İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar bulunsun, failleri yargılansın” eyleminin 512’ncisi dernek binasında gerçekleşti. Eyleme, kayıp yakınları, insan hakları savunucuları ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın’ın katıldı. Eylemde konuşan İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Adnan Örhan, Diyarbakır Valiliğinin eylemin açık alanda yapılmasını yasaklamasının üzerinden 13 hafta geçtiğini belirterek, valilik yasağını “keyfi uygulama” olarak niteledi.

‘İNSANLAR KAYBEDİLDİ’

Bölgede, insanlara çok farklı işkence uygulandığını kaydeden İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Örhan, bu işkenceleri “vahşet” olarak değerlendirerek, “İnsanlar evlerinden edildi. İnsanlar çocuklarını, yakınlarını kaybettiler. 90’lı yıllar ağırlıklı olmak üzere, insanlar gözaltına alınıp faili meçhule götürülüp katledildi, kaybedildi. Bizler, insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları bunun mücadelesini veriyoruz” dedi.

‘BU COĞRAFYA FAİLİ MEÇHULLERİ GÖRDÜ’

“Bu coğrafya, birçok failli meçhulü gördü, birçok kaybı gördü” diyerek konuşmasını sürdüren Örhan, “Bunlardan biri de Tahir Elçi’ydi. Tahir Elçi, faili meçhul bir şekilde katledildi. Tahir Elçi, kayıpların mücadelesinde ciddi anlamda emek vermiş, sahiplenmiş ve birçok davayı takip eden bir baro başkanımızdı” diye konuştu. 

Elçi’nin ölümünün 3’üncü yıldönümü olduğunu hatırlatan Örhan, geçmişte yaşanan cinayetlerin üstünün örtüldüğüne vurgu yaparak, “Bu ülkede tek bir faili meçhul kalmayana kadar bu mücadelemizi edeceğimizi ve takipçisi olacağımızı söylemek istiyoruz” diye ekledi. 

MÜLDİR’İN HİKAYESİ

Örhan’ın konuşmasının ardından İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi Ezgi Sıla Demir, 1 Ocak 1994 yılında Şırnak’ın Silopi ilçesinde kaybedilen Ali Müldir’in hikâyesini anlattı. Olay tarihinde polislerin, Ali’nin evine giderek kendisini ve babası Pirmüz Müldir’i sorduklarını, babasının eve gelmesiyle, Ali’nin kardeşlerinin babalarına polisin Ali’yi sorduğunu aktaran Demir, o günden sonra Ali Müldir’den haber alınamadığını dile getirdi. 

15 YIL SONRA SAVCILIĞA BAŞVURDU

Ailenin diğer çocuklarına zarar gelmemesi için yetkili makamlara şikayette bulunmadığını kaydeden Demir, Müldir ailesinin Ergenekonculara yönelik başlayan operasyon sonrası oğlunun akıbeti için 3 Şubat 2009’da Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunduğunu belirtti. 

Şikayet sonrası yapılan soruşturmada, toplanan deliller ve tanık beyanlarının geçmişte yaşanan birçok kayıp vakasıyla örtüştüğünü, o dosyalardaki şüphelilerin bir kısmının tutuklandığını söyleyen Ezgi Sıla Demir, ancak bu dosyalarda uzun süredir hiçbir ilerlemenin kaydedilmediğini vurguladı.

Demir, Ali Müldir’in ise akıbetine ilişkin henüz bir bilgi edinilmediğini sözlerine ekledi.

Konuşmaların ardında grup, 5 dakikalık oturma eylemi yaptı. 

‘3-5 KOVANI BİLE TAPLAYAMADILAR’

Batman'da ise kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, 418'inci hafta eylemi için İHD şube binasında bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartının serildiği koridorda, kayıp yakınlarının yanı sıra Sur'da öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin de fotoğrafı taşındı. 

418'inci haftanın açıklamasını İHD Batman Şubesi Eşbaşkanı Devran Yıldız yaptı. Avukat Tahir Elçi’nin faillerini sorduklarını ve her fırsatta soracaklarını dile getiren Yıldız, yürütülen soruşturmada üç yıldır arpa boyu kadar yol alınmadığını belirterek, “3-5 kovanı bile toplayamadılar. Bazı kamera görüntüleri ortadan kayboldu, bazı kameralar bozuldu, bazı görüntüler de her nedense silindi. Teftiş kurulu tarafından hazırlanan rapor, bugüne kadar avukatlardan ısrarla gizlendi ve gizlenmeye de devam ediliyor. Sözler bir kez daha tutulmadı ve failler hala aramızda dolaşmaya devam ediyor. Tahir Elçi dosyası da, binlerce faili meçhul dosyasının tozlu rafları arasında unutulmak ve unutturulmak istenmektedir. Ama buna izin vermeyeceğiz” dedi. 

