Tahir Elçi cinayetine dair soruşturma üzerinde ve yaklaşık 5 yıl sonra görülen ilk duruşmada karşılaştıkları hukuk dışılıkları anlatan dava avukatlarından Neşet Girasun, yarın görülecek ikinci duruşmada daha sağlıklı bir yargılama yapılmasını beklediklerini ifade etti.

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 günü Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptığı esnada öldürülmesiyle ilgili dava yargılamasının ikinci duruşması yarın 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Elçi Ailesi avukatlarından aynı zamanda Tahir Elçi Vakfı Başkan Yardımcısı Neşet Girasun, görülecek duruşma öncesi bu zamana kadar ki sürecini Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.

Tahir Elçi’nin CNN Türk katıldığı programda “PKK terör örgütü değildir” cümlesini sarf etmesi sonrasında yaşadıklarını hatırlatan Girasun, cinayetine dair soruşturma sürecinin yaklaşık 4 yıl sürmesi, akabinde iddianamenin hazırlanmasıyla başlayan yargılama sürecinde karşılaştıkları hukuka aykırılıkların Elçi’nin katıldığı o program sonrası hedefe konulmasıyla bağlantılı olduğu görüşünde.

‘YARGILAMA O SÜREÇLE BAĞLANTILI’

Girasun, bunu “O süreçle, yargılama sürecinin bu şekilde yaşanmış olması arasında ciddi bir bağ olduğunu düşünüyorum. Yani faillerin yeterince sorgulanmamış olması, araştırılmamış olması, yeterli ve etkili bir soruşturmanın yapılmamış olması, hâlihazırda yargılama sürecinin de ağır aksak ve birçok yanlışla yürüyor olmasını o süreçle bağlandırıyorum” sözleriyle dile getirdi.

CİNAYEDE DAİR SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ

Elçi’nin öldürülmesi sırasında yaşananlara da değinen Girasun, bu konuda şunları ifade etti: “Şimdi dosyadaki belgelere göre bu iki örgüt militanı (Mahsun Gürkan ve Uğur Yakışır) zaten uzun süreli, yaklaşık 8 kilometrelik bir takip altında olay yerine varıyorlar. Yani emniyet istihbaratının bir aracı olarak takip ediliyorlardı ve araç tam da Dört Ayaklı Minare’nin bulunduğu sokağın başına geldiğinde durduruluyor. Burada akılda elbette soru işareti yaratan bir takım durumlar yaşandı. Neden bu araç 8 kilometre takip edilmesine rağmen sokağın başına kadar durdurulmadı. Militanları takip eden istihbarat birimi, güvenlik personelleri sokağın başındaki polislere bunlarla ilgili, militanlarla ilgili anons geçince sanki çok böyle normal ya da adli bir vakadan aranan, sıradan kişilermiş gibi bir anons geçiyor. Yani bunların bir örgütle ilişkisinin olduğu ya da örgüt üyesi olabilecekleri, oldukları… Çünkü bu biliniyor ya da silahlı olabilecekleri bu konuda herhangi bir anons geçilmiyor. Dolayısıyla o yüzden polisler oradaki iki polis çok rahat bir şekilde örgüt militanlarına yaklaşıyor ki ikisi de öldürülüyor bildiğiniz üzere. Bu durumda ve bununla bağlantılı olarak bu militanlardan biri dinleniyor. Buna ilişkin dinleme kayıtlarını soruşturma aşamasında talep etmiştik. Bu kayıtlar dosyaya sunulmadı. Tüm bunları dikkate aldığımızda yani bu meselenin de karanlık olduğunu ve aydınlatılması gereken birçok hususunun olduğunu görebiliyoruz.” 

‘AÇIKLAMA YAPILACAĞINDAN HABERDARDILAR’

Av. Girasun, söz konusu örgüt mensuplarını takip eden istihbarat birimlerinin Tahir Elçi’nin Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yapacağından mutlaka haberdar olduğunu da belirtti. 

Aksinin mümkün olmadığını söyleyen Girasun, nedenini “Diyarbakır Baro Başkanı, Diyarbakır'da bir basın açıklaması yaptığında, hele o günkü süreci dikkate aldığımızda çok gergin bir süreç. Sokağa çıkma yasağı yok ama hendek ve barikatlar var. Her an bir çatışma durumu söz konusu. Tehlikeli bir bölgede basın açıklaması yapılıyor. Yani Diyarbakır'daki bütün güvenlik birimlerinin bu basın açıklamasında haberdar olduğunu düşünüyorum” sözleriyle açıkladı.

ELÇİ’Yİ ÖLDÜREN MERMİ ÇEKİRDEĞİ BULUNAMADI

Dava avukatlarının, soruşturma sürecinin ilk gününden bu yana cinayetin aydınlatılması konusunda önemle üzerinde durup, bu yönde taleplerde bulunduğu nokta delillerin toplanmasında karşılaşılan eksiklikler oldu. İşlenen cinayetten ancak 4 ay sonra yapılan olay yeri incelemesinde 83 delilden sadece 43’ü toplanabildi ama bunlar arasında Elçi'yi öldüren mermi çekirdeği bulunmuyordu.

