DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 10’uncu duruşması, 7’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda devam ediyor.

Verilen aranın ardından dosyadaki kadın siyasetçilerin avukatı Ezgi Güngördü söz alarak, “Aysel Tuğluk’un sağlık durumuna ilişkin söz alacaktık. Ancak sayın savcının mütalaasına ilişkin konuşacağım. Evrensel kurallardan olan Budapeşte Kurallarından bahsetmek istiyorum. Savcının mütalaasının hukuka aykırı olduğu ortaya çıkaracaktır” dedi. Güngördü, AİHM’in dokunulmazlıkları kaldırılan HDP’li milletvekilleriyle ilgili olarak verdiği Türkiye/Encü kararını hatırlattı. 

‘TUTUK DEVAM KARARLARI ÇÖP’

AİHM’in milletvekili dokunulmazlığının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına hükmettiğini hatırlatan Güngördü, “En temel tutuk devam kararına bir  PYD maili sunuyorsunuz. 6 Ocak 2022’de Adalet Bakanlığı’ndan talep ettiğiniz yazıda ‘PYD terör örgütü değildir’ cevabı geldi. Birinci kararınız çöp oldu. Duruşmanın başladığı günden bu yana yapılan her türlü işlem gariptir. Tanıkların kendileri müvekkilerimiz için tahliye talebinde bulundu. Bu da çöp oldu. AİHM’in tweet kararı var bundan daha fazlasını söyleyemez, bu kararınız da çöp. Bu aşamada sayın Yüksekdağ ve diğer milletvekilleri açısından tutuklamaya gerekçeniz kalmadı. Burada yaptığınız tüm işlemler AYM’ye, AİHM’e de aykırıdır” diye belirtti.

‘SAVCIYA NEDEN MÜDAHALE ETMEDİNİZ?’

Müvekkillerinin Kasım 2016’dan bu yana tutuklu olduğunu vurgulayan Güngördü, “Makul gerekçe yok. Siz savcıya neden müdahale etmediniz bugün? 20 sayfalık gerekçeli karar okudu bize. Ama bize hemen müdahale ediyorsunuz. Biz uzatmaya yönelik davranıyoruz, hani gerekçeleriniz? Yok. Müvekkilim sayın Yüksekdağ hakkında tahliye kararı verilmesini talep ediyorum” dedi. 

‘EŞBAŞKANLIĞI MEŞRU ZEMİNDE OTURTAN İLK KADIN’

Aysel Tuğluk hakkında da savunma yapan Güngördü, “Bu dosyada kadın mücadelesini yargılıyorsunuz. Bugün HDP’nin eşbaşkanı, Kürt kadın aktivist Ayla Akat Ata, Sebahat Tuncel, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanı Gültan Kışanak yargılanıyor. Aysel Tuğluk bu ülkede eşbaşkanlığı meşru zeminde oturtan ilk kadındır. Aysel Tuğluk’a dair size aylardır raporlar sunuyoruz. İki tweet ve bir gizli tanık yüzünden tutukluluk devam veriyorsunuz” diye belirtti.

‘AYSEL TUĞLUK’UN TAHLİYESİ ÖNEMLİDİR’

Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yönelik faşist saldırı ardından sağlık durumunda ciddi gelişmeler yaşandığını ifade eden Güngördü, “Bir tıp bilgisine sahip olmadan siz de gidip Aysel Tuğluk’u görseniz tek başına yaşamını idame edemeyeceğini görürsünüz. Cezaevinde kalabileceğine dair Nörolog imzası olmayan bir rapor geldi. Biz bunun üzerine Aysel Tuğluk’un cezaevinde kalmasına izin vermeyecektik ve bunun üzerine bir mütalaa aldık. Mütalaada üst kurula gidilmesi gerektiği belirtildi. Biz Üst kurula başvurduk ancak hala bir yanıt gelmedi. 3 haftalık gözlem süreci ATK’de 3 gün sürdü. Olayların olduğu dönemde Tuğluk’un cezai ehliyeti olmadığına dair bir iddiamız yok. ATK’nin 25 Şubat’ta gelen raporunda kısmi şekilde savunma yapacağına karar vermiş. Bu raporun ne vicdana ne hukuka ilişkin bir durumu yoktur. Aysel Tuğluk’un tahliyesi önemlidir” şeklinde konuştu.

Mahkeme başkanı söz alarak, cezai ehliyeti olup, olmadığına ilişkin kendi talepleri olduğunu savundu. 

