Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle dünyayı sarmalayan kapitalist sistem sorgulanır hale geldi. Yaşananlar sonrası kapitalizmin büyük darbe aldığını ve bu durumun yeni bir dünya düzeni için kullanılması gerektiğine ilişkin tartışmalar da büyüyor. Bu tartışmalara katılan dünyaca ünlü dilbilimci Noam Chomsky, koronavirüsün gelmekte olan daha büyük krizlerin küçük bir kesiti olduğuna dikkat çekerek, “İyi yanı, belki de insanları nasıl bir dünya istediğimiz konusunda düşünmeye itmesi olacak” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, koronavirüs salgınını ve kapitalist modernitenin sorgulamasını ve cezaevlerinin durumunu Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi

HIZLI YAYILIŞIN İKİ NEDENİ 

Kürkçü, koronavirüs salgınının bu ölçüde hızlı ve kuşatıcı bir şekilde yayılışını küresel kapitalizmin “doğa-insan” dengesini bir daha onarılamayacak şekilde yıkmasının çarpıcı sonuçlarından birisi olarak gördüğünü söyledi. Virüsün bir yerel pazarda yaban av hayvanlarından çıkıp hızlı bir şekilde dünyada yayılmasının iki önemli nedenin olduğunu belirten Kürkçü, birinci neden için “Kapitalist tarımın doymak bilmez doğa talanı sonucu insan yerleşimleri ile vahşi hayvan toplulukları arasındaki bütün sınırların ortadan kalkmış olması ve patojenlerin kendilerine özgü üreme ve yayılma çevrimlerinin sermaye çevrimleriyle rayından çıkarılmış olmasıdır” dedi.

İkinci nedenin ise "halk sağlığının tamamen piyasalaşmış olması nedeniyle insanların korumasız kalması olduğunu" söyleyen Kürkçü, “O nedenle Çin'de bir pazar yerinde başlayan hikaye ansızın yoksul işçi semtlerinden çıkıp Britanya başbakanlık konutunda bir trajediye dönüşebiliyor. Bu iki neden bir arya geldiğinde sadece gerçekleşmekte olanlar değil öte yandan bilinmeyenlerden türeyen  ihtimaller ve korkular da işin içerisine karışınca kontrol edilemeyen ve paranoyaya dönüşen bir hal doğuyor” ifadelerini kullandı. 

KAPİTALİST KAR HIRSI

Dünyanın bu tür salgınların yabancısı olmadığını dile getiren Ertuğrul Kürkçü, geçmişten gelen lokal deneyimleri anımsattı. Dünyada daha önceki SARS, Ebola ve Zika gibi bütün yeryüzünü kaplayan salgınlar sırasında birikmiş bilgiler olduğunu belirten Kürkçü, hakim sınıfların varolan salgının eninde sonunda bir çaresinin bulunacağının varsaydığını, dolayısıyla devletlerin ve kapitalist şirketlerin çare ortaya çıkana kadar karları daha aşağıya düşürmemek ve salgını rakiplerinin önüne geçmek için fırsata dönüştürme çabasına girdiklerini ifade etti.

Kapitalist rekabetin, kar hırsının hiçbir koşulda kendi kendisini frenlemeyeceğini dile getiren Kürkçü, “Bu, kârın kapitalizmin varoluş ilkesi olduğu tezini bir kere daha dünya ölçüsünde doğruluyor. Ama doğrulanan bir şey daha var. Özellikle Türkiye deneyimine baktığımız zaman net olarak görebiliriz. Türkiye’yi işçi sınıfı sırtında taşıyor. İşçi sınıfının yarattığı bütün artık değer, bütün zenginlikler bir bütün olarak kapitalist sınıfın kursağında olduğu, kenarda toplumsal gereksinimler için hiçbir ihtiyat akçesi tutulmadığı için toplumun yiyeceğinin, içeceğinin, giyeceğinin her gün yeniden üretilmesi ve işçilerin bunun için çalışması gerekiyor. İşleyişi evde çalışmaya elveren sektörler dışında bütün sektörler çalışmaya devam ediyor. Gözü dönmüş kar hırsı, tamahkarlık çırılçıplak ortaya çıkıyor” diye konuştu. 

DEVLET SERMAYEYİ KORUYOR

Yaşananlara bakıldığında “halk için devlet olmasa da olur” tezinin bir kez daha görünür hale geldiğini ifade eden Kürkçü, toplum tarafından devlete devredilmiş olan kamu sağlığı ve güvencesini konusunda devletin kayda değer hiçbir şey yapmadığını vurguladı. Salgın karşısında toplumun kendi kendisini koruduğunun altını çizen Kürkçü, Çankaya Zirvesi'nde devletin koronavirüse karşı önlemlerinin sadece sermaye çarklarının dönmesi için aldığını hatırlattı. 

SALGINDAN SONRA BAŞKA BİR TOPLUM 

Türkiye halklarının da bu durumu gözleriyle gördüğünü ifade eden Kürkçü, “Fakat yüzyıllar süren alışkanlıkla hala olanı görmemiş gibi yapan yada görüş açılarının ötesinde olanları henüz idrak edemeyen veya anlamlandıramayan bir bilinç durumu var. Ama toplumun çok büyük bir sarsıntı geçirdiğini söyleyebiliriz. 20 gün için bile olsa ev dışında hiç kimseyi görmemiş, kimseyle doğrudan doğruya temas etmemiş, korkuları ve yoksulluklarıyla baş başa kalmış milyonlarca insanın bilinç durumları, ruh halleri, dünyaya ilişkin tasavvurları mutlaka değişmiş olacaktır. Yani bu kriz geçtiğinde geriye dönülmeyecek, başka bir toplumla karşılaşacağız” dedi.

