Gazeteci Fehim Taştekin, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın duyurduğu Garê Dağı'na yönelik Pençe Kartal-2 Harekâtı’nda PKK’nin elinde tuttuğu 13 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin, ‘Garê: Müjde yerine…’ başlıklı bir yazı yazdı.

Taştekin, Gazete Duvar’da yer alan yazısında AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Şubat’ta, çarşamba gününü işaret ederek ‘müjde’ vereceğini söylediğini hatırlatarak, “Hava indirmesinden çıkartılan ilk sonuç; PKK’nin elindeki asker, polis ve istihbaratçıların kurtarılması ya da burada üslendiği söylenen PKK liderlerinden Duran Kalkan ile bölgeye geçtiği düşünülen Murat Karayılan’ın yakalanması planıydı. Çift başlı bir hedef. Müjde bu olacaktı. Siyaseten müthiş değerli! Zor zamanda iktidarı kurtaracak altın vuruş! Fakat Erdoğan çarşamba ulusa seslenmedi! Bunun yerine toprağa düşen canların haberleri geldi” dedi.

Taştekin, 14 Şubat’ta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın  neticeyi ‘başarı’ olarak duyurduğu müdahalenin sonuçlarına ilişkin değerlendirmede bulunarak, “Bu nasıl bir kurtarma? 41 uçakla gece gündüz bombalanan bölgeden kim nasıl sağ çıkartılabilir? Muhalefet, muhalefet olsaydı başarının bunun neresinde olduğunu sorabilirdi. Dokunulmazlığı olmayanların da soracağı her soru baskın, şiddet, gözaltı ve tutukluluk olarak yanıt bulacaktır. Nitekim dün tehditler eşliğinde soruşturmalar başlatıldı” ifadelerini kullandı.

‘ASKER VE POLİSLER GÖNDERDİKLERİ MEKTUPLARDA ‘AKP İSTERSE BIRAKILACAKLARINI’ SÖYLÜYORLARDI’

Taştekin’in, PKK’nin elinde bulunan MİT personeli, asker ve polislerin kurtarılması için yapılan sivil girişimleri hatırlatarak ele aldığı yazısı şu şekilde:

11 Şubat’ta HPG, 2015’te barış süreci bittikten sonra alıkonulan MİT mensupları, asker ve polislerin bulunduğu kampın uçaklar tarafından bombalandığını açıklamıştı. Asker ve polislerin aileleri de operasyonun durdurulması çağrısı yapmıştı.

Daha önce kaçırılan asker ve polisler gönderdikleri mektuplarda “AKP isterse bırakılacaklarını” söylüyorlardı. Bu adım asla atılmadı. Aileleri defalarca hükümete ulaşmaya çalıştı. Seslerini partiler ve insan hakları örgütleri üzerinden duyurmak için uğraştılar. 2015, 2016 ve 2019’da 4 kez HDP Meclis Grubu’na gittiler. Ama hükümet bu sesi duymak istemedi. Daha önce bu tür olaylara aracılık eden İnsan Hakları Derneği 5 yıl uğraştı. Gerektiğinde herkesle görüşen devlet “Teröristleri muhatap almam” diyerek yolu kapattı.

‘BU AİLELERE KİM NASIL YANIT VERECEK?’

CHP Milletvekili Murat Bakan 2016-2018 arasında 5 soru önergesi verdi, yanıt alamadı. Altıncı önergeye “Terör örgütleriyle mücadele kararlılıkla devam etmektedir" yanıtı verildi. Yanıt değildi. 9 Şubat 2021 tarihli yedinci önergeye yanıt, sahadan acı haberlerle verilmiş oldu. Halbuki daha önce bu tür girişimlerden sonuç alınabilmişti. İktidarın savaştan beslenen karakteri 5 yıldır bunun tekrarına izin vermedi. Şimdi bu ailelere kim nasıl yanıt verecek?

Acı olan; iktidarı hesap vermeye zorlayacak hiçbir hukuki mekanizma, toplumsal-siyasal baskı ve medya gücü yok. Tersine soru soranın terörist muamelesi gördüğü linç iklimi büyüyor.

‘BÖLGE KONTROL ALTINA  ALINDIYSA ASKER NEDEN ÇEKİLDİ?’

Tebrike mazhar olan başarının sırrı PKK’ye verdirilen zayiatta ise mevcut sonuçla sahadaki durumun değiştiğini söylemek imkânsız. Güler’in dediği gibi Pençe-Kaplan harekât serisi sayesinde PKK diğer bölgelerde barınamayıp bütün ağırlığıyla Gare’ye geçtiyse, Akar’ın dediği gibi son harekâtla bölge kontrol altına alındıysa asker neden çekildi? Öyle olsaydı çekilmezdi. Hakurk ve Haftanin’de kaldıkları gibi Gare’yi de tutmaya devam ederlerdi. 1994’ten beri ilk kez bu tür bir harekâta sahne olan Gare’yi hedefe koymalarının sebebi Irak ve Suriye’deki süreçler birlikte düşünülürken buranın Suriye’ye geçişlerde kullanılıyor olmasıydı.

‘ROBOSKİ GİBİ KAPANIP GİDECEK!’

Askeri harekâtın yürütülüş tarzı sadece rehineleri alma değil orayı tutma ve kalma amacına da işaret ediyordu.

Planlama, hedef ve sonuçlara dair boşluklar olduğu izlenimi veriyor! Roboski gibi kapanıp gidecek!
Ne var ki feci bir sonuç ya da başarısızlık da iç siyasette yakıta dönüşebiliyor. “Bugün milat olmalı, HDP kapatılmalı” koduyla hızla devreye sokulan kampanyanın niyeti süregiden siyasi soykırımı tamamlamak, muhalefet adına ne varsa hepsini felç etmek ve Cumhur İttifakı’na karşı olası ortaklığın zeminini tekraren dinamitlemek.