‘ATK RAPORUNDA NÖROLOG İMZASI YOK’ 

Ardından söz alan avukat Hülya Yıldırım, ATK’den gelen rapora dair konuştu. Yıldırım, “Buraya ilk sunulan ATK raporuna baktığınızda, sadece savunma yapıp, yapamayacağını sorduğunda verilen cevaptaki özensizliği görecektiniz. Raporun yarısından fazlası dosyadaki suç isnatlarından oluşuyordu. Bir diğer önemli nokta ise bir nörolog imzasının olmamasıydı. 9 kişilik farklı imzaları olan hekimlerin sunduğu raporlar vardı. Mahkemeniz ATK’den rapor isteyebilir. Aynı nitelikte bir rapor sunamıyorsa, sizin ısrarla ATK’den rapor istemenizin bir manası yoktur. Uzman doktordan alınan rapor değil de uzman olmayan ATK doktorunun verdiği raporu esas almanız ilginç. Bir diğer husus ise tanıklara dikkat edilmesi gerektiğidir. ‘Sayın Tuğluk’u gözlemledik ve gözlemlerimiz bu şekildedir’ şeklinde bir rapora itibar edilemez. Cezaevi arkadaşları ve personellerinin tanıklığına başvurulmadan böyle bir ATK raporunun düzenlenmesi hukuka aykırıdır” ifadelerini kullandı. 

‘CEZA VERMEYE DAYALI BİR YARGILAMA VAR’

Raporda yer alan değerlendirmeleri okuyan Yıldırım, raporun detaylarında demans hastalığına dair emareler olduğunu belirtti. Yıldırım, “25 Şubat’ta müvekkilimizin kısmen savunma yapabileceğine dair bir rapor geldi. Kısmen savunma yapabilir diye bir şey olamaz. Neye göre, kime göre kısmen? Durumuna dair bu kadar şeyin söylendiği ATK raporunda kısmen savunma yapılabileceğinin söylenmesi abestir. Bir kişinin kaçma şüphesi doğurabilmesi veya delilleri karartabilmesi için irade gücünün olması gerekir. Bu nedenle bunlara rağmen hala sayın Tuğluk’un delil karartıp, kaçma şüphesi olduğunu düşünüyorsanız ceza vermeye dayalı bir yargılama yaptığınız anlamını taşır” dedi. 

‘AYSEL TUĞLUK’UN İÇERDE TUTULMASI MÜMKÜN DEĞİL’

Siyasetçi Aysel Tuğluk’un cezaevinde kalmasının hak ihlali olduğunu ve bu durumun işkenceye vardığını ifade eden Yıldırım, “Hapishane koşullarında demans hastalarının sağlıklı bir şekilde orada bulunması mümkün değildir. Bu yüzden de Aysel Tuğluk’un içerde tutulması sağlık açısından mümkün değildir. Hastalığından dolayı tutuklu kalmasının mümkün olmadığı gözetilerek tahliyesini talep ediyoruz” dedi. 

‘DİRENEN TÜM KADINLARA SELAM OLSUN’

Ardından Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden SEGBİS ile bağlanan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, tüm kadınların geçmiş 8 Mart’ını kutlayarak sözlerine başladı. Her günün bir 8 Mart olduğuna dikkat çeken Yüksekdağ, “Kadınlar şiddete karşı 8 Mart’ı çok yüksek bir boyuta taşıdılar. 8 Mart’ta polis şiddetine karşı barikatları yıkan ve direnen tüm kadınlara selam olsun” dedi. 

‘BU DAVA KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ DAVASIDIR’

Kadın mücadelesi ve kadın özgürlüğü yolunun yaşamlarının bir parçası olduğunu ifade eden Yüksekdağ, “Kadın mücadelesi sayısız saldırı ve baskıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu bizim için bir mücadele davasıdır. Kobanê davasını işlemediğimiz bir suçun davası olarak görmüyoruz. Bu dava kadın özgürlüğü davasıdır. Burada söz söyledik ve söylemeye devam ediyoruz. Siz bu iddianamenin kendinizce makul ve meşru olduğunu düşünüyorsunuz. Ama bizler de durduğumuz yerin haklı ve meşru olduğunu biliyoruz” şeklinde konuştu.