‘YA KASIT YA DA CİDDİ BİR İHMAL VAR’

Olay yerindeki delillerin toplanmasında karşılaştıkları bu eksiklikler üzerinde duran Girasun, bu konuda şunları kaydetti: “Olay yeri incelemesi çok önemliydi. Çünkü Tahir Elçi’nin ölümüne sebebiyet veren mermi çekirdeği bulunmuş olsaydı, bu cinayetin aydınlatma olasılığı çok yüksek olacaktı. Yani yüzde 90’lara yakın bir olasılık ortaya çıkacaktı. En azından hangi polis memurunun silahından çıktığının balistik inceleme neticesinde ortaya çıkması mümkün olacaktı. Bu kadar önemli bir delil, sağlıklı bir olay yeri incelemesi neticesinde toplanabilirdi. Ancak bu imkânlar mevcut olmasına rağmen, çünkü Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra olay yeri süt liman. Bir çatışma yok, bir hengame yok, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ve savcılık makamı bu konuda gerekli iradeyi ortaya koymuş olsaydı, kesinlikle bu delile ulaşılacaktı. Dolayısıyla burada ya bir kasıt vardır ya da çok ciddi bir ihmal vardır. Olay yeri incelemesinin sağlıklı bir şekilde yapılmaması ve delilerin hukuka uygun bir şekilde toplanmamış olmasında savcılığın ve emniyettin ihmali ya da kastı vardır diye düşünüyorum.”

Genel anlamda etkili bir soruşturma yürütülmediğini ya da isteksizce yürütüldüğünü söyleyen Av. Girasun, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ön gördüğü birçok sorumluluğun da benzer şekilde yine yerine getirilmeyip, eksik bırakıldığını kaydetti. 

SORU İŞARETLERİNE YOL AÇAN DURUMLAR

Bu süreçte kendileri açısında birçok soru işaretine sebebiyet verecek durumlar yaşandığını da paylaşan Girasun, “Mesela Emniyet Müdürlüğüne ait kameranın yani güvenlik personellerinin çekim yaptığı kameradaki 13 saniyelik kesintinin sebebi anlaşılamadı. Çünkü onunla ilgili kartın aslına ulaşılamadı. Mesela Mardin Kebap Evi’nin olay yerini gören kamerasının kaydına ulaşılamadı. Daha doğrusu açılamadı. Öte yandan bu olay yerinde bilhassa kameralarda açıkça anlaşılan, görülen polis memurları tanık olarak ifade verdi. Aslında ilk andan itibaren bunların şüpheli olarak ifadelerinin alınması gerekmesine rağmen tanık olarak dinlendi. Bunun gibi bir dizi hukuka aykırı bir durum gerçekleşti ve kısacası etkili olamayan bir soruşturma yürütüldü 4,5 yıllık süreç içerisinde” dedi.

‘MAHKEME DAVANIN AĞIRLIĞININ FARKINDA DEĞİL’

Cinayetten 5 yıla yakın bir süre sonra, 21 Ekim 2020’de görülen ilk duruşmada davaya bakan mahkeme heyetinden bulundukları bütün taleplerin reddedildiğini hatırlatan Girasun, bundan dolayı ‘reddi hakim’ talebinde bulunduklarını, fakat bu taleplerinin de reddedildiğine işaret etti. 

“Yani mahkeme, daha davanın ilk açıldığı günde davanın nakli için girişimde bulunmuş bir mahkeme. İlk duruşmadaki tavır, tutum ve kararı dikkate aldığımızda bu davanın ağırlığının ya farkında olmayan ya da bu davanın gereğini yerine getirecek durumda olmadığına tanık olduk” diyen Girasun, yarın görülecek ikinci duruşmada daha sağlıklı bir yargılama yapılmasını beklediklerini ifade etti.

Kamu görevlerinin fail olduğu diğer dosyalarda olduğu gibi Tahir Elçi dosyasında da bir ‘cezasızlık politikası’nın güdüldüğünü vurgulayan Av. Girasun, son olarak şunları söyledi: “Bu tür önemli cinayetlerde kamu görevlilerin fail olduğu ya da fail olma ihtimali olduğu dosyalarda bir cezasızlık politikası her durumda karşımıza çıkıyor. Yani cezasızlık politikasından kastım kamu görevlilerinin fail olduğu ya da fail olma ihtimali olduğu soruşturmalarda ve davalarda bu kamu görevlileri bir şekilde korunuyor. Bu Türkiye Cumhuriyetinin kadim bir politikasıdır. Bu politikanın Tahir Elçi soruşturması ve davasında da kendisini gözlemediğini görüyoruz.”