Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi, yaptığı yazılı açıklamayla Türkiye’de iktidarın koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadeledeki stratejisini eleştirdi. Yapılan açıklamada, AKP iktidarının Kovid-19 salgınıyla mücadele stratejisinin bugün açıkça ifade edilmese de aslında adı konulmamış bir “sürü bağışıklama” stratejisi olduğu ifade edildi

Açıklamada, “Bu strateji gerekli düzenlemelerle önlenebilecek insan ölümlerini, üretimin duracağı ve devletin tüm topluma bir süre karşılıksız gelir sağlamak durumunda kalacağı anlamına gelmesi nedeniyle aslında bir şekilde “önlememe” stratejisidir” denildi.

İktidarın çıkabilecek sesleri bastırabilme amacıyla bunu kontrollü yapmaya çalıştığını, fakat beceremediğini belirten açıklamada, “Bundan dolayıdır ki süreci şeffaf yürütmüyor. Hiçbir bilgi sarayın kontrolünden geçmeden toplumla paylaşılmıyor. Ancak gerçekler gizlenemez. Bu sürecin bedelini Türkiye halklarına ve emekçi sınıflarına canlarıyla ödetmenize karşı sessiz kalmayacağız” ifadeleri yer aldı. 

KONTROLÜN UCU KAÇIRILDI

HDK Sağlık Meclisi açıklamasının devamında şunlar kaydedildi: 

“Açıkça ifade edelim: Türkiye, sürü bağışıklığı, doğal seleksiyon yöntemini tercih etmiştir. Bazı bilim insanları ve akademik yapılar kontrollü salgın yönetimi olarak dile getirse de, kontrolün ucu kaçırılmıştır. Ve bu bilinçli bir tercihtir.

Salgınla mücadelede uygulanan strateji sürü bağışıklığıdır çünkü; 

* 20-65 yaş nüfus, çalışan nüfus gündelik yaşamına devam etmektedir. Evde kal söylemi oldukça kalabalık olan bu nüfusu kapsamamıştır. Fiziksel mesafe ve el hijyeni önerileri ile yetinilmiştir. İşçilerin işe gitmek için toplu ulaşım araçları kullanmalarıyla birlikte çalışma mekanlarında fiziksel mesafe hiçe sayılmıştır. 

* Evde kalması zorunlu kılınan 65 yaş ve 20 yaş altı nüfus ne yazık ki 20-65 yaş ile aynı yaşam ortamını paylaşmakta ve dolaşan virüsü eve taşımaktadır. 

* Hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanmış, hafta içi emekçileri çalıştırmak için serbest bırakılmıştır. Hafta sonu çıkamayacak olan halk hafta içi marketlere akın etmiştir. 

* Çok test yapılacağı ilan edilmiş olsa da günlük yapılan test sayısı olguların logaritmik artışı ile paralel değildir. Günlük test sayısı hala son derece düşüktür, zira sürü bağışıklığı için test yapmaya ihtiyaç yoktur. 

* İzolasyon, karantina pratikte gönüllüdür ve yapabilenedir. 

'EVDE KALMAK' MÜMKÜN DEĞİL

* Evde kal olanağı temel yaşam gereksinimlerinin karşılanması ile mümkündür. İşsizler, yoksullar, Covid-19 nedeniyle işten çıkartılanlar, kısa çalışma ödeneği ödeneneler yani Türkiye halkları ve emekçileri için “evde kalmak” mümkün değildir. Sermayenin her kesimi için önlem paketi çıkartılsa da halklar ve emekçiler için önlem ve destek yoktur. 

Sürü bağışıklığı dahi kontrolsüz yapılmaktadır çünkü; 

* Salgının varlığı ülkemizde çok geç tanınmıştır. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarısı ile virüsün Türkiye’ye giremeyeceği öngörülüyordu. Bunun sonucunda koruyucu hizmetlerdeki yapısal sorunlar görmezden gelinmeye devam edilmiştir. 

* Hastaların yakınları, temaslıları ve şüphelilerin izleminde yetersizlikler hakimdir. Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeni ile birinci basamakta parçalanma (Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı Merkezi) ve bölge esaslı hizmetten vazgeçilmiş olması kontrollü denilen temaslı izlemini de çok parçalı hale getirmiştir. Ayrıca bulaşıcı hastalıkların kontrolünden sorumlu sağlık emekçilerinin sayısı oldukça yetersizdir, bu nedenle temaslı aramada istenen sayılara ulaşılamamaktadır. Aile hekimleri de temaslıları sadece telefonla arayabilmektedir ve vatandaşın beyanını esas almak zorunda kalmıştır. 

