İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 4 aydır hastane masraflarını ödeyemedikleri gerekçesiyle Bağcılar Devlet Hastanesi’nde tutulan mülteci bebek R.’nin ailesine verilmesini talep etti. Beyoğlu'nda bulunan şube binasında basın toplantısı düzenleyen İHD, “Mülteci bebek, devlet hastanesinde rehin tutuluyor” pankartı açtı. 

Toplantıya İHD Üyesi Avukat Davut Arslan ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Temsilcisi Ümit Efe katıldı.

30 BİN ÖDEME ŞARTI

21 Aralık’ta mülteci bebeğin erken doğum nedeniyle küveze alınmasının ardından tedavisine başlandığını belirten İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, bebeğin tedavisinin bitmesine rağmen aileye verilmediğini söyledi. 

Bebeğin aileye verilmesi için 30 bin lira ödeme şartı konulduğunu paylaşan Yoleri, hastane yetkililerinin “para ödenirse durumun çözülür” şeklindeki beyanlarına dikkati çekerek, “Dernek olarak Başhekimle görüşmek için çabaladık. Bizzat ben Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinin başhekim yardımcısıyla görüştüm. ‘Böyle bir şey olur mu tedavisi bittiyse tabii ki çıkarılır’ denildi. Fakat ailesi tekrar gittiğinde ‘müdür karar versin’ denilerek, müdüre yönlendirildi. Ancak müdür görüşmeyerek ailesini muhasebeye yönlendirdi. Muhasebe de tekrar ‘müdür karar versin’ diyerek bebeği ailesine vermedi. Bugün tekrar başhekim yardımcısını aradım sekreteri aracılığı ile bana cevap vererek, ‘Benim çözeceğim bir şey değil, hastane müdürüyle görüşün’ dedi. Onunla da görüşme sağlayamadım” dedi. 

BEBEĞİN SESİ OLUN 

Bir bebeğin 4 aydır annesinden uzakta olduğunu ve parası ödenmediği için hastanede rehin tutulduğunu belirten Yoleri, devletin, sağlık konusunda ayrımcılık yapmaması gerektiğini ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Ailenin ne yapacağını bilmez bir halde olduğunu aktaran Yoleri, bebeğin ailesiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını dile getirerek, herkesi mülteci bebeğin sesi olmaya davet etti. 

METİN LOKOMCU İÇİN ADALET ÇAĞRISI

Öte yandan, Polis müdahalesi sonucunda yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun Trabzon’da görülmeye başlayacak dava öncesinde adalet talebini yineleyen insan hakları savunucuları, davayı sahiplenme çağrısında bulundu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği, 2011’de AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Artvin’in Hopa ilçesinde düzenleyeceği seçim mitingi öncesinde gerçekleştirilen protestolarda polisin sıktığı tazyikli su ve biber gazı ile fenalaşarak yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun görülecek duruşması öncesi açıklama yaptı. Beyoğlu’nda bulunan İHD binasında yapılana açıklamada “Metin Lokumcu için adalet” pankartı asıldı. Lokumcu’nun 21 Nisan’da Trabzon’da başlayacak davasının öncesinde adalet taleplerini yineleyen insan hakları savunucuları, herkesi Lokumcu için adalet talebini yükseltmeye davet etti.

10 YILLIK HUKUK MÜCADELESİ

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Lokumcu için yaklaşık 10 yıldır yürütülen hukuk mücadelesinin sonucunda açılan davanın ancak etkin takip ve faillerin cezalandırılması ile anlam kazanacağını söyledi. Dava açılana kadar geçen 10 yıllık sürede, müdahale sırasındaki kimyasal gaz kullanımının katliamda büyük rolü olduğuna işaret eden Yoleri, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 10 Şubat 2012 tarihli “Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi olduğu kanaatini bildirir” değerlendirme raporu ve Adli Tıp Genel Kurulu’nun (ATK) 24 Mayıs 2012 tarihli “Efor, stres ve kimyasal gaza maruz kalınması sonucu kalp damar hastalığının aktif hale geçerek ölüme yol açtığını” belirten raporunu hatırlattı.

Lokumcu’nun ölümünden sorumlu olanlar hakkında soruşturma izni verilmediğinin altını çizen Yoleri, açılan soruşturma ve kovuşturmaların da takipsizlikle sonuçlandığına dikkati çekti. Yoleri, “Bu uzun, ısrarlı hukuk mücadelesi sürerken nihayet Metin Lokumcu’nun ölümünden 9 yıl 5 ay sonra, Artvin İl Emniyet Müdürü ile Hopa İlçe Emniyet Müdürü'nün de aralarında bulunduğu 13 polis hakkında ‘taksirle ölüme neden olma’ gerekçesiyle dava açıldı” diye ekledi.

BİBER GAZI: İŞKENCE YASAĞI İHLALİ

Göz yaşartıcı kimyasal gaz kullanımının Türkiye’de uzun bir zamandan beri kolluk güçleri tarafından yaygın ve sistematik olarak kullandığı bir şiddet biçimi olduğunu vurgulayan Yoleri, “Göz yaşartıcı kimyasal gazların aşırı/yoğun/ölçüsüz kullanımı sonucu ciddi yaralanmalar ve ölümler yaşanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında da belirtildiği üzere bu tür kimyasal gazların kullanımı ‘işkence ve diğer kötü muamele yasağı’nın ihlali niteliğindedir. 1997 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM) ‘Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmesi’ ne göre bu tür gazların kapalı yerlerde veya yakın mesafeden ya da bir topluluğa yönelik çok yoğun olarak kullanılması halinde kimyasal silah olarak değerlendirilmektedir ve kullanımları sözleşme ihlalidir. Bu nedenledir ki Dünya Tabipleri Birliği (DTB), Ekim 2015’te toplanan Genel Kurul’unda bu tür kimyasal ajanların kullanımıyla ilişkili sağlık ve yaşama yönelik önemli zorluklar ve riskler nedeniyle, devletlerin bunları hiçbir koşulda kullanmamalarını tavsiye eden özel bir karar almıştır” dedi.

ÇAĞRI

Yoleri, kolluk şiddeti nedeniyle pek çok yaşam hakkı ihlali yaşandığına işaret ederek, Lokumcu davasının emsal niteliği taşıdığını belirtti. 21 Nisan 2021 saat 09.30’da Trabzon Adliyesi’nde görülecek dava için herkese adalet talebine ortak olma çağrısında bulunan Yoleri, davanın takipçisi olacaklarını söyledi.