‘TUĞLUK’A KASITLI SALDIRILAR YAPILIYOR’

Aysel Tuğluk hakkında da konuşan Yüksekdağ, bunun bir vicdan meselesi olduğunu anlatmaya çalıştıklarına dikkat çekti. Yüksekdağ, “İnsanlığını ve vicdanını yitirmiş bir siyasi iktidar var. Kamusal alanı işgal etmiş bir zihniyet var. Karşımızda vicdani ve insani mesele var. Kadına karşı işlenmiş bilinçli bir suç vardır. Aysel Tuğluk milyonlarca kişi tarafından seçilmiş bir siyasetçidir. Aysel Tuğluk artık Türkiye’nin içine sürüklendiği siyasi ortam bakımından semboldür. Kadınların politik iradesini temsil etmesi hasebiyle özel bir yer de duruyor. Tuğluk’a özel ve sistematik kasıtlı saldırılar gerçekleştiriliyor” diye ekledi. 

‘AYSEL TUĞLUK MÜCADELEYİ TEMSİL EDİYOR’

Eileen MacDonald’ın “Önce kadınları vurun” adlı kitabına atıfta bulunan Yüksekdağ, “Önce kadınlara yönelen ve en fazla kadınlara yönelen şiddetin tipik halini yaşıyoruz. Mahkeme salonlarından yargılanan kadınların siyasi kimliği ve kişiliğinden görüyoruz. Sonuç itibariyle vicdani ve insani bir durum vardır. Çıkış noktası nettir. Kadının eşitlik mücadelesi HDP ile muradına ermiştir. Makro siyaset alanında hala kadınların eşitlik mücadelesi gerçek sonuçlarına ulaşmamıştır. Aysel Tuğluk, geçmişten bugüne bu mücadeleyi temsil ediyor. Bu siyasi iktidar, zihniyet elinde ne kadar aygıtı varsa, yerle bir ederek Aysel Tuğluk’a kullanmıştır. Arkadaşımızın bu hastalıkla baş etmesinin sebebi erkek siyasi iktidar ve yargı mekanizmalarıdır. Aysel Tuğluk ve biz kadınlar üzerinden Türkiye’deki kadınlara yargı eliyle mesaj veriliyor. ‘Biz sizin koca koca siyasetçilerimiz aldık yatırıyoruz’ mesajı veriyor. Kadınlara diyorlar ki ‘Sesinizi çıkarmayın, erkek şiddetine boyun eğin, hak ve adalet talep etmeyin, eğer ederseniz sonunuz budur’ diyorlar. Biz bunu biliyoruz ve bunu göze alarak, yola çıktık. Biz göze alınmış bir mücadelenin bedelini yaşıyoruz. Bu mücadelenin sonuç aldığını da görüyoruz. Bundan sonra da göreceğiz” şeklinde konuştu.

‘BURAYA GETİRİLMESİ İŞKENCENİN SÜRDÜRÜLMESİ DEMEK’

Aysel Tuğluk’un tahliye edilmesi için mücadele eden kadınların vicdan, hak ve adaletin temsilcisi olduğunu ifade eden Yüksekdağ sözlerini şöyle sürdürdü: “ATK’nin rapordan bu davada gerçek sonuç çıkabilir. Nasıl yol alacağınıza inanıyorsunuz. Aysel Tuğluk’u bu SEGBİS salonuna getirmek sistematik işkence olur. Arkadaşımıza duyduğumuz saygıya reva görmediğimiz için durumunu anlatmıyoruz. Arkadaşımızı gören bir infaz koruma memuru bile neler yaşadığını biliyor. Bunların hepsinin raporu sizin önünüzde. ATK’nin siyasi saiklerle ‘duruşmaya çıkabilir’ raporu vermesinin neden kaynaklandığını biliyoruz. Buraya getirilmesi sistematik işkencenin sürdürülmesi anlamındadır. 

VİCDAN VE İNSANİ DEĞERLER KAZANACAK

Bir insan savunma yapar ya da yapamaz. Çok bilenlere soruyorum, ‘kısmen savunma yapabilir’ ne demektir. Ben hukukçu değilim ama çok şükür aklım yerinde. Böyle bir şeye nasıl ikna olmamız lazım? Avukatlarımız 3 gün boyunca neler yaşadığını anlatmadılar. Ruh hastalarının müşahede odasına kapatılmış arkadaşımız. Siz bunların bir parçası ve müsebbisiniz. ATK’ye iyi niyetle sevkini istediniz belki, bunu bilemem. Ama sonuçta arkadaşımız 3 gün işkenceye uğramıştır. Mücadeleye devam, söylemeye, direnmeye devam. Halkımızın, kadınların vicdanına, direngen duruşuna güveniyoruz. Vicdan ve insani değerler kazanacak, sonuna kadar bunun için mücadele edeceğiz. 