* Yurt dışından dönüşlerin 14 günlük takibi yapılmamıştır. Gönüllülük, keyfiyet burada da karşımıza çıkmıştır. İran’da salgının olduğu öğrenilmesine karşın, sınır kapıları tedricen kapatılmış, gelenlere etkin karantina uygulanmamıştır. Salgının var olduğu bilinen Avrupa ülkelerinden gelen 300 bini aşkın kişiye ateş taraması dışında herhangi bir kısıtlayıcı uygulama neredeyse yapılmamıştır. 

* AB ile ilişkiler gerginleştiğinde ülkenin çok farklı kentlerinde yaşamakta olan göçmenler, sığınmacılar, mülteciler araçlarla kitlesel olarak Yunanistan sınırında olan illerimize taşınmıştır. Yaklaşık bir hafta sonrasında yeniden, yine kitlesel olarak araçlarla eski ikametlerine taşınmıştır. Böylece, zaten dezavantajlı yaşam koşulları nedeniyle salgın açısından risk taşıyan bu insanların hem etkene maruz kalma riskleri arttırılmış hem de yetkililerin bu sorumsuz politikaları salgın önlemenin tam tersi bir uygulama ile etkenin yayılma olanağını arttırmıştır. 

* Suudi Arabistan’da da salgın olduğu ve umrede çok farklı ülke yurttaşlarıyla temas olacağı biliniyor olmasına karşın, umreden dönen milletvekilleri, bürokratlar başta olmak üzere, yirmi binin üzerindeki kişinin önemli bir bölümüne karantina uygulanmamıştır. Bu kişiler, ülkemizin hemen bütün illerinde bulunan evlerine gittiler. Olağan dönemlerde olduğu gibi akrabalarının, komşularının kutlamalarını yakın temaslarla kabul ettiler. 

* Okullar ve üniversiteler tatil edilmesine karşın, eş zamanlı olarak askere alımlar/terhisler ile toplu ibadetler engellenmemiştir. İçeride 10 binden fazla askerle operasyona çıkılmıştır. Sınırların ötesinde İdlib’te, Rojava’da, Kürdistan Federe bölgesinde sürekli bir operasyon ve savaş durumu devam ettirilmiştir. 

* Covid-19 salgını açısından büyük risk taşıyan cezaevleri için çıkarılan yasa ise apayrı bir gündem başlığıdır, tam bir toplumsal felaket yaratılmıştır. 

Salgın yönetimine bakarsak: 

* Önümüzdeki kritik iki hafta bir türlü değişmemektedir. 

* Çalışan nüfusun bağışıklığına ve sokağa çıkacakların maske kullanmasının zorunlu kılınmasına bel bağlanmıştır. Oysa bilinmektedir ki fabrikalarda, inşaatlarda ve birçok işyerinde çalışan emekçiler Covid-19 tanısı alsa da çalışmaya devam ettirilmektedir. Tabi aynı zamanda temasta bulundukları da çalışmaya devam ettirilmektedir. 

* Sağlık çalışanları temaslı algoritması her gün değişmekle birlikte, giderek temaslı riskli sınıflamasının kategorisi değişmekte, bu da neredeyse her temaslının çalışmaya zorlanması anlamına gelmektedir. Hastalığın yayılması ise tedavi için gidilen hastanelerden olmaktadır. 

MASKELER, MASKELEMEK İÇİN!

* Maskeler sürü bağışıklığı yöntemini maskelemek için kullanılmaktadır, sokakta işte herkes maske takıyor ama maskeler bulaşıcılığın önlenmesi bir tarafa yeni enfeksiyon kaynakları haline gelmektedir. Maskenin kurallaşması fiziksel mesafenin de önemsenmemesine yol açmıştır. 

* Bakanlığın kamuoyuna sunduğu sayılar ve oranlardaki tutarsızlık ve gerçek dışılık sözüm ona ‘kontrollü’ sürü bağışıklığının durumunu hayli net göstermektedir. 

* Bugün ise salgın yönetimine dair alınan kısmi bazı önlemler sabırsızlıkla devreden çıkarılmaya çalışılmaktadır. Çifte bayram müjdesi ile salgının devamlılığı görmezden gelinmekte toplum iyiden iyiye salgınla baş başa bırakılmaktadır.

AKP/MHP iktidarı tükenmiş bir iktidardır. Bu iktidarı sırtından atamayan Türkiye toplumuna acılar çektirmeye devam edeceklerdir. Uyguladığı bu stratejiyle iktidar çok sayıda insanın enfekte olmasını ve kayıpları göze almıştır. Hasta insanların sayısı günbegün artarken, üretim ise hala büyük sermaye alanlarında durdurulmamakta ve diğer alanlarda da bir an önce eskiye dönmenin hesapları yapılmaktadır. Bu iktidar artık sadece muhaliflere değil, toplumun tamamına eziyet dışında bir şey vaat etmemektedir. İktidarın salgın mücadelesindeki yetersizliğine karşı harekete geçmek toplumsal mücadeleyi büyütmek önümüzde birinci sorumluluk olarak durmaktadır."