İZMİR’DE TAŞKAYA’NIN AKIBETİ SORULDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi üyeleri de “Kayıplar bulunsun, failleri yargılansın” sloganıyla gerçekleştirdikleri eylemlerinin 458’inci haftasında yine Konak’ta bulunan Başbakanlık Binası önünde bir araya geldi. İnsan hakları savunucuları bu haftaki eylemlerinde, 6 Aralık 1993 tarihine Bucak aşiretine mensup 20 korucuyla birlikte üsteğmen Ahmet Şentürk komutasındaki askerler ve 2 polis tarafından “İhbar var” denilerek Urfa’nın Siverek ilçesinde amcası Mehmet Taşkaya’nın evinden gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hüseyin Taşkaya’nın akıbetine dikkat çekti. 

İHD adına açıklamayı okuyan Ahmet Çiçek, kayıplarda devletin sorumlu olduğuna vurgu yaparak, 1951 Siverek doğumlu Hüseyin Taşkaya’nın evli ve 4 çocuk babası olduğunu belirtti. Çiçek,  Taşkaya’nın 6 Aralık 1993 tarihinde Bucak aşiretine mensup 20 korucuyla birlikte üsteğmen Ahmet Şentürk komutasındaki askerler ve 2 polis tarafından “İhbar var” denilerek Siverek’in Bağlar Mahallesi’ndeki Amcası Mehmet Taşkaya’nın evinden gündüz gözaltına alındığını hatırlattı. 

VALİ: KAZA MAZA YOK

Çiçek, Hüseyin Taşkaya ile ilgili şunları anlattı: “Operasyonu üsteğmen Ahmet Şentürk yönetiyordu. Emniyetten Kemal isimli biri de vardı. Taşkaya’yı almak için 30 araçlık bir konvoy gelmişti. Korucuların evdekilere saldırısı sonucu Hüseyin’in yengesi Zeliha Çınar’ın kolu kırıldı. Hüseyin’le birlikte amcasının kızı Hatun Taşkaya ve Ahmet Kalpar olmak üzere onlarca kişi gözaltına alındı. Hatun Taşkaya’yı götüren araç bir TIR’a çarptı. Hatun Taşkaya ile 3 korucu yaşamını yitirdi. Bu olayın hemen ardından Taşkaya ailesi Siverek’i terk etmek zorunda kaldı. Hüseyin’in kardeşi Aziz Taşkaya 15 gün sonra Siverek’e geldi,  Cumhuriyet Savcılığı’na müracaat etti. Urfa Valisi Ziyaeddin Akbulut’a dilekçe verdi. Urfa emniyetine birkaç kez gitti, Her gittiğinde ‘git evine otur’ denildi. Bir gün Hüseyin’in 65 yaşındaki annesi Fatma Taşkaya Siverek Emniyetine gidip oğlunun akıbetini sordu. Emniyet Amiri ‘burayı terk edin, diğer oğullarını da al git, yoksa onlar da kayıp olur’ ve ‘bir daha gelmeyin’ dedi. Bunun üzerine anne Taşkaya, ‘peki kimlere gidelim’ diye sordu. ‘Sedat Bucak’ın evine gidin, Ahmet Kırvar’ın evine gidin’ diye cevapladı. ‘Peki siz necisiniz?’ dediğinde ise, sesini yükselten emniyet görevlisi ‘fazla konuşmayın. Burayı terk edin’ diye cevapladı. Kardeşi Aziz Taşkaya, Muhsin Melik ile birlikte dönemin Valisi Ziyaeddin Akbulut’un yanına gitti; ‘Sayın Valim, amcam kızı Hatun Taşkaya ile birlikte abim Hüseyin Taşkaya da gözaltına alındı. Dün trafik kazasında Hatun ile birlikte 3 korucu hayatı kaybetti. Cesetler ortada. Ancak abim Hüseyin yok’ dedi. Vali Akbulut ’yok böyle bir kaza maza, orada öyle bir kaza olmamış’ dedi. 

SEDAT BUCAK DEVLETİ ADRES GÖSTERDİ

Aziz Taşkaya, olaydan iki ay sonra Milletvekilleri olan aşiret reisleri Ahmet Kırvar ve Sedat Bucak’ın evine gitti, ‘Bari cenazemizi verin’ dedi. Bucak; ‘biz kimseyi öldürmemişiz,  bizim ekip almış, fakat devlete teslim etmiş, bundan sonra haberimiz yoktur, devlet biliyor’, ‘hangi devlet’ diye sorunca ‘bizimle çalışanlar var, Hüseyin’i Urfa’dan sorun’ dedi. Taşkaya ailesi daha sonra birkaç kez daha Bucak’lara gitti. Sonuç yine değişmedi, aynı cevabı aldı. Taşkaya ailesinin ve İnsan Hakları Derneği’nin tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. Başvurmadık makam kalmadı. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Tüm makamlar 42 yaşındaki iş adamı Hüseyin Taşkaya’nın gözaltına alındığını inkar etti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in ‘terör örgüt’üne yardım ettikleri iddiasıyla hedef gösterip kamuoyuna açıkladığı Kürt işadamlarının listesinde ‘Kaya İnşaat A.Ş’ sahibi olarak Hüseyin Taşkaya da bulunuyordu.”