Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde gardiyanlar tarafından sistematik işkence, taciz ve tecavüze uğrayan Garibe Gezer, 9 Aralık 2021’de tutulduğu tek kişilik hücrede yaşamını yitirdi. Tek kişilik hücrede tutulmasına karşı çıkması gerekçesiyle “süngerli” odaya konulan, işkence, taciz ve tecavüze maruz kalan Gezer’in şikayette bulunmasına rağmen savcılık herhangi bir soruşturma açılmamıştı. Gezer’in avukatları, cezaevi görevlileri hakkında, “nitelikli cinsel saldırı”, “işkence”, “zor kullanma yetkisinin aşılması” ve “görevi ihmal” suçlarından, doktor İsmail Ü. hakkında ise “görevi kötüye kullanma” nedeniyle suç duyurusunda bulundu.

İŞKENCE GÖRÜNTÜLERE YANSIDI

Suç duyurusunun ardından açılan soruşturmada ifadesine dahi başvurulmayan Gezer’in, “süngerli” odaya konulması ve işkenceye maruz kalmasına yönelik iddialara dair savcılık, fail olan idare ve gardiyanlardan fotoğraf ve görüntü istedi. Büyük bir bölümü kesilerek dosyaya konulan görüntülerde, gardiyanların Gezer’e yönelik işkence uyguladığı belirlendi. Ancak Gezer’in ters kelepçeye maruz bırakıldığı ve “süngerli” odaya atıldığı ile taciz ve tecavüze dair görüntüler ise dosyaya konulmadı. Gezer’in 9 Aralık 2021’de yaşamını yitirmesinin ardından açılan soruşturmaya, Gezer’in taciz, tecavüz iddialarını dikkate almayan savcı atandı. Gezer’in yaşamını yitirmesinden bir gün sonra söz konusu iki soruşturmaya da gizlilik kararı getirildi.

TAKİPSİZLİK KARARI VERDİ

Gezer’e uygulanan işkence ve baskıya dair aynı cezaevinde bulunan tutuklulardan Nurgül Acar, Rezan Gören ve Resmiye Vatansever, tanık sıfatıyla ifade verdi. Gezer’in maruz kaldığı uygulamaları kendine anlattığını söyleyen tutuklu Deniz Tepeli ise, ifade vermek üzere gittiği savcılıkta baskı altında olduğunu ve avukatıyla birlikte ifade vermek istediğini söylemesine rağmen savcılık talebini kabul etmeyerek, Tepeli’nin tanıklığını başvurmadı. Daha sonra savcılık, 28 Aralık’ta soruşturma dosyası hakkında takipsizlik kararı verdi.

ŞİDDET YASAYA UYGUN! 

Gezer’in kendisine yönelik insanlık dışı uygulamaları anlatan mektup, Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen rapor, tanık ifadeleri ve kamera görüntülerini görmezden gelen savcılık, takipsizlik kararında, uygulanan şiddetin yasaya uygun, orantılı güç kullanımı olduğunu, ayrıca görgü tanıklarının olmadığını ve bu nedenle itibar edilemeyeceğini savundu.  

Savcılığın, Gezer’in 24 Mayıs 2021’de maruz kaldığı uygulamaları, şikayet tarihine kadar avukat ve yakınlarıyla paylaşmamasını, “İddiaların vahameti nazara alındığında, hayatın olağan akışına uymadığı, mağdurun iddialarının zamanında ihbardan kaçındığı, iddiaların gerçeği yansıtmadığı (…)” şeklinde değerlendirmesi dikkat çekti. 

AYM'YE BAŞVURU 

Gezer’in avukatları Eren Keskin, Jiyan Tosun, Jiyan Kaya, takipsizlik kararına karşı 5 Ocak’ta Kandıra 2’nci Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuruda bulundu. Başvurunun reddedilmesinin ardından avukatlar, Anayasa’nın 17, 40, 36 ve 141’inci maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3, 6 ve 13’üncü maddesine kapsayacak şekilde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulundu.

ANAYASA İHLALİ

Avukatlar, başvurularında Gezer’in insan onuruyla bağdaşmayan şekilde “süngerli oda” olarak bilenen odada elleri ters şekilde kelepçeli halde 24 saat boyunca bekletildiğini bilgisine yer verdi. Avukatlar, Gezer'in 9 ay boyunca tek kişilik hücrede tutulduğunu, bu sırada gardiyanlar tarafından taciz ve tecavüze maruz bırakıldığını, ayrıca Gezer’e 10 gardiyan tarafından kaba şiddet uygulandığını paylaştı. Gezer’in mektuplarının kısıtlanması, odasının değiştirilmemesi, sürekli disiplin cezasının verilmesi ve yasal haklarının kısıtlanmasının Anayasa’nın 17’nci maddesine (Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz) aykırı olduğunu belirten avukatlar, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına işaret etti.