BAĞLAYICI OLAN DEMİRTAŞ KARARI YOK SAYILDI

Ne olduğu belli olmayan bir usul ve yöntemle karşı karşıyayız. Zamanın ve sizin baskınız altında konuşmak zorunda değiliz, bize bunu dayatamazsınız. Savcının mütalaası ve son duruşmada sizin ortaya koyduğunuz tavırdan anlıyoruz ki bu dosya resmen battı. Dört bir yandan kurtarma gemilerinden can simidi atılıyor. Önce ABC123 ortaya atıldı. Onun ömrü, inandırıcılığı 15 gün dayanabildi. 15 gün sonra en son savcının okuduğu mütalaada çok enteresan bir biçimde anlaşılmaz, inanılmaz bir biçimde hakkımda verilen AYM kararını okudu. Hepimiz için emsal teşkil eden, davanın seyrini doğrudan etkileyen Demirtaş - AİHM kararını okumadı. Heyet başkanına ‘AİHM kararını okudunuz mu?’ diye sorduk, bunlar tartışıldı. Demirtaş kararını ne savcı ne heyet okudu. AYM açısından da bağlayıcı olan en üst mahkemenin aldığı Demirtaş kararı okunmadı, yok sayıldı. 

DOSYAYI GÖRMEDEN KAPATMAK İSTİYORSUNUZ

Dokunulmazlıklar yönünden alınan AİHM kararına dair de tek bir satıra değinilmedi. AYM kararı ise yeni bir can simidi olarak davaya konuldu. Lehteki bireysel başvuru kararlarını görmüyorsunuz ama aleyhteki bireysel başvuru tutukluluğa gerekçe yapıldı. Nerden baksan tutarsızlık, akla ziyan. Size burada iddianamenin tamamını okutamadık, savcı AYM’nin kararının tamamını neredeyse okudu. Bizim aylarca savunma hakkımız varken 3 satır konuşturmuyor, iddianameyi okumuyorsunuz. Bir tane can simidi atılmış, ‘tutukluluğa devamın en sağlam gerekçesini bundan oluşturacaksınız’ denilmiş ya. Böyle korkunç bir çelişki, adaletsizlik ortamında sözümüzü söylemek adına duruşmayı sürdürmeye çalışıyor. Duruşmanın uzatılması için sürdürülmesi gerekir. Siz görmeden kapatmak istiyorsunuz. Biz de kendimize gördüğümüz saygı gereği ne kadar hukuka uygun hale getiririz, onun mücadelesini veriyoruz. 

BU DOSYA PİMİ ÇEKİLMİŞ BİR BOMBA

Bakın hala tutukluluk gerekçeleri ortadan kalktı, davanın gerekçeleri ortadan kalktı. Bu tip dış müdahaleler dosyayı kurtaramayacaklar. Bu dosya pimi çekilmiş ve sizin de tutmak zorunda kaldığınız bir bomba. Başta da netti. Siz de bunu görüyorsunuz. bu dosyayı siyasi saiklerle sürdüren, zaptı-rap ile sürdürenlere, size talimat verenlere daha dikkatle bakın. Bu bomba sizin elinizde patlayacağını göreceksiniz. Bu dosyayı açtıranlar, sürdürenlerin sonuçlandırmak gibi bir niyeti yok. Kullanışlı bir siyasi malzeme, ondan sonrası ‘Allah Kerim’ diyorlar. Bu dosyanın böyle götürüldüğünü biliyoruz. Her gün hukuk ve yargı adına işlenen suçların dosyası kabarıyor, sicil kabarıyor. En son çıkardığınız gizli tanık, bundan önceki gizli tanıklara ulaşılamadı. Gizli tanık Mercek kim tarafından getirildiyse onun tarafından da götürüldü. Tutukluluğa gerekçe sayılan kararlar bakanlıklardan gelen yazılarla çöktü. Matbu gerekçelerle benim hakkımda tutukluluğa devam kararı veriliyordu. Yeni bir şeyler, yazalım denilerek, gizli tanık ABC123 çıkarıldı. Gayet açık ve net bir şekilde böyle.  

