Türkiye’de 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminin üzerinden 5 yıl geçti. Girişimden 5 gün sonra, 20 Temmuz akşamı Bakanlar Kurulu toplantısı ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Türkiye genelinde 3 ay süreyle Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etme kararı alındığı açıklandı. Böylece 21 Temmuz'dan itibaren resmi olarak 2 yıl süren, ancak fiili olarak özellikle bölge kentlerinde uygulanmaya devam eden OHAL, üçer ayda bir toplam 7 kere uzatıdı. OHAL süreci, 18 Temmuz 2018’de “kısmi” olarak sona erdirildi. 

OHAL’in getireceği yeni süreç, henüz ilan edilmeden açığa çıkmıştı. Darbe girişiminin hemen ardından birçok kişinin katledildiği, işkence görüntülerinin dijital medyada dolaştığı günler, OHAL ile birlikte yıllara yayılan bir “rutine” dönüştü. Cumhuriyet Halk Partisi’nin darbe girişiminin birinci yılında yayınladığı rapora göre bir yıl içerisinde 50 binden fazla kişi tutuklandı, 163 bin kişi hakkında adli işlem yapıldı.

5 bin 268 işkence tespiti

OHAL sürecinde çok sayıda hak ihlali ve işkence vakası da gündeme geldi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yayınladığı açıklamalarda, yapılan başvurulara dair veriler paylaşıldı. 2017 yılında TİHV'e başvuran 616 kişiden 12'si yurt dışında, 564 kişi tek ya da çoklu mekanda işkenceye maruz kaldığını, bunların 272'si emniyet müdürlükleri, 55'si polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldığını beyan etti. 2017'de başvuranların 226'sının açık alan ve gösteri sırasında, 70'nin ise ev ve işyerinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları belirtildi.

İHD'ye yapılan başvurulara ve araştırmalara göre ise 2017'de işkence gördüğünü söyleyen 5 bin 268 kişi tespit edildi. İHD'nin 30 Mayıs 2017 tarihinde açıkladığı verilere göre çoğu Ankara'da olmak üzere 11 zorla kaçırma ve kaybetme vakası yaşandı. Bu kişilerden 4'ü daha sonra serbest bırakıldı, birinin intihar ettiği iddia edildi.

125 bin ihraç

Hükümetin ilan ettiği OHAL'in ardından Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ve yargı denetim tartışmaları başladı.  Anayasanın “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir”  ifadelerini içeren 121'nci maddesi sıklıkla tartışılsa da KHK’ler ile kamu görevlilerinin ihracından evlilik programlarının yasaklanmasına kadar, çok sayıda konuyla ilgili KHK çıkarıldı.

OHAL süresince, iki yılda toplam 36 KHK yayınladı, en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi. 270 kişinin öğrencilikle ilişiği kesilirken, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatıldı. 3 bin 213 personelin rütbesi alındı.

Özgür basın geleneği hedef oldu

Kürt ve muhalif basına dönük saldırılarına devam eden mevcut iktidar, çıkardığı ikinci KHK'lerle Kürt gazetecileri hedef aldı. İktidarın 668 Sayılı KHK’si ile 18 televizyon kanalı, 3 haber ajansı, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi ve dağıtım kanalı kapatıldı.  Kapatılan televizyonlar arasında, İMC TV, Hayatın Sesi TV, Özgür Gün TV, Jiyan TV, Azadi TV, Denge TV, Van TV, Genç TV, TV 10, Mezopotamya TV, Birlik Medya TV, Zarok TV de bulunuyor. Basına yönelik 29 Ekim 2016’da çıkarılan 675 Sayılı KHK ile birlikte ise aralarında Jin Haber Ajansı (JINHA), Dicle Haber Ajansı (DİHA), Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinin aralarında bulunduğu 15 basın yayın kuruluşu kapatıldı. Ulusal ve uluslararası meslek örgütleri, OHAL döneminde basın yayın kuruluşları ve bunlara bağlı dağıtım şirketlerinin dahil olduğu 178 kuruluşun kapatıldığını raporlarken, hükümete göre kapatılan basın yayın kuruluşların sayısı 116. Yayın hayatına yeni başlayan Dihaber ve Şujin ise 25 Ağustos 2017 tarihinde çıkarılan bir başka KHK ile kapatıldı.

Kadın ve çocuk kurumları kapatıldı 

Bir diğer KHK ise toplumsal muhalefet kesimleriyle ilişkili sivil toplum örgütleri oldu. Bu kapsamda 375 dernek kapatıldı. Soma'daki maden faciası ve Artvin'de hidroelektrik santral projeleri gibi pek çok sosyal olayda avukatlık desteğinde bulunan görevi veren Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Ankara merkezli olarak Türkiye genelinde çocuk çalışmaları yürüten Gündem Çocuk Derneği, Van’da kadın çalışmaları yürüten Van Kadın Derneği (VAKAD) kapatılan kurumlar arasında yer aldı.

Binlerce akademisyenin imzaya açtığı "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attığı gerekçesiyle 2016’da Muş Alparslan Üniversitesi'nde öğretim görevlisi iken ihraç edilen Fatma Bostan Ünsal, 6 yıldır devam eden hak ihlalleri sürecini değerlendirdi.

