Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ankara İl Meclisi 21 Şubat Dünya Anadil Günü kapsamında panel düzenledi. Panele Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Necla Kurul, Dilbilimci-Yazar Mevlüt Aykoç katılırken; Akademisyen Erdoğan Boz, Ermenice Dil Öğretmeni Sevan Demirciyan ve Araştırmacı-Yazar Bereket Kar ise düzenlenen panele online olarak katıldı.

Panelde konuşan Ermenice Dil Öğretmeni Sevan Değirmenciyan, Türkiye’de Ermenice dilinin yaşadıkları zorluklarına değindi. Bir zamanlar Batı Ermenice’nin yuvası olan Türkiye'nin zaman içerisinde Ermenilere yönelik uyguladığı politikaları anlatan Değirmenciyan “Ermenice’ye yönelik en önemli yasak Ermenice Tiyatro oyunlarına gelen yasaklar. Dilin yaşaması açısından günlük konuşma dili en önemli olanıdır. Bu yüzden önce tiyatro yasaklandı. Daha sonra Türkçe konuşma yasaklarıyla birlikte Ermenice ve Rumca unutulmaya başlanmıştır” şeklinde konuştu.

Cumhuriyet döneminde 4 bin olan Ermeni okul sayısının bugün 17 olduğunu vurgulayan Değirmenciyan, “Bunlar 4 bin okuldan elimizde kalanlar” şeklinde belirtti.

‘TÜRKİYE’DE ANADİLİM ERMENİCEDİR DİYEMİYORUM’

Türk Dil Kurumu'nun (TDK) sadece Türkçe üzerine çalışmalarının mevcut olduğunu dile getiren Demirciyan, “Türkiye’deki diğer halklarla ilgili bir çalışma mevcut değil maalesef. Kayseri’de ve Ankara’daki üniversitelerde açılan Ermenice bölümleri bu coğrafyada konuşulan Batı Ermenicesi değil Ermenistan’da kullanılan Doğu Ermenicesi. Ermenilerin resmi tarihteki yerini ve rolünü pekiştirmek için kuruldu bu bölümler” dedi. Geçtiğimiz senelerde Kanada’da katıldığı Hrant Dink anmasında başvurusunda anadil kısmında Doğu ve Batı Ermenice’ye yer verildiğine değinen Demirciyan, “Kanada’nın Ermenilerle tanışması 50-60 yıllık bir süreç. Türkiye’de ise yüzyıllarca yan yana yaşadık ama bu ülkede ‘Benim anadilim Ermenicedir’ yazabileceğim ya da belirtebileceğim bir yer yok” şeklinde vurguladı.

‘KAMUSAL EĞİTİM TEK DİLLİ OLAMAZ’

Panelde konuşma yapan Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Necla Kurul, eğitimin kamusal bir nitelik taşıdığını belirterek bu kamusal eğitimin tek dillilikle olamayacağını ifade etti. Türkiye’de yaşayan farklı kimlik ve kültürlerin dillerinin, Türkçe karşısında ikincilleştirildiğini dile getiren Kurul, “Türkiye’de farklı dillerin araştırılmasının dahi cesaret işi. Azınlık dillerini araştıranlar da bu dilleri sadece Türkçe olmayan diller başlığı altında işleyebiliyorlar. Araştıranın kendi kendine uyguladığı otosansür devletin baskısından daha büyük bir baskıdır” dedi.

‘ANADİLDE EĞİTİM HAKTIR’