1990’LI YILLARDA BU YÖNTEM DEVLETİ ÇÖKERTTİ

Bu öyle büyük bir bela ki, işin içine girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz. FETÖ girdi çıkamadı. Şu an bu yöntemleri kullananların hepsi cezaevinde. Bu yöntemleri 90’larda kullandılar. Devlet itirafçılık mekanizmasını 90’larda kullandı. Devletin altına dinamit yerleştirdi ve çökertti. Susurluk’ta bir çökertilme yaşandı. O çöküntünün altında bir AKP çıktı. İtirafçıdan sadece gizli tanık yapmıyorlardı, aynı zamanda insan öldürtüyorlardı, işkence yaptırtıyorlardı. Yarın öbür gün 90’lardaki uygulamaları getirip bizi vurdurtabilirsiniz de. 90’lardan kalan artıklar, yargısız infazların sorumluları devleti çökerttiler. Bir kısmı kenara çekildi ve bir kısmı da tasfiye edildi. Son 4-5 yılda AKP-MHP ittifakında tasfiye edilen bu itirafçılar yeniden açığa çıktı. Devlet, mafya ve siyaset zincirini yeniden oluşturdu. Bununla hükümranlık kurdular. 

BİR PROGRAM ÇİZİLMİŞ SİZE ONA GÖRE YARGILAMA YAPIYORSUNUZ

FETÖ’nün kullandığı yöntemlerin aynısı kullanılıyor. O yüzden bu davanın meşru bir dava olmadığını en başından beri biliyoruz. Neredeyse yer yer baskı kurarak şikayetçileri ikna etmeye çalıştınız. Ama herkes şikayetinden vazgeçiyor, tanıklar tahliyemizi talep ediyor. Biz başka bir hukuksuzluğa, zorbalığa tanık olmak zorunda kalıyoruz. Tanıklar zorla getiriliyor. Yıllar boyunca biz sokak siyasetinden gelmişiz bu işlerin nasıl işlediğini biliyoruz. Müştekiler polis zoruyla buraya getiriliyor. Bu insanlar canıyla tehdit ediliyor. Müştekiler gelecekleri, ikballeriyle, yakınlarıyla tehdit ediliyor ve baskı altında salona getiriliyor. Her biri bize karşı bir haksızlık olmanın yanı sıra o insanlara da haksızlık. Bir program çizilmiş ve önünüze konulmuş. Bu usul ile duruşma yürütüyorsunuz. Biz buna dahil olmakta sayısız zorluk ve engellerle karşılaşıyoruz. 

İKTİDARIN SUÇLULUĞUNU İFŞA EDİYORUZ

Kobanê Davası artık çok daha karanlık bir noktaya sürüklenmektedir. Güvencelerini dahi yitirmiş noktadır. Eklenen gizli tanıklarla karanlık ve sis bulutu çok daha belirgin hale gelmiştir. Siyasi müdahale belirgin ve aşikar hala gelmiştir. Bütün olanakları devreye koymanıza rağmen hakikat dişiyle, tırnağıyla bağırmaktadır. Burada yargılanan insanların, siyasetçilerin töhmet altında, saldırı altında olduğunu haykırmaktadır. Siz bizim suçluluğumuzu kanıtlayamıyorsunuz, biz siyasi iktidarın suçluluğunu ifşa ediyoruz. Tüm kadınları selamlıyorum, yolunuz açık olsun.”  

KIŞANAK: 8 MART KUTLU OLSUN

Ardından Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nden duruşmaya SEGBİS ile bağlanan yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, tutuklu siyasetçileri, avukatları ve izleyicileri selamlayarak, söze başladı. Kışanak, “Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde olan herkesin 8 Mart’ını kutluyorum” diye belirtti. 

‘KADINLAR AYSEL İÇİN MÜCADELE EDECEK’

Kışanak, Aysel Tuğluk’un gündelik yaşamından örnekler verdiğini hatırlatarak, Tuğluk’tan savunma istenmesinin hem ona hem de tüm siyasetçilere işkence olduğunu vurguladı. Kışanak, “ATK raporuna bakarsanız, Kocaeli’nde yapılan testlerin hiçbiri yapılmamış. ‘Kısmen savunma’ diye bir şey olamaz. Bunun adı hukuk, savunma mı? Türkiye siyasi vesayet altındadır. Bu siyasi iktidar devletin tüm kurumlarını işgal etmiştir, en başından da yargıyı. Hiçbir kamu kurumu bağımsız karar veremiyor. Siz önünüze konulan ucube dosyadan siyasi vesayeti yaşıyorsunuz. Aysel arkadaşımızın kadın mücadelesine olan katkıları için şükranlarımızı sunuyoruz. Kadınların Aysel Tuğluk’un özgürlüğü için mücadele edeceğini biliyoruz” diye ekledi. 