TOPLUMSAL DAYANIŞMA VURGUSU

Yeni bir toplumsal düzen için dayanışmanın örgütlenmesinin son derece önemli olduğuna vurgu yapan Kürkçü, bu konuda HDP’nin halkın kendi öz gücüyle birbirini koruması konusunda yaptığı çağrıları ve attığı adımları çok önemli bulduğunu söyledi. Sağlık çalışanlarının devlet ve özel hastanelerdeki görevleri dışında yurttaşlar arasında oluşan dayanışma girişimlerinin de önemli olduğunu ifade eden Kürkçü, şunları söyledi: “Bu salgınla beraber anladık ki, çevremizde iki metre çapında bir virüs kümesi ile birlikte yürüyor olabiliriz. Ama insanların hem toplum olarak var olurken hem de salgından korunmalarının en önemli aracı olan maske ihtiyacını bile devlet sağlamıyor. Bunu da yapmayacaksa ‘sosyal devlet’ neye gerek? Baskılar karşısında ‘postacılar dağıtacak’ diyorlar ama posta hizmetleri özelleştirildi, çoktan çöktü. PTT'nin P'si yok artık. Şu halde, yurttaşların bir araya gelerek en basit yollardan bu maskeleri hızla kendileri için üretmeleri ve kendi savunma kalkanlarını kurmaları lazım. Bir kere bunu yaptıktan sonra bu hastalığa karşı koymanın yönetimini kendi ellerine aldıklarını gören insanların hayatla ilişkileri değişecek ve kendilerine güvenleri artacaktır.”

GERİDE KALANLARI FEDA MI EDECEĞİZ?

Salgının Mayıs’tan sonra tepe noktasına doğru yaklaşacağını öngören Kürkçü, bu dönemde yoğun bakım ünitelerine ihtiyacın artacağını söyledi. Şimdi bile yoğun bakım ünitelerin dolu olduğuna dikkat çeken Kürkçü, bu durumda eksilen donanımları ya da devletin kapatamadığı açıkları insanların bir araya gelerek gidermesi gerektiğini söyledi. 

Dünyanın birçok yerinde insanların basit bilgilerle, yapay solunum araçları yapmaya başladığına vurgu yapan Kürkçü, Türkiye’de de işi bilen sağlık teknisyenleri ve mühendislerin bunları yapmaya girişmesi gerektiğini ifade ederek, “Bir solunum aygıtı önünde birden fazla kişi biriktiğinde geride kalanları feda mı edeceğiz yoksa başka bir şey mi yapacağız? O seçim anına hızla yaklaşıyoruz” dedi.   

YENİ BİR TOPLUM İNŞASI İÇİN...

Çekilen yokluk ve sıkıntıların telafisi için elde olanların paylaşılması, ortaklaştırılması, insanların yardımına koşulması, çökme alametleri gösteren kapitalist toplum karşısında yeni bir toplumun oluşturulmaya çalışılması ve bunun çarelerinin aranmasının önemine dikkat çeken Kürkçü, “AKP’nin elinde olmayan belediyeler bu açıdan stratejiktir. Rejim de bunun farkında olduğu için onların kolunu kanadını kırmaya çalışıyor. Ama şöyle ya da böyle yerel yönetim imkanları hayata geçirilerek, eninde sonunda devletin korumadığı halkı, halkın organları kucaklayarak, koruyarak bu krize yanıt verecektir. Bir kere bu krizle başa çıkılırken oluşan yapılar krizden sonra da aslında bir alternatif toplum odağı olarak bugünkü toplum karşısında güçlendirilmeye devam edilebilirler. Nasıl onlar karı maksimize etmeye, hastalığı kara dönüştürmeye çalışıyorlarsa, biz de hastalığa karşı dayanışma girişimlerini yeni toplumun inşası için bir imkana dönüştürmeye çalışmalıyız. Önderlikler, edilgen, bilinçsiz, yabanıl topluluklar halinde yaşamaya değil yeni bir uygarlığa talip olduklarını ancak böylesi koşullardaki pratikleriyle ortaya koyabilirler” ifadelerini kullandı.

‘NAZİ DÜNYASI BELİRMEKTE’

Bugünün en yakıcı gündeminin cezaevleri olduğuna dikkat çeken Kürkçü, burada tipik ve çıplak bir sermaye devleti zulmüyle karşı karşıya olunduğunu belirtti. Salgın nedeniyle cezaevlerinin boşaltılması konusunun gündeme geldiğini hatırlatan Kürkçü, üzerinde konuşulan infaz yasasında siyasi tutukluların kapsam dışı bırakılmak istenmesine değindi. Kürkçü “Kovid-19’un sadece karları azamileştirmek için bir fırsat değil aynı zamanda muhalifleri ortadan kaldırmak için bir silah olarak değerlendirildiği son derece zalimane bir planla karşı karşıyayız. Ben toplumun cezaevlerinde olanları takip ederek kriz sonrasında kendileri için neler hayal edilmekte olduğuna dair bir ders çıkarmalarını isterim. Mandela anılarında ‘Bir millet hakkında, en imtiyazlı yurttaşlarına değil, en alttakilere nasıl muamele ettiğine göre hüküm verilir’ demişti. O açıdan Türkiye cezaevlerine baktığımızda ufkumuzda düşman hukukuyla tanımlanmış, bir Nazi dünyasının belirmekte olduğunu görebiliriz. Bu görüntü bizi daha çok mücadeleye davet etmelidir” diye vurguladı.  

MA / Ferhat Çelik