Her geçen gün kan kaybeden AKP, kurtuluşu camilerde arıyor. Önce Fatih Camii, sonra Norşin Camii ve son dönemde Hacı Mehmet Sayın Camii’nde siyaset yaptı. 

Dini siyasete alet etmeyi bir düstur olarak gören AKP, camilerde hiç tereddüt etmeden protokoller kuruyor ve konuşma kürsüleri hazırlıyor. Valiler, milletvekilleri, belediye başkanları ve din adamları mevcut politikaya öncülük ediyor. Türkiye’de yaşanan dinsel kriz, dünyada da artış gösteriyor. 

CAMİLER AKP’NİN SİYASET AKADEMİSİ

İktidara geldiği ilk günden bu yana dini siyasete alet etmeyi bir strateji olarak belirleyen AKP’nin son aylarda bu manevraya daha çok yöneldiği gözlerden kaçmıyor. Saray, “kuyruğu titretmeye” ramak kalınan bu süreçte camileri, imamları, müezzinleri, vaizleri veya her türlü mistik motifi son “cephane” olarak kullanmak istiyor. 85 bin camiyi kendi siyaset akademisi gibi görüyor. Diyanet’in yaklaşık 130 binlik personeline “lejyoner” muamelesi yapan bir irade var AKP’de. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise İslam’ın politize edilmesi politikasının en “heyecanlı” mücahitlerinden. Verdiği üstün zekâ ürünü fetvalarla cemaatin ruhunu okşuyor. Koronavirüs salgınının zirve yaptığı dönemde halkı daha fazla duaya davet etmişti mesela. Eğer bir din adamı olarak cemaate yön vermekse niyeti, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın saraylarına ve israfa dair eleştirel bir cümle kurabilirdi. İslam tarihinin en saygın muhalif portrelerinden biri olan Ebu Zer el-Gifarî’den bazı dersler alabilirdi. Bu noktada Ali Şeriati’nin şu aforizması dikkate değer: “Eğer bir din, mazlumu kıyama kaldırmıyorsa afyondur.” 

NUMAN KURTULMUŞ’UN CAMİ SEVDASI

“Hile-i şerriye” siyasetinin temsilcilerinden AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş son dönemde camilerin tutkulu müdavimlerinden biri oldu. Temmuz ayında Fatih Camii’ne “teşrif etmiş” ve genç müminlerin hafızlık icazet merasiminde konuşma yapmıştı. Camide protokol düzenlenmiş ve konuşma kürsüsü dahi kurulmuştu. Hani orası bir ibadethaneydi? Hani Allah’ın evinde kullar eşitti? Allah’ın evini bir partinin propaganda merkezine çeviren sefil siyasettir bu. Müdavim Numan Kurtulmuş’un cami gezileri bununla sınırlı değil tabii. Birkaç gün önce kervanı Van’daki Norşin Camii’nde konaklanmıştı. Üstelik AKP Van Milletvekili Osman Nuri Güraçar, camiden görüntüler paylaşmış ve cemaate müjdeli haber gibi takdim etmişti. Norşin Camii Nakşibendi, Haznevi ve Menzil gibi tarikatların örgütlendiği mekânlardan biri olarak görülüyor. Genel anlamda tarikatların AKP’nin bu tür propaganda içerikli ziyaretlerini çok makbul karşıladıkları gözleniyor. Tarikat şeyhleri veya mensupları her seferinde “dünyevi siyasetten uzak durma” veya “kelime-i tevhidi yükseğe çıkarma” gibi ağdalı cümleler kurarlar. Lakin bu cümleler, şu ana kadar rüzgâra üfürülmüş birer yave gibi. 

CAMİLER KIŞLA MÜMİNLER ASKER

AKP’nin camilere dönük “şefkat” dolu ziyaretlerinden biri de Afyonkarahisar’da Hacı Mehmet Salih Camii’nde gerçekleşti. Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek, Vali Gökmen Çiçek ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşleyen hafızlık icazet merasiminde neşe içinde “arz-ı endam” ettiler. En iyisi AKP’nin il ve ilçe başkanlıklarını kapatmasıdır. Camiler, artık sarayın kışlası gibi. Erdoğan’ın daha önce okuduğu o mısralar “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” pratiğe geçiriliyor. Valiler, belediye başkanları, milletvekilleri, din adamları bütün bu sınırsızca budalalığın gönüllü neferleri gibi. Kendini mehdi olarak ilan edenler (Hasan Mezarcı, Adnan “Hoca”, İskender Evrenesoğlu, Fatih Nurullah vb.) mi dersiniz, Kuran kurslarında çocukları istismar edip “Diriliş Ertuğrul” dizisini izlettirenler mi dersiniz. Sarayın dindar nesillerinden elvan elvan enstantaneler. 

VATİKAN’DA DİNBAZLIK

Peki, bu “dinbazlık” sadece Türkiye’ye mi özgü? Tanrı tarafından kendisine vekillik verildiğini iddia eden bazı “dümbelek” din adamlarının iman bekçiliği, dünyanın birçok yerini kuşatmış durumda. Birey ile Tanrı arasına girmenin arka planında genellikle “rant” var. Mesela Vatikan’a bağlı Kardinal Angelo Becciu bu “teolojik bağı” en iyi sömürenlerden biri. Kardinalin sevgilisi Cecilia Marogna (Vatikan’ın Mata Hari’si olarak biliniyor) birkaç yıl önce Vatikan’ın bütçesinden (genelde bağışlardan) 500 bin avro “araklamıştı”. Ayrıca Becciu’nin idare ettiği Vatikan devlet sekreterliği, Londra’da lüks bir bina satın almıştı. İddia edilene göre binanın parası, Katoliklerin bağış yaptığı San Pietro Fonu’ndan kullanılmıştı. Ne şahane bir dindarlık ama! Tam bir mutlak ruh tacirliği.  

YUNAN KİLİSESİNDE KAÇAKÇILIK

Benzer yozlaşmaya daha önce Yunanistan’da da tesadüf edilmişti. 2005 yılında Başpsikopos Hristodulos ve omuzdaşı Apostolos Vavilis uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla suçlanmışlardı. Yunan halkının kiliseye olan “güveni” bu skandal sonrası oldukça sarsılmıştı. Yunan Bağımsızlık Savaşı’nın mimarlarından biri olan Ortodoks kilisesi kaçakçılık yapar mıydı! Söz konusu iman bekçiliğiyse her türlü melanete hazırlıklı olunmalı. Ne kadar çok Tanrı’nın adı zikredilirse o kadar çok dinsel sömürünün önü açılır. 

HAHAMLAR ORGAN KAÇAKÇILIĞINDA

ABD’nin New Jersey eyaletinde 2009 yılında yapılan tarihi yolsuzluk operasyonunda 3 belediye başkanı, 5 din adamı olmak üzere toplam 44 kişi tutuklanmıştı. Hahamların yasadışı organ kaçakçılığı içinde yer aldıkları ortaya çıkarılmıştı. Organ kaçakçılığının uzandığı ülkelerden biri ise Türkiye’ydi. Her türlü kaçakçılık itinayla yapılır misali. Türkiye ve Kuzey Afrika ülkelerinden 10 bin dolara satın alınan organlar, başka ülkelerde 160-180 bin dolara pazarlanıyordu. Milyonlarca dolarlık vurgunu yine bir hahamın oğlu (Solomon Dwek) ihbar etmişti. Rüşvetçi bakanların suç ortağı çocuklarına önemle duyurulur.

MA/ İsmet Konak