‘KADIN BEDENİ ERKEK ZİHNİYETİNİN ALANI DEĞİL’

Kışanak, 8 Mart’ın önemli bir gün olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Bu davanın kadın özgürlüğü ile ilgili olan kısmına değinmek istiyorum. Bu dava özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren kadınlarla derdi olan bir davadır. Kadın özgürlüğüne karşı açılan davadır. ‘DAİŞ barbarlığı neden durdurulsun’ dediğimiz için yargılanıyoruz. Bunu suç konusu olarak önümüze getiriyorsanız, ‘DAİŞ kadınları alsın, satsın, cariye yapsın, köle pazarlarında cinsel bir sömürü gibi kullansın’ diyorsunuz. Biz kadınlar buna izin vermedik, vermeyeceğiz, bedeli ne olursa olsun. Biz kadınlar buna izin vermeyeceğiz. Kadınların bedeni erkek egemen zihniyetin savaş alanı değildir. Bedenimizi, kimliğimizi, varlığımızı koruyacağız. 

KADINLAR ÖZGÜR DEĞİLSE YAŞAMANIN DA ANLAMI YOKTUR

DAİŞ barbarlığı erkek-egemen zihniyetin en örgütlü halidir. Ben DAİŞ saldırılarına karşı çıkmazsam kendi bedenimi de, yaşam hakkımı da savunamam. Bu dava DAİŞ barbarlığının yanında duran ve buna karşı çıkanlara, kadınların eşit özgür mücadelesinin yanında olanlara karşı açılan davadır. Bunu kabul etmiyoruz. Geçmişte de sözümüzü söyledik, bugünde  sözümüzü bu konuda esirgemeyeceğiz. Bu bizim varlık-yokluk sorunumuzdur. Kadınlar özgür değilse yaşamanın anlamı yoktur. Bir DAİŞ barbarının kölesi olacağına 40 kere ölür, kadınlar. Biz onurumuzla yaşamayı her şeyin önünde görürüz. 

MÜCADELE EDEN KADINLARA SELAM OLSUN

Biz kadınlar kamusal alana çıkmak için mücadele ediyoruz. Biz kadınların orada bir sözü olsun ve bizim geleceğimizi erkekler belirlemesin, istiyoruz. Biz nasıl bir yerde yaşamak ve nasıl bir gelecek istiyorsak bunu biz belirleyelim. Biz bu yüzden siyasete girdik. Ama ne yazık ki kamusal alanın erkekler tarafından işgal edildiğini görüyoruz. Bize ‘siyasete bulaşmayın’ mesajı verilmek isteniyor. Ama kadın mücadelesi gümbür gümbür geliyor. Kadınlar erkek işgalini kaldıracaktır. Siyasette, kültürde, sanatta, yargıda erkek egemen işgalini kaldırmak için biz kadınlar kamusal alanın her yerinde olmaya devam edeceğiz. Siyaset hakkını elde etmek için mücadele eden, eşit temsiliyet hakkını savunan kadınlara selam olsun. 

İKTİDARLA MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ

Benim tutuklu olmam sadece kişisel olarak tutuklu olmam anlamına gelmez. Aynı zamanda benim tutuklanmam Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atama gerekçesi yaptılar. Daha doğrusu kayyım atamak için beni tutukladılar. Kayyım 2016’dan bu yana devam ediyor. Bu kadın düşmanı bir uygulamadır. Kayyımların ilk görevleri kadın kurumlarını, kadın sığınma evlerini kapatmak olmuştur. Oradaki kadın mahremiyetine ait evraklara el koyup polise teslim etmektir. Tüm bunlar şiddettir. Kadın mücadelesinin yükseldiği, güçlü olduğu alanlarda özellikle Kürdistan’da kadın cinayetleri neredeyse sıfırlanmıştı. Ama kayyımdan sonra yine çoğaldı. Bu bir zihniyet sorunudur. Erkek egemen zihniyeti bize dayattığı için iktidarla mücadelemizi sürdüreceğiz.Erkekler savaş çıkardı kadınlar da savaşın birinci dereceden mağduru oldular. Yıkımın, yoksulluğun, perişanlığın faturasının kadınlar omuzlarında taşırlar. ‘Her türlü barış savaştan iyidir’ diyoruz ve barış mücadelesinin en önünde olmaya devam ediyoruz. Özgür günlere olan inancımı paylaşıyorum.”

Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.