıçlar harekete geçiyor. Biz ÖHD olarak 26 Nisan’da duruşma salonunda olacağız. Eğer bu saldırıya karşı durmazsak Türkiye nefes alınamaz hale gelecek. Tüm kesimlerin bu davayı böyle algılamasını ve sahiplenmesini istiyoruz” diye konuştu.

Yargının siyasallaştırılması meselesinin günümüzün en önemli meselelerinden biri olduğunu söyleyen Katılımcı Avukatlar üyesi Ahmet Dindar da, “Burada siyasi bir dava var” diyerek . tüm meslektaşlarını ve kamuoyunu davayı sahiplenmeye çağırdı.

Hukukçu Kemal Aytaç ise, Türkiye’de yargının teslim alındığını dile getirdiği konuşmasında şunları ifade eti: “Yargı siyasal iktidarın oyuncağıdır. Siyasal iktidarın talimatıyla tutuklamalar yapılmakta ve yine talimatla tahliyeler gerçekleşmektedir. Kürt halkı adına söz söyleyen bir tek HDP var. HDP’den korkuyorlar. HDP’nin siyaseti pek çok değişikliklere yol açıyor. İstanbul belediye seçimleri örneği ortada. AKP’yi korkutan tek parti HDP’dir. Diğer partilerin durumu belli. Ama bu durumu değiştirecek bir tek HDP ve Kürtlerdir. Bir yanılgıyı giderelim ortada düşman hukuku yok. Düşman hukukunda bile bir hukuk olur ama HDP’ye uygulama düşmanlık hukuku değil, düşmanlıktır. Tüm muhalefetin HDP’ye sahip çıkması gerekiyor. HDP yok edilmesi aslında bu ülkedeki tüm muhaliflerin yok edilmesi, susturulmasıdır. Biz devrimci, ilerici, demokrat hukukçular olarak tavrımızı koyacak ve HDP’nin yanında olacağız.” 

DEDE: HEPSİ KUMPAS DAVALARI

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkanı Ümit Dede de yaptığı konuşmada partilerine yönelik baskı ve operasyonlar karşı dayanışma içerisinde olan hukukçulara teşekkür etti. 

Partilerine yönelik hukuk eliyle gerçekleştirilen tüm saldırıların kumpas davaları olduğunu belirten Dede, HDP’nin kurulduğu günden beri Türkiye’nin tüm halkların, kesimlerin, inançların temsilcisi olduğunu söyledi. İktidarın, devletin tüm kurumlarıyla HDP’ye yönelik saldırılarını devam ettirdiğini kaydeden Dede, “Bizleri savunan hukukçular da tek tek bizi değil, Türkiye halklarının barış ve demokrasi umudunu savunuyorlar. Biz bu yolda yürürken siyasi iktidarın kirli politikaların karşı birlikte mücadele etmekten gurur duyduğumuz siz değerli hukukçuları tekrar selamlıyorum” dedi.

Konuşmaların ardından açıklama son buldu.