Yüksek Seçim Kurulu (YSK), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline ilişkin 4'e karşı 7 üyenin oy çokluğuyla aldığı kararın gerekçesini geçtiğimiz günlerde açıkladı. 250 sayfalık gerekçeli kararda, AKP-MHP ittifakının seçim sonuçlarının ardından sarıldığı ‘oylar çalındı’ iddiasına dair gerekçeler yer almazken, iptal kararı 754 sandık başkanının kamu görevlisi olmaması ve kimi oy sayım döküm cetvellerinde imza bulunmaması gerekçelere dayandırıldı.

Öne sürülen gerekçelerle YSK, CHP ve diğer muhalefet partilerinin hedefine oturdu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) YSK Temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, YSK’nin gerekçeli kararını değerlendirdi.

‘GEREKÇELİ KARARIN ÖZÜ SADECE 8-10 SAYFA’

İstanbul ile ilgili açıklanan 250 sayfalık kararda, gerekçeli kararın özünü sadece 8-10 sayfanın oluşturduğunu belirten Tiryaki, “250 sayfadan oluşan kararın tamamı gerekçeden oluşmuyor. Ek belge olarak karara eklenecek bilgi ve belgelerin tamamına da kararın içerisinde yer verilmiş” dedi. 

YSK’nin kararında yer alan bilgilere ilişkin ise Tiryaki, “Mesela kararın ilk 40 sayfasında AKP’nin dilekçesi özetlenmiş. Yine 39 tane ilçe seçim kurullarından gelen cevaplara yer verilmiş. Bilgi notu gibi bir şey yani. 113 sayfadan yaklaşık 200’üncü  sayfaya kadar 601 tane oy kullanmaması gereken kısıtlı seçmen, hükümlü olduğu halde oy kullanmaması gereken 99 seçmen ve yerlerine oy kullanılmış 6 ölü seçmenin ayrıntılı bilgilerine yer veriliyor. Özünü oluşturan bölüm 8-10 sayfalık. Yani sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmadığına ilişkin bölüm” diye belirtti.

TARTIŞILAN SAYI SAYI 155 İKEN, 754’E ÇIKTI!

YSK’de yapılan tartışmalar sırasında kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanlarının sayısının 155 olarak geçtiğini aktaran Tiryaki, bu sayının kararda 754 kişiye çıktığına dikkat  çekti.

Tiryaki, bu konuda şunları dile getirdi: “754 kişinin tamamının kamu görevlisi olmadığı söyleniyor ve bu iptal nedeninin özünü oluşturuyor. Aslında bunların kamu görevlisi olup, olmadığı da başlı başına tartışma konusu. 754 denildiğinde sanki büyük bir rakam gibi görünüyor ancak bunun yaklaşık 530 tanesi özel eğitim kurumlarında görevli öğretmenler, yani bunlar aslında kamu görevlisi olarak sayılmaktadır. Çünkü bir kişinin öğretmen olarak özel öğretim kurumunda çalışabilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) onay alınıyor. MEB, Özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin disiplin amiri ve onlarla ilgili disiplin soruşturmasını yürütüyor. Yani onlarda bir nevi kamu görevlisi. Dolayısıyla kamu görevlisi olup olmadığı tartışmalı bir alanda çalışan kişilerin kamu görevlisi değilmiş gibi listeler halinde yazılması ve kararın gerekçesinde yer alması YSK’nin kararını zayıflatan bir durum.

‘İNANDIRICI BİRŞEY YOK’

Herhalde 100 tane kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanı yazılmış olsa, bu kadar etki etmeyeceğini düşünmüş olmalılar ki kuruma 754 kişinin tamamı verilmiş. Bunun yanı sıra özel sağlık kuruluşunda çalışan sağlıkçılar, avukatlar, emekli polisler, mali müşavirler var. Dolayısıyla rakam şişirilmiş gibi. Tek başına kamu görevlisi olmayan kişilerin sandık kurulu başkanı olarak belirlenmesinin seçim sonuçlarına nasıl etki ettiği, seçimin şaibeli hale nasıl getirdiğine dair kararın gerekçesinde inandırıcı hiçbir şey yok.”

‘KAMU GÖREVLİSİ OLUNCA ŞAİBE Mİ OLMAYACAK MI?’