“Bilimsel dogmaların giderek yaygınlaştığı bir dönemde bilimsel eğitim çok büyük bir tehdit altında” şeklinde ifade eden Kurul devamında şunları söyledi: “Anadilde eğitim hakkı bir haktır. Ben anadilimi para ödeyerek öğrenmemeliyim. Kendi anadilimde kendimi geliştirecek bir bağlamda dilimi öğrenmeliyim. Sendikamızın en önemli ilkelerinden biri anadilde eğitim. Türkiye'nin birçok yerinde anadilde eğitimle ilgili çalışmalar yapmak istiyoruz ve bunu sadece anadilde eğitim gününde konuşmamalıyız. Çok güçlü demokratik siyasetle bunu gerçekleştirebiliriz. Dile kültür konusu da eşlik etmek zorunda. Dildeki her çeşitlenme ve çoğalma dili zenginleştirir. Ülkemiz Türkçe’ye gösterdiği hassasiyeti Kürtçe’ye de göstermeliydi. Bugün Türkçe de çoraklaşmaya başlayan bir dil olmaya başladı. Herkesin kendi dilini konuşarak toplumsal alanda yer almaya çalışmaya başladığında kendi dilini de zenginleştirir. Kendi dilini konuşan ötekinin de dilini konuşmak zorunda. Yaşamlarımız birbirine bağlı. Türkiye’de zengin bir dil ve kültür yaratmak için bu konuda çalışmak zorunda. Türkiye’de bazı dilleri seçmeli ders olarak veriyorlar ama asimilasyon politikası gereğince bu dilleri öğretmiyorlar. Bu seçmeli dersleri takip edebilecek araştırmaların yapılması sağlanmalıdır. Toplumsal uzlaşı zemininde anadilde eğitim konusunda bir yol izlemek gerekir. Hâkim dilleri konuşan yurttaşlar arasında bugün Türkiye toplumunda insanlar hiç olmadığı kadar ayrıştı bunu siyasi yolla yaptılar. Bölen kutuplaştıran ayrıştıranlar halklar değildir. Siyaset böl, yönet, kutuplaştır, ayrıştır mantığını iktidarlar yapar. Aksine anadilde konuşma bölmez birleştirir uzlaştırır. Uzaktan eğitimde yaşanan sıkıntıların birçoğu da anadille ilgili. Öğretmen aileyle konuşup onlara bilgi veremiyor çünkü ailenin konuştuğu dili bilmiyor.”

ÇOK DİLLİLİK

“Çok dillilik meselesi neden bu kadar önemli?” şeklinde soran Akademisyen Erdoğan Boz ise, “İnsanlar aslında hep çok dilliydi ulus devletlere kadar da bu böyleydi. İnsanların sürekli hareket halinde olmalarından kaynaklı insanlar birden fazla dili konuşabiliyordu” dedi.

‘ANADİLİ İNSANIN DERİSİDİR’

Dilbilimci-Yazar Mevlüt Aykoç, Türkiye’de henüz okullar yokken Kürt medreselerinde Exmedê Xanî ve Cîgerxwîn gibi aydınların yetiştiğini hatırlatarak, cumhuriyetten sonra Kürt varlığının zamanla yok edilmeye çalışılmasına değindi. Kürtlerin kurucu bir unsur olarak sayılmasına karşın dillerinin ve varlıklarının yok sayıldığının altını çizen Aykoç devamında şunları söyledi: “Kürtlerin evine elektrik girmeye başlandığından beri, köyleri yakılarak metropollere göçe zorlanıldıklarından beri köylerde bile artık Kürtçe unutulmaya başlandı. Her ne kadar yazı dilinde Kürtçe konuşulmuş olsa da bir dil günlük yaşam içerisinde kullanılmadığı sürece unutulmaya mahkumdur. Asimilasyon ve oto asimilasyon süreçleri burada iki önemli faktör. Asimilasyon baskın düşüncenin uyguladığı iken, bizim asıl sorunumuz otoasimilasyon. Biz kendi dilimizi kendimize yasaklıyorsak kendi dilimizi konuşmuyorsak bu asimilasyonu sağlamış oluruz. Bundan sonra herkes kendi evinde kendi dilini konuşup yaşamını kendi anadilinde yaşamaya çalışmalıdır. Asimilasyon ve otoasimilasyon politikalarına ek olarak şöyle bir gerçek var ki, bir dil eğitim dili olmadığı sürece o dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. İnsanın Anadili onun derisi ikinci dili elbisesidir. Biz derisiz olmak istemiyoruz aksi takdirde üzerimizdeki elbiseyi giymemizin bir anlamı kalmıyor bu yüzden Türkiye’deki tüm diller eğitim dili olmalıdır.”

SAVAŞ DİLİ

Kürt özgürlük hareketinin diğer azınlıklara farkındalığa yol açtığına değinen Araştırmacı-Yazar Bereket Kar ise, Türkiye’nin tekçi politikasına dair şunları söyledi: “Türkiye sadece buradaki azınlıkları değil Rojava'da bile girip oradaki halkları asimile etmeye çalışıyor. Bu tekçi bir yapının ürünüdür. Dilin kendisi savaş aracı yapılmaktadır. Bunun en son örneğini son saldırıda gördük.”

Panel soru cevap ardından sonlandırıldı.