'6 yıldır hukuk düzenine geçemedik'

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de demokrasi düzenine dönülmediğini dile getiren Ünsal, "Türkiye tarihinde gerçekleşen darbelere bakıldığı zaman darbeler sonrasında demokratik hayat iki sene sonra oturuyordu. Türkiye'de gerçekleşmemiş bir darbe olmasına rağmen hala 6 yıldır normal hukuk düzenine geçemedik ve bunun da uzatılması isteniyor. 1 Eylül'de çıkarılan KHK'larla atıldım. Onun öncesinde birden bire KHK'lar yayınlanmaya başlandı, kurumlar kapatıldı, kurumlarda çalışanların diplomaları iptal ediliyordu. Daha durum bana gelmeden bunu hissettim ama çıkarılan insanlar için de üzüntü duydum açıkçası. Çalışmışsınız, yıllarca okumuşsunuz birden diplomamız geçersiz sayılıyor. Açığa alındıktan sonra ihraç edildim" şeklinde konuştu.

'Masumiyet karinesi ihlal edildi'

Görevinden ihraç edilecek insanların herhangi bir suç isnat edilmeden en ağır cezaya çarptırıldığına şahitlik ettiğine dikkat çeken Ünsal, hukuki sürecin de bir işe yaramadığını vurguladı. “Gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra beraat etseniz bile bunun bir hukuki sonucuna ulaşamıyorsunuz” diyen Ünsal, “Etrafta dolaşan ifadeler, KHK’ye neden olabilecek hususlar dışında, Bank Asya'da hesabınızın olması, çocuklarınızın okuduğu okul bunlar hepsi suçmuş gibi gösterildi. Ne yazık ki istedikleri için suç oluşturdular. Bir milyon kişinin Bank Asya'da hesabı var ama yüz bin insan suçlu konumuna düştü. Bu da hükümet için turnusol kağıdı görevi yaptı. Tüm bunlar Türkiye halklarının adalet perspektifini göstermiş oldu. Hukukçular, Anayasa Mahkemesi, yargı hiçbiri aslında bunların bir suç olmadığını belirtmedi. Bunlar olmadığı için işten çıkarılan insanlar bir yargı makamına başvurmadan masumiyet karinesi ihlal edilmiş bir şekilde cezalandırmaya devam ediliyor. İtiraz komisyonu diye bir komisyon çıkarıldı. Normalde bir yıl görevi olan bu komisyon da beş yıldır işini tamamlayamadı. Biz de bunu 'oylama' komisyonu olarak görüyoruz. Türkiye, kurumları ve halkı ile bu hukuksuzlukta adaletin yanında olamadı” ifadelerini kullandı.

'Çok ağır bir süreçti'

12 Eylül askeri darbesinden sonra sıkıyönetim kanununa dayanılarak il bazında akademisyenlerin işine son verildiğini ve bireysel işlemler yapıldığını dile getiren Ünsal, “KHK'lardan daha hafif işlemler yapılmıştı. Yeni bir işe girmeniz ya da yurt dışına çıkmanız engellemiyordu. Türkiye'de yeniden işe girmeniz ya da yurtdışına çıkmanız engellendi. KHK ile ihraç edilenlere karşı darbe döneminden sonra ihraç edilen Hüseyin Hatemi de şu anki KHK'lara bakarak, 'Bizim yaşadığımız durum çok hafiftir' demiştir. Çok daha ağır bir süreç yaşandı" sözlerine yer verdi.

'Türkiye 6 yıldır OHAL ile yönetilmekte'

KHK sürecinin bitmediğine dikkat çekerken, yeni atamalarda uygulanan “güvenlik soruşturmasının” da KHK anlamına geldiğini vurgulayan Ünsal, sözlerini söyle sürdürdü: “OHAL bitti ama OHAL yetkilerinin hükümette olması sorun. İnsanlar şimdi resmi bir belge olmadan işlerinden atılabiliyor ve bunu bürokrasi ile rahatlıkla yapabiliyorlar ama AKP iktidara geldiği zaman Türkiye'nin çok küçük bir bölümünde OHAL'in olduğunu ve kaldırdıklarını söyledi. Şimdi 6 yıldır Türkiye OHAL rejimi ile yönetilmekte. OHAL ve 2017-2018 anayasa değişikliğinden sonra Türkiye rejim değişimine gitti. Bunun nasıl problemler doğurduğunu yönetimin görmesi gerekiyor. Bir kararname çıkarılıyorsa ardından yüzlerce düzeltme kararları çıkarılıyor. Bütün her şeyin tek bir kişiye bağımlı olmasından kaynaklanıyor. Bir an önce OHAL ve KHK'lardan çıkılması gerekiyor. KHK'nın artık Türkiye yasama hayatından çıkmış olması gerekiyor. İktidar, OHAL rejimini uzatmak değil bitirmekle görevlidir. Teşebbüs ile kalan darbede 6 yıl OHAL ile yönetilmek bizlerde de iktidarın yönetimine dönük şüpheler oluşturuyor."