PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılan tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerine karşı cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan açlık grevi eylemleri 40’ıncı gününe girdi. Bu güne kadar en az 100 cezaevinde sürdürülen eyleme, 2 bin 500’e yakın tutuklu katılırken, gelen mesajlarda talepler karşılanana kadar eylemin sürdürüleceği kararlılığı vurgulandı. 

Siyasi gerekçelerle 1981 yılında tutuklanan ve yargılandığı idam cezası daha sonra müebbet hapis cezasına dönüştürülen İsmet Kaplan (62), 1991 yılında yürürlüğe giren, kamuoyu tarafından “Özal affı” olarak bilinen af kapsamında tahliye edildi. Tutukluluk sürecinde defalarca açlık grevi eylemine katılan Kaplan, devletin kendine muhalefet eden herkesi doğrudan düşman gördüğünü söyledi. Özellikle devrimci sosyalist ve yurtseverlerin hedef alındığını kaydeden Kaplan, “Teslim alma, sisteme entegre etme ve ihanete sürüklemek için bir dizi işkence uygulamaları devreye koydular. Tecrit koşullarında siyasi tutukluları yalnızlaştırarak hiçleştirmeye ve teslim alma gibi politikalar uyguladılar. Süreç içerisinde çok sayıda açlık grevleri ve hatta ölüm oruçları yaşandı” dedi.

‘AMAÇ TOPLUMU ZAYIFLATMAK’

Tecrit ve işkencenin kendi yasalarına dahi aykırı olduğunu ifade eden Kaplan, devletin tutukladığı ve özgürlükten mahrum bıraktığı kişilere en azından insan hakları ölçüsünde yaşama hakkı temin etmek zorunda olduğunu belirtti. Devrimci tutukluların toplumun öncüleri olduğunu vurgulayan Kaplan, “Toplumu öndersiz bırakmanın hesaplarını yapıyorlar. Toplumun öndersiz kalmasıyla muhalif kesimin zayıflanacağını düşünüyorlar. Muhalif kesim zayıfladığı zaman da sermayenin, düzenin ve faşist diktatörlük dediğimiz askeri veya sivil kişiler çok rahat at koşturacaklar. Soygun ve sömürü düzenleri devam edecektir” ifadelerini kullandı.

DUYARLILIK ÇAĞRISI

Tutukluların, bulunduğu koşullarda inancına, ilkelerine ve davasına karşı bir saldırı olduğunda onurunu korumak için tepki göstereceğine dikkati çeken Kaplan, şöyle devam etti: “Gasp edilen hakları almak için mecburen bedenler açlığa ve gerektiğinde ölüme yatırılır. İçerdeki insanlar onurları ve hakları için açlık grevine girerken, dışardan gelebilecek kamuoyu baskısı gözetilir ama asıl olarak kendi güçleri doğrultusunda adım atarlar. İçerdeki mahkûmların talepleri insanca yaşamak, insan onurunu ayaklar altına alan çıplak aramalara karşı duruş sergilemektir. Cezaevinin ikinci bir cezaevine dönüşmemesi için başlatılan açlık grevi sahiplenilmeli ve destek sunulmalıdır. Gerek mahkûm aileleri gerekse de devrimci demokrat kamuoyunun eylemlerle, basın açıklamalarıyla, uluslararası kamuoyunu harekete geçirmesi ve taleplerin sahiplenilmesi beklenir. Şimdi başlayan açlık grevlerine en etkili destek kitlesel gösterilerdir. Cezaevlerinin önünde sürekli durmak gerekiyordu. Devlet pandemiyi gerekçe göstererek bunu engeller ki zaten insanlarda kalabalıklardan imtina ediyorlar. Maalesef ki öyle bir dezavantaj var fakat sosyal medya etkin ve yaygın kullanılarak duyarlılık artırılabilir” çağrısında bulundu.