YARGI GARİDYANLARDAN YANA

Avukatlar, yaptıkları başvuruda şu ifadelere yer verdi: “Faillerin kovuşturmaları ve mahkum edilmeleri için yeterli araştırma yapılmamasını, kendi girişimleriyle görgü tanıklarını tespit etmemesini ve olay hakkında bilgi toplamak için anlatılan yere gitmemesini ve soruşturmanın başlangıç aşamasında hiçbir görevlinin ifadesinin alınmamasının güvenlik güçlerine karşı boyun eğme tutumu olarak değerlendirerek, soruşturmada ağır kusur olarak değerlendirilmiştir. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkan verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Ayrıca soruşturmaya dair deliller bizzat savcılık tarafından değil, İnfaz Kurumu tarafından toplanmıştır. Dolayısıyla olayın faili konumunda bulunan kişiler tarafından yürütülen bu süreç soruşturma makamının tarafsız ve bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Resen harekete geçmeyen soruşturma makamının tarafsızlığından söz edilemez.”

TARAFISIZLIK ELEŞTİRİSİ 

Soruşturmayı yürüten savcının nesnel analiz yapmadığını ve cezaevi idaresinin değerlendirmelerini esas alarak hareket edildiği belirtilen başvuruda, “Bunun yanı sıra tanık delileri değerlendirildiği bölümde, tanıkların olaya ilişkin bilgilerinin ötesinde özellikle ‘örgüt üyeliği’ ve ‘anayasal düzene karşı’ suçlardan dolayı hüküm giydiklerinin defalarca vurgulanmış olması kullanılan dil yönünden tarafsızlığını şüpheye düşürmektedir” denildi.

SAVCILIK ELİYLE CEZASIZLIK 

Kamera görüntülerinin tamamının dosyaya konulmadığına dikkat çekilen başvuruda, şüpheli sıfatıyla yer alan gardiyanların ifadelerinin savcılık tarafından alınmadığına işaret edildi. İşkence ve kötü muamele iddiaların yerinde incelenmediğine vurgu yapılan başvuruda, “Devlet gözetiminde tutulan Garibe Gezer’in ailesi, fiziksel ve psikolojik işkence uygulandığını bu şiddetin yıldırmak için uygulandığını, bu yoğun şiddet sonucu çocuklarının öldüğünü, işkence ve kötü muamelede bulunanların savcılık eliyle cezasız bırakıldığını, etkin bir soruşturma yapılmadığını düşünmektedir” değerlendirmesine yer verildi.

‘YARGI CESARETLENDİRİYOR’

Başvuruda “Yargı makamlarının cezasızlık politikaları, devlet görevlilerinin keyfi davranışlarının cesaretlendirmekte, bilgi ve belgelerin keyfi olarak avukatlara verilmeyerek, işkence ve kötü muamele ilişkin delilerin yok edilmesi gibi sonuçlarına neden olmaktadır. Başvurucular, tüm deliller üzerinde etkili olan delillerin karartma ve yok etme, şikayetçi üzerinde baskı kurma konumunda bulunan cezaevi idaresi eliyle delillerin toplatılması, işkence ve kötü muameleye ilişkin ceza soruşturmalarında soruşturmayı yürüten savcıların fiili olarak cezaevinde inceleme yapmaması nedeniyle şikayet yolunun etkili bir yol olmadığı, ihlali tanıyıp sonuçlarını ortadan kaldırabilecek nitelikte olmadığını düşünmektedir” diye kaydedildi.

ADİL YARGILAMA İHLALİ

Yapılan itirazların reddedilmesine dair gerekçeli kararların düzenlenmediğini ve bu durumun adil yargılama hakkının ihlali olduğuna işaret edilen başvuruda, şu ifadelere yer verildi: “Hukukun temel prensiplerinden olan ‘Silahların Eşitliği’ ilkesi gereğince yapılan suç duyurusu ardından savcılık taraflar açısından lehte ve aleyhte olan tüm delilleri toplaması gerekir. Yine tarafların soruşturma aşamasına etkin katılımının sağlanması, delillere erişme ve gerektiğinde yeni delil sunma, toplanacak deliller konusunda savcılık makamının dikkatine çekme ve soruşturma safhalarından haberdar olunması özellikle devlet görevlilerin karıştığı suçlarda son derece önemli olup silahların eşitliği ilkesinin gereğidir.”

DELİLLER KARARTILDI

Gezer’in ölümünün ardından dosyaya soyut iddialar nedeniyle gizlilik kararı getirildiğini ve dosyanın 18 günde kapatıldığına değinilen başvuruda, şunlar kaydedildi: “Toplanan deliller adeta bizlerden kaçırılmak istenmiştir. Delillerin vekillerden gizlendiğinin en önemli belgesi, dosya kapsamında bulunan 30 Aralık 2021 tarihli tutanaktır. Söz konusu tutanakta ‘Gezer’e ait kamera kayıtları ve fotoğraflarının bulunduğu CD kırılmış’ olduğu yazılmaktadır. Dosyaya gizlilik kararı konularak, vekillerin dosyaya erişiminin kısıtlanması ve bir kısım delillerin tahrip edilmesi adil yargılama hakkı kapsamında olan silahların eşitliği ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.”

MA / Mehmet Aslan