Özgür Gündem Gazetesi Urfa muhabiri Nazım Babaoğlu, Anadolu Ajansı'na (AA) Siverek haber geçtiği belirtilen Murat Yoğunlu’nun “Siverek’te bir haber var acil gel” diyerek çağırması üzerine 12 Mart 1994’te gittiği Siverek’ten bir daha dönemedi. Kaybedilmeden 2 gün önce Siverek’te bulunan Bucak aşireti mensucu korucularla ilgili, “İşte tecavüzcü korucular” başlığıyla haberi gazetenin manşetine taşınan Babaoğlu, haberinde Bucak aşireti mensubu korucuların bir kadın öğretmenin evini basarak, cinsel saldırıda bulunduğunu ortaya çıkarmıştı. 

27 yıldır haber alınamayan Babaoğlu'nun kaybedildiği dönemde, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller Başbakan, Nahit Menteşe İçişleri Bakanı, Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü, dönemin Urfa Valisi ise AKP’nin 22, 23 ve 24’üncü dönem Tekirdağ Milletvekili olan Tevfik Ziyayeddin Akbulut idi. Bucak aşiretinin lideri olarak bilinen Sedat Bucak ise Doğru Yol Partisi (DYP) milletvekilliği koltuğunda oturuyordu.

MURAT YOĞUNLU ÇAĞIRDI 

Nazım’ın kaybedilmesi sürecini anlatan ağabeyi Cemal Babaoğlu, kardeşinin hem gazetede çalıştığını hem okuduğunu söyledi. Kardeşini Siverek’e çağıran Murat Yoğunlu’nun, o dönem AA’da çalıştığını ancak Kürt basınıyla da ilişkilerinin iyi olduğunu dile getiren ağabey, “Murat Kürt basınıyla irtibatta olduğu için gözaltına alınmıştı. Gözaltından çıktıktan sonra gazeteye telefon açarak, ‘Önemli bir haber var, acele Siverek’e gelin’ diyerek Nazım’ı çağırıyor. Gittiğinden bu yana haber alamadık” dedi.  

ÇAĞIRDIĞINI REDDETTİ 

Babaoğlu’nun kaybedilmesinin ardından Özgür Gündem Gazetesi’nden yetkililerin İstanbul’dan Urfa’ya gelerek vali ve emniyet ile görüştüğünü hatırlatan Babaoğlu, “O gün Murat’ı valiliğe çağırdılar. Ama Murat o gün ‘Ben ne gazetede çalışıyorum ne de kimseyi arayıp telefon açtım’ dedi. Tabi o esnada PTT’ye başvuruldu. Bu tarihte numarayı arayan kimdi diye. Böyle bir müracaat da bulunmasına rağmen geri dönüş sağlanmadı. Murat da bunu reddetti” diye aktardı.  

SAVCI GÜVENCE VEREMEDİ

Sonraki yıllarda Murat Yoğunlu’nun İstanbul’a taşındığını ve burada Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) gidip geldiğini söyleyen Babaoğlu, “O zaman BDP İstanbul İl Başkanı olan İhsan Avcı, Murat’ı çağırıyor. Olayı soruyor ve Murat da ‘Ben bunların hepsini açıklarım ama benim can güvenliğim yok. Gizli tanık olmamı kabul ederlerse, ben hepsini anlatırım’ diyor. Bunun üzerine harekete geçiyorlar ve savcıyla konuşuyorlar ancak savcı güvence veremeyeceğini dile getiriyor” şeklinde anlattı. 

TANIĞA RAĞMEN ARAŞTIRILMADI 

Kardeşinin resmi kayıtlarda hala yaşadığını ifade eden ağabey, “Biz diğer gazeteci arkadaşlarla beraber kardeşimin kaybedilmesini araştırdık. Araştırırken olayın bir tanığına rastladık. O sırada Bucak’ların evine kendi kardeşinin akıbetini öğrenmeye giden Aziz Taşkaya, kardeşimin korucularla birlikte Bucak’ların evine getirildiğini görmüş. Taşkaya ile beraber Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı Ahmet Karacan’a gidip ifade verdik. Bizzat tanık da olmasına rağmen harekete geçilmedi. Dosyayla ilgili hiçbir araştırma yapılmadı. Zaman aşımına uğraması için bekletildi” ifadelerini kullandı. 

Görgü tanıkları ve Nazım’ın kimler tarafından gözaltına alındığının dilinmesine rağmen soruşturma yürütülmediğinin belirten Babaoğlu, “Soruşturmanın yürütülmesi için siyasi erkin talimat vermesi gerekiyor. Yani bağımsız bir yargıdan söz edecek durumda değiliz, bu aşikardır. Talimat verilmedikçe, bunlar harekete geçmiyor” dedi.

DAVA AİHM’DEN DÜŞÜRÜLDÜ 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduklarını dile getiren Babaoğlu, şöyle devam etti: “AİHM’e başvurumuzun ardından babamı Urfa Terörle Mücadele Şubesi’ne çağırdılar. Orada babama hakaretler edip, ‘Sen bizi şikayet etmişsin’ demişler. Babam da yalnızca oğlunu aradığını söylemiş. Polisler de  ‘Madem oğlunu arıyorsun, sen şikayetini bize dile getireceksin, oğlunu biz arayacağız’ diyerek, babama bir kağıt imzalatmışlar. Babamın da Türkçesi zayıf, okuma yazma bilmiyor, imzalıyor. Babam kağıdı imzaladıktan 2 ay sonra avukattan haber geliyor, dosya AİHM’den düşmüş. O imzalanan şeyin ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedik ama tahminlerimize göre davanın geri çekilmesi için bir dilekçeydi.”

İMZALATAN ÇATLI’YDI

Nazım’ın kaybedilmesinden 2 yıl sonra babasının kendisini TEM Şube’de tehdit eden kişinin televizyonda gördüğü Abdullah Çatlı olduğunu öğrendiğini belirten Babaoğlu, “Babam, ‘Bana TEM Şube’de hakaret eden, kağıt imzalatan bu adamdı’ dedi. Abdullah Çatlı kırmızı bültenle aranan, Bahçelievler Katliamı’nda 7 kez idam cezası almış biri ama burada TEM Şube’ye elini kolunu sallayarak girebiliyordu ve Kürdistan’da faaliyetlerine devam ediyordu” dedi.  

‘İNSANLIĞIN ÖLÜMÜ'

Nazım’ın ölümünü kabullenemediklerini söyleyen ağabey, “Annem her kapı çaldığında oğlunun geleceğini düşünüyordu. O duyguyla hayata gözlerini yumdu. Bir insanı kaybetmek, aslında bir toplumun tüm insani duygularını kaybetmesidir. Yani insanlığın ölümü demektir. Bu sadece bizim meselemiz değil, tamamıyla toplumsal bir olaydır. Burada bir iktidar gücü var. İktidarın bir amacı, projesi ve ideolojisi var. Herkes bana biat edecek anlayışları var. Kurdukları bir sömürü sistemidir. Kendi iktidarlarını sürdürmek için sorunları çözmüyorlar” ifadelerini kullandı.