Daha önceki bir çok seçimde kamu görevlisi olmayan birçok sandık kurulu başkanının görev yaptığını hatırlatan Tiryaki, sırf sandık kurulu başkanı kamu görevlisi memur değil diye orada oy kullanma işinin şüpheli, şaibeli hale gelmeyeveğini veya kamu görevlisi olunca oradaki işlerin tarafsız yürütüldüğü anlamına gelmeyeceğini kayddetti.

Sandıkların tamamında parti üyeleri ve müşahitlerinin olduğunu ifade eden Tiryaki, sırf sandık kurulu başkanı kamu görevlisi olmayan kişilerden oluştu diye seçimin iptal edildiğini söyledi.

‘SAYIM DÖKÜM CETVELİ HİÇ BU KADAR ÖNEMLİ OLMAMIŞTI’

Gerekçeli kararda yer alan bir diğer konunun da 108 sandıkta sayım döküm cetveli olmamasıydı. Tiryaki, buna dair ise şunları söyledi: “Bu 108 sayım döküm cetvelinden 90 tanesi esasen eksik. Bir kısmına isimler yazılmış bazıları imza atmış, bazılar imza atmamış. Ayrıca bu sayım döküm cetveli dediğimiz tek bir evraktan oluşmuyor. Bütün siyasi partiler, bağımsız adaylar olduğu için birden fazla kağıttan oluşuyor. Diyelim 5 tane sayfadan oluşurken, 3-4 sayfasında imza var, bir sayfasında eksik. Bir örnek verecek olursak mesela başta yer almış. AKP ve CHP’nin olduğu sayfalar değil de diğer partilerin yer aldığı sayfalarda imza var. Buda iptal gerekçesinde önemli yer tutmuş. YSK’nin bugüne kadar ki tarihinde sayım döküm cetveline bu kadar anlam yüklediği seçim olmadı. YSK ve siyasi partiler esasen sandık sonuç tutanağına dikkat ettiler. Sandık sonuç tutanağı olmayan tek bir sandık yok. 31 bin 281 sandıkta oy kullanıldı ve bunların tamamının ıslak imzalı sandık tutanakları var. Sayım döküm cetveli sadece sandık tutanağını doldurmak için gereken bilgileri içeriyor.”

‘MUHALEFET ŞERHİ DAHA İNANDIRICI’

Tiryaki, YSK’nin İstanbul kararı ve gerekçelerinin hükümeti rahatlatmadığını, aksine bu kararla halk nezdindeki inandırıcılığının ortadan kalktığını da söyledi.

 “Keşke daha inandırıcı bir gerekçe olsa da insanlar ne için bir daha seçime gittiğini anlayabilselerdi” diyen Tiryaki, “İnandırıcı bir gerekçe olmaktan uzak. Gerekçeli karardaki azınlık muhalefet şerhi hukuksal açıdan çok daha inandırıcı bir metindir” ifadelerini  kullandı. 

‘YSK TARİHİNİN EN BÜYÜK MEŞRUTİYET KRİZİNİ YAŞIYOR’

16 Nisan referandumu sonrasında güvenirliliğini tartışırlı hale gelen YSK’nin 31 Mart seçimleri kararıyla meşrutiyetini de yitirdiğini söyleyen Tiryaki, “Özellikle 6 belediye başkanlığımızın bir biçimde gasp edilmesine onay vermesi buna örnektir. Adaylık başvuruları sırasında adayların OHAL KHK’siyle ihraç edilip, edilmediği konusunda hiçbir araştırma yapmamış, buna ilişkin adaylardan hiçbir belge istememiş, kesinleştikten sonra da bununla ilgili işlem yapmayan YSK, seçim sonuçlandıktan sonra AKP’nin başvurusu üzerine KHK’lilere mazbata verilmeyeceği kararını verdi. Ardından 57 meclis üyemizin verilen mazbataları iptal edildi. verilen mazbataları iptal edildi. İstanbul kararı ile beraber YSK tarihinin en büyük meşrutiyet krizini yaşıyor. Ortalama bir yurttaş bu ülkede artık YSK kararına güvenmiyor. En azından bütün ülkeyi etkileyen konularda verdiği kararları tatminkar ve inandırıcı bulmuyorlar. Siyasi saiklerle hareket edildiğini ve iktidarın talepleri doğrultusunda karar verildiğini düşünüyorlar” dedi.