‘ARDINDAN PEK ÇOK KESİM OPERASYONU ŞENGAL’DE BEKLİYORDU’

Bu harekât özü itibariyle Kürt sorununun barışçıl çözümünden uzaklaşırken sürekli hedef büyüten, coğrafi olarak genişleyen, ülkenin kapasitesini zorlayan bir stratejinin devamıdır. Suriye ile 911, Irak’la 384 kilometrelik sınırı tamamen ‘terör-güvenlik’ bağlamına oturtan; bu bağlamı Bağdat, Erbil, Şam, Moskova, Tahran ve Washington’la yürütülen tüm pazarlıklar için tayin edici bir unsura dönüştüren malum strateji. Suriye ile Irak arasında Yarabiya/Rabia ve Semelka/Fişhabur sınır kapıları dahil tüm geçiş noktalarını kontrol edecek bir pozisyon yakalamak bu kurgunun can alıcı taraflarından birisi. Ovaköy’den sınır kapısı açıp eski yolu Musul’a kadar yeniden inşa etme önerisi de bu planın ekonomik boyut katılmış sunumu olarak karşımıza çıkıyor.

Geçen ay Akar-Güler ikilisinin Bağdat ve Erbil ziyaretlerinin ardından pek çok kesim operasyonu Şengal’de bekliyordu. Çünkü pazarlık hep Şengal üzerineydi. Doğrusu ben Bağdat’ın bunu onayladığına dair iddiaları gerçekçi bulmadım. Aksine PKK’nin Şengal’deki varlığına karşı bir söz birliği olsa da Türk askeri harekâtına karşı geniş bir ret cephesi var. Bağdat’ta siyasetin ana unsurları buna karşı. Bu hassasiyet Şengal üzerinden nüksetse de temelinde Türkiye’nin Musul hayallerinin yarattığı korku yatıyor.  

İran’ın etki edebildiği Haşd el Şaabi de Türk askeri harekâtının önünü kesecek bir motivasyonla Şengal’deki varlığını artırıyor. Rudaw’a göre Musul, Necef ve Kerbela’dan üç tugay bölgeye kaydırıldı. 21’inci Tugay Şengal’in doğusuna, 23’üncü Tugay batısına ve 14’üncü Tugay ise Şengal Dağı’na konuşlandırıldı. Gare hareketlendiğinde Şengal’e giden Haşd el Şaabi’ye bağlı Bedir Gücü Komutanı Abbas Ali “Ne Türkiye ne PKK ne de başka bir güç bizi tehdit edemez. Ülkemizin egemenliği diye bir şey yok mu ki isteyen buraya istediği gibi gelebilsin?” diye çıkıştı. Fetih Koalisyonu Başkanı Hadi Amiri, Türkiye’nin Şengal’e operasyon yapacağı yönünde istihbarat olduğunu belirtip hükümetten tedbir almasını istedi. Asayib Ehl-ül Hak Hareketi, Türkiye’ye çekilmesi çağrısında bulundu. Nuceba Hareketi Musul’a kadar bir işgal planı olduğunu belirtip “En sert yanıtı vereceğiz” uyarısında bulundu. Bağdat’taki hava böyle. Bu hava, Başbakan Mustafa Kazımi’nin altının oyulmasını istemeyen ABD tarafından da dikkate alınıyor.

‘ASKERİ, SİYASİ VE DİPLOMATİK CEPHELER OLGUNLAŞMADIĞI İÇİN GARE ÖNE ÇIKTI’

9 Ekim'de Erbil ve Bağdat arasında imzalanan Şengal anlaşması merkezi güçlerin burada kontrolü ele almasını öngörüyordu. Bu anlaşmayla amaçlanan Türkiye’nin müdahale planını boşa düşürmekti. Suriye-Irak sınırlarını önemseyen İran, bölgede Haşd el Şaabi’nin olmasını istiyor. ABD ise anlaşmaya destek verirken hem Türkiye’yi teskin edecek hem de Haşd el Şaabi’nin bölgeden uzaklaşmasını sağlayacak şekilde federal güçlerin geleceğini umuyordu. IŞİD’in Ezidilere yönelik soykırımı dünyada ciddi bir duyarlılık oluşturmuşken ABD’nin Şengal’e yönelik askeri bir harekâta destek vermesi beklenen bir şey değil.
Yani Şengal için askeri, siyasi ve diplomatik cepheler olgunlaşmadığı için Gare öne çıktı.

Ancak Gare de kolay bir cephe değil. Burası Türkiye sınırından 40 kilometre aşağıda karadan ikmal imkânlarının kısıtlı olduğu, Haftanin gibi geri cephesi bulunmayan ve her taraftan saldırıların gelebileceği engebeli bir bölge. PKK’nin 37 yıldır lojistik, eğitim ve sağlık sahası olarak kullandığı en önemli üslerinden birisi. Burayı ele geçirmek, uzun vadede burayı tutmak büyük bir askeri yığınağı, yerelde Peşmerge gücünün desteğini ve güçlü bir ikmal kapasitesini gerektiriyor. Burada zemin sağlam değil. Askeri teknikteki kapasite artışıyla bu kadar derinliğe inildi. Arkasında büyük siyasal tahrik var. Bunlarla karar alıp harekete geçmek kolay. Peki sonuç? Yok. Bunun sorunların çözümüne katkısı? Sıfır. Çözüm dağların zirvelerinde olsaydı 40 yılda çoktan